Yargıtay eski başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, siyasal iktidarın yargı kararları konusunda beyanat vermesiyle beraber hukuktan bahsetmenin gülünç, hatta saçmalık olduğunu söylüyor. Selçuk’a göre yargıç, iktidara, basına, kamuoyuna, diğer yargıçlara ve hatta kendisine karşı bağımsız olmadığı sürece adaletin tesis edilmesi mümkün değil.
Yargıçların sadece hukuku uygulamak zorunda olduğununu altını çizen Selçuk, “Onun görevi, yasa maddelerine işkence yaparak yorumlayıp karar vermek değil, onları doğru yorumlayıp doğru uygulamaktır. Yargıçlık etiğinde maddeleri zorlayarak uygulamak yasaktır. Yargıcın ülkeyi kurtarmak gibi bir görevi yok. Onun görevi, hukuku doğru uygulamaktır. Eğer Türkiye’yi kurtarmak istiyorsan, girersin siyasete, bu da yargıya işi düşenleri ilgilendirmez.” diyor. Gazete Duvar’a konuşan Sami Selçuk’an açıklamalarından satır başları şöyle:
BATI’DAN YASALARI ALMADAN ÖNCE HUKUKU ALMALIYDIK
“Türkiye, Batı hukukunu aldığını sanıyor. Bu doğru değil. Aslında Türkiye Batı’dan hukuku değil, Batı hukukunun meyvesi olan yasaları aldı. Hukukun kökü ve gövdesi Batı’da kaldı. Dolayısıyla hukukun gövdesi ve kökleri doğrultusunda görüşler geliştiremedik. Yasaları almışız, ama hukuk orada kalmış. Batı’dan yasaları almadan önce hukuku almalı ve hukukun kavramlarını ve ilkelerini içselleştirmeli, bilinçlenmeliydik. Osmanlı’nın yaptığı gibi yasaları aldık, ama hukuku almadık. Oysa bizden sonra Batılılaşmaya yönelen Japonya, Meiji döneminde (1868-1912 yılları) yalnızca yasaları değil, yasalardan önce hukuku aldı.
DÜNYANIN HER YERİNDE DURUŞMA TEK OTURUMDA BİTER
“Ben, sık sık duruşma kavramına vurgu yaparım. Bakın, Afrika’da, Ortadoğu’da, hemen hemen dünyanın bütün ülkelerinde duruşma, kolay kolay ikinci oturuma kalmaz; tek oturumda biter. Doğrusu budur. Taşrada görev yaptığım sırada asliye ceza davalarını tek oturumda bitiriyorduk. Oysa Türkiye’de yaygın biçimde, herhangi bir bahaneyle, sürekli olarak oturumlar erteleniyor. Ben, 1960’larda il çapında bir ilçeden başka yere atandığımda oradan sıfır dava dosyasıyla ayrıldım.”
DÜNYADA EN ÇOK ADLİ HATANIN YAŞANDIĞI ÜLKE TÜRKİYEDİR
“Ceza Yargılaması Yasası 217. maddesi, “duruşmadan edindiğin izlenimlere göre karar vereceksin” diye buyuruyor. Bütün ülkelerde yargıç değiştiği zaman duruşma sıfırdan, yeniden başlar. Dünyanın her yanında bu böyledir. Rusya’da da, Togo’da da, Irak’ta da böyledir. Ama Türkiye’de böyle değildir. Çünkü Türkiye’de dosya ve özellikle duruşma tutanakları okunarak karar verilir. Diyalektik ve duruşma sıfırlanmıştır. Bu yüzden de dünyada en çok adli hatanın yaşandığı ülke, kanımca ne yazık ki, Türkiye’dir.”
YARGININ BAĞIMSIZLIĞI HİÇ BU KADAR TARTIŞMA KONUSU OLMAMIŞTIR
“(Osman Kavala’nın tahliyesi ve yeniden tutuklanmasına ilişkin bir soru üzerine) Bizim dönemimizde böyle olaylar yaşanmadı. Türkiye’de yargının bağımsızlığı hiçbir zaman şimdiki kadar tartışma konusu da olmadı. Bir ülkenin başındaki siyasetçiler, çoğu ülkede olduğu gibi bizde de şerefleri üzerine ant içerek Anayasa’ya uyacaklarına ilişkin halkına söz verirler.”
HUKUKUN VARLIĞI BİLE TARTIŞMALI HALE GELDİ
“Anayasaya uyacaklarına ilişkin şerefleri, kutsalları üzerine ant içenler, yargıya ve yargıçlara asla “telkinde bile bulunulamaz” diyen Anayasa maddesini çiğneyerek yargıçlara “az ceza verdin”, yahut “beraat kararı verilmesi yanlıştır” diyebiliyorlarsa, orada artık bırakın yargı bağımsızlığını, hukukun var oluşundan bile söz edilemez. Üstelik bu sözleri kimileri alkışlayabiliyorlar. Bunları derin bir üzüntü ve şaşkınlıkla izlemekteyim. Demek, hukukun üstünlüğünü ve yargının bağımsızlığını gerçekleştirmemiz için daha çok bekleyeceğiz.”
YARGIÇ SUÇ VE CEZA YARATAMAZ
“Bundan azap duymaktayım. Adorno, “Auschwitz’ten sonra şiir yazmak barbarlıktır” demişti. Ülkeyi yönetenlerin yargıçlara yönelik bu tür konuşmalarından sonra, kanımca Türkiye’de hukuktan söz etmek saçmalıktır, gülünçtür. Bunlar, uygar bir toplumda yaşanmaması gereken, inanılamaz ve katlanılamaz durumlardır. Türk aydınlarının hepsi organik aydın mı ne? Suç ve cezaları yaratma tekeli, yasalarındır. Yargıç, suç ve ceza yaratamaz. Yasaların öngördüğü eylemi suç sayar ve yine yasaların öngördüğü cezalar çerçevesinde karar verir, yargıç. Hiç kimse şunu unutmasın Türkiye’de yargıçlar vardır; Osmanlı kadıları değil. Bu türden sözleri duyduğum zaman dehşete düşüyorum. Sanırım, Türkiye’de Zola’ların seslerini yükseltmelerini daha çok bekleriz bizler.”
YARGIÇ HERKESE OLDUĞU GİBİ KENDİNE KARŞI DA BAĞIMSIZ OLMALI
“İlkin yargı, Meclis’e, yani yasamaya karşı bağımsız olacak. Zaten Anayasa bunu söylüyor, ama dinlenmiyor. İkinci olarak, yargı, yürütme organına karşı bağımsız olacak. Bunun için Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nu kuruyorsan, Adalet Bakanı’nı, müsteşarı oraya sokamazsın. Üçüncü olarak; bir yargıç, yasama ve yürütmeye karşı bağımsız olacağı gibi, başka bir yargıca karşı da bağımsız olacak. Dolayısıyla yargıç, kendi meslektaşına karşı da bağımsız olmalı. Dördüncü olarak; bir yargıç, kamuoyuna karşı da bağımsız olmalı. Yargıç; basına, partilerin, derneklerin bildirilerine gözlerini, kulaklarını kapatmalı. Beşinci olarak; bir yargıç, kendi inançlarına, ideolojilerine karşı da bağımsız olmalı, nesnel kararlar verebilmeli, kendi kişilik dünyasından sıyrılabilmeli.”
YARGIÇ YASALARI UYGULAMAKLA GÖREVLİDİR
“Bakıyorsunuz, orman sevdalısı bir yargıç. Ormanlarla ilgili davalarda yazılı hukuku sürekli orman köylüsü aleyhine yorumlayarak uyguluyor. Ormanları sevene elbette saygı duyulur. Ama yargıç, bu sevgisini işine, yargıya, adalet dağıtımına karıştıramaz. Onun görevi, yasa maddelerine işkence yaparak yorumlayıp karar vermek değil, onları doğru yorumlayıp doğru uygulamaktır. Yargıçlık etiğinde maddeleri zorlayarak uygulamak yasaktır. Yargıcın ülkeyi kurtarmak gibi bir görevi yok. Onun görevi, hukuku doğru uygulamaktır. Eğer Türkiye’yi kurtarmak istiyorsan, girersin siyasete, bu da yargıya işi düşenleri ilgilendirmez.”