Ahmet Turan Alkan niye yargılanıyor?

YORUM | SEFER CAN

17-25 Aralık Yolsuzluk soruşturmasında kamuoyuna açıklama yapmak isteyen şüpheli bakana ‘Konuşma 3-5 gün sonra unutulur’ demişler. Özgür medyanın olmadığı ortamlarda toplumu bekleyen en büyük tehlike hafıza kaybıdır. Onun için dikta rejimlerinin ilk işi basını susturmak oluyor. Diktayla mücadelenin en etkili yolu sık sık hafıza tazelemek.

Zaman Gazetesi çalışanları ve yazarlarının yargılandığı davanın iddianamesini belli periyotlarla okumak bile yeterince fikir verebilir. İlk açıklandığında hallaç pamuğu gibi atılan metni tekrar gözden geçirince pek çok şeyi unuttuğumuzu fark ettim. Geçen haftaki duruşmada en dikkat çekici savunmayı yapan Ahmet Turan Alkan üzerinden bu okumayı yapalım.

Alkan, 17 Eylül 2017’deki duruşmada “Yolsuzluğu eleştirmek nasıl oluyor da darbeye zemin hazırlamak oluyor?” diye sormuştu. Ne iddianamede ne de duruşmada bu sorunun cevabı veriliyor. AKP’nin kontrolündeki medyanın ‘gemileri yaktı, diklendi’ gibi başlıklarla verdiği geçen haftaki savunmasında Alkan şunları söyledi:

“Bu zorlama dosyanın ömrü bizi buraya tıkan iradenin ikbaline bağlı. Dengeler değiştiği anda biz serbest kalacağız. Çünkü zaten suçlu değiliz. Biz şu anda konu mankeniyiz. Bunu kimse doğru dürüst ifade etmiyor, arkadaşlarıma biraz da bu yüzden öfkeliyim. Sizden merhamet beklemiyorum. Sadece somut kanunları hayata geçirebilirseniz başka ihsan istemem. Sanki bu salonun üstünde büyük ağabeyin tehditkar bakışları geziniyor. Bir gazeteci büyüğümüzün sözleriyle bitirmek istiyorum: Öyle mahkemeler vardır ki orada sanık mahallinde oturmak yargıç sırasında oturmaktan daha evladır.”

‘GÖRÜNÜRDE SUÇ UNSURU RASTLANMAYAN YAZILAR’

İddianameye dönelim. Bir kere sanıklar açısından tam bir yamalı bohça. Yazarlar, muhabirler ile yayında söz sahibi yöneticilerin yanında dağıtım ve reklamda çalışanlar aynı torbaya doldurulmuş. Suç şahsileştirilmemiş, kimin hangi suçu işlediği bile belirtilmemiş. Yazarların bazı makalelerinin başlıkları toplanmış ama o yazıdaki suç unsuru tespit edilmemiş. Daha da fecisi şu cümleler:

“Genel olarak operasyonların ve yargı sürecinin devam ettiği dönemlerde kaleme alınan yazılarda Hükümete sadece muhalefet yapılmadığı veya eleştiri yöneltilmediği; görünürde suç unsuruna rastlanılmayan yazılarında dahi basın ve ifade özgürlüğünün sınırlarını aşarak devlet yetkililerinin ve kurumlarının haklarını ihlal niteliğinde ifadeler kullandıkları…”

Savcı lafı dolaştırarak, “suç unsuruna rastlanılmayan yazılarla devlet yetkililerinin haklarını ihlal etmişler” diyerek aslında kendi suçunu itiraf ediyor. Savcı, ilerleyen bölümlerde, “Şüpheli yazarların gerek suç unsuru ihtiva ettiği tespit edilen yazılarıyla gerek tek başına suç unsuru olduğu belirlenememekle birlikte” cümlesiyle bir yalın gerçeği daha görünür kılıyor. O gerçek ise bu yazarların çeşitli dönemlerde yazdıklarıyla tek adam Erdoğan’ın hışmını ve öfkesini kabartmış olduklarıdır. Öfke ve kin öylesine büyük ki duruşmalarda aman dileyenler dahi kendini kurtaramıyor.

MARKA HAKKI İHLALİ MÜEBBETLİK SUÇ!

İddianamedeki tutarsızlıklar bununla sınırlı değil. Yazarlar, muhabirler ve sanık durumundaki diğer çalışanlarla hiç alakası olmayan suçlamalar da çeşni olarak kullanılmış. Mesela Türkiye’deki El Kaide yapılanması olarak yargılanan Tahşiye Davası ‘kumpas’ olarak niteleniyor. Zaman Gazetesi’nin bu kumpasın içinde yer aldığı ileri sürülüyor. Ancak yargılananların hiçbirinin bu konuda yazılmış tek satırı yok. Reklamcı ve dağıtımcıları hiç söylemiyorum.

Diğer örnek ‘Özgür Bugün ve Özgür Millet gazetelerinin Zaman matbaalarında basımı’. Bu dosyadan sadece bir marka hakkı ihlali davası çıkar. Ki zaten dosya da o kapsamda. Dosyanın, adı geçen sanıklarla hiç bir ilgi ve irtibatı yok. Büyük ihtimalle o gazetelerin aynı matbaada basıldığından haberleri dahi yoktur. Ayrıca şirket yetkilileri bunun gizli bir iş olmadığını, her basılan gazeteden örneklerin günlük olarak basın savcılığına teslim edildiğini belirtip, tutanaklarını göstermişti. Meşhur orman fıkrasında olduğu gibi, şapkası olana ‘niye eğri’ olmayana ‘niye yok’ dayağı.

REZA KADAR HUKUKUM YOK!

Ahmet Hoca, duruşmadaki itirazlarını şu cümlelerle isyan noktasına taşımıştı:

“Bu dava bir intikam hırsının, bir siyasi hıncın eseri. Biz bu hırs ve hıncın saikiyle sanık olarak ifade veriyoruz. Bu kadar hafif ve ciddiye alınamayacak ithamlarla sıradan bir insanın hayatından 500 gün çalmak bu kadar kolay mı? Cevap veriyorum; evet, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde bu iş bu kadar kolay. Benim ve bizlerin üzerinden muhalif gazetecilere gözdağı verilmek istendiğini gayet iyi biliyoruz. En iyi örnek biziz, Zaman gazetesi yazarları sahipsiz. Bir hafta öncesine kadar uğruna nota verilecek derecede makbul olan Reza kadar hukukum yokmuş devletin nazarında. Herkes biliyor ve itiraf edemiyor, yargı ağır baskı altında.”

Haksız mı?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Ahmet turan alkan ve ahmet altan
    Iki Ahmetin dik duruşları umulurki karşılarına yakında şeref madalyası olarak karşılarına çikar. Eli öpülesi mert insanlar

  2. Ahmet Turan Alkan, onca baskıya rağmen, herkese ders verir gibi, doğrularından milim taviz vermeyen adam gibi adam. Katlandığı sıkıntılar ebedi hayatının nurlarla dolmasına vesile olsun inşaallah.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin