YORUM | RAMAZAN F. GÜZEL
Bütün dünya gibi Türkiye de Koronavirüs tehdidi altında. Bu sebeple vicdan sahibi herkes başta İran olmak üzere, Norveç, Amerika vb ülkeler de olduğu gibi “Cezaevleri boşaltılsın”, “Tutuklular serbest bırakılsın” diyor. Twitter’da #VicdanlarTahliyeDiyor ve #KoronayaKarşıAcilTahliye başlıklı tag’lar açılıyor, bu kampanyalar dünya genelinde tt oluyor…
Bundan önceki “Cezaevlerinin boşaltılması için ortak hareket şart” başlıklı yazımızda, tahliyelerin neden zaruri olduğunu, böyle bir girişim yapılmadığında işin sorumluların başına ileride neler gelebileceğini, cezai ve hukuki sorumluluklarını izah etmeye çalışmıştım.
Mevcut iktidara olduğu kadar, yasamanın ve yürütmenin düzenlemelerini adli boyutuyla uygulayıcısı olan yargı mensuplarına da hatırlatmalarımız vardı. Eski bir meslektaşları olarak dostane uyarmaya çalışırken, adaletli ve vicdan sahibi olmaya çağırmıştım. Zira kadim zamanlardan beri ve Roma Hukuku’nda bile hukukçunun ‘olmazsa olmazı’ için “Pectus facit juris consultum” denilmektedir. Yani, “Hukukçunun/ yargı mensubunun kalbi olmalıdır.”
Fakat bir kısmını da uzaktan ve de gıyaben tanıdığım bazı hâkim savcıların sosyal medyadaki insanlıktan, merhametten uzak paylaşımlarını görünce büyük oranda mevcut yargı teşkilatına olan ümidimi de kaybeder oldum! O prototiplerin geri planını -bildiklerim kadarı ile- paylaşarak mevcut kurgulanmış yeni sistem yargının ne menem bir şey olduğunu gözler önüne sermek istiyorum.
GÜÇLÜYE KARŞI EL PENÇE, ZAYIFA KARŞI ASLAN
Yürütmenin hışmına uğramış meslektaşlarının başına gelenleri görmüş olan -kalan- yargı mensupları şimdi “şak diye emredileni tak diye yapıyorlar”. Nereye çağırırlarsa oraya gidiyorlar; Saray olur, çay toplama olur, nere olursa artık… Sıkıysa öyle yapmasın. Basına da arada yansıdığı gibi önce “Bak bir günde seni fetöcü ilan ettiririz ve ihraç ederiz, içeri alırız, akıllı ol!” diye güzelce(!) uyarılıyor, tam istendiği gibi hareket edilmediğinde de o yargı mensubunun “kellesini alıveriyorlar”, blöf yapmadıklarını cümle aleme göstermek için…
Bu geriye kalanların ekserisi idareye ve yürütmeye karşı bu kadar “naif” iken halka, “alt tabakadan” gördüklerine karşı çok amansız ve haşin olabiliyorlar. Hemen her gün bir numunesi yaşanıyor da son örneği ile meseleyi modelleyelim… Hadise Trabzon’dan:
– Ters şeritten giderek trafiği tehlikeye sokan aracı gören trafik polisi İlhan C., otomobili durdurur,
– Araç sürücüsünden evrakları isteyen polis memuru cezai işlem uygularken, otomobil sürücüsü M.A. kendisinin cumhuriyet savcısı olduğunu söyler, bunun üzerine polis memuru İlhan C, M.A’dan savcı kimliğini göstermesini ister, ne olursa ondan sonra olur,
– Kendisinden kimlik isteyen polise sinirlenen Savcı M.A., resmi kıyafetli polis memurundan polis olduğuna dair kimliği göstermesini ister, sonra tartışmalar başlar, polis tutanak tutar, Savcı M.A. olay yerinden ayrılır,
– Trabzon Cumhuriyet Savcısı M.A.’ya suç ihlal tutanağı tutan trafik polisi İlhan C., olaydan bir saat sonra Trabzon Emniyet Müdürlüğü’ne çağrılır, kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle Trabzon Adliyesi nöbetçi savcıya suç duyurusunda bulunması üzerine polis memuru, meslektaşları tarafından mevcutlu olarak adliyeye getirilir,
– Savcı talimatıyla gözaltına alınan trafik polisi İlhan C. Nöbetçi Savcı Selma Polat’a ifade verir ve o trafik polisi, alınan ifadesinin ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılır…
Dava ilerleyen günlerde görülmeye başlanacakmış! Taraflara kolay gelsin. -Mecburen bulunduğumuz- Avrupa ülkesinde vazifesini yapan trafik memuru bakana, başbakana ve hatta krala bile çatır çatır cezalar keserken en ufak bir itiraz ile karşılaşmıyor. “Bizde niye böyle?” diye soranınız var mı?.. Hırsızlardan hesap sormaya çalışan polislerin, memurların başına neler geldiğini herkes gördü bu ülkede… Şimdi orman kanunu geçerli bu kurtlar sofrasında; gücü gücüne yetene! Kimin dişi daha keskin ise, kimin pençesi dava kuvvetli ise diğerini paralar; o kadar!..
PORTRENİN DİĞER KISMI
Yol magandalıkları vs… Bir de yargı erki ile iktidar adına mazlumlara zulmedenler, alet olanlar var… Onlardan da bir seçki yapalım. Ki, sonraki nesiller nasıl numunelerin çıktığını görsünler.
Evet, sözün başında dedik; vicdan sahipleri, adeta içeride rehin tutulmakta olan siyasi tutukluların salıverilmesi çağrıları yapmakta… İçeride esir tutulanlar arasında binlerce de yargı mensubu var ve onlar da çok sağlık koşullar altında tutulmaktalar. Onları içeri tıkanlar da kendi meslektaşlarından birileri… Ve onlardan bazıları ki “tutukluların bırakılması” çağrıların sosyal medya hesaplarında tepkiler vermekten bile çekinmediler. Bunlardan birisi de Akif Celalettin Şimşek idi.
Uzun süredir aktif bir sosyal medya kullanıcısı olan ve de temsil ettiği makama yakışmayacak şekilde siyasilerle polemiğe girecek kadar da “tarafsızlık” ilkesinden “bağımsız” olan Şimşek, bir Yargıtay Savcısı… Facebook hesabında, “Fetöcüler, Twitter hesaplarında kampanya başlattılar. Cezaevleri Coronavirüs nedeniyle boşaltılmalıymış.” Şeklinde rahatsızlığını ifade ederken, çoğunluğu yargı mensubu meslektaşlarının destek mahiyetindeki mesajları da ibretlik idi. Kimisi o cezaevlerine bilinçli olarak virüs sokularak tutukluların topluca öldürülmesini savunurken, kimileri de o tutukluların asıl içeride güvende olduğunu, dışarıya çıkacak olduklarında işlerinin bitirileceğini ifade ediyorlardı!…
Bu detay neden önemli idi? Zira bu içerideki tutukluların tutukluluk durumlarını ve duruşmalarında mütalaalarını verenlerin, ileride hükümlerini verecek olanların zihniyeti ve ruh hallerini yansıtmaları açısından çok numunelik ve ibretlik bir levha idi bu yazışmalar.
Bundan yaklaşık 3 yıl kadar önce de Şimşek, Manisa Cumhuriyet Başsavcısı iken, eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Silahlı terör örgütünün Fethullahçı olduğunu o gece öğrendim, bana ahmak diyebilirsiniz” sözlerinin ardından Arınç’a yine Facebook hesabından şöyle tuhaf bir mesaj atmıştı:
“Bunlara destek olan kişiler, bugün çıkmış ‘Biz ahmakmışız, biz bilmem neymişiz’ diyor. Böyle bir şeyi ben kabul etmiyorum. Herkes bugüne kadar bu ülkeye ihanet eden kişilerin içerisinde yer alan, bunlara destek olan, bunların suistimallerine göz yuman, karşılarında bize saldıran herkes hesap verecek.”
Medya önünde karşılıklı polemikler yaşandıktan sonra kendisi kararname ile görevinden alınmış, Yargıtay’a düz savcı olarak atanmıştı. Buna da sosyal medyadan tepki gösteren Şimşek, “Hakkımı helal etmiyorum” başlığı ile bir bildiri yayınlamıştı… “Fetö ile mücadeleme engel oluyorsunuz” diye de tribünlere selam göndermeyi ihmal etmemişti Şimşek… Ve o laf dalaşı sürüp gitmişti! Filhakika, Manisa’da görevde iken de ev hanımı, esnaf, öğretmen kim varsa hiç acımamış, hakkında en ufak söylenti olan herkesi içeriye tıkmasını bilmiş bir başsavcı idi kendileri…
Siyasileşmiş, ortalığa düşmüş, tarafsızlığı noktasında hiçbir inandırıcılığı kalmamış yargının bir kesiti işte… Ve bu yargının maalesef ruhu da yok, vicdanı da…
AHMET ALTUN ÖRNEĞİ
Ve bir başka ibretlik örnek de Ahmet Altun… O da sosyal medyadaki bir nefret söylemi ile gündeme gelmişti. O talihsiz mesajında Altun aynen şöyle diyordu:
“Fetöcüler; özellikle 17 Aralık 2013 yılından beri HSYK seçimleri dahil ülkedeki her seçim öncesi, Terör olaylarının artmasına, savaş çıkmasına, ekonominin bozulup dövizin yükselmesine bağladıkları ihanet dolu hain umutlarını şimdi de Corona Virüsüne bağlamış durumdalar. Neymiş; Cezaevleri Corona virüsü nedeniyle tahliye edilmek zorundaymış. Hiçbir kara propagandanız bu ülkede tutmayacaktır. İdrak ediyoruz ki milletimiz için tüm virüslerden daha tehlikelisiniz.”
Bu kadar siyasileşmiş, önyargılı, tarafsızlığını tamamen yitirmiş o kişi, halen Ankara’da savcı olarak görev yapmakta… Nefret dolu mesajında korona salgınıyla adeta soykırıma uğrama tehlikesi altındaki içeride bulunan yüz binlerce tutuklu için adeta “ölün!” diyor, “siz virüsten daha tehlikelisiniz” diyerek açık duruşunu belli eden savcı, o dosyalarla ilgili nasıl kararlar vereceğini, ne şekilde hareket edeceğini böyle açık ediyordu… Dikkat ettim, hakim-savcıların tarafsızlığını gözetecek olan HSK’dan bu konuda en ufak bir tepki dahi gelmemişti. Zira işin merkezinde de durum bundan farklı değildi.
Neyse… Daha önce de Altun Yeni Akit gazetesinin bir haberini beğenmesiyle @kacsaatolduson isimli hesabın konusu olmuş, gündem haline gelmişti… Bu Ahmet Altun ki Düzce Adliyesi’nde iken rüşvet iddiasından dolayı Kayseri adliyesine sürülmüş, daha sonra yaptığı yaranma girişimleri sonrası İzmir Başsavcı vekilliğine atanmıştı. (2014 HSYK Seçimi öncesi YBP’nin “soruşturmaları affedeceği” açıklamalarını ve de soruşturması olan böylesi insanlarla yaptıkları özel görüşmelerdeki, “Bizimle çalış, bize destek ver, biz de senin dosyanı kapatalım, hatta güzel yerlere getirelim” vaatlerini de hatırlayalım.)
Sonrasında kendisini Ankara’ya aldırmış olan bu savcı, “Cemaat” davalarındaki haşin tutumlarından dolayı “meşhur” olmuş, muktedirlerin gözüne iyice girmeyi başarmıştı. Sosyal medyada da Kuşçubaşı” gibi istihbarat bağlantılı olduğu hesaplara şöyle militanca mesajlar yazarak konumunu koruma arayışında:
“Fetö/PKK ortak yapımı Gezi Terörüne Gezi Direnişi diyerek vb. şekillerde meşru göstermeye çalışan meşrebi bozuklara, hangi saik ve nedenlerle olursa olsun teveccüh gösterilmesi ve hatta sessiz kalınması ülkemizin küresel sömürgeci ahtapotlara teslim edilmesine rıza göstermektir.”
HAKLARINDA CEMAAT İDDİASI OLANLARIN AGRESİFLİĞİ…
Tarafsızlığını yitirmiş, hukukçu kişilik ve kimliğinden uzaklaşmış bir kişilikle halen Ankara’da savcılık yapmakta olan Ahmet Altun, Ankara Ü. Hukuk 1992 girişli… Benden 3 yıl alt dönem olan bu şahıs silik bir kişilik olduğu için hayal maya hatırlıyorum. Aslen Niğdeli olan Altun; çekingen, güce göre pozisyon alan birisi idi. Biraz da maddi durumundan dolayı Gülen Cemaati’nin içinde yer almış, onların her etkinliğine ve gezisine katılmış. Şimdilerde ise Ankara’da Cemaat soruşturmasında çok canlar yakmış, adeta militanca hareket etmiş birisi.
Hayatının hiçbir döneminde kayda değer bir başarısı olmayan, suya sabuna dokunmayan bir yapıda olan Altun, HTS kayıtlarından irtibatta olduğu kişilerin kimliğinden dolayı tedirgin olduğundan, saldırı pozisyonuna geçerek kendisini kurtarmaya çalışmakta böyle…
**
Ahmet Altun ile “17 Aralık” sonrası Sakarya’da çalışmış olan bir savcı dostumun onun hakkında anlattıkları da onun psikolojisini ortaya koyma açısından kayda değer:
“Gölgesinden korkan, yaranmak için fırsat kollayan, bu yüzden meslektaşlar arasında alay konusu edilen bir tip idi… Daha önce görev yaptığı tatil bölgesinde yüz kızartıcı bir suça karışmış ve soruşturma geçirmişti. HSYK seçimleri öncesi havayı kokluyordu, bir ara Cemaat’e de yakın görünmeye, onlara yanaşmaya çalışmıştı, sonra tekrar taraf değiştirmiş, YBP saflarına teslim olmuş, karşılık olarak da seçimden sonra kendisi başsavcı vekili yapılmıştı.
**
15 Temmuz’dan sonra o savcının ifadesini aldığı bir okuyucumuz onunla geçen diyaloğunu şöyle aktarmıştı:
“İfade için ben odaya girer girmez o bana yersiz bir nutuk atmıştı. Daha dosyamı bile okumadan, ‘bu millet çok büyük bir millettir, kendine yapılanın hesabını böyle sorar ‘şeklinde mevzuya girmiş ve aynı minvalde devam eden düzeysiz bir siyasetçi ağzıyla şeyler söylemişti.
Sonra, ‘Anlat hayatını bakalım, ne yaptın, nerelerde okudun’ dedi. Maksadı zannediyorum Cemaat ile ilgili kolej vs. bağlantı bulmaktı. Anlattım:
‘İlköğretimi devlet okulunda 5.00 ortalama ile bitirdim. Liseyi Anadolu öğretmen lisesinde 95 diploma puanı ile bitirdim. Türkiye derecesi ile Bilkent’e burslu girdim, Ales’te derece yaptım.’
Sözün burasında o şöyle müdahale etmişti: “Tabi soruları çalıp çalıp girersiniz!’
Ne anlatılır ki böyle bir adama?!..Sonra, ‘Şunu tanıyor musun, bunu tanıyor musun?’ diye bazı isimler sordu. En sonunda, ‘Tanıdığın başka kimse var mı?’ dedi, ‘Yok’ dedim.
‘Tanıdığım başka fetöcü yoktur’ diye yaz, dedi kâtibe. Buna avukatım itiraz etti. Ama sonradan gördüm ki yine öyle yazmışlar… Sonunda, tek excell satırı ByLock dışında -sözde- delil olmamasına rağmen tutuklama talebiyle sevk etmişlerdi. Ve onun yüzünden boş yere uzun süre tutuklu kalmıştım…”
HASILI…
Bu verdiğim örnekler aslında tam bir prototip…
Örnekler çoğaltılabilir. Hemen hepsi de birbirinin kopyası.
Hepsi de 17-25’ten sonra ne yapacağını şaşırdı. Sonucu görmeden dengeyi bozmadılar. Hepsi de burnu iyi koku alan tipler…. Birçok kişiden önce sonucu görüp taraflarını seçtiler. Dengeler değişmiş olsa çok rahat Cemaatçi, ya da Yarsavcı vs de gözükmüş olacaklardı.
En acımasız kötülükler de böyle tiplerden geldi. Kendisini ispat derdinde olan kimseler…
Kullanması en masrafsız grup da bunlardı. Kendisine verilmiş olan işi itinayla yapıyor, görünmek için de böyle sosyal medyada acımasız mesajlar vermeye devam ediyorlar.
Ve şimdi yargımız böylelerine emanet!.. Bunları kaleme alıyorum ki -şimdilerde pek etkisi olmasa da- ileri nesiller nasıl bir süreçten geçildiğini, yargının nasıl bir canavara dönüşmüş olduğunu anlasınlar diye…
Bir sonraki yazımızın konusu da kamuoyunu çok rahatsız etmiş olan Ankara Emniyetinde işkence ve taciz görmüş olan genç kızlar, üniversite öğrencileri ile ilgili operasyonun perde arkası. Operasyon arkasındaki savcıların merkezinde yaşananları irdeleyerek, yargının neye evirildiğini somut vakıalarla birlikte -olduğu gibi- sizlere aktarmak istiyorum.
Bu anlattıklarınızın aynısını 15 Temmuz un Körfez başsavcısı Alpaslan Kaplan ilçede bulunan başta açığa alınan bütün memurların ve diğer masumların yollarını önce karakollara sonra afliyelere ve en son olarak da yaklaşık %50 sini cezaevlerine göndererek yapmıştı. O gün sadece bir sayısal veriydik Onun için. Her gün ona ve onun gibilere dua ediyorum hala. Ve yine onun cezaevlerine attıklarına ve onlar gibilerine de tabi ki. Sadece cümle farkıyla.
Ahmet Altun isimli savcı nigde ili hacıabdullah kasabası 60. Yıl Lisesi mezunudur. Benim liseden arkadasımdır..
Karakterini çok iyi özetlemişsiniz.. bu şahsin menfaati için yapmayacagi şey yoktur..
Lise yıllarında Ahmet Emin Kaya ve Fahri Eroğlu isimli cami imamları ile takılırdı. O yillarda universiteye hazirlanmak cok zordu ve dersaneler pek yaygin degildi. Haciabdulah kasabasi nigde merkez e 40 km uzak oldugu icin dersane yoktu. Ahmet haftasonlari nigdeye gider ve Cemaate bagli Serhat dersanesinde egitim alir ve cemaatin yurdunda kalirdi. Pazartesi okula geldiginde abilerde kaldigini ve maklubeler yedigini ballandira ballandira anlatirdi.
Ahmet cematten menfaat saglayarak bedava kurslara gitmis ve bedava yurtlarinda kalarak universiteye hazirlandi. Ve hukuk fakultesini kazandi ( normalde kazanamiyordu. Lise 1.ligi kontenjanindan kazandi. Burasida kücuk bir kasaba lisesi toplam 3 sınifi var ahmetin sinifi 17 kisi idi ve 17 kisinin 1.si olmustu:))
Menfaati geregi cemaati kullanarak hukuk fakultesini kazanan ahmet.. 2000 li yillarda ise savcilik sinavlarina hazirlanirken bir anda solcu ve kominist olarak karsimiza çikti.. eskiden takildigi imamlara yobaz diyordu.. koylu yasli haci amcaya bile yobaz diyordu.. Köydeki kahve sohbetlerinde cok defa dine, dindara kufrederdi ( kara nail kahvehanesi)
2010 dan sonra akp iktidarini saglamlastirmaya baslayinca ozellille 15 temmuzdan ahmet yeniden dindar gozukmeye basladi. Adım gibi eminim akp ye 1 oy bile vermemistir.. ama akp li gozukmeye basladi.. face sayfasinda cami onlerinde fotograflar cektirerek cuma ve kandil mesajlari paylasti.. inanilir gibi degil bizim ahmet bir anda dindar gozukmeye basladi..
15 temmuz olur olmaz koye geldi ve koydeki Ayhan coskun, vedat demir, nedim urhan, babaoglan altun gibi kisilerle kafa kafaya verip koyde okumus ne kadar kamu gorevlisi var ise feto cu deyip listeler hazirladilar.. ve 50 den fazla kamu gorevlisini mesleginden ettiler.. Şuan bütun köylu bu durumu biliyor.. ve köylulerin buyuk cogunlugu ahmete bu yuzden tepkilidir.. Ahmet bu yüzden eskisi gibi köye sık gelemiyor.. Koyde bir kere karşilastik, niye koye gelmedigini sordum; bana dedi ki, cok korkuyorum.. bir sey yaparlar diye.. ( 50 den fazla köyün okumuş gencinin ekmegi ile oynadi nasil korkmasın ki..)
Şimdi de canhiraşane saldiriyor ki, Akp iktidardan düsmesin.. (bana dedi ki; eger akp iktidardan düser de hukuk geri gelirse, hepimizi mafedecekler.. )
Hey be ahmet… degermiydi bunca capsizliga.. bunca menfaatperestlige.. bak şimdi uyku bile uyuyamadigini söyluyorsun..
Lise arkadasin Bayram..
Yukarıda Ahmet Altun un köylusu Bayram bey in yazdiklarini okuyunca kendimi alamadim, Ahmet i Ankara Hukuk Fakultesinden taniyan biri olarak eksik kalan bir kaç noktaya deginmek istedim.
Bir kere, sonda söyleyecegimi başta söyleyim. Ahmet universite yıllarında Avrasyaci idi. Yani Dogu Perincek ekibindendir. Savcı olduktan sonra da Perincek ekibi ile hep beraberdi. Günumuzde Akp li olarak takılıyor ise, bu onun sinsi ve militanca olan karakterinden kaynaklanmaktadır. Bayram beyin dedigi gibi Akp ye 1 oy bile vermemistir. Ankara hukukta okurken Ahmet, Ataturk Yurdun da kalırdi, oradaki arkadas çevresi neredeyse tamamen Perincekçi idi. Arada sırada Ankara Nigde Vakfı ve hemsehrisi Av. Ismail Goksel in bürosuna takılırdi.. Hatta Ankara hukukta okuyan ismini hatırlamadıgim bir köylüsü de vardı ve bu köylüsu O dönemde Siyasal islamcıydi. Ahmetin Agzindan cok defa bu köylusune ve siyasal islamcilara küfur ettigini cok duydum.
Universite yıllarindan Ahmet i iyi taniyan biri olarak şunu kesin söyleyebilirim; Ahmet din ve dindarlardan nefret ederdi. Yobaz bunlar derdi. Bayram beyin dedigi gibi 2010 dan sonra Akp çevresine ve dindarlara yakın gözükmeye baslamiş ise, bu onun dindarlığindan degildir tam aksine her Perincekcinin yaptigi gibi sinsi ve militanca Akp ye sızarak, her devirde gemisini yüzdurme gayretinden ileri gelmektedir. Evet günümuz itibariyle Ahmet, dindar söyleme sahip Akp’ye yakin durmaktadir, bir savci olarak Face sayfasindan da bu gorüslerini acikca dile getirdi. Normalde adaleti temsil eden birinin tarafsiz olmasi gerektigi en temel kuraldir.. Face sayfasindan cuma mesajlari, kandil mesajlari, Haci Bayram Veli Camii avlusundan Cuma fotografi paylasmasi onun militan tavrinin geregidir.. Yarin Akp iktidardan insin, laik bir parti iktidara gelsin emin olun Ahmet, hemen aslina döner ve dine ve dindara gene küfür eder..
Ne diyeyim bir insan bu kadar nasil kıvirabiliyor, nasıl iki yüzlü olabiliyor, nasıl takiyye yapabiliyor inanmak gercekten zor..