Zekat hakkında bildiklerimiz, bilmediklerimiz (3)

YORUM | AHMET KURUCAN 

Klasik yaklaşımların dışına çıkarak zekat hakkında çaplı değerlendirmeler yapmaya çalışıyorum. Ne kadar ilgi topluyor, okunuyor, değerlendiriliyor bilmiyorum ama ben doğru bildiğimi ve ulaştığım sonuçları sizlerle paylaşıyorum. Twitter’ın en büyük zararlarından biri olan 280 karakterle konuşma ve düşünmeye çalışan insanımız için belki bu yazılar uzun ve sıkıcı geliyor olabilir ama İslami değerlerin günümüz gerçekleri çerçevesinde hayata taşınması için zaruri gördüğüm açılımlar bunlar. Her neyse, ben bana düşeni yapayım gerisi okuyucunun takdiri.

Geçen iki yazının ilkinde tarihi süreci özetlemiş, ikincisinde ise günümüz şartlarında zekatı erken dönemlerdeki uygulamalardan hareketle vergi olarak nitelendirip bir takım yorumlarda bulunmuştum. Hatırlarsanız söz konusu yorumlarımı gönderdiğim arkadaşımdan düşüncelerini ifade eden mesaj aldığımı ve onu sizlerle paylaşacağımız söylemiştim.

İlk düşüncesi benim ikinci yazıda verginin Peygamber Efendimiz, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer dönemlerinde zekatla özdeş olduğu konusunu ele alırken söylediğim vicdani rahatsızlıkla alakalı. Rahatsızlığımın sebebi içimde yaşadığım acaba ben bu görüşümle bir taraftan çifte vergilendirmeye kapı açarken diğer taraftan sosyal dayanışma boyutu itibariyle fakir fukaranın eline ulaşacak paraya engel mi oluyorum ikilemiydi. Arkadaşımın şimdiye kadar benim hiç dikkatimi çekmeyen ve üzerinde de hiç düşünmediğim bir teklifi oldu ki bu teklif eğer hayata geçirilebiliyorsa sorun bütünüyle ya da büyük oranda ortadan kalkabilir.

Diyor ki bana: “Bazı ülkelerde mükellef ‘Vergilerim nerelere harcandı?’ sorusuna cevap olarak vergilerinin nereye harcandığını (breakdown) kalem kalem görebiliyor. Söz gelimi 2,000 dolar vergi verdiyse onun ne kadarının eğitime ne kadarının sağlığa ne kadarının alt yapıya ya da sosyal hizmetlere gittiğini öğrenebiliyor.”

İşte bu bilgi acaba benim, “Vergim zekat olur mu, yerinde kullanılıyor mu, fakir fukaraya gidiyor mu, İslami değerlere muhalif bir yere harcanıyor mu?” sorularının da cevabı olur. Bu durumda arkadaşımın önerisi şu: “Müslüman vergisinin nerelere harcandığını gösteren tabloya bakıp eğer kendisini rahatsız edecek  İslami değerlere muhalif alanlara yapılan harcamalar varsa onları hesaplayıp sadece o miktarı zekat olarak verebilir.”

Arkadaşım bir başka teklif daha ileri sürüyor. Bu dediği şey önceki söylediği teklifin sistemde yer alması ile alakalı. Zaten bu olmadan ilki de olamaz. Mealen diyor ki: “Zekat meselesinin Müslümanların azınlık olarak yaşadığı Batı ülkelerindeki devlet idarelerine bakan yönü var. Eğer sizin dediğiniz gibi zekatın vergi olduğu meselesi gerek Hz. Peygamber dönemi pratikleri gerekse tarihi süreçteki uygulamalar bütünüyle o devletlere anlatılabilse, büyük bir ihtimalle onlar bunu hayata taşıyıcı, destekleyici düzenlemeler içine girilebilir. Çünkü Batı ülkelerinde Müslüman diasporasının vergi kaçırma oranı oldukça yüksek. Bir yandan vergi kaçırıyor, diğer yandan devletten fakirim diye yardım alıyor ama diğer yandan fakire zekat veriyor. Bu üçgen çok sorunlu.”

Doğru söylüyor. Gerçekten kendi içinde kendisi ile çelişen bir üçgen bu. Ne dini ne ahlaki ne hukuki açılardan elle tutulur tutarlı bir tarafı yok. Denildiği gibi zekat vergi olarak değerlendirilse, harcama kalemleri olarak da Müslümanları tatmin edecek sosyal sorumluluk projeleri gibi yerler belirlense o devlet hem vergi kaçırmanın önüne geçer hem büyük bir kaynak elde eder hem de Müslümanları o sorunlu üçgen dediğimiz dini ahlaki ve hukuki tutarlığı olmayan fasit daireden kurtarmış olur.

Devam ediyor arkadaşım: “Aslında bu mesele Müslüman diasporanın içinde yaşadığı ülke ve ‘yabancı’ dediği devletiyle entegresi adına da çok önemli. Şimdi Yeni Zelanda başbakanı Jacinda Ardern’i düşünün. Yeni Zelanda’da yaşayan Müslüman eğer vergisinin yani zekatının fakire verilmesi, sosyal sorumluluk projelerinde harcanması konusundaki düzenlemelere ikna olsa neden vergi kaçırsın?”

Haklı değil mi? Bence haklı çünkü vereceği vergi aynı zamanda zekat olarak sayılacak ve zekatı Kur’an’da belirtilen harcama kalemlerine, Hz. Peygamber dönemindeki uygulamalara muvafık bir şekilde harcanacak. Daha açık konuşacak olursak Ahmet’in, Ayşe’nin verdiği verginin yüzde şu kadarı Yeni Zelanda standartlarında fakir sayılan şu sınıfta yer alan kişilere verilecek, şu hizmetlerde kullanılacak.

Burada şu hatırlatmayı yapmak lazım; fakirlik sınırını belirleme her ülkeye göre değişkenlik arz edecektir ki bunu daha önceki yazımızda asgari geçim standardı diyerek ifade etmiştik. Çünkü ABD’deki fakirlik sınırı ile Suriye’deki, Somali’deki sınır elbette birbirinden farklı olacaktır.

Bu faslı kapatırken… Dün dünde kaldı. Dünü bugünde yaşamamız mümkün değil. Yenilenmeyen bilgilerle bugün bırakın çağı yakalamayı, çağının insanı olmayı, dünün insanı dahi olamayız. Çünkü uygulamaya çalıştığını o bilgiler toplumsal karşılığı olmayan, güncel ve aktüel hayattan kopuk hukuk tarihinin konusu olan şeylerdir.

Zekat konusu özelinde bu söylediklerimi özetleyecek olursam: Aradan geçen 14 asırda gümüşün altın karşısında kaybettiği korkunç değere rağmen 85 gr altın, 595 gr gümüşü olana zengin der, sosyo-ekonomik adaleti sağlamada devletlerin ortalama yüzde 30 vergi aldığı yerde biz yüzde 2,5 oranında zekatımızı hesaplar, mahallemizdeki fakir fukaraya dağıtarak ibadetimizi ve üzerimize düşen sorumluluğumuzu yerine getirdik zannederiz. Evet, ne dediğimin farkındayım, sadece zannederiz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Yorumunuz çok güzel, aydınlatıcı ve çözüm odaklı bence daha çok konuda bir aydınlanmaya ihtiyacımız var zamanla aramızdaki uçurum bizi iyice uzaklaştırıyor dinin nasıl yaşanması gerektiğini artık anlayamıyoruz gerçekten çok ciddi sıkıntılar var ve sorgulamaya başlıyoruz hangisi doğru diye lütfen bizi aydınlatın…

  2. Yazılarınızı uzun yıllardır takip etmeye çalışıyorum. The Circle daki röportajını da aynı keyifle okumuştum. Orada da klasik çizginin dışında olduğunuzu göstermiştiniz.

    Zekatın farz bir ibadet olması ve eksiksiz yapma niyeti içerisinde olduğumdan yazılarınızı büyük bir dikkat ile okumaya gayret ediyorum.

    Yazınızda zekâtın vergi yönünü ele aldığınız noktada, müslümanların vergi konusunda daha duyarlı olması için verginin de zekat yönüne vurgu yaparak, vergilerin harcandığı kalemlerin net şekilde ortaya konması durumunda müslümanların vergi vermede daha motive olabilecekleri ortaya çıkıyor. Ancak verginin bir de borç (kul hakkı) olma yönü yok mu? Bu açıdan vergi sosyal yardımlar dışında yapılacak birçok kamu işlerinin de maliyesini karşılamak için bir toplumsal borç degil midir?
    Bir sitede çöplerin yoplanması, ortak alanların temizlik ve bakımı, güvenlik personelinin maaşları, muhasebe biriminin giderleri, peyzaj ve birçok gider için alınan aidat nasıl ki site sakinleri için bir borç ise ve aidatını vermeyen kişi kul hakkına giriyorsa aynı şekilde vergi kaçıran da vergisini tam ödeyen vatandaşın hakkına yemiş olmuyor mu?
    Sizin yazdıklarınızı da dikkate alırsak zekat da bir müslüman üzerinde kamusal borç mu? Yoksa zekat servet (birikimin) üzerinden bir vergi iken, devlet vergisi ise gelir ve bazı kalemler üzerinden alinan kamusal bir alacak mı? Bu nokta benim zihnimde berrak değil.

  3. Batıda Sosyal devlet %45 e varan oranda vergi kesiyorsa; orada vergi veriyormuş gibi davranarak gelirimizden verdiğimiz hayır oranını artırmamız lazım. %10 öşür %2,5 zekat miktarı daha dengeli bir toplumda verilebilir ama vicdanen beni şuan rahatsız eder.

    Ben KYK bursundan %15 vermek gerektiği yönünde hareket ediyordum. Maaşa başlayınca da yine aynı oranda kesinti yapmaya gayret ettim. %30 devlete gidiyor, %10-15 de ben vermeye çalışıyorum.

    vicdanınız nasıl rahat ediyorsa öyle yapın ama bu durumları göz önünde bulundurun bir hesaplama yapın

  4. Öncelikle size çok teşekkür ederim.
    “85 gr altın, 595 gr gümüşü olana zengin der, sosyo-ekonomik adaleti sağlamada devletlerin ortalama yüzde 30 vergi aldığı yerde biz yüzde 2,5 oranında zekatımızı hesaplar, mahallemizdeki fakir fukaraya dağıtarak ibadetimizi ve üzerimize düşen sorumluluğumuzu yerine getirdik zannederiz. Evet, ne dediğimin farkındayım, sadece zannederiz.”
    Üstteki ifadenize gelene kadar kafam net idi lakin ifadenizden sonra ne düşündüğünüzü anlayamadim. Yani düşündüğünüze göre yüzde 2.5 bu durumda cimrinin zekâtımıdir devletin kestiği vergiye nazaran
    yahut yüzde 30 gibi yüksek bir vergide insanların yüzde 2.5 zekat verebilmesi bile bir başarı mıdır ? demek istediniz.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin