Gazetecilerin özgürlüğü ‘olmazsa olmaz’ şarttır…

YORUM | ERHAN BAŞYURT

Gazetecilik mesleğini profesyonel olarak tam 25 yıldır sürdürüyorum.

Gece muhabirliğinden haber müdürlüğüne, diplomasi muhabirliğinden dış haberler editörlüğüne, genel yayın yönetmenliğinden yazarlığa, hemen hemen her alanda çalıştım.

Gazetede, haftalık haber dergisinde, yazılı ve görüntülü ajansta görev yaptım. Haber televizyonunda program sundum, sabit konuk olarak yer aldım…

Meslekte bu kadar uzun süre aktif görev alınca, farklı kurumlarda çalışınca, geniş yelpazede çalışma arkadaşlarım oldu.

Ve maalesef gazeteci dostlarımın ciddi bir kısmı bugün demir parmaklıklar ardında…

Tutuklu yazarlar Nazlı Ilıcak, Gültekin Avcı, Nuh Gönültaş ile BUGÜN’de birlikte çalıştık. Harika yazılara imza attılar. Nazlı Hanım, Bab-ı Ali’nin en duayen kadın gazetecisidir. Avcı, Türk basınında hukuk yazıları en sağlam bir iki kalemdem biridir…

Tutuklu gazeteciler Mümtaz’er Türköne, Mustafa Ünal, Hidayet Karaca, Ali Ünal, Mehmet Gündem, Fevzi Yazıcı, Ahmet Böken, Faruk Akkan ile uzun yıllara dayalı dostluğumuz vardır. Türköne, aynı zamanda benim doktora sınıfımda hocamdı…

Cuma Ulus, Ufuk Şanlı, Erkan Acar, Kazım Canlan gibi tutuklu gazetecilerle aynı kurumlarda birlikte çalıştık. Tutuklu gazetecilerin neredeyse yarısı ile tanışıklığım var…

Mesleğin erbabı bu kadar değerli dostun ve Uluslararası Basın Enstitüsü (International Press Institute – IPI)’ne göre toplam 155 gazetecinin yok yere, uydurma suçlamalarla özgürlüklerinden alıkonulması hepimizi derinden yaralıyor…

Hasbelkader dışarıda olmak içerideki meslektaşların kederinden bizi azade kılmıyor. Kılmamalı da…

***

Tutuklu gazeteci sayısı, Türkiye merkezli kurumların verilerine göre yerel gazeteciler ve TRT çalışanları nedeniyle gerçekte 200’ü geçiyor.

IPI’ın verilerine atıfta bulunmamın nedeni, son dönemde son derece yerinde raporlara ve girişimlere imza atıyor olmaları.

IPI’ın Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği ile birlikte yayınladığı Adalet Gözlem Raporu’na göre;

– Gazeteci sanıkların yüzde 34’ünün oturumlara fiziki olarak katılmasına izin verilmediği ve video konferans linki olarak bilinen Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yoluyla savunma verdiği tespit edilmiştir. SEGBİS yoluyla bağlanılan duruşmalarda sıkça bağlantı kopması vb. teknik aksaklıklar yaşanmış, sanığın sağlıklı savunma vermesi tamamen zorlaşmıştır.

– Yerinde izlenen 27 ayrı davada en az bir sanık tutuklu yargılanıyordu. Bu davaların yarısından fazlasında tutuklu yargılanan sanıklar en az bir yıldır cezaevinde tutuluyordu. Yargılama süresince uygulanan uzun tutukluluk süreleri Türk yasaları ve AİHS maddelerine karşı olmasına rağmen, rapor gösteriyor ki mahkemeler tutukluluk halinin gerekçelendirilmesi konusunda pek çok kez yetersiz kalmıştır.

– İzlenen oturumların yüzde 41’inde duruşmanın başında sorumlu mahkeme heyetinin en az bir kez değiştiği tespit edilmiştir. Bu durum, tabii hakim ilkesinin ve mahkeme heyetinin bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerinin ihlal edildiğini göstermektedir.

– Duruşmaların yüzde 36’sında tutuklu yargılanan sanıklar mahkeme salonuna kelepçeli olarak getirilmişlerdir. Bu durum Türk Ceza Kanunu, Türk Anayasası ve AİHS ile güvence altına alınan “masumiyet karinesi”nin bir ihlalidir.

– Duruşmaların çoğunun bazen saatlerce ertelendiği, oturumlarda sık sık teknik iletişim arızaları yaşandığından ötürü yargı sürecinin ciddi boyutlarda olumsuz etkilendiği tespit edilmiştir.

Bulgular aynı zamanda gazetecilere karşı kullanılan delillerin niteliği hakkında da ciddi endişeler doğurmuştur. Davaların yüzde 77’sinde sanıkların yaptığı haberler, röportajlar, köşe yazıları, telefon konuşmalarının kayıtları iddianamede delil olarak gösterildi ve bu “deliller” tutukluluk halinin devam kararlarına zemin oluşturdu.

– Davaların geri kalanında delil olarak, anonim tanık ifadeleri ve sanıkların katıldığı basın açıklamaları ve protesto/yürüyüşlerden video kayıtları kullanıldı.

***

Gazetecilerin insan hakları ve evrensel haklarının nasıl ihlal edildiğini ve sadece mesleklerini icra etmeleri nedeniyle, iktidarın muhaliflerini susturmak ve dışarıdakilere gözdağı vermek için onları hapse attığını IPI’ın bulguları doğruluyor.

***

IPI, Avrupa Konseyi tarafından destekleniyor. Son olarak Avrupa Parlamentosu’nda ‘Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi Türkiye’ diyerek ‘Türkiyeli gazetecilere karşı yetersiz iç hukuk yolları üzerine önerge’yi imzaya açtılar.

47 parlamenter ve 14 basın kuruluşunun ortak imzasını taşıyan önergede şu vurgular yer alıyor;

  • Türkiye yargı sisteminde bağımsız ve tarafsızlığın yoksunluğu;
  • Hem iç hukuk hem AİHM nezdinde hızlı yasal sürecin eksikliği;
  • Gazetecileri uzun tutukluluk sürelerine tabi tutarak gazetecilik mesleğini cezalandırma pratiği;
  • Gazeteci davalarında iddianamelerin son derece yavaş hazırlanması ve mesleki materyallerin delil olarak gösterilmesi;
  • Ve yine gazeteci davalarında cumhuriyet savcılarının sık sık kullandığı “terör örgütüne üyelik” suçlamalarını adli kriterler içinde kanıtlamada yetersiz kalması bulunuyor.

***

Önergede Türkiye’ye ifade fikir hürriyeti ihlallerine son vermesi, haber alma ve yayma hakkının ulusal ve uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmesi isteniyor. İşte Önerge’de yer alan Türkiye’den haklı talepler;

1.Türkiye, gazetecilerin aşağıdaki haklarının korunması adına gerekli ulusal ve uluslararası hukuki yükümlülüklerini yerine getirmelidir:

  • Kişi hürriyeti ve güvenliği;
  • İfade özgürlüğü;
  • Haber alma ve yayma hakkı;

− Masumiyet karinesi;

− Ertelenmeden duruşma yapılması ve duruşmaya fiziken katılım;

− Ve bağımsız ve tarafsız bir mahkeme heyeti tarafından vakitli işleyen bir yargı sürecini kapsayan;

  • Adil yargılanma hakkı.

2.Türk yargısı, özellikle tutuklu sanığı bulunan davalarda cumhuriyet savcıları tarafından vakitlice iddianame hazırlanmasını zorunlu kılmalıdır. İddianamede gösterilen deliller, cezai faaliyetlere şüphenin ötesinde kanıtlanabilir nitelikte olmalıdır.

3.Gazetecilik faaliyetlerinin cezai faaliyetlere delil gösterildiği davaların sanıkları öncelikli olmak üzere gözaltında bulunan tüm gazeteciler serbest bırakılmalıdır.

4.Asılsız suçlamalar veya gazetecilik faaliyetleri sebebiyle tutuklanan tüm gazeteciler derhal serbest bırakılmalıdır.

5.Türk yargı sistemi, ifade özgürlüğü davalarında özellikle kişi hürriyeti ve adil yargılanma hakkını ilgilendiren AİHM hükümleri ve uluslararası standartlarla örtüşen kararlar almak adına tüm gerekli yükümlülüklerini yerine getirmelidir.

6.Türkiye, toplumdaki çok sesliliğin ve alternatif haber kaynaklarının var olması adına gazetecilerin ifade özgürlüğü; eleştirel ve araştırmacı habercilik yapma; ve haber yayma hakkı gibi standartları koruma altına almalıdır.

7.Basın İlan Kurumu, resmi ilan gelirlerinin hükümet yanlısı ve bağımsız medya organları arasında, kurumun kendi kriter ve ölçütleri dahilinde eşit dağılımını sağlamalıdır. Türkiye’de kalan az sayıdaki bağımsız basılı yayını, hayli ihtiyaç duyulan devlet reklam gelirlerinden mahrum etmemelidir.

8.Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşına karşı anayasal yükümlülüğü olan kişi güvenliğini, yine vatandaşı olan gazetecilere karşı da güvence altına almalı ve mesleklerini keyfi tutuklanma, gözaltı korkusu taşımadan yapmalarını sağlamalıdır. Aynı zamanda gazetecinin güvenliğine tehdit oluşturacak, devlet yetkilileri veya tüzel kişiler tarafından yapılan herhangi bir saldırıyı kınamalıdır.

9.Reform Eylem Grubu‘ndan, Türkiye yargı sisteminde öngörülen reformların yukarıda sıralanan öneriler dikkate alınarak uygulamaya geçirilmesi talep edilmektedir.

***

Denilebilir ki, Türkiye’de insan hakları ihlalleri gazeteciler ile sınırlı değil. 15 Temmuz sonrası 450 binden fazla insan gözaltına alındı. 100 binden fazla insan tutuklandı. Onbinlerce insan KHK ile hukuksuz şekilde kamudan atıldı. Sadece 200 medya kuruluşu KHK keyfi şekilde kapatılmadı, 2 binden fazla dernek ve okula da el konuldu… Hatta 17 bin kadın ve 700’ü aşkın bebek halen hapiste…

Bu eleştirilere saygı duyuyorum. Birincisi, gazeteci dayanışması, meslektaşların haksız tutukluluğuna bizi daha hassas kılıyor.

İkincisi, gazetecilerin hakkını savunmak, diğer hukuksuzlukları görmezden gelmek anlamına gelmiyor.

Üçüncüsü ve çok daha önemlisi, özgür basını olmayan bir toplumun özgür halkı olmaz, olamaz… Hakkı ve haklıyı savunan gazetecilerin hapse atılması ve kurumlarının kapatılması, sonrasında icra edilen ‘karşı darbe’ veya ‘sivil darbe’nin hayata geçirilebilmesine imkan vermiş, iktidarın yalan ve iftira kampanyaları ile halkın algılarını mefluç etmesine fırsat tanımıştır. İktidar, yaygın hukuksuzluklara girişmeden önce özgür medyayı susturmayı bu nedenle öncelikli olarak hayata geçirmiştir.

Gazetecilerin özgürlüğü, Türkiye’de normalleşme sürecinin başlayabilmesi ve hukuksuz uygulamalarla hesaplaşabilmesi için olmazsa olmazdır…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin