Yol Ayrımında Bir Hareket (3): Yenilenmiş bir Hizmet kültürüne ihtiyaç

YORUM | YASEMİN AYDIN

Her toplumsal grup ve hareketin bir organizasyon kültürüne ihtiyacı vardır. Bu kültür, hareketin tarihsel süreci içerisinde oluşan, harekete katılanların davranışlarını yönlendiren normlar, davranışlar, değerler, inançlar ve alışkanlıklar sistemidir.

Bu sistemin yenilenmesi gerektiğine dair kanaatimi ilk iki yazıda gerekçelendirmeye çalıştım.

Yenilenmiş bir Hizmet kültürü… Ama nasıl?

Daha önce de belirtildiği gibi, içinde bulunduğumuz süreç farklı bir momentum oluşturdu. Bu momentum fırsata da çevrilebilir, negatif bir dönüşüme de sebep olabilir.

Örneğin PR şirketleriyle anlaşmalar yapıp, Hareketin kendi resmi söyleminin onlar tarafından oluşturulmasına izin vermek ne denli yanlış ise, şeffafiyet talebine binaen yapısal sorunlar hiç yokmuş gibi davranıp, ‘var olanı’ resmiyete dökerek kolaya kaçmak da o kadar tehlikeli.

PR şirketleri, Hareketin o coğrafyadaki içselleşmiş söyleminin toplumsal algıda nasıl pazarlanması gerektiği konusunda destek vermeli belki ama ‘resmi’ söylemi oluşturma konusunda anlamlı olmayacaklardır. Resmi söylemi onların oluşturmasına izin verilirse, -Hareket’in kendi ürünü olmadığından dolayı- resmi söylemin yani sıra ‘gayri resmi’ bir söylemin de oluşmasına alan açılmış olur. Kendi iç dinamikleri ile dahi yenilenme konusunda zorluk çeken bir hareket, dışarıdan hazır tepside sunulan çözümler konusunda doğal olarak doku uyuşmazlığı yaşar. Kaldı ki ‘örnekleri kendinden bir hareket’ gibi oldukça iddialı bir söyleme sahip olan Hizmet, sevenlerini bir kimlik çatışmasına itebilir.

Öbür taraftan şeffafiyet talebine cevap vermek adına, ‘var olanı’ olduğu gibi resmiyete dökmek, kavramsallaştırmak, diğer bir ifade ile ‘modernleştirmek’ de içinde bulunduğumuz sorunu çözmez: Hareketin yenilenmeye ihtiyacı vardır. Zalim, Allah’ın kılıcıdır. Ve bu kılıç sayesinde, Hareketin her ferdi, bu yenilenme ihtiyacını çok şiddetli bir şekilde hisseder olmuştur. Hal böyleyken, sistemde, Hizmet kültürü anlayışında hiçbir değişiklik, düzeltme yapmadan, ‘sadece’ modernleştirmek, olup biteni net bir şekilde kâğıda dökmek, içinde bulunduğumuz imtihanda bizi başarısız kılar kanaatindeyim.

Özetle, ‘kapital’ ve ona endeksli olan ‘güç’ denetiminin çok iyi yapılması gerektiği kanaatindeyim. Bu gerekliliği hepimizin öyle veya böyle ‘hakka’l yakin’ tecrübe ettiği bir örnekle resmedelim:

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Hizmet’e yakın insanların darbe girişiminde aktif rol almalarını ihanet olarak tanımladığı hepimizin malumu. Lakin istihbarat tarafından Hizmetin içine sızdırılmış veya ‘devşirilmiş’ insanların varlığı da son zamanlarda ciddi manada tartışılıyor. İsmi geçen kişilerin Hareket içi konumlarının gayet kuvvetli olduğu da aşikâr.

Asıl can alıcı ve kanaatimce ihmal ettiğimiz nokta ise, konumu bu denli güçlü insanların bu konumu istismar etmemesi için herhangi bir kontrol mekanizmasının bulunmaması, aksine her türlü ‘doğal frenlemeyi’ devre dışı bırakacak şekilde bir itaat kültürünün hakimiyeti. Hareketin katılımcısı olan bireyler için ‘değerler ve prensipler’ üzerine bina edilmiş bir özgürlük alanı bırakılmış olsaydı, birimlerin ‘abileri’ yönetme yerine, oluşabilecek güzel inisiyatifler için bir koordinasyon merkezi sorumlusu gibi hareket etseydi, bahsi geçen ‘devşirildiği’ ve ihanet içinde olduğu tahmin edilen insanlar, bu denli zarar verebilirler miydi Harekete?

Organizasyon kültürü açısından istismara açık olan zaaflarımız konusunda bir fikir edinmek için etki, toplantı sistemi, yürütme, çatışma, takdir ve metot-hedef başlıklarına yoğunlaşmamız sanırım yeterli:

ETKİ

Harekette bir inovatif fikrin kabul görmesi için, yönetim kademesinde olan ‘yetkili’ ile görüşüp, onu ikna etmek, oldukça etkili bir yöntem. Aynı alanda uzmanlığı olan veya aynı ‘basamak’ta olan insanları ikna etmekten ziyade, son sözü söyleyen genelde üst mertebedeki yönetici oluyor. Bir proje için onun hamiliğini kazanmak, o proje için maddi ve manevi kaynak bulmayı oldukça kolaylaştırıyor.

TOPLANTI / İSTİŞARE SİSTEMİ

Harekette mevcut olan toplantı kültüründe hem olumlu, hem de olumsuz örnekler var: Toplantıya katılan ve toplantıda ki ‘en üst mertebe’de bulunan kişinin tavrına göre, önemli mevzularla ilgili yoğun bir diyalog şeklinde uygulandığı kurum ve coğrafyalar mevcut. Özellikle içinde bulunduğumuz süreçle birlikte bunun daha yaygın bir hale geldiğini görmek mümkün. Hepimizin daha aşina olduğu toplantı formatı ise, daha önceden belirlenmiş gündemlerin aktarımı ve onaylattırılmasıydı. Böyle bir toplantı formatının, inovasyon girişimlerini oksijensiz bırakarak boğduğu aşikârdır.

YÜRÜTME

Hareket içi bir girişimde bulunulduğunda, konuya vakıf olmaktan ziyade, meseleyi derinden kavramak yerine, doğru kişilerle doğru iletişim kanallarının olması daha önemli bir rol oynuyor. Elbette sadece Hizmet´te değil, her kurumda doğru kişilerle, doğru iletişim kanallarının olması, efektif çalışma adına önemlidir. Lakin gerekli ve makul olan bir mevzuyla ilgili, doğru kişileri tanımak, bunun da ötesinde doğru kişilerden ‘onay’ almadan iş yapamaz olmak, oldukça istismara açık bir durum: Şahsi düşünceleri Hareketin merkezine yakın olmayan, aykırı düşünen, eleştirel nazarla bakarak daha iyisini bulmaya çalışan veya kendi fikri yanlışsa, ‘doğru’ olan konusunda ikna olmak isteyen bir kişi nasıl hareket içi efektif olabilir böyle bir tabloda?

ÇATIŞMA

Hizmet Hareketi’nde sistematik bir aktif çatışma çözümü ve önleme diye bir olgudan bahsetmek mümkün görünmüyor. Halbuki insanın olduğu her yerde çatışma olma potansiyeli vardır. Hareketin su ana kadar bununla ilgili ihtiyaç hissetmemesinin başlıca iki sebebi bulunuyor: 1) Hareket gönüllüleri arasındaki kardeşlik anlayışı ve ‘fitne’den korku 2) Üst mertebede bulunanların tepkilerinden kaynaklı, kariyer endişesi.

İnsanlar, misilleme veya sürgün korkusu olmadan, aktif bir yönetim pozisyonu olmayan, arabuluculuk eğitimi almış, hakem bir kişinin olduğu ortamlarda sorunlarını çözecek seviyeye gelebilmeli.

TAKDİR

Hizmet Hareketinin gönüllüleri, şahsi motivasyon açısından ‘Allah rızasını’ gözeten insanlar. Takdirlerini de Allah´tan bekliyorlar doğal olarak. Lakin mertebelerin olduğu bir organizasyon kültüründe, başarıların da objektif bir şekilde değerlendirilmeleri gerekiyor.

METOT-HEDEF

Metot ve hedeflerin keyfi olmaması için, değerler kümesinin net tanımlanmış ve iyi anlatılmış olması gerekiyor. Muğlak söylemlerden uzak böyle bir değerler kümesinin pozitif ve negatif teşviklerle pekiştirilmesi gerekiyor. Bunu Hareket en başta da Hocaefendi bireylerin manevi hayatı açısından, Kur’an ve Sünnet perspektifinde çok başarılı bir şekilde sağlamış durumda.

Lakin Hareketin aynı başarıyı, Hizmet’in topluma bakan amaçları konusunda sağladığı söylenemez. Demokrasiden dönüşün olmadığı ifade edilmiş, fakat azınlık hakları, çoğulculuk vs. konusunda yeterince net bir söylem geliştirilmemiş ve hareketin kendi tabanında bunların demokrasi, insan hakları gibi değerlerin içselleştirilmesi için bir girişimde bulunulmamış.

Durum böyle olunca da, metot ve hedeflerin birbirine karışması, araçlar ve amaçlar arasında sınırların kaybolması söz konusudur.

Rabbim Hizmet Hareketi’nin tüm gönüllülerini rızasına muvafık hedeflere yaklaştırsın, onlardan uzaklaştırmasın.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. Yazinin son bölümü gerçekleri ihtivaetmiyor, size örnek verecegim. Akan bir nehir, bu sular benimdir diye bilirmi? Diyemem sürekili nehir üzerinde akan pınarlar var, bu sular tozlu topraklıdir akarak temizlenir.hareketin çenberine giren herfert akarak rengine girer, yoksa o nehir büyüyemez, insan haklari ilmi gelişmeye bağlidir siz 180 boyunda olan bir insana 2 metrelik elbise giydirirseniz büyük olur.yazdıgınız konu çok kısa ve öz, güzel yazi

  2. Sayın Aydın,

    Şahsi kanaatimce günümüzde sorun olarak görülen engelleri ortadan kaldırmanın tek yolu FABRİKA AYARLARINA dönmektir. Bir insanın bilgisayar veya telefonuna olur olmaz her türlü proğramı yükleyip cihazın yavaşlamasına sebep olduktan sonra, bunun farkına varıp cihazı fabrika ayarlarına döndermesi gibi hareket de kendisinin ilk çıkış dinamikleri olarak ifade edilebilecek Pendik Vaazında ısrarla üzerinde durulan AZAMİ İHLAS, AZAMİ TAKVA ve AZAMİ ZÜHD’e dönmelidir.

    İkinci olaral, cemaatlar, resmi başvurular sonucu izin alınarak kurulan ve tüzüğünün resmi gazetede yayınlanmasıyla faaliyete geçen yapılar değillerdir ki bir şirketten beklenilen %100 şeffaflık onlarda olabilsin. Bu bağlamda, bütün dünyanın bildiği bir isim olan Budistlerin dini lideri Dalai Lama’nın kendi okulları ve dünyanın değişik yerlerinde resmi / gayr-ı resmi faaliyetleri var. Bu hareket sizin bahsettiğiniz şekilde %100 şeffaf mıdır? ve Dalai Lama bu yapının neresindedir? (Başkan mı? Genel Müdür mü? Sekreter mi?)

    Şeffaf olunması gereken yerler ete kemiğe bürünerek resmi hüviyet kazanmış okullar, yurtlar, dernekler vb. yapılardır. Eğer sözü edilen bu yerlerde yapılan icraatlar, bulunulan yerin kanunlarına uygun olarak yapılıyorsa sorun yok demektir. Herhangi bir ülkede açılan okul, idarecileri, muhasebesi, yerli yabancı bütün çalışanları ve yapılan aktiviteleri ile o ülkenin kanunlarına hakkıyla riayet ediyorsa hiç kimse bu müessesenin şeffaf olmadığını iddia edemez. Sözü edilen okulun, Dalai Lama ile ilgisi var, demek ki bulutumsu bir yapı içinde demek şeffaflığına gölge düşürmez.

    Üçüncüsü, erken olgunlaşan meyve kurtlu olur deyimi ülkemizde yaygın olarak kullanılır. Hareketin 90 lı yılların sonlarına doğru çok hızlı büyümesi beraberinde kaliteli eleman sorununu ortaya çıkarmıştır. Kalifiye elemanın yetişme hızı sizin de bildiğiniz gibi “pozisyonların” birden bire açılma hızıyla aynı oranda olamamıştır/olamaz. Böyle olunca da dışarıdan devşirme insanlar harekete dahil olmuş ve -teşbihte hata olmasın- sonradan Müslüman olan Musevilerin bütün İsrailiyatıyla beraber müslüman olması gibi bütün geçmişleriyle beraber cemaate dahil olmuşlardır. “Emeksiz zengin olan bu tipler” ellerindeki “itaat” kredisini harvurup harman savurmuş ve heba etmişlerdir.

    Başa dönecek olursak: Fabrika Ayarları yani Azami İhlas, Azami Takva, Azami Zühd ve bunların doğal neticesi olan Adanmışlık, İsar, başkaları için yaşama sözde değil özde olmalıdır. Şehrin en güzel semtinde kalan, en güzel arabaya binen, en güzel mekanlarını bilip oralarda yemek yiyen, bir giydiğini bir daha giymeyen insanın “Biz yaşatma duygusuyla, yaşamadan vaz geçen kudsiler ordusuyuz” demesinin insanlar üzerinde yapacağı etkiyi takdirinize havale ediyorum.

    Ne demişler?

    KULAKLAR DOYDU GÖZLER AÇ…

  3. Yazı dizisinde belirttiğiniz gibi %95 i açığa çıkmış boşlukta kalmış birçok hizmet gönüllüsü arkadaş var.Kendi ayaklarımızın üzerinde durmaya çalışırken hizmette gördüğümüz güzelliklere vefa , eksikliklere eleştiri ekseninde gelgit yaşıyoruz. Herşeyi silelim yıkalım hoyratlığını da savunmuyoruz.
    Yaklaşık 2 senedir yenilenme ümitleriyle heyecanlandırıldık ve 1 senedir beklentiye sokulmuş hizmetin 28 şubat kuşağıyız…Taban dedikleri yerde oturuyoruz ..
    Bir sentez ortaya koyma gayretlerine engel olunur , evrensel kodlara göre yeni bir elbise biçilemezse , yapılanlar konuşulanlar bir gaz alma merasimlerinin ötesine geçmez ve önümüzdeki bahara hala kışlık elbiseler dayatılırsa bu ümit katliamına sebep olur. Bu katiamın olmaması için bu yazı dizisinin ve bunlar gibi olumlu yazıların çooook ve hızlı irdelenmesi gerekiyor zannımca …

  4. Bahsi geçen sosyal yapı “Hizmet Hareketi” diye etiketlendiğinde gözden kaçan asıl nokta şu; Anadolu insanından bahsediyoruz! 80 milyon Türkiye toplumunun fertlerinden bahsediyoruz! Hizmet dediğiniz (dediğimiz, dedikleri) yapı da bu insanların bazısı, bi kısmı.. Uzaydan gelmediler, Türkiyeliler (en azından başlangıç noktası, temeli, kökeni)… Ortalama Türk insanı işte bunlar, sen ben o şu bu..vs…. Aldığımız kültür belli, ortalama eğitim seviyemiz belli, vb… Kalıptan tornadan da çıkmadık, mükemmel de değiliz, tek tip de… Ne bekliyorlar ki? Her bir ferdi zühd takva abidesi, kültür abidesi, demokrasi abidesi mi olacaktı? Sıradan insanların, doğru bir sevk ile neler başarabileceğinin 170 ülkede efsanevi kanıtı oldular, daha ne olsun? Mucize mi?

  5. Yasemin hanim ekseriyetle akademik bir yaklasim sergilemiş ve artık taban dahil her kademenin akademik formata bürünmesi ve bu bakış açısıyla bakılması gerektiğini ortaya koymuş. Yorum sahibi Yüksel Bey’in ısrarla vurguladığı Fabrika Ayarları’nın Yasemin Hanımın sabık açıklama ve tesbitlerine muhalif bir yanını göremiyorum. Hizmet gönüllüleri hem Fabrika Ayarlarına dönüp kendilerini güncelleyebilir, hem de toplum tarafindan algılanan Örtülü Yapı yaftasını üzerinden atarak faaliyetlerine devam edebilir. Yani azami takva-ihlas sabık önerilere muhalif değil. Metal yorgunluğu atıp Örnekleri Kendinden Bir Hareket olmanın avantajlarını ortaya koyarak yoluna devam edebilmeli. Eskimeyen insanların önerileriyle ve yeni(lerin) fikirleriyle Hizmet v.2.0 artık hayata geçirilmeli. Bu geçiş sancılı da olsa fikir hürriyetine önem verilmeli, dışarıdan önerilere kulak kesilmeli, beğenilen fikirlerin alt yapısı insani ve İslami değerlerle desteklenip uygulanabilirliği tespit edilerek aksiyonona dönüştürülmeli.
    Zalimin kılıcıyla da olsa dönüşmenin, gelişmenin ayri bir tecrübesini yaşayan hareket mensupları bu geçiş süresini mutlaka fikri-ameli planda rantabl degerlendirmeli.
    Güzel fikirlerin arkasının kesilmemesi ümidiyle yazılarınızın devamını bekliyorum.

  6. Özellikle içinde bulunduğumuz süreçle birlikte bunun daha yaygın bir hale geldiğini görmek mümkün.
    “Bu yorumu yapabilmek icin butun istisarelere girmek lazim.
    Nerden biliyorsunuz boyle bir seyin su surecte “daha da”yaygin oldugu..yazik yaa ..
    Su yorum bi kac kisinin kafasini kurcalasa ..Allah affetsin..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin