Türkiye ve ABD arasında son dans

ANALİZ | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

S-400 bataryalarının etkinliği konusu uzmanlık alanımın sınırlarını çok zorlayıcı bir mesele olsa da, sahada neyi vuracağı sorusundan önce, bu yaz Türkiye’ye teslim edileceği açıklanan ilk bataryanın Türkiye-ABD-NATO üçgenine güdümlendiğini söylemek için silah uzmanı olmaya gerek yok sanırım. S-400’lerin satın alınması meselesinin basit bir silah alımı veya savunma sanayisine ilişkin tercih olmadığı ortada. Moskova bunun farkında. Washington da öyle! Erdoğan farkında mı bilemiyorum. Fakat bu konularda dizginleri elinde tutan TSK’daki karar alıcı yapıların bu işin farkında olmadıklarını düşünmek saflık olur herhalde.

Nedir bu farkında olunan gerçeklik peki? S-400’lerin alınması konusu ABD ve NATO çevrelerinde iki ana açıdan ele alınıyor. Birincisi stratejik bağlam, ikincisi ise güvenlikle ilişkili bağlam! Her iki argüman da çok önemli. Birincisine göre, Ankara’nın Rusya (ve Çin artı İran) yönelimli bir güvenlik politikasına yönelimi, Batı ittifakı için jeopolitik ve stratejik bir eksi anlamına geliyor. İkincisine göre ise bir NATO müttefikinin kendi silah sistemlerine Rus yapımı S-400 türü sofistike bir silah sistemini entegre etmesi, Rusya’nın NATO savunma kapasitesinde gedik açmasına neden olacak bir hamle olarak görülüyor.

ABD uzunda süredir S-400’lerlin alımıyla Ankara’nın F-35 yeni nesil savaş uçaklarının üretiminden dışlanması ve bu uçakları envanterine katma imkanından alıkonması arasında bir korelasyon kuruyor. S-400’lerin alınmasına alternatif olarak, ABD yapımı Patriot bataryalarının Erdoğan’a alternatif olarak sunulması, “sizin güvenlik ihtiyacınız varsa, buyurun size S-400’lerle aynı işi yapan alternatif batarya!” diyerek rest çekiyor. Washington, uzun süredir Türkiye’nin Rusya yöneliminden rahatsız. Çünkü büyük resmi görüyor ve Moskova-Ukrayna-Gürcistan-Suriye hattında arada kalan bölgenin Türkiye olduğunu biliyor. Rusya’nın bu hat üzerinden doğu Akdeniz’e ve Ortadoğu’ya bir bıçak saplamak amacında olduğunu görüyor.

Avrasyacılık stratejisinin deniz gücünü geriletme taktiğinin, kara gücünün kıyılara hâkim olması üzerine kurgulandığını tahlil eden Pentagon ve NATO, Türkiye’nin yeni güvenlik politikası konseptini çok tehlikeli buluyor. Bu konseptin bir jeopolitik heyelan olduğunu doğru okuyor. Bunun engellenmesi gerektiğinin bilincinde. Türkiye’nin S-400 anlaşmasını feshetmesini yegane opsiyon olarak Ankara’ya dayatmış durumda.

ABD 2016 yılından bu yana Rusya’ya yaptırım uyguluyor. Bu yaptırımların nedeni, Rusların Kırımı önce işgal, ardından ilkah etmesi! Trump iktidara gelince, ABD Kongresi baskı yaparak “ABD’nin hasımlarıyla yaptırımlar yoluyla mücadele etme yasası” adlı bir genişletilmiş yaptırım kararını Trump’a imzalattı. Rusya’nın kuklası imajının ABD’de yerleştiği ve bunun görevden alınması doğrultusundaki sürecin en güçlü argümanlarından biri olduğunu bilen Trump, yasayı imzalamak durumda kaldı. Böylece Obama döneminden itibaren Rusya’nın yayılmacılığına karşı duran ABD güvenlik stratejisi çizgisini kabullenmiş oldu. ABD’nin yaptırım listesinde onlarca Rus ve Çin şirketi var. Bu yaptırımlar bahsettiğim üzere öncelikle Rusya, sonrasında ise Kuzey Kore’ye karşı alınmış önlemlerdi. Geçtiğimiz günlerde Wahington son hamlesinde S-400’lerin üretildiği tesisler de dâhil birçok Rus şirket ve tesisini bu yaptırım listesine dâhil etti. Bu şirketlerle ilişki kuran üçüncü ülkelere de yaptırım uygulanacak. Yani yaptırımların hedef alanı genişletilmiş oldu. Türkiye ile Rusya arasındaki S-400 anlaşması, şimdi bu yaptırım yasası kapsamına alınmış oldu. Yani bu son genişletilmiş yaptırımlarda hedef ülke Türkiye. Böylece ABD, kendisine güvenlik ve stratejik bakımdan zarar verecek Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerin ligine Türkiye’yi de alarak, S-400’ler konusundaki ciddiyetini ortaya koydu.

ABD, Türkiye’ye ekonomik savaş açacak

Elbette burada S-400’ler meselesi üzerinden Türkiye’nin Rusya’nın kucağında ABD-NATO-Batı düşmanı yeni profiline yönelik sağlam bir karşı hamle geldiği açık. ABD kanalı CNBC, geçtiğimiz gün yaptığı bir haberde Haziran ayının ilk haftasına dek Rusya ile S-400 anlaşmasını iptal etmezse ve ABD Patriot füzelerini almazsa, Türkiye’nin nihai olarak F-35 projesinden – hem üretici hem de müşteri sıfatıyla – çıkartılacağını ve dahası ABD yaptırımlarına maruz kalabileceğini karara bağladığını kamuoyuna duyurdu. Yukarıda değinilen ABD yaptırımları çerçevesinde Rusya’nın istihbarat ve savunma sektörleriyle alışveriş yapan kişi veya kurumlar yaptırıma tabi tutulacak. Yani Ankara S-400 alımı anlaşmasını feshetmezse ve parası ödenen S-400’leri konuşlandırmaktan vazgeçmezse, ABD Türkiye ve Türk firmalarına ekonomik yaptırımlar uygulayacak. Başka bir ifadeyle Türkiye’ye ekonomik savaş açacak.

ABD ve Rusya arasında ilişkiler çok gergin. ABD Türkiye’nin temel bir NATO müttefikiyken Rusya güdümüne girmesini öncelikli bir güvenlik tehdidi olarak algılıyor. Yani Wahington Türkiye’ye yönelik “mızıkçılık yapan alıngan çocuk” algısını terk ederek, güvenlik taahhütlerine uymayan ve ittifakı ile uyumsuz – hatta ona ihanet eden – bir “eski müttefik” imajı giderek yerleşiyor. Suriye’de YPG’ye destek olan Wahington önceleri bunu Ankara’nın bilgisi ve onayı ile yaparken, bir anda ne olup da YPG konusunda Ankara’nın hassaslaşıverdiğini anlamaya başlamış görülüyor. Türkiye’nin karar alma süreçlerinde Erdoğan ve AKP’nin artık tek muhatap olmadığı, reel politik olarak görülmeye başlandı. İç politikadaki güç dengeleri içinde Erdoğan’ın bazı çevrelerle ittifaka girmek adına yaptığı pazarlıklar neticesinde bazı “Rus yanlısı odakların” ilişkilere belirleyici oranda etki ettikleri istihbaratı, sanırım Wahington tarafından biliniyordur. Dahası Erdoğan’ın hukuktan çıkarak ve anayasal düzeni eğip bükerek büyük çaplı bir otoriterleşme eğiliminde olduğu da gerek ABD gerekse diğer Batılı müttefiklerce kavranıyor. Bu iç siyasi belirsizlikler bir süreliğine tolerans da görmüş olsa, giderek bu zafiyetin NATO ittifakına sirayet ettiği yönündeki veriler, ABD’yi oldukça rahatsız ediyor. 15 Temmuz darbe girişiminin üzeri kazındığında Erdoğan-Avrasyacı derin devlet-Rusya üçgeni çıkıyor olması, dahası bu üçlünün her birinin 15 Temmuz ardında ABD olduğuna dair dezenformasyon çalışması yapması, sanırım bu bağlamda analize dahil edilmektedir. Yani yapbozun eksik parçalarına karşın ortada giderek netleşmekte olan bir resim var. Ve bu resim Washington’da alarm zillerinin çalmasına neden oluyor.

Türkiye ya ABD-NATO-Batı yönelimini seçecek, ya da…

Bu vahim güvenlik girdabını ortadan kaldırarak statükoyu yeniden sağlayacak bir stratejinin ilk ayağını yukarıdaki yeni yaptırımlar oluşturacak. Şimdi Ankara’nın önünde net bir tercih var: ya Rusya’dan S-400’leri alacak ve Türk topraklarında konuşlandıracak ve de böylelikle ABD yaptırımlarına maruz kalacak; ya da Rusya ile S-400 anlaşmasını iptal edecek, ödediği milyarlarca dolar yanacak, üstüne üstlük Rusya ile kurduğu stratejik ortaklık derin bir yara alacak. Yani Türkiye ya ABD-NATO-Batı yönelimini seçecek, ya da Rusya-Avrasya ittifakı yolunda ilerleyerek Batı’dan kopacak.

Görüleceği üzere, bu denklem salt Türkiye-ABD ilişkileri açısından önemi haiz bir duruma işaret etmiyor. Aynı zamanda – ve birincisinden çok daha mühim olmak üzere – küresel politikaları ve jeopolitiği de derinden etkileyecek bir yol ayrımını ortaya koyuyor. Bir üçüncü sonuç, Türkiye’deki rejime (yani Türkiye iç politikasına) yönelik olası etkileri. Bu son bağlam, kanımca diğer iki faktör üzerinde de en belirleyici olanı. Buna girmeden analiz çok eksik kalır. Çünkü hangi opsiyon seçilirse seçilsin (yani ister ABD-NATO yönü, isterse Rusya-Avrasya istikameti tercih edilsin), ortada verilecek bir karar var. Türkiye bir yol ayrımında. Ve bu yol ayrımında seçeceği istikamet, iç politikasındaki gidişatı da belirleyecek. Yani eğer ABD-NATO tercih edilecekse, bunun sonucunda Türkiye’de Avrasyacı TSK cuntası alaşağı olacak ve Erdoğan’ın en güçlü müttefiki ortadan kalkacak. Rusya-Avrasya tercih edilirse, bu durumda Avrasyacılar güç kazanacak, rejim daha fazla konsolide olacak. Ve bu Rusya ile daha fazla yakınlaşma ve bütünleşme anlamına gelecek. Bu tercih sonucunda ABD yaptırımları geleceğinden korkunç bir ekonomik yıkım tehlikesi baş gösterecektir.

Muhalefetin NATO yanlısı tutum ortaya koyamamış olması düşündürücü

Fakat bu hemen basit bir okumayla “Erdoğan’ın eli mecbur, ABD’yi seçer” yorumuna götürmemeli. Çünkü esas soru şurada düğümleniyor: Rusya için Türkiye’nin değeri nedir? Moskova son 200 yıldır ana hedef olarak sıcak denizlere (Akdeniz’e) inme gayretinde. Türkiye toprakları bu hattın vazgeçilmezidir. Dolayısıyla Rusya Türkiye’nin ekonomik bakımdan gereksinim duyacağı tüm kaynakları altın tepside Erdoğan ve Avrasyacılara sunabilir. Zira kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez! Yani ABD’nin yaptırımları kadar, Rusya’nın Türkiye’ye biçtiği değer de, bu denklemin nasıl neticeleneceği konusunda başat bir dış belirleyici olacaktır. Bu arada CHP ve İYİ Parti gibi ılıman muhalefetin NATO yanlısı bir tutum ortaya koyamamış olması düşündürücüdür. Ve Batı düşmanı Avrasyacı-İslamcı simbiyozunun Türkiye’de hâkim algıyı artık belirliyor olduğu yönünde değerlendirilmesi elzem olan bir emaredir. Türkiye Rusya’yı seçer de ABD yaptırımlarına maruz kalırsa, bu Avrasya-Rusya yönelimini pekiştirebilir ve Türkiye’deki Putinist otoriter rejimi güçlendirir.

S-400 alımı gibi dış ve güvenlik politikaları ile ilişkili bir konunun ne denli iç politikayla bağlantılı olduğu, bu yazıdan alınacak birincil mesaj. İkincisi ise, düğümün çözülmesinin artık mümkün olmadığıdır. Yani düğümü artık kılıç kesecek. Tahminim, TSK içi bir hesaplaşma (aleni veya gizli) mutlaka olacak. Ve bu hesaplaşma sonucunda Türkiye’nin gidişatı iç siyasette de dış siyasette de belirlenecek. ABD ve Türkiye arasındaki bu son dansın artçı etkilerini yazmaya devam edeceğim.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin