Yağmur için dua edersen çamurla da uğraşırsın [Tarık Toros]

Oscar Wilde der ki:

“Âlemin bana yaptığı ne kadar çok olursa olsun, benim bana yaptığım hepsinden fazladır.”

Bi güzel lafı daha vardır ama mevzumuzla çok alakalı değil:

“Kendime yalan söylemeye başladığımdan beri, kimseye inanmıyorum.”

 

***

Türkiye’de şu son dönemde yaşananlara;

Geriye doğru 4-5 yıllık bir perspektifle bakan fena halde yanılır.

10 yıllık, 20 yıllık modellemeler de durumu anlatmaz.

En az bir asırlık bir projeksiyonunuz olacak.

Hatta, daha geriye, Osmanlı dönemine kadar irdeleyeceksiniz.

Neden mi?

Şundan:

Düne kadar, AKP için “28 Şubat’ın ürünü” denmiyor muydu?

Peki, niye böyle deniyordu;

-28 Şubat, dindarlara yaşamı dar etmişti.

-Muhafazakârları, ticaretten siyasete, hayattan dışlamıştı.

-Başörtülüler, üniversiteden atılmıştı. Bu, başlı başına büyük bir dramdı.

-Ülkenin birinci partisi, namluların gölgesinde iktidardan uzaklaştırılıp kapatılmıştı.

 

***

“AKP, 28 Şubat’ın ürünüdür” tezine göre;

28 Şubat’ın baskıcı tutumu halkta ters tepmiş…

Hemen arkasından gelen ekonomik krizin tetiklemesiyle…

Mevcut siyasi aktörler oyundan atılıp AKP tek başına iktidara gelmişti.

***

Daha geriye gidelim.

Bugün PKK’yı ve Kürt siyasal hareketini doğuran sebeplere bakalım:

1925 Şeyh Sait Kıyamı’ndan bağımsız düşünemezsiniz bunu.

Yine…

27 Mayıs 1960 darbesinin hemen ardından Kürt aşiret liderlerinin hapsedildiği Sivas Kampı’na bakmadan, meseleyi çözemezsiniz.

Ezbere konuşmuyorum.

Her iki konuyu da derinlemesine inceleyen, bu konuda kimsenin yapmadığı özel televizyon programlarını yapan, Şeyh Sait’in torununu, Sivas kampı sakinlerinin çocuklarını ekranlarda çokça ağırlayan bir televizyoncuyum.

Kürtlerin siyasi ve örgütsel serüvenini;

Baskılar, eziyetler, idamlar, katliamlar, sürgünler, esaretler, hapisler ve kamplar belirlemiştir.

İnsanlar Avrupa’da örgütleniyor, Batı başkentlerinde gettolaşıyor, kendi ülkesinde dağa çıkıyorsa bir sebebi var.

Boşuna olmuyor bu.

 

***

Bugün gördüğü onca eza ve cefaya karşın;

Onbinlerce mensubu tutuklu Cemaat operasyonlarında bir çakı dahi bulunmadı.

Ve hiçbir mensubu, polise, güvenlik güçlerine, savcı ve yargıçlara saygısızlık etmedi.

Bunu önemle not edeceksiniz.

Fakat… Herkesten de aynı olgunluğu beklemeyeceksiniz.

 

***

Bastırılan ve susturulan halk…

Ceberrut devlet uygulamaları…

İşkenceler, sürgünler, şeytanlaştırmalar…

Devlet unsurlarının işlediği katliamlar…

Sonra…

Tüm bunların ardından, ezilen kesimlerin reaksiyonu.

Onun için, Erdoğan ve AKP bir sonuçtur.

PKK da öyledir.

HDP de…

 

***

Peki…

Devlet bunu bilmemekte midir?

Bal gibi de bilmektedir.

Lakin bizim devletimiz;

Medya ve bürokrasideki unsurları ile…

Her defasında birilerini sorumlu tutmakta oldukça mahirdir.

 

***

Bunu yaşayacağız.

Geriye çevirmek çok mümkün görünmüyor ne yazık ki.

Taş taş üstünde kalmayacak belki…

Ama sonunda, aklımız başımıza gelecek elbette.

Çok uzak bir vadede de olmayacak bu.

Ta ki…

Yeni bir debelenmeye kadar.

Maalesef, bizim toprakların ve bizim milletin kaderi bu.

Kafayı her kaldırdığında başına çöküyorlar!

 

***

Mini not: Başlık benim değil. The Equalizer filminde Denzel Washington’ın bir repliği. Esasen senaryodaki en anlamlı cümle.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin