Türkiye yıkıldığı yerden kalkıyor, AYM adımları iyi okunmalı

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Anayasa Mahkemesi (AYM) bir süreden bu yana çarpıcı kararlar alıyor. AYM Başkanı Zühtü Arslan, hukukun ayaklar altında ezilip yok edildiği bir dönemde, ülkeye çıkış yolu gösteriyor, mihmandarlık yapıyor.

Anayasa Mahkemesi ve başkan Zühtü Arslan tarafından son aylarda birbirinden önemli üç adım atıldı. Kararlar son günlerde alınmamış olsa da kamuoyu tarafından yeni duyulmuş oldu.

BİRİNCİSİ: İşkence ile ilgili verilen karar. Darbe girişimi sırasında Antalya’da gözaltına alınan ve işkence gören bir öğretmenin başvurusu üzerine alınan karar dikkat çekici. Zaman aşımına uğramayan, insanlık suçu olan kararın özeti şu:

“Kötü muamele yasağı mutlak bir yasak olup ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike durumunda bile askıya alınamamaktadır. Terör ve örgütlü suçlarla mücadele gibi en zor koşullarda bile kötü muamele kesin olarak yasaklanmıştır.”

Bu kararla işkence gören öğretmen hakkında polisin düzenlediği “merdivenden düştü” yolundaki tutanağa dayanarak savcılığın verdiği takipsizlik kararını hak ihlali saydı. Yaşanılan olayın ayrıntısının Adli Tıp raporu ile belirlendiğine vurgu yapılan kararda başvurucuya 40 bin TL ödenmesine de hükmedildi. Bu kararla savcılığın kapattığı soruşturma yeniden açılacak, işkenceci polisler yargı önüne çıkacak.

15 TEMMUZ HUKUKSUZLUKLARININ ÜZERİNDEKİ DOKUNULMAZLIK KALKTI

İKİNCİSİ: AYM’nin bu kararı, çok daha geniş kapsamlı olacağa benziyor. OHAL Kanununda yapılan bir düzenleme ile 15 Temmuz sonrası hukuka ters uygulama yapanlara getirilen dokunulmazlık zırhını büyük ölçüde kaldırıyor.

Önce OHAL Kanununun 37. maddesi ne öngörüyor ona bakalım:

“15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.”

Bu hükümle getirilen dokunulmazlık zırhı yetmezmiş gibi bir de buna Aralık 2019’da aşağıdaki hüküm eklendi. Bu hükümle her türlü keyfilikle yapılan işlemler hesap verebilir olmaktan çıkarılmaya çalışıldı:

“Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve bu nedenle kamu görevinden çıkarılmış olan kişilerden, adli veya idari soruşturma veya kovuşturması devam edenlerin sosyal güvenlik haklarına ilişkin başvuruları hakkında 31/10/2019 tarihine kadar karar alan, bu kararları yerine getiren veya işlem yapmayan kamu görevlilerinin bu karar ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.”

AYM, NORMALLEŞMENİN ÖNÜNÜ AÇAN ADIM ATMIŞ OLDU

AYM, aldığı bu kararla, öncelikle MGK tarafından karar verilen uygulamaları devre dışı bıraktı. MGK’nın icraî bir yetkisinin olmadığı hatırlatıldı.

Kararın ikinci ayağı ise bu kararları alanlara getirilen “hukukî” ve “malî” korumanın ortadan kaldırılması.

Esas itibariyle AYM, kararıyla iktidarın hukuksuz emirlerini uygulayan ve kendisinin koruma altında olduğunu sanan memurlara ayaklarını denk almaları gerektiğini hatırlatmış oldu. “Altına attığın imza seni bağlar. Bunun hukuki ve mali anlamda bedelini ödersin” diyor.

Söylemeye gerek yok. Yargı kararları geriye işlemiyor. Bu zaten geriye dönük bir düzenlemeyi öngörmüyor. Türkiye’nin normalleşme sürecine girmesinin yolunu açıyor.

Normalleşme, ülkeyi “anormal” hale getiren yapının ortadan kaldırılması ile mümkün olabilir. Türkiye’nin, darbe ve darbe girişimlerinden sonra normalleşme sürecine girmesi ortalama 5 yıl alıyor.

27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında normalleşme 10 Ekim 1965 seçimleriyle, 12 Mart 1971 Muhtırası sonrasında normalleşme 14 Ekim 1973 seçimleriyle, 12 Eylül 1980 sonrasında ise normalleşme ise 29 Kasım 1987 seçimleri ile olabildi. (ANAP’ın iktidara geldiği 6 Kasım 1983’te normalleşme olmadı, normalleşmenin önü açıldı.)

EN İYİ KOKUYU İŞ İNSANLARI DEĞİL, BÜROKRATLAR ALIR

Kamuoyunda iş insanlarının iyi koku aldığı kanaati yaygın. Evet tüccarlar iyi koku alır. Bunun aksini iddia etmiyorum. Bu kesimden daha iyi koku alan bir başka kesim var, onlar da bürokratlar.

Bürokratlar, “insider trading” yaptıkları için, iktidarların nabzının nasıl attığını en iyi onlar biliyor. Bundan dolayı da muhtemel bir farklılaşma hissettiklerinde yeni dönemde başlarının ağrımaması ve kendilerini sağlama almak için tavırlarını farklılaştırırlar.

Şu sıralarda tam da onu yaşıyoruz. İYİ Parti, bürokrasiden gelen belgeleri depolayabilmek için yeni bir merkez tuttu. Eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan geçtiğimiz günlerde Sedat Peker’in açıkladığı bilgilerin kaynağının neresi olduğunu kamuoyuna duyurdu.

Buna AYM’nin aldığı kararları da ekleyin lütfen. Yüksek Mahkemenin üyelerinin de birer bürokrat olduğunu unutmayın.

ÜÇÜNCÜSÜ: AYM’nin bu iki kararına üçüncü olarak da Başkan Zühtü Arslan’ın yaptığı açıklamaları katmak gerekiyor. Başkan Arslan, bu yılın Haziran ayında yargı mensubunun nasıl olması gerektiğine ilişkin açıklamalar yapmıştı.

Arslan, “Fikri ve vicdanı hür olmayandan hâkim olmaz. Aklını ve vicdanını başkalarına kiralayan veya iradesine ipotek konmasına izin veren kişiden hâkim olamaz” çıkışı yapmıştı. Ben de bunun üzerine, “Türkiye’nin girdiği yeni yol ve AYM Başkanı Arslan’ın söyledikleri” başlıklı bir yazı yazmıştım. (Fırsat bulursanız bu yazıyı okumanızı tavsiye ederim.)

Zühtü Arslan, tepeden gelen yönlendirmelerle AYM kararlarını uygulamak istemeyen mercilere seslenirken, bir ülkede AYM kararlarının uygulanmaması halinde yargılamanın anlamının kalmayacağı uyarısında bulundu. Arslan sadece bu tespiti yapmakla kalmadı, “Anayasa Mahkemesi kararları bir ülkede bulunan tüm kuruluşları bağlar” diye noktayı da koydu.

“Yiğit düştüğü yerden kalkar” denir. Türkiye, yargı eliyle bu pespaye yola sürüklendi. Çıkışı da yargı eliyle olacak. Bunu göreceğiz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

12 YORUMLAR

  1. Hukukçu musunuz bilmiyorum ama TR’yi ,AYM’yi ve bu sözde mahkemenin mevcut uyelerinin 2 si hariç Erdoğan tarafından seçildiğinden haberinizin olmadığı kesin.Bu mahkemenin verdiği lehe gibi görülen kararların hiçbirine bakarak mahkeme hakkında olumlu yönde yorumlar yapmak safdilliktir,sizin yazınızın başlığı da TR de hala hukukun olduğu şeklinde manipülasyon amaçlı değilse de bu amaca hizmet etmektedir. Bu sitenin editör heyeti yok mu gerçekten böyle bir yazı nasıl yayınlanır anlayamıyorum.

  2. Yiğidin düştüğü yerden kalkar mı bilmem ama insan düşünce yere, dermanına ya da gerekliliğine göre, bazen tek eliyle, bazen iki eliyle yere bastırır ellerini, sonra ayaklarını toplar kalkar. Elsiz ayakların kalkması da mümkündür ama eller kolaylık sağlar. Kısaca, yiğit düştüğü yerden ayaklarının yardımıyla kalkar, bu kesindir sayın yazar. Ellerinin yardımı şart da değildir aslında. Bizim domburacıların taklit ettikleri filmlerden tut, geçmişteki pek çok filmde, yiğit şöyle iki ayağını bir ileri atar, zıplar, ve üzerinde doğrulur. Kısaca ellerini bile dayamasına gerek yoktur. Bu bakışla sevgili yazar, aslında yiğidi farklı kılan düştüğü yerden kalkması değil. Her insan düştüğü yerden kalkar büyük ihtimalle de ellerinin yardımıyla. Yiğide bir fark vereceksek diğer insanlardan sanırım, biz doğrudan ayakları üzerine bir çırpıda doğrulan yiğit demeliyiz bence. Yoksa, her düşen gibi doğruluyorsa bir insan, yiğit olup olmamasının önemi yok.

    Şimdi bu zaviyeden Anayasa Mahkemesinin şu alıntıladığınız kararlarına bakınca, pek yiğitçe gelmiyor. Alt üst edilmiş bir hukuk sisteminin, sıradan bir çırpınışı hak hukuku ikameye yönelik olarak görüyorum. Yoksa, şöyle bizim yiğit gibi bir çırpıda zıplayıp ayakları üzerine düşer gibi yapmak isteseydi, Anayasa mahkemesi “hukuka aykırı elde edilenler delil niteliği taşımaz” der ve onca Bylock kararını bir çırpıda yok sayardı. Yine, Anayasanın 25-32 inci maddeleri arasında sayılan İLETİŞİM HÜRRİYETİ nin ihlali der, bunu delil sayanların anasını ağlatacak şekilde cezai sorumluluklarına da ayrıca işaret ederdi. Yetmezdi tabi, Anayasanın özünü oluşturan Temel Haklar başlığı altındaki, Eğitim Hakkının ihlali, Mülkiyet Hakkının ihlali gibi tüm hakların delik deşik edildiğini söyler, bunu yapanların Anayasayal suç işlediklerini söyler, Yüce Divanı işaret ederdi. Yiğit deyince ayağa kalkışı nedense zihnimde böyle.

    Ama görünen o ki, şu anki kıpırdanışlar,orta da ne çamur ne toz ne toprak var iken, bildiğin asfaltta, betonda bir çırpıda zıplayıp dimdik Hukuku İKAME edebileceklerken ve bunun için gücü de var iken, korkaklığından ne kalkıyor, ne oturuyor duruşunu sergiler nitelikte. Ortada bir Yiğidin Kalkması yok kısaca.

    Edebilik güzeldir ve bazen yerindedir, güzelleştirir yazımı da, bazen teşbih hatanın ta kendisi olur. O nedenle Yiğit yıkıldığı yerden ayağa kalkar sözünüzü yadırmasamda, Anayasa Mahkemesine atfetmeniz yerinde olmadı kanaatimce.

    Eğer tüm olanların başlangıcını hukuk üzerinden ele alıp, Anayasa Mahkemesini onu temsil ediyor düşünüp, oradan bir ayağa kalkış olarak ele alıyorsanız da, buna büyük bir itirazım var. Zira, yiğidin yıkıldığı yer hukuk değildi. Hatırlarsınız 17/25 i, Kamu adına dava açan devletin Savcısı, mahkeme kararıyla, hırsızları suç üstü yapmıştı. Hatta hatırlayınız, Savcı yeni yakalamalar için kolluk kuvvetlerine emir vermiş, ama onlar gitmemişti. Jandarmayı devreye sokmak istemişti o da olmamıştı. Yiğidin yıkıldığı ilk yer hukuk değildi sevgili yazar. Yiğit, asker ve polisinin verilen emirleri yapmadığı an yıkılmıştı. Savcının yaptırım gücü kalmamıştı artık, kolluk kuvvetleri kolluk değildi. 40 Haramilerin safındaydı.

    Perinçeği lütfen dalga geçerek izlemeyin, tam tersi ben Perinçeği hep çok ciddi olarak algılarım dinlerim. Perinçek bir sözcü, temsilci olabilir, şahsına güç vehmetmiyorum, lakin demem o ki, adam 2014 lerde kendi Ulusal kanalında defalarca demişti, o Ümit Zileli vb nin sorularına yanıt olarak. Demiş ki, bu kulaklar unutmadı o söyleneni, ümitsiz bir şeklide duran o kendi ideolojik taraftarlarına hitaben, ümidinizi kaybetmeyin, hele 2016 ların 2017 lerin Türkiyesinde bambaşka şeyler konuşuyor olacağız demişti. Dediği çıktı, elbette o kendi ideolojisine de pirim veriyordu, ki ona da doğru adım adım ilerliyorlar.

    Kısaca herkesin bir yiğidi var sayın yazar, başkalarının yiğidi de doğruluyor ufaktan ufaktan, ufaktan doğrulana yiğit demiyorum anlamışsınızdır az yukardaki açıklamalarımdan, demem o ki işte, başkaları da sinsi sinsi toparlandı. Bu anayasa mahkemesinin kararları hangi yiğidin işine yaraycak bilmiyorum. Ama asıl meramım şu ki, asıl gösteri güç odaklarının palazladığı kendi yiğitlerinin kapışması olacak. Bu Anayasa Mahkemesi kararına da o gözle bakmanızı istirham ederim. Mazluma mağdura yarasa da, aslında bir başka yere mesaj bunlar. Yoksa Zühtü herzamanki Zühtü, Arslan her zamanki arslan, kaplan her zamanki kaplan, çakal her zamanki çakal. Teşekkür ederim.

  3. Şöyle yapalım bir dahaki hasat mevsiminde sende Zühtü ile çay toplarken poz verirsin… Geç gelen adalete adalet değil… insanların aklı ile galga mı geçiyorsunuz yoksa zemin mi yokluyorsunuz ayıptır günahtır zulümdür..

  4. O zaman Tr ye git ve yargılan.. Zühtü madem bu kadar adilmiş , hem Tr yede hazır adalet gelmiş elinden tutan mı var? Tek kelime ile meriçte boğulanlara şehit olanlara saygısızlık .. ahlaki açıdan çok zayıf tamamen makyavelist (çıkar ilişkisi ) kokan bir yazı..

  5. Türkiye kalkarmi bilmemde güzel insanlara olan inancim daha da artti.birisi garip bir yazi yazmış ama akli selim insanlar onu düzeltiyor. Bu harika bisey

  6. Ahlak ve yasama ilkelerinde jeremy bentham diyorki; bir eylemin saiki kötü ama neticesi iyi ise o iyi yada kötü kabul edilmez, yada tam hatırlayamadım kötü sayılmaz diyor. Yani aym nin kararlarında niyetin iyi olmadığı açık ve net. Bir oyun oynandığı belli. Yeni bir rejim kuracağız diye yani atatürkün rejimi yerine türkleri daha iyi kontrol edebilecekleri bir rejimi kurmak için uzun soluklu bir planın peşindeler. Hepsi tiyatro, niyetler berbat. Ama sonuca bakılırsa olumlu bir karar. O zaman sevinmelimiyiz? Bence ak partili müslümanlar ne kadar zulmetmeye devam etse de olay artık kendilerine çevrildi. Atılan adımlar iyi gibi gözükmektedir çünkü artık ak partili müslümanların aleyhine dönmektedir. Kuş lastiği gibi, önce lastiği iyice çekersin, hukuk iyice gerilir, sonra bırakırsın, hukuk yerine geçmiş gibi olur. Ama bu zaman diliminde yani lastiği çekerken hukuksuz ortam yaratıyorsun, lastiği bıraktığında da ak partili müslümanlara “taş” atıyorsun. Lastiği çekerken ak partili müminler seviniyor, lastiği bıraktığında taş onları vuruyor. Hukuku lastik gibi yaptılar. Türkler hukuk kavramını hiç anlamadıklarını gösterdiler. Kuranda da hukuk vardır, onu da anlamadılar. Çağdaş hukuk vardır, hiç anlamadılar. Bir millet, millet olma vasfını yitirirse, değerleri yitirirse onun hukukuyla lastik gibi oynarlar. O lastiğin aslında ne demek olduğunu kavrayamadık. O namus demektir, yetim hakkı demektir. Resmen hukuku kaldırıp, milletin gözünün önünde ameliyat yaptılar. 15 temmuz darbe girişimi eğer darbe ise, 20 temmuzda kalıcı ohal ilan etmek, meclisi feshetmek de ne demek oluyor? Yoksa hukuku çalmak için 15 temmuzda bir kalkışma mı ayarlandı? Millet 15 temmuza odaklanmışken, 20 temmuzda asıl darbe yapılmıştır. Anayasa rafa kalkmıştır. Sonra türkler avrupadan kopartılmış, yani demokrasi ve hukukun üstünlüğü kavramlarından uzaklaştırılmış ve iran ve rusyaya doğru sürüklenmiştir. Şimdi oyunun kuralları yeniden belirlenmiştir ve türkler dünyadan kopartılmıştır. Madem rejimi değiştirdiler, türkleri daha iyi kontrol edebilecekleri bir rejim kurdular, artık ak partili müslümanlar ile işleri bitmiştir. Şimdi hukuksuz zeminde ak partili müslümanlara ihale ettikleri hukuksuz işlemleri, yavaş yavaş hukuku getirerek, ak partili müslümanları açığa düşürmeye başlayacaklar. Yani önce güçler ayrılığı sonlandırıldı, avrupadan türkleri koparttılar, orduyu tasfiye edip vesayeti istihbarat üzerinden yeniden kurdular, kısaca fabrika ayarlarına geri çevirdiler, şimdi hukuksuzluk yapanların peşine düşecekler. Yani aslında hukukçuluk oynayacaklar. Dediğim gibi niyet iyi olmasa da sonuç güzel.

  7. bu ve buna benzer yazılar son zamanlarda Tr 7/24 de artık görülmeye başlıyor.. zemin yoklayan bu tarz yazılar sanki birilerine “pazarlığa açığız“ mesajı içeriyor .. şunu unutmayın meriçte boğulan çocuklar varken Hoca efendi’nin bile “helalleşelim” demeye hakkı yok .. o gözü yaşılı ana , baba helal etse bile ölen o sabi yarın hak divanında alır hakkını.. kimse pazarlığa açık siyasi parti gibi hareket etmeye çalışmasın.. heleki yazdığı yazılar bu kadar ilkesiz, basit, orta okul seviyesine hitap eden, sadece tarihi söyletileri gerçekmiş gibi kaynak göstermeden kaleme alan bir şahsiyetin ağzından çıkarken..

  8. resmen uçmussunuz. hayal aleminizi gerçeklik olarak anlatmışsınız. basta Zühtü arslan ve aym uyelerı kendılerı hakkında yazsa bu ortamda ancak bu kadar ıyı bır propaganda ve reklam yazısı yazabılırlerdı. lütfen uyanın ve ayaklarınızı yere basın!

  9. Çaycı zühtü yiğit olmuş, breh breh breh. Davaro da gelsin, zübük te gelsin, çalıp oynasınlar, breh breh breh. Arkadaşım sen kendi sitende yazılanlardan bile bihabersin. İşkenceyle ilgili alınan “insanlık dışı muamele” kararının neden bir oyalama olduğunu aç oku bakalım. Şu ortamda tabii ki bylock kararlarını iptal edecek kadar cesurca bir hareket yapamaz ama en azından AYM kararlarını uygulamayan hakimler için birşeyler yapabilirdi değil mi? Neyse herkes cevap yazmış zaten, Ahmet Karabay yazılarını okumaya değmez. Paralel evrende, suyun kuru, yerçekimi yerine gök itimi olan ortamda yazılıyor sanırım. Çünkü anlamıyor biz burada yazan ne? İkinci Ahmet Dönmez vakasına doğru gidiyoruz.

  10. Kimin Türkiyesi yikildigi yerden kalkiyor, orayi tam duyamadim, kacirdim herhalde.
    So zamanlarda kulaklarim iyi duymuyor, görüyorum konusan baya heyecanli, inanmami istiyor, ama yaslilik iste, insan kulagiyla da duymak istiyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin