Bu yazı kimsenin ekmeğine yağ sürmeyecek

YORUM | TARIK TOROS

Daha önce Cemaat’in iki mühim sorumluluğunu yazmıştım:

Siyasal iktidarla 10 yıla yakın süreyle kurulan koalisyon ve 2012’den itibaren yaşanacakların öngörülememesi.

Bu iki konuya paralel olarak şu gelişti:

Cemaat, bugün kamuoyunda yüzde 90’lara varan, belki de aşan olumsuz algıyı hesap edemedi.

**

İki tip çıkmış canlı yayında konuşuyor.

İşkenceyi savunuyorlar.

Detaylı biçimde yöntem öğretiyorlar.

Tutukluları devşirmek için ailesinin katledilmesini öneriyorlar, vesaire.

Yurt dışından atılan tweet’ler dışında pek kimse üzerinde durmuyor.

Yurt içinden atılan tepki tweet’leri ise mealen şunu diyor:

“Yahu sizin böyle konuşmanız adamların ekmeğine yağ sürüyor. Ne güzel mücadele ediyoruz işte. Dünya çapında işimizi zorlaştırmayın.”

**

Kamuoyu ise soykırımın üçüncü ve altıncı aşamalarında gidip geliyor.

Gregory Stanton’a göre 8 aşama şöyleydi: Sınıflandırma, sembolleştirme, insan-dışılaştırma, örgütlenme, kutuplaşma, hazırlık, imha ve inkâr.

**

Ülkenin geneli, belli grupların toplumdan kazınmasına ikna olmuş durumda.

Bir biçimde ölmelerinin, katledilmelerinin mahsuru yok.

Hatta, genel fayda için bu elzem.

Onlar artık zehirli, başkalaşmış, mutasyona uğramış bir tür, rehabilitenin olanağı yok, imhaları kaçınılmaz!

**

Egemenler bir konuda da çok başarılı oldu.

Canlarını sıkana Cemaat iltisakı yapıştırdılar.

Haliyle, hedef olana sahip çıkılmadı.

Geçmişte iddianamelere giren eylem planlarına rahmet okutan laflar işitiyoruz.

Nezaket de kalmadı.

**

Dünkü “gazetecilikten yargılanmıyorlar” başlığını eleştirenler…

Bugün meslektaşları için “gazetecilikten yargılanıyorlar” başlığı atmıyor.

Onu bırakın, meslektaş bile saymıyorlar içerideki gazetecileri.

“Onlar gazeteci değil terörist” röportajları veriyorlar.

**

Dün içerideki gazetecileri eleştirenler “operasyonel” kelimesini kullanıyordu.

Bugün içerideki gazetecileri eleştirenler de aynı kelimeyi kullanıyor.

İleri gidip, “Bunların soyunu kurutun, aileleri ile birlikte kökünü kazıyın” diyenler var.

**

Sonu olmayan bir savaş bu.

Bu kafayla çıkışı da şok.

Dümene geçen “piyasaya sahip olma” güdüsüyle yürüyor.

Gazetecisi “medya bizden sorulur”…

İşadamı “raconu ben keserim” diye düşünüyor.

Devleti ele geçiren ise muhaliflerini “devleti eli geçirmeye çalışmakla” suçlayıp içeri tıkıyor.

**

Mevcut rejim için Amerikalarda lobi yapan…

New York’taki Reza davasını nasıl anlatsam da bizimkileri rahatlatsam telaşı yaşayan…

Mahkeme salonundaki meslektaşlarını doğrudan terörist ilan eden kişinin programı, “en iyi haber programı” seçildi mesela.

Gerçeklikten kopmuş bir ülke.

Kendi gerçekliğinde debeleniyor işte.

**

Saray veya AKP ile başlayıp bitmiyor herşey.

Demokrasi, fikir hürriyeti ve evrensel hukukun karşısında kocaman bir cephe var.

Hacı yatmaz gibi bir cephe.

Eli de zihni de kanlı bir cephe.

Ve her daim elini yıkayıp çıkan bir cephe.

**

Merak etmeyin, onlar “terörist” deyince kimse terörist olmuyor.

Perdeliyorlar sadece.

Kendi zaaflarını…

Kendi utançlarını…

Kendi yandaşlıklarını…

Kendi zulümlerini ve terörlerini…

Perdeliyor, sonra ustaca yansıtıyorlar.

**

Katletmeye, öldürmeye, yok etmeye kilitlenmiş bir güruhla baş etmek güçtür.

Onlar için öldüren kahraman, öldürülen leştir.

Ülkede sür git değişmeyen iklim de hep böyle oldu.

**

Ülkenin güneydoğusu cayır cayır.

Halen belli bölgelerde üçüncü seneye giren sokağa çıkma yasakları ile ne medyanın ne de vatandaşın ilgilendiği yok.

Evler mahalleler yıkıldı, yüzbinler göç etti, çocuklar okulsuz kaldı, binlercesi öldü, yitip gitti.

Kendilerini ifade edecek siyaset yasaklandı.

Seçtikleri belediye başkanları görevden alınıp içeri tıkıldı.

Taybet anayı bilir misiniz?

İki sene önce bugünlerde, Silopi’de evinin önünde keskin nişancılar tarafından vuruldu.

Saatlerce can cekişti, kimse müdahale edemedi.

Yakınları, vurulmamak için çıkıp alamadı.

Çocuklarının gözünün önünde yaşamını yitirdi.

Beyaz bayrak açıp ulaşmaya çalışan herkese ateş açıldı.

Hatta biri bu yüzden hayatını kaybetti.

Taybet ananın cenazesi tam 7 gün öylece kaldı.

57 yaşındaki Taybet İnan tam 23 gün sonra sessizce defnedildi.

**

Utanıyorum.

43 sene içinde yaşadığım…

20 sene gazetecilik yapmaya çalıştığım ülkeyi ve içindeki insanları tanıyamamışım.

Ayıpsa ayıp.

Bazen kendime kızıyorum.

Ne çare, belki de böyle olması gerekiyordu.

Bilmiyorum.

Tek bildiğim ve inandığım şu:

Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

En azından benim için.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Sayın Toros,
    Bende aynen sizin gibi kendi milleti, kendi insanı hakkında yanılmış olmanın ızdırabını yaşıyorum. Bundan sonra türkiye insanina( sade türk milleti demiyorum, o topraklarda yaşayan herkes) hüsnü zan ile bakamayacağım ve merhameti en son hakedenlet nazarıyla bakacağim. Özellikle şu iktidar olduklarını yüzde 50lilik kesime…

  2. Yazdiklariniza aynen katiliyorum Tarik Bey, ben de ulkemden ve bu Ülkede beraber yasadigim insanlardan utaniyorum. Aydin- cahil, laik-dindar hic birimiz “insan” olamamisiz meger. Butun degerleri, ilkeleri tekrar gozden geciriyorum buna din ve muslumanlik da dahil, sirke girmekten korksamda imanimi dahi sorguluyorum. Yasananlar bu kadar hayattan sogutur mu insani, maalesef istemesem de icim nefret doluyor, sadece adalet istiyorum. “Ekmeksiz yasanir ama adaletsiz yasanmaz”

  3. Selâm taşkın kalplere cümleten..
    yazıyla belki doğrudan ilgili değil fakat paylaşmak istedim…Nâzım (ra)’ın hârikulâde nazmının tatmin edici bir çevirisi yok.. yaygın olanda “seul et libre” diyor…”seul” yalnız demek.. tek değik… tek..kendine has… “unique” daha uygun!
    ve çok uzatmışlar tek cümleyi iki cümle yapmışlar.. oysa tek cümleye tek cümle daha uygun… aşağıda yazılı olduğu gibi;
    sofranıza sunarım.. afiyet olsun… tatmak isterseniz!
    (tatmak var..doymak yok;)…

    Vivre comme l’arbre
    unique et libre
    Et comme une forêt
    en fraternité
    ………………Nâzım Hikmet Ran

  4. Bizleri hep iyiyi,doğruyu öğretmekle büyüten büyüklerimiz,öğretmenlerimiz yalan mı söylemişler? Biz aldatılmış mıyız? Son yıllarda ben sürekli bunu düşünüyorum.

    ” İyilik yapanların enayi,çalıp-çırpanların baştacı edileceği zamanlarda eğer sizler de o soysuzlara uyarsanız; tüm emeklerimiz boşuna gider. Allah’ın karşısında da,bizlere de hesap veremezsiniz. Hakkımızı helâl etmeyiz” çığlıkları artık kulaklarından hiç gitmiyor! emeklere de,geleceğimize de kendimiz ihanet ettik ve ilk yanlışlığı gördüğümüzde “bizden” dediklerimizin zulümlerini artırmalarına seyirci kaldık!

    Kimi zaman çocuğunuzun,kimi zaman komşularımızın,kimi zaman da bizleri yöneten ve eğiten,yön gösterenlerimizin hatalarını keşke onların kırılıp incineceklerini düşünmeden gereğinden fazla merhamet göstermeseydik de bugünlere hiç ulaşmasaydık,toprak olup gitseydik!

    Şu anda Türkiye’de yaşayıp da bunca olaylara duyarsız olanları gördükçe bu milletten bir şey olamayacağını ve kendisini toparlayabilmesi için yıkılıp,acıların en büyüklerini görmeden kendisine gelemeyeceğini herkes biliyor; gelecek diye bir tasaları yok. Günü kurtarmanın peşinde koşuyoruz. Adeta yıkılıp yok olmak için davetiye bekliyoruz toplum olarak! Çok yazık! Sayıları az olmasına rağmen bir sebetteki çürük elmanın hepsine sirayet etmesi gibi koca bir ülke uçuruma yuvarlanıyor gürültüyle. Fakat şiddetli gürültü bile bizi kendimize getirmiyor. Nasıl bir millet isek öyle de muamele göreceğiz. Sütün üstünde süt kaymağı,yoğurdun üstünde yoğurt kaymağı,şapın üzerinde de şap kaymağı olması kaçınılmazdır vesselam….

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin