Zulmün ahlakı!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Bir toplumda adalet varsa, silaha yer kalmıyor. Bir tür bileşik kap gibi esasen; adalet eksildikçe zulüm çoğalıyor, zulüm arttıkça da şiddet.

Fetihler kılıçla yapılabilir fakat kalıcı olmak ancak ve ancak adaletle mümkün oluyor. Ve bir iktidarın ömrünü ölçmek istiyorsanız; adaletin hüküm sürdüğü vicdan vadisini ne kadar terk ettiğine bakmanız yeterli.

Ne güzel sözdür: “Zûlm ile âbad olanın âhiri berbâd olur!”

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Sadece dilde ifade edilen sevgi, eylem ile içi doldurulmazsa hiçbir anlam ifade etmiyor. Hele hele bu sevgi marazî ise…

Bu memlekete ne fenalık geldiyse “sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar” hastalıklı ruh halinden geldi. Sevgiyi ifade etmeden icraatla göstermek yerine habire hayali düşman üreterek iktidarı elinde tutma hastalığı yeni de değil. Yüz yıl önceye, Cumhuriyet’in kuruluşuna bakıldığında benzer söylemlerin ne kadar popüler olduğunu da görmek mümkün. Vatanı herkesten ve her şeyden daha çok sevdiğini söyleyenlerin vatana verdikleri zararı yazıyor resmi olmayan tarih kitapları.

Cesaret ve risk…

Ancak aynı bünyede taşınıyorsa anlamlıdır. Başkasını ölüme gönderirken kahramanlık edebiyatı yapmak en kolayı. Birinin cesaretiyle bir başkası riske giriyorsa dünyanın en cesur insanı olabilir herkes. Hele hele savaş söylemi iktidar için bir propaganda aracına dönüşürse, kurban bulmak çok kolaydır. Einstein, “Propagandayla zehirlenmedikleri sürece kitleler asla savaş düşkünü değildirler” der.

Adaletsiz bir toplum için insan hayatı önemsizleşir. Ölüm arzusu bir üst dil olarak kullanıldıkça adalet bir sıklet olarak görülür. Defoe, adaletin haksız olana zulüm gibi ağır geleceğini söyler. Adil olmak ahmaklık, zalim olmak erdem sayılır bu durumlarda.

Ahmet Maranki seçmeni tehdit etti! 'Kazanamazsak Belgrad Ormanlarına gömdüklerimizi çıkaracağız'

Yıkmak, yapmaktan daha mühimdir bu zihniyet için; öldürmek yaşatmaktan… Oysa mevcut olan her ne ise çirkinlik bile olsa bunu düzeltmenin en erdemli yolu güzeli yapıp göstermektir. Başkasının güzeli bize çirkin geliyorsa, bizim için iyi olanın başkası için de kötü olabileceğini düşünmek lazımdır.

Klişelerin, laf gargaralarının, yalanın, iftiranın yönetici söylemine dönüştüğü bir dönemde çalım satarak ‘yaptıysam ben yaptım, git istediğine şikâyet et’ efelenmeleri belki kısa süre içerisinde sahibine zarar vermez ama tarih karşısında sorumlu tutacağı da muhakkaktır. Unutmamak lazım ki, mazlumun ahı er ya da geç zalimin ensesine bir örs gibi iner. İnsanlık tarihi, bunu ispatlayan yaşanmış örneklerle doludur.

Komşularına ölüm listesi hazırlayan Sevda Noyan'a bir skandal karar daha

Zalimin hüküm sürdüğü her devirde ve toplumda adaletin evrensel normları yerine, ‘paşa gönül kriterleri’ geçerlidir. Bugün yaşadığımız olaylarda da bu manzara net olarak görülüyor maalesef. Hazzetmediği insanlara hayat hakkı vermemek için (‘Onlara su bile yok’ söylemiyle zirve yapmıştı) sahip oldukları her şeyi yok etmek, üzerine çökmek ve bitirmek üzere her türlü akıl ve vicdan dışılık normal sayılır ve belki ücreti mukabilinde destekçisi de bulunur.

Bulundu da…

Türk toplumundaki utanç verici suskunluk değil midir 85 yaşındaki Nusret Amca’yı ölüme gönderen kahrolası sebep!

İktidar, bugün gücünü sürdürebilmek için çareler aramakta.

Bulabilir mi emin değilim.

Ancak, ola ki böyle bir ihtimal gerçekleşirse emin olun yaşanacak olan şey daha fazla adaletsizlik, daha fazla tefessüh ve daha fazla zulümdür.

Dikkat buyurun buna paralel bir berbat son da yine aynı güruhu bekler bundan da emin olunuz.

Zulmün kendine göre ahlaki bir sistematiği olabilir.

Hitler dahil bütün zalim despotlar, milyonlarca masumu katlederken insanlığa iyilik yaptığına inanıyordu. Dönemin en önemli yitiği ise ahlak oluyor maalesef. Dinsiz insan vicdanlı olabilir ama vicdansız birinin dindar olması mümkün değildir.

Vicdanı çekilip alınmış bir toplumda huzurun, mutluluğun ve refahın olması asla düşünülemez.

Korkunun hüküm sürdüğü bir mankurtlar toplumu olur olsa olsa.

Bu kavramlar çerçevesinde bakılacak olursa, geri gidilen mesafe on ya da yirmi yıl değil, insanlığın başlangıç noktasındaki temel iyilik ve kötülüğün neşet ettiği devirdir.

Kadim bir kavganın güncel versiyonunu izliyoruz.

Biz kurbanlar ve hainler safındayız birilerine göre.

Görmüşsünüzdür, “Hepsini gaz odalarına tıkmak lazım” diyor başörtülü siyasal İslamcı.

İnsanları yok ederek iyilik yaptığına inanmak kadar korkunç bir yanılgı olabilir mi?

Oluyor işte!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. En kötü insan bile kendine kötü olarak bakmıyordur. Nasıl yaratıldıysak insan kendini iyi karakterde görebiliyor. Muhtemelen bunu çok önceden çözenler 15 temmuz gibi senaryolarda insanların bu özelliğini kullanmaktadır. Erol taş yada joker gibi karakterlerlerin gerçekte olduğunu düşünmüyorum. Bir insan mafya babası olup kültürel yaşantısını, adet, gelenek, görenekleri sürdürebiliyor. Kimse kendini kötülüğe teslim etmiyor. Herkes bir savunma yapmaktadır. Kendine göre geçerli mazeretler, hikayeler yada kötüler bulmayı başarabilecek şekilde yaratılmıştır. Bu yüzden kimse hukuku sevmiyor. Herkes savunduğu pozisyona inanıyor ve koruyor. Zor bir psikoloji. Ve bu insanların çoğu zulümlere duyarsız kalırken, psikolojik yardım alması tavsiye edildiğinde “ben deli doktoruna mı gideceğim” demektedir. Yani herşeyi çok iyi okuyabilen bir insan yada profesyonel kurullar bu düğümü en kolay çözülebilecek yerinden yakalayıp sırayla çözmeye kalkmalıdır. Yoksa nusret dede gibiler boş yere can verip duracak. Bu işi planlayanlar çok profesyonel ama bu kendini bilmez yığınların arkasına saklanarak cinayetleri gerçekleştiriyorlar. Yani belki birkaç kişiden ibaret olan katil ekibi milyonların arasına girmekte ve cinayetler milyonlara mal edilerek asıl katiller aradan sıyrılmaktadır. Adam öldürmekten hatta yavaş yavaş öldürmekten keyif alan sapkınlar milyonların arasına gizlenerek arzularını gerçekleştiriyorlar. Sanki 15 temmuz kaosu hep devam ediyormuş gibi bu kaos ortamından istifade edip özelliği sadece katil olan insanlar cezaevlerinde ölüme seyirci kalıyorlar. Şu anda yaşanılan süreç tamamen 15 temmuz paniğin devamıdır. Yani şu anki kaotik ortam sanki 15 temmuzun devamı olan kaotik ortam gibi gösteriliyor. İnsanlar psikolojik olarak bunun etkisinden çıkmamış olmalılar. Çünkü nusret dedenin öldürülmesi sanki 15 temmuzda arta kalan artçı güçlerin itlafı gibi olaylar böyle bir senaryonun üzerine kurulmaktadır. Sanki sokaklarda tek tük kalan darbeciler itlaf ediliyor gibi. Yada ‘kuduz köpekler’ itlaf ediliyor gibi. Burada insanlar bu hayırlı itlafa katılarak iyi karakter edinmeye çalışırken, onlara niye bu zulümlere tepki vermiyorsunuz dediğinizde aslında sizin senaryonuz ile çoğunluğun senaryosu birbirine uymamaktadır. Bütün bunların nedeni insanların çoğunun hukuk istememelerinden kaynaklanmaktadır. Bu yüzden çoğunluğun senaryosu hüküm sürmektedir. Sorun toplumun hukuka ve kurallara bağlılığın problemli olmasından kaynaklanmaktadır. Rejim insanların devletsizlik isteğini kullanmakta ve devleti kenara çekip onlara iyi insan yada kahraman olabilecekleri bir senaryo hazırlar. Bir babanın çocukları serbest bırakması gibi, hırsızları serbest bırakmak gibi. Karakterli insanlar devletin kendisini yoldan çıkarmasına fırsat vermez. Önceden bir tetikçiyi ikna etmek için uğraşanlar sanki benzer metodları bütün insanları ikna etmek için uğraşıyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin