Uluslararası medyanın araştırması sonuçlandı: Yunan Sahil Güvenliği’nin denize attığı sığınmacılar öldü

ENSAR NUR | TR724 HABER

The Guardian, Lighthouse Reports, Mediapart ve Der Spiegel tarafından yürütülen ve aylar süren araştırma iki Afrikalı sığınmacının Yunan Sahil Güvenliği tarafından denize atıldıktan sonra boğularak hayatlarını kaybettiklerini iddia ediyor. Yunan hükûmeti ise geri itme iddialarını reddetmeye devam ediyor.

Uluslararası medya kuruluşlarının uzun süre devam eden araştırmaları sonucunda 15 Eylül 2021 günü iki sığınmacının hayatlarını kaybetmesiyle sonuçlanan geri itme olayının detayları ortaya çıktı.

Siyasi baskılardan kaçmak ve yurtdışında daha iyi bir yaşam sürmek için evlerini terk eden Fildişi Sahilleri’nden Sidy Keita ve Kamerun’dan Didier Martial Kouamou Nana, 15 Eylül’de Türkiye’den Yunanistan’a giden bir bota bindiler. Yunanistan’ın Samos adasına ulaşmalarına rağmen, cesetleri günler sonra Ege kıyısındaki Aydın ilinde kıyıya vurmuş halde bulundu.

Bir düzineden fazla tanıkla yapılan röportajlar, gizli belgelerin analizi, uydu görüntüleri, sosyal medya hesapları ve internet üzerinden elde edilen materyaller ile Türkiye ve Yunanistan’daki yetkililerle yapılan konuşmalar, iki adamın yolculuklarının başladığı 15 Eylül tarihinden cesetlerinin bulunduğu 20 Eylül tarihine kadar geçen 5 gün boyunca neler yaşandığını detaylı bir şekilde ortaya çıkarmaya yardımcı oldu.

Her ne kadar sığınma başvurusunda bulunma şansı bulamadan sığınmacıların Yunanistan topraklarından yasadışı bir şekilde geri itildiğine dair artan kanıtlar olsa da, Yunanistan başbakanı Kyriakos Mitsotakis, geri itme hadiselerini reddediyor.

Sığınmacıların Samos’a varışından tüm kurumların haberi var

Boğularak hayatlarını kaybeden 36 yaşındaki Keita ve 33 yaşındaki Kouamou, kendilerinden önceki pek çok kişi gibi Avrupa’ya kaçmak isteyenlerin uğrak yeri olan İzmir’in Basmane semtine gitti. 15 Eylül’ün erken saatlerinde Kuşadası yakınlarında 34 diğer kişiyle beraber bir bota binerek yola çıktılar.

Tanıklıklara göre, tekne Samos’un kuzeydoğu kıyısına sabah 7 sularında tam güneş doğarken geldi. Sığınmacıların çıktığı Cape Prasso kıyısına 10 km uzaklıktaki Samos’ta İnsan Hakları Hukuki Projesi (HRLP) için çalışan avukatlar, bölgede görülen bir Yunan sahil güvenlik gemisinin karadan çekilmiş fotoğrafları ile birlikte botun geldiğine dair bilinmeyen bir numaradan bir mesaj aldı.

Saat 10.25’te HRLP yerel polise, BM mülteci ajansı UNHCR’ye, ada merkezli Avrupa Komisyonu üyesine ve Samos’taki sığınmacılar için Kabul ve Tanımlama servisine sığınmacıların geldiklerini bildiren bir e-posta gönderdi.

The Guardian tarafından görülen HRLP e-postası, gelenlere yasaların öngördüğü şekilde adada sığınmacı olarak kaydolmaları için gerekli yardımın sağlanmasını isterken, maile bir cevap gelmedi.

Samos’ta sığınmacılara karsı insanlık dışı muamele

Bot geldikten kısa bir süre sonra, görgü tanıkları, ateş ediliyormuş gibi bir ses duyduklarını anlatıyor. Panik içinde, bottaki insanlar dağıldılar ve saklanabilecekleri bir yer bulabilmek için engebeli araziye tırmandılar. Sığınmacılardan 8’i kırsal kesime kaçmayı başardı, ancak aralarında bir bebek, küçük çocuklar ve hamile bir kadının da bulunduğu diğer 28 kişi yetkililer tarafından tutuklandı.

O öğleden sonra, tutuklanan sığınmacıların iki cankurtaran salı olan bir sahil güvenlik botuna yüklendikleri, denize sürüldükleri ve ardından da cankurtaran sallarına bindirilerek denizde bırakıldıkları belgelendi.

Bu süreçte, en az üç kişinin çıplak aramaya maruz kaldığı ve dövüldüğü iddia edildi. Tanıklardan biri, en az bir kadının para arayan memurlar tarafından iç fiziksel aramaya tabi tutulduğunu söyledi. “Polis bizi en büyük şiddetle dövdü. Yüzüme ve mideme yumruk yedim. Ağlıyordum” dedi. Sığınmacı bir kadın ise parasının çalındığını ve bebeğinin adeta bir “çöp kutusu” gibi cankurtaran salına atıldığını söyledi: “Bunu kınamak zorundayız çünkü bu insanlık dışı. Önümüzde insanları dövdüler, çocukları travmatize ettiler.” İki sal, birkaç saat sonra Türk sahil güvenlik birimleri tarafından kurtarıldı.

Öte yandan, ilk başta Samos’ta yetkililerden kaçan sekiz kişiden dördü adadaki bir mülteci kampına giderken, diğer dördü de yakalandı. Bir kadın manastırın dışında yakalandı, kendisine bir şişe su verildi ve kendi başına denize atıldı. 17 Eylül’de Türk sahil güvenlik botu tarafından kurtarıldı.

Geriye kalan diğer üç sığınmacı Keita, Kouamou ve İbrahim, bir gece ormanda uyuduktan sonra 16 Eylül’de tutuklandı.

Bu üç kişiden hayatta kalan tek sığınmacı olan ve Kamerun donanmasının eski bir üyesi olan İbrahim, kendilerini polis memuru olarak tanıtan kişiler tarafından yolda durdurulduklarını söyledi. Bir arabaya bindirilip limana götürülmeden önce kimlikleri istendi ve telefonları ve paraları alındı. İbrahim, daha sonra Samos’ta sahil güvenlik tarafından kullanılan bir tekne olan Rafnar olarak tanımladığı bir sürat teknesine yüklendiklerini söyledi.

Yarım saat sonra tekne durduruldu ve üç Afrikalı sığınmacı birer birer suya itildi. İbrahim, direndiğini ancak suya atılmadan önce ağır bir dayak yediğini söyledi. Sonrasında ise çaresizce yüzdüğünü, dalgaların onu Türkiye kıyılarına ve Kuşadası’ndan birkaç saat uzaklıktaki bir sahile doğru itmesine yardımcı olduğunu söyledi.

Yüzme bilmeyen Keita ne de Kouamou ise boğularak hayatlarını kaybettiler. Bedeni, İbrahim’in olduğu kıyıya varan Keita’yi canlandırmayı denedi ama çok geçti. İbrahim, Keita’nın cesedinin yanına kuma bir sopa sapladı ve sahil boyunca yürümeye başladı.

18 Eylül’de Türk polisi tarafından yakalandı ve onlara Keita’nın ölümüne yol açan olayları anlattı. Yetkililere “Hepimizi denize attılar” dedi. “Bize sal ya da tekne vermediler.” Kouamou’nun ise dalgalarda kaybolduğunu söyledi.

O günün ilerleyen saatlerinde Keita’nın cesedi Türk sahil güvenlik tarafından bulundu. İki gün sonra aynı sahilde Kouamou’yu buldular. İbrahim daha sonra her iki cesedi de İzmir’deki morgda teşhis etti. Tıbbi belgeler, Keita’nın boğulduğunu ve Kouamou’nun cesedinin denizde, kıyıya yakın bir yerde bulunduğunu belirtiyor.

Bazı Yunan yetkililer geri itmeleri doğruladı

İbrahim’in hikayesini tam olarak doğrulamak mümkün olmasa da, isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan sahil güvenlik operasyonları hakkında doğrudan bilgisi olan iki Yunan yetkili, İbrahim’in anlattıklarının daha önce, genellikle daha küçük sığınmacı gruplarına yapıldığını doğruladı.

Gerekçe, pahalı olan cankurtaran sallarını kullanmaktan kaçınmaktır; bunların değiştirilmesine yönelik herhangi bir kamu ihalesi soru işaretleri doğurabilir. Her iki yetkili de mültecilere Türkiye’ye geri dönmeleri söylenmeden önce genellikle can yelekleri verildiğini söyledi. Aralık ayından bu yana, Türk sahil güvenliği benzer koşullarda 11 kişinin kurtarıldığını kaydetti.

HRLP avukatı Dimitris Choulis, 15 Eylül’de 36 sığınmacıyı geri itmeye karışan bazı yetkililere karşı bir dava açıyor. Avukat “Demokrasimiz için en tehlikeli olan, polis memurlarının yasaları çiğnemesidir” dedi. “Bir Yunan avukat olarak umudum, Samos adasında hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmektir, çünkü bu kaybolmuş gibi görünüyor.”

Lesbos Hukuk Merkezi’nden Lorraine Leete şunları ekledi: “Geri itmeler, Yunanistan ve AB’nin, sınırlarında işlenen suçlara ilişkin sağlam ve birikmiş kanıtlar göz önüne alındığında, er ya da geç yanıt vermek zorunda kalacağı insanlığa karşı suç kapsamına giriyor.”

Kouamou’nun cesedi, ağabeyi Séverin’in sağladığı tasarruflar sayesinde Kamerun’a iade edildi. Geride bir eş ve iki küçük çocuk bıraktı. Halası Marinette, “Ölüm haberi hepimizi yıktı” dedi. “Ölümü, böylesine iyi bir evladı kaybettiğim için beni travmatize etti.”

Ailesi onu Fildişi Sahili’ne getirecek parayı toplayamayan Keita, evinden binlerce kilometre uzakta, İzmir’de isimsiz bir mezarda yatıyor.

Yunan polis yetkilileri yaptıkları açıklamada şunları söyledi: “Yunan polisi yetkilileri, yasaların öngördüğü cezaların uygulanması ve gelecekte benzer davranışlardan kaçınılması için katı bir yasal disiplin çerçevesini izleyerek, kendilerine iletilen iade iddiaları da dahil olmak üzere sınırlarda kötü muamele iddiaları ile ilgili her türlü bilgiyi araştırıyor. Geri göndermeme ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddialar gerçeği yansıtmıyor ve aslında bu iddialar Yunan polisinin sınır bölgelerindeki operasyonel çalışmalarını baltalıyor.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin