Yargının vatandaşa kurduğu kumpas: ByLock!

YORUM | Av. GÖKHAN GÜNEŞ

CMK’nın 134. maddesi gereğince yürütülmekte olan bir “adli soruşturma” kapsamında verilen “arama ve elkoyma kararı” üzerine ele geçirilmesi gereken Bylock, tamamıyla 134. maddeye aykırı olarak ve istihbari yollarla ele geçirilmiştir.

Ancak Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Ceza Genel Kurulu ve Anayasa Mahkemesi ittifakla Bylock ile ilgili hukuki sürecin, verilerin ele geçirilmesinden 11 ay sonra “imaj” alınmasına ilişkin sulh ceza hakimliği (SCH) kararıyla başladığını söylemişler ve bu karardan önce veriler üzerinde MİT’in yaptığı çalışmaları hiç görmemişlerdir. Ancak, bu tespitin hukuksuz ve temelsiz olduğunu bizzat kendileri itiraf ettikleri gibi; MİT, HSK, HSK üyeleri, ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da bu durumu doğrulamıştır. Bu gün sizlerle, yargı eliyle vatandaşa kurulan Bylock kumpasını paylaşacağım.

16. Ceza Dairesi, Bylock ile ilgili sürecin 9 Aralık 2016 tarihli SCH kararıyla başladığını söylemiş, ancak Bylock’u delil kabul etmenin heyecanıyla olsa gerek, aynı karara görseldeki ifadelere de yer vermiştir.

Image

Eğer Bylock ile ilgili süreç dediği gibi 9 Aralık 2016’da başladıysa, nasıl olmuştur da HSYK 2 Kasım 2016 ve MİT de 7 Kasım 2016’da yargılanan kişilerin Bylock kullanıcısı olduklarını bildirmiş ve Bylock mesaj içeriklerine ulaşabilmişledir? Cezai bir soruşturma kapsamında elde edilebilecek bu bilgilere idari ve istihbari kurumlar yargı sürecinden önce nasıl ulaşmışlardır? 

Yine, Bylock ile ilgili verilmiş bir arama kararı olmadığını çok iyi bilen CGK da, emsali görülmedik şekilde 09/12/2016 tarihli SCH kararının “geçmişe dönük arama” olduğunu söylemiş; 20/12/2018 tarihli kararında da “Bylock Kronoloji Raporu” isimli bilgi notuna yer vererek, Bylock verilerinin imajının SCH kararından 10 gün önce alındığını itiraf etmiştir.

AYM ise bu konuda açık vermemeye gayret etmiş ve satır aralarına yerleştirdiği ifadelerle Bylock’u aklamaya çalışmıştır. AYM’ye göre 09/12/2016’dan önce MİT veriler üzerinde hiç çalışmamıştır ve yaptığı tek şey “istihbari” yollarla ele geçirdiği verileri savcılığa teslim etmektir. Ayrıca, adli ve adli kolluk görevi olmayan MİT’in elde ettiği materyalin içinde suç unsuru bulunup bulunmadığını incelemesinde de bir sakınca yoktur! Yine AYM’ye göre, SCH kararı aynı zamanda olmayan “arama” kararına da ilişkindir! MİT’in verileri “tesliminden itibaren” soruşturma işlemleri CMK’ya göre yürütülmüştür. Teslimden önceki sürecin bir önemi olmadığı gibi veriler üzerinde çalışıldığına ilişkin de bir iddia ve durum zaten yoktur! Dolayısıyla dikkate alınması gereken tarih 09/12/2016 ve sonrasıdır! AYM, bu “hinliği” yaparken 4. SCH kararının tarihini bilerek hiç yazmamıştır. Bunun sebebi, kararı okuyanların ve özellikle AİHM’in; “verilmiş bir hakim kararı var ve her şey usule uygun” demesini sağlamaktır.

Ancak, Bylock’u nasıl aklayacağını ve ne uyduracağını şaşıran AYM’de açıklar vermiştir. Onlardan biri, yine karar tarihini vermediği Ankara 5. SCH kararıdır. Zira bu kararın tarihi 24/3/2017’dir. Eğer MİT’in adli kolluk yetkisi yoksa ve elindeki verileri 09/12/2016’da teslim etmişse, 2937 sayılı Kanun’un 4/son maddesi gereğince istihbari görev dışında (adli kolluk gibi) başka bir görev verilmesi yasak olan MİT; acaba hangi yetkiye dayanarak ve savcılığa TESLİM ETMEDİĞİ hangi veriler üzerinde detaylı çalışma yaparak abone listelerini güncelleyip TEKRAR savcılığa göndermiştir?

Bylock verilerinin elde edilişini ve teslimini adli kolluk faaliyeti kabul etmeyen AYM; acaba verilerin tesliminden sonra adli kolluğun yapması gereken abone listelerinin güncellenmesi işini de MİT’in yapmasını nasıl hukuka uygun görmüştür?

2015 tarihli kararında; 2937 s. Kanun’un EK-1. maddesi gereğince casusluk suçları dışında (ör. örgüt üyeliği) MİT’teki bilgi ve belgelerin istenemeyeceğini, zira MİT’in elde ettiği bilgilerin kesin olmadığını ve adli işlemlerin tesisinde esas alınamayacağını söyleyen AYM; acaba ne olmuştur da, MİT’e ele geçirdiği verilerin içinde suç unsuru bulunup bulunmadığına bakma ya da savcılığa teslim etmediği veriler üzerinde tekrar çalışıp abone listelerini güncelleme yani, adli kolluk yetkisi vermiştir?

Yine AYM’ye göre, yargı mercilerince SCH kararına istinaden “yetkili kolluk birimleri” marifetiyle Bylock verileri üzerinde inceleme/araştırma yapılmış ve soruşturma işlemleri buna uygun şekilde yürütülmüştür. AYM’nin ”baltayı taşa vurduğu” nokta işte tam da burasıdır! Zira AYM’nin tüm oyununu bozan, Ankara savcılığının Bylock’la ilgili aldırdığı bilirkişi raporudur. Bu rapora göre; savcılığa tesliminden önce aylarca Bylock verileri üzerinde çalışılmış, hatta veriler işlenerek abone listesi oluşturulmuş ve hatta şifrelenen bu listelerle ilgili bilirkişilerin inceleme yapmamaları söylenmiştir. Rapora göre “verilerin yapısı bozuktur” ve yargılamada kullanılabilmesi mümkün değildir. Balyoz’da harf ve rakam hatası nedeniyle görseldeki gerekçeyle ihlal kararı  veren AYM, acaba ne olmuştur da yapısının bozuk olduğuna dair bilirkişi raporu bulunan Bylock’ta hiçbir sorun görmemiş ve “pirüpak” muamelesi yapmıştır? Aslında AYM’nin Ferhat Kara kararı ve savcılığın aldırdığı bilirkişi raporu, verilerin savcılığa tesliminden önce ve sonra “abone listelerinin” bizzat MİT tarafından oluşturulduğunun ispatıdır. Yani Bylock’la ilgili hiçbir süreç CMK’ya uygun yapılmamıştır. Bu listelere kimlerin eklenip çıkarıldığı belli değildir. Her türlü manipülasyona açık ve sürekli güncellenen  listeler adeta “rejimin sopası” haline gelmiştir. Listeye eklenen bir kişinin kendisini kurtarabilmesi neredeyse imkansızdır!

Kumpası deşifre eden sadece mahkemeler de değildir. Verdiği kararlarla HS(Y)K ve beyanlarıyla üyeleridir. Zira HSYK, darbe girişimi devam ederken 2735 kişiyi açığa aldığı kararında Bylock ile ilgili görseldeki ifadeleri kullanmış, 24/8/2016’da hakim-savcıları ihraç gerekçesi olarak da; “haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar” demek suretiyle, Bylock bilgi ve verilerinin aylar öncesinden ellerinde olduğunu ikrar etmiştir.

Gelelim, kahramanlık edalarıyla açıklama yapıp Bylock’u çöpe atan HSYK üyelerine! Bunların başında hiç şüphesiz, yaptığı açıklamalarla kırmadık pot bırakmayan eski HSYK başkan vekili @mehmetyilmaz073 gelmektedir. Aşağıdaki açıklamayı 05/10/2016’da, yani meşhur SCH kararından 2 ay önce yapmış; sayı da vererek ellerinde liste olduğunu ve kimlerin Bylock kullandığını bildiklerini itiraf ettiği gibi çalışmaların devam ettiğini de eklemeyi unutmamıştır. Eğer Bylock’la ilgili süreç bu açıklamadan 2 ay sonra başladıysa, “devam eden çalışmalar” neyin çalışmasıdır? Aşağıdaki video da 21/11/2016 tarihlidir ve burada da itiraflarına devam etmiştir. Ancak, o yaptığı bu açıklamayla en “güçlü delillerini” çöpe attığının farkında olmadığı gibi savaş kazanmış komutan edasındadır.

Bir diğer kahraman! da, yine o dönem HSYK üyesi olup sonradan Danıştay’a yollanan @muharremozkya’dır. Katıldığı bir TV programında, Bylock önceden ele geçirilip isim listelerinin Temmuz’un 10’u gibi (2016), yani meşhur SCH kararında 5 ay önce ilgili yerlerle paylaşıldığını söyleyerek, farkına varmadan “bir çuval inciri berbat” etmiştir. Yaptığı açıklama ile MİT’in 06/4/2017’deki açıklamasını da doğrulamıştır. Twitter profiline sabitlediği söz gibi “söylediklerinden sorumlu” olduğunun farkındadır ve umulur ki daha sonra bunları inkar etmeyecektir.

Yaptığımız bu açıklamalar, Bylock’un sadece CMK’nın 134. maddesine aykırılığıyla ilgilidir. Bylock bunun dışında bir çok kanun, yönetmelik ve uluslararası sözleşmeye de aykırıdır. Sonuç olarak Bylock, hukuka aykırı delildir ve yargılamada kullanılabilmesi mümkün değildir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin