Türkiye’de akademik özgürlükler: Ama hangi akademi?

YORUM | PROF. DR. MEHMET EFE ÇAMAN 

Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’den milletvekili adayı olmuş bir akademisyenin, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından rektör olarak atanması üzerine, Türkiye’deki akademik çevreler tepki gösterdiler. En başta Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri, mezunları ve öğrencileri bu atamayı protesto etti. Elbette hiç kimse, bu tepkilerin haksız olduğunu ileri süremez. Yapılan, akademik özerkliğe ve özgürlüklere müdahaledir. Bunda şüphe yok.

İyi de, akademiye bu yolla bir müdahale ilk kez mi oluyor, sevgili meslektaşlar? Siz nerede yaşıyordunuz son 5 yıldır; Mars’ta mı? Sanki akademi çok mükemmeldi, ülkede hukuk vardı, her şey anayasal ve yasaldı da, şimdi bir anda Boğaziçi Üniversitesi’ne dokunuldu. Oysa bırakın Türkiye genelinde akademisyenlere yapılan korkunç cadı avını, Boğaziçi Üniversitesi’nde de bu tepeden rektör atama olayı ilk kez olmuyor ki! 2016’da rektörlük seçimlerinde Prof. Gülay Barbarosoğlu, oyların yüzde 86’sını alarak üniversite tarihinin en yüksek oyunu alarak rektör seçilmişti, ama onun yerine seçime girmeyen biri, Prof. Dr. Mehmed Özkan, rektör olarak atanmıştı. Bunu unuttunuz mu, sevgili Boğaziçi Üniversitesi camiası? Çok şey beklemiyorum. Sadece tutarlı olmak, beklediğim; hepsi bu! Fakat bundan çok daha fazlasını beklemeliyim aslında!

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Beklemek gereken şeylerin başında, öncelikle aydın refleksleri geliyor. Çünkü Türkiye akademiyası Boğaziçi Üniversitesi’nden oluşmuyor. Türkiye’de yakın geçmişte 7,000 akademisyen atıldı, onlarca kurum kapatıldı, neredeydiniz derler adama! Birçok meslektaşımız inşaatlarda işçilik yapmak, pazarda limon satmak zorunda kaldı. Profesör Haluk Savaş Hoca gibi birçoğunu, strese bağlı ortaya çıkan kronik hastalıklar yüzünden kaybettik. Tüm bunları görmeyip, sanki ilk kez akademide bu tür sorunlar olmuş gibi tepki gösterenleri görünce öfkeleniyorum. Ve ister istemez şunu düşünüyorum: Boğaziçi Üniversitesi’ne bu yolla rektör atanması, rejim değişikliğine tuzları kuru olduğu için tepki göstermeyen, sonra sıranın kendilerine geldiğini görünce ağlamaya başlayan elit Üçüncü Dünya akademisyeni sendromudur. Bu arada, sadece kendi ülkelerinde önem arzeden “elit” konumlarının sarsılması dışında çoğunun bir rejim problemi de yok ayrıca.

Koç Üniversitesi’nde doktora yapan Kemal Büyükyüksel, Scholars At Risk Türkiye özel raporuna dikkat çekiyor. Bu rapora göre, Türkiye’de akademik özgürlükler 2010’larından başından beri sürekli olarak geriliyor. Akademisyenler ve lisansüstü öğrencileri arasında korku ve oto sansürün yaygın olduğu belirtiliyor. Türkiye’de yapılan araştırmaya göre akademisyenlerin yüzde 49’u KHK’yla ihraç edilmekten korkuyor. Yüzde 50’den fazlası yaptıkları yayınlarda ve katıldıkları etkinliklerde uzman bilgisi paylaşmaktan, yüzde 84’ü ise sosyal medya paylaşımlarından dolayı cezalandırılmaktan korkuyor. Büyükyüksel, bir başka araştırmaya, Türkiye İnsan Hakları Vakfı araştırmasına değiniyor ve ihraç edilen akademisyenlerin yüzde 97’sinin kendini Türkiye’de güvende hissetmediği bulgusunu aktarıyor. Bu araştırmaya göre, ihraç edilen akademisyenlerin yüzde 93’ü işine geri dönse bile sürekli tehditlere maruz kalacağına inanıyor. Büyükyüksel’e göre, akademisyenler halk ortalamasından çok daha fazla seviyede psikolojik bozukluk yaşıyor. Koç Üniversitesi’nden bir başka doktora öğrencisi, siyaset bilimci Nezih Onur Kuru, benzer verileri paylaşıyor: Küresel Akademik Özgürlük Endeksi’nde Türkiye 144 ülke arasında 135. sırada. Bu korkunç bir rakamdır. Türkiye’nin akademik özgürlük puanı 100 üzerinden sadece 9.7 olarak saptanmış. Türkiye hangi ligde peki? İran, Kuzey Kore, Suriye, Türkmenistan ve Yemen ligi! Çok ilginç bir veri de, dönemselliğe dair. Hangi dönemde akademik özgürlükler konusunda en ciddi gerilemeler meydana gelmiş? Türkiye’de akademik özgürlüklerin en gerilediği iki dönem 1980 ve 2016 sonrası. Biri askeri darbe, diğeri ise sivil darbe sonrası dönemler.

Türkiye’de rejim değişti. Bu değişiklik sonrası kamudan 170 bine yakın insan, anayasaya ve yasalara aykırı biçimde ihraç edildi. Bu grup içinde 7 binden fazla akademisyen var. Dahası, rejim değişikliği esnasında birçok üniversite kapatıldı! Türkiye akademiyası tüm bunları sineye çekti. Toplu halde kapatılan kurumlara veya meslekten hukuksuzca ihraç edilen meslektaşlarına sahip çıktı mı? Hayır! Peki, sormak istiyorum, bu şaşkınlığın nedeni nedir? Rol mü yapıyorsunuz? Yoksa her gün yeni bir güne uyanan şaşkın ördek yavrusu musunuz? Ülke, dünyanın tanık olduğu en hızlı otoriterleşmeyi yaşamış ve sizler bunu görmezden gelmişsiniz, şimdi ucu size dokununca mı tepki göstermek aklınıza geldi? Dahası, hepiniz şu an mesleklerinizi icra edebiliyorsunuz, sosyal güvenceniz var, emeklilik ve diğer özlük haklarınız yerinde. Oysa ben ve benim gibi bir gecede KHK’larla hain ve terörist damgası yiyen, isimleri sayfalarca Resmi Gazete’de yayınlanan meslektaşlarınız, tüm özlük haklarını kaybettiler! Sesimizi duyurmaya çalışırken, sizler başlarınızı öbür tarafa çeviriyorsunuz. Yani Türkiye’de akademik özgürlükler meselesi var. Ama destek, “kimlerden” olduğunuz ile ilintili. Tek akademi yok. Birçok bölük pörçük grup var. Herkes kendi mahallesinin “akademik özgürlüklerini” savunuyor. Diğerleri akademisyen değil! Dolayısıyla onların “akademik özgürlük” beklentileri de olamaz! Bakış böyle! Utanılası bir şahsiyetsizlik bu!

Her alanda olduğu gibi, akademide de bölünmüşlük ve derin kutuplaşma hemen göze çarpıyor. “FETÖ’cüler” olarak damgalanan Gülen Cemaati’nden olan veya onunla “irtibatlı veya iltisaklı” olduğu ileri sürülen akademisyenler veya “kanlarında duş alma yemini edilen” Barış Akademisyenleri’nin dertleri konusunda, ortalama Türkiye akademisi suskun kaldı. Şimdi rektör ataması gibi, daha önce yapılan haksızlıklara göre “kozmetik” düzeyde olan bir hukuksuzluğa karşı, bir anda kahramanlar gibi demokrasi mücadelesine başladılar. Bu durum bana, Kürt belediyelerine kayyum atanmasına karşı çıkmayan, ama kendileri ile ilgili bir durum olduğunda akıllarına bir anda ışık hızıyla hukuk ve demokrasi gelen CHP’yi anımsatıyor. Oysa yüzlerce Kürt belediye başkanı ve yerel yönetici, onlarca Kürt milletvekili hapiste! Olsun. Bu onların sorunu nasılsa! Öyle mi? 7 bin meslektaşı aileleriyle beraber sosyal soykırıma tabi tutulmuş, aman canım, ne önemi var! Onlar “FETÖ’cü”! Öyle mi? Kapatılan üniversiteler peki? Bir zamanlar oralarda çalışan akademisyen meslektaşlarım var. Bir kısmı kadroluydu hatta, kimisi de dışarıdan derse giriyordu. Şimdi her biri kafaları rüzgâr yönünde, ıslık çalarak kendi işlerine bakıyorlar! Yuh olsun size! Yuh olsun sizin şahsiyetsizliğinize.

Otoriter rejimlerle mücadele, birleşerek başarıya ulaşır. Sadece kendi demokrasi, hukuk ve insan hakları sorunlarıyla ilgilenmek, “ötekilerin” benzeri sorunlarına gözlerini, kulaklarını tıkamak, bu sistemin değirmenine su taşımaktan başka işe yaramıyor! Bu akademi için olduğu kadar, medya ve siyaset için de geçerli. Bunların anlaşılmasından umudumu kestim. Bu köşeden çocuklarıma 2021’de olanları tarihe not düşerek aktarmak dışında bir misyonum da yok. Herkes kendi vicdanından sorumludur. Aynaya bakabiliyor musunuz? Geceleri huzurla uyuyabiliyor musunuz? Mesele bu kadar basit!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Sayın Efe Hocam,

    Büyüklerimiz ne güzel sözler bırakmışlardır arkalarında. Zamanla deyimler ve atasözlerini oluşturmuş ve dilimize de bir akıcılıkk bırakmışlardır.”Nus ile uslanmayanın Hakkı kötektir” ne güzel günümüz tüm çapsızları,izânsızları anlatıyor. Zulüm için sessiz birer ölü olan başta akademisyenlerin küçük bir bölümü zamanla kendi gölgelerindrn korkmaya,dilsiz şeytan olmaya çalıştılar. Ki kendilerini hiç kimsecikler fark etmesin diye.

    Ve ayrıca siz çok nazik ve kibar bir hoca olduğunuz için bu meymenetsizlere iyi niyetli yazmışsınız; fakat hocam bunlar bakarlar görmezler,duyarlar işitmezlergillerden…..

    Son olarak da şunu belirtmem gerekir ki yazdıklarınız sadece tarihe not düşmek, evlatlarınıza 2021 yılını anlatmak değil; tüm dünyaya da zaman nasıl olursa olsun insan özündeki merhameti,sevgi-saygıyi,kendine olan sorumluluklarını da anlatıyorsunuz. Yazılan her yazıyı muhalif de, sempatizan da okuyor,dimâsinda anlamaya çalışıyor, yorum-retwet-twett atmada da okunuyor ve arşivleniyorsunuz. Hele hele son yıllarda arşivleri silmek gibi hastalığa tutulan despotların yaşadığı bir çağdayken bunu bilmem kişisel arşivlemekten s9z etmek abes olur mu?

  2. Sayın hocam.
    Akademik özgürlukle ilgili bir noktaya da dikkatlerinizi cekmek istiyorum.
    Rektor atamasına karşı çikmanın pratikte bir degeri yoktur. Tabii ki demokratik tepkiler gösterilmelidir. Bu tepkilerin toplumun genelinde jarşılıği nedir? Kimin ekmeğine yağ sürer. Farklı nedenlerle AKP den soğuyan halk kesimi veya bilincsizce AKP taraftari olanların kenetlenmelerine bu tepkilerin katkısı nedir acaba? Ben toplamda BU TEPKILERİN AKP ye daha cok yarayacağını düşünuyorum.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin