Türkiye siyasetinde İslamcı partilerin doğuşu

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

İkinci Meşrutiyet döneminin ilk İslamcı partisi İttihad-ı Muhammedi’den sonra Müderrisin ve Teali-i İslam cemiyetleri bu çizgide faaliyet gösterdiler. Ancak cumhuriyetin “katı laikçi” uygulamalarıyla çok partili hayata geçilmesine kadar İslamcı nitelikli siyasi örgütlenmeler görülmedi.

Çok partili hayatla birlikte cumhuriyetin ilk İslamcı siyasi partileri, İslam Koruma Partisi ve İslam Demokrat Partisi faaliyete geçtilerse de uzun ömürlü olamadılar.  

İSLAM KORUMA PARTİSİ

Bu dönemde kurulan ilk İslamcı nitelikli parti, hakkında çok fazla bilgi olmayan İslam Koruma Partisi’dir. Parti, peygamberimizin adını kullanarak siyaset yapmaya çalışan İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti (Fırkası) ve mütareke devrinde faaliyet gösteren İslam Teali Cemiyeti gibi “İslam” adını kullanmıştı.

 Cumhuriyet devrinin “İslam” adını taşıyan ilk partisi olan İslam Koruma Partisi (İKP) 19 Temmuz 1946’da Necmi Hüneş başkanlığında Ziya Süer ve Mustafa Özbek tarafından kurulmuştu. Ne yazık ki gerek parti gerekse kurucular hakkındaki bilgiler yok denecek azdır. 

2 Ağustos 1946 tarihli Son Posta gazetesinde yayınlanan tüzüğüne göre parti, “her türlü siyaset ve siyasi partilerden uzak olarak sırf İslamların medeniyeti, tesanütü, menfaati, birbirine sevgi, yardım ve birliği yolunda” çalışacaktı. 

Parti bayrak rengi olarak yeşili seçmiş olup “İslam veya başka dinden olup İslamları seven veya herhangi bir siyasi partiye girmiş veya girmemiş herkes” partiye üye olabiliyordu. İKP herhangi bir faaliyet gösteremeden 12 Eylül 1946’da örfi idare (sıkıyönetim) kararıyla kapatılmıştır.  

İslam Koruma Partisi’nden sonra kurulan ikinci İslamcı parti de yine “İslam” adı kullanmayı tercih etmiştir. Bu partinin kurucusu ise sadece İslamcılık değil Türkçülük akımı içinde de etkili bir isim olan ve “polemikçiliğiyle” öne çıkan Cevat Rifat Atilhan’dır.

Atilhan’ın 27 Ağustos 1951’de kurduğu partinin ismi İslam Demokrat Partisi olup parti, İslam Koruma Partisi’nden çok daha etkili olmuştur. 

CEVAT RİFAT ATİLHAN 

Partiyi kuran Cevat Rifat’ın dedesi 1830 ya da 1848 İhtilalinde Osmanlı Devleti’ne sığınan ve Müslümanlığı kabul eden Leh kökenli Hurşit Bey (Paşa) idi. Atilhan ise ailesinin Macar kökenli olduğunu iddia ederek “1500 yıllık Hun Türkünün torunu” olduğunu belirtmektedir. 

Atilhan, 1892 yılında İstanbul’un Vefa semtinde bir asker çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Hasan Rıfat’ın Yedikule Bektaşi Tekkesi şeyhi Hafız Baba’nın müridi olduğu bilinmektedir. Cevat Rifat’ın kardeşi Ali Rifat (Çağatay) İstiklal Marşı’nın ilk bestecisidir. Diğer kardeşi olan yazar Samih Rifat, Türk Dil Kurumu’nun ilk başkanlığını yapmıştır. 

Cevat Rifat dedesinin yönlendirmesiyle askerlik mesleğini seçti ve 1912’de Harbiye’den mezun olduktan sonra Balkan Harbi’nde Bulgarlara esir düştü. Esaret sonrasında da Birinci Dünya Savaşı’nda Filistin cephesinde Gazze Muharebelerinde savaştı. 

Kendisi burada “Nili” adlı Yahudi casusluk teşkilatıyla mücadele etmiş hatta yakalanan casusların yargılanmalarını ve infazlarını bizzat takip etmişti. Atilhan’ın sonraki yıllarda ortaya çıkan Antisemitist düşüncelerinde bu dönemin etkisi olduğu anlaşılmaktadır. O, Filistin’in kaybında “Yahudi ihanetinin” önemli bir rolü olduğunu düşünmekteydi. 

Cevat Rifat, Milli Mücadele’de Bartın ve havalisinde görev yaptı. Atilhan, burada kendisine “milis generali” şeklinde bir rütbe verildiğini iddia etse de Askerlik Safahat Belgesi’nde böyle bir bilgi yer almamaktadır. Ancak o, “Milis Generali Cevat Rifat Atilhan” adıyla kitap bile yayınlamıştır.

Cevat Rifat, 1925 yılında “yüzbaşı” rütbesiyle askerlikten emekli olarak sivil hayata geçti. Emeklilik döneminde ticaretle uğraştı ve yol müteahhitliği, otobüs seferleri düzenlemek, otomobil servisçiliği, kundura imalatı gibi işlerden kendi ifadesiyle “muazzam paralar” kazandı. 

İşleri yolunda giderken yine kendi anlatımına göre “Siyonistler ve farmasonların komplosuna” maruz kalarak ticari hayatını sona erdirmek zorunda kaldı. Atilhan sonradan, Filistin cephesindeki Yahudi casusların intikamını almak isteyen Yahudi ve masonlar tarafından iflas ettirildiğini iddia edecektir.  

Hayatının en önemli dönüm noktası ise 1933 yılında bir davet üzerine gittiği Almanya seyahati oldu. Hitler’le de görüştüğü iddia edilen Cevat Rifat’ın Türkiye’de bir Nazi partisi kurmayı düşündüğü iddia edilmektedir. 

Dönüşünde “Milli İnkılap” dergisini yayınladı ve Atatürk’e övgülerle dolu şiir ve yazıların yer aldığı dergide antisemitist düşüncelerini açıkça ortaya koydu. Onun ideali “saf kan” bir Türk milleti olup “Türkiye Türklerindir” ilkesini uygulamaya koymaktı. 

Bu dergideki yayınlarla, 1934’te Yahudilerin bölgeyi terk etmelerine yol açan Trakya Olaylarına zemin hazırladı. Alman Elçiliği’nin maddi yardımıyla çıkarıldığı ileri sürülen dergi, Trakya olaylarında “kışkırtıcılık yapma” suçlamasıyla Bakanlar Kurulu tarafından kapatıldı. 

TÜRK MUHAFAZAKÂR PARTİSİ 

Atilhan, İkinci Dünya Savaşı yıllarında orduda ihtiyat subayı olarak görevlendirildi. Bu kez de bir darbeyle hükümeti devirmeye teşebbüs suçlamasıyla tutuklandıysa da yargılama sonunda beraat etti. Ona göre bu olay, “Yahudi ve dönmelerin acemice ve alçakça iftirası”  nedeniyle yaşanmıştı. 

Atilhan’ın siyasi hayatı ilk önce Nuri Demirağ tarafından kurulan Milli Kalkınma Partisi’nde (MKP) başladı. Partinin diğer önemli ismi, İlk Meclis’te İkinci Grup’un önde gelenlerinden Hüseyin Avni Ulaş’tı. Ulaş, bir süre sonra MKP ile yollarını ayırmış, sonra da Atilhan’la Demirağ arasında fikir ayrılıkları başlamıştı.

Bu çekişme, Atilhan’ın partiden çıkarılmasıyla sonuçlandı. Atilhan 1946’da yaşanan olay sonrasında siyasetten vazgeçmedi ve 1947’de Türk Muhafazakâr Partisi’ni (TMP) kurdu. Parti yeniden yayına başlayan Milli İnkılap dergisi ve Mücadele gazetesiyle halka ulaşmaya çalışıyordu. Partinin amblemi, beyaz hilal ve bozkurttu. 

Atilhan partisini “dindar ve müfrit milliyetçi” olarak tanımlıyor, CHP iktidarını “vesayet” olarak görüyor ve DP’nin iktidara gelmesiyle de bir şeyin değişmeyeceğini düşünüyordu. 

Parti din konusuna parti programında yer vermese de Atilhan, yaptığı bir konuşmada din derslerinin okullarda okutulacağını belirtiyordu. CHP iktidarı partiyi “cahil, mutaassıp halk arasında” etkili olabileceği düşüncesiyle kuruluşundan itibaren yakın takibe almıştı. Ancak parti, herhangi bir faaliyet gösteremeden Atilhan’ın ekibiyle Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Doğu Cemiyeti’ne katılmasıyla ortadan kalktı. 

İSLAM DEMOKRAT PARTİSİ 

Atilhan, Büyük Doğu Cemiyeti’nde Umumi Reis Vekilliği’ne getirilerek Necip Fazıl’dan sonra ikinci adam olsa da 1951 yılında ihraç edildi. Necip Fazıl, Atilhan’ı kitleyi kendi şahsına bağlamaya çalışmakla suçlamıştır. Zaten cemiyet de kısa bir süre sonra kendisini feshetti. 

Atilhan’ın bundan sonraki teşebbüsü, İslam Demokrat Partisi’ni (İDP) kurmak oldu. Partinin kurucuları arasında asker kökenli beş kişi bulunmaktaydı. 

Parti İstanbul’da Hür Adam, Samsun’da Büyük Cihad, Bursa’da Yeşil Bursa, Eskişehir’de Yeşil Nur, Konya’da Yeni Meram gibi muhafazakâr gazeteler tarafından desteklenmekte ayrıca Sebilürreşad ve Serdengeçti dergileri partiyle ilgili olumlu yazılara yer vermekteydi. 

İDP hem CHP hem de iktidar partisi DP’yi hedef almaktaydı. Parti programında anayasada yer alan “CHP umdelerinin” kaldırılacağı belirtilerek Atatürk ilkeleri hedef alınıyor, Atilhan’ın her zaman en büyük tehlike olarak gördüğü “masonluk, Siyonizm ve Komünizmle”  mücadele edileceği belirtiliyordu. 

Partinin “İslam” adını taşıması liberal ve laik yazarlar tarafından tepkiyle karşılandı. İsminden dolayı Derviş Vahdeti’nin İttihad-ı Muhammedi Fırkası’nın devamı olarak yorumlandığı gibi hükümete de partinin kapatılması çağrısı yapıldı. 

İDP dindar kesimden de beklediği desteği göremedi. Örneğin Atilhan, Eşref Edip vasıtasıyla Risale-i Nur talebelerinin desteğini talep ettiyse de Bediüzzaman “din adına ortaya çıkan cereyanlara karışmamak için” teklife olumsuz cevap vererek “ehvenişer” gördüğü DP’yi ve “İslam Kahramanı” dediği Menderes’i desteklemeye devam etti. 

Kısa bir süre sonra parti hakkında “dini bir cemiyet olma” suçlamasıyla dava açıldı ve Bursa şubesi kapatıldı. Bunu daha sonra merkez ve şubelerin faaliyetlerinin durdurularak kurucular hakkında dava açılması izledi. Sonrasında parti tamamen kapatıldı.

 Atilhan bu gelişmelerin arkasında “partinin büyümesinden endişelenen Masonların” olduğunu açıklıyor ve gazeteci Ahmet Emin Yalman’ı da kapatmayı organize etmekle suçluyordu. 

Partinin kapatılması basının “laikçi kalemşörleri” tarafından memnuniyetle karşılandı. Nadir Nadi, Hüseyin Cahit Yalçın gibi isimler kararı desteklerken DP iktidarını “irticaya göz yummakla” suçladılar. 

İDP’nin kapatılması sonrasında Menderes’in Malatya gezisinde Yalman’ın 22 Kasım 1952’de “İDP ve Büyük Doğu sempatizanı Hüseyin Üzmez” tarafından vurulması, partiyi yeniden gündeme getirdi.  Atilhan ve Necip Fazıl da olayla ilgili olarak yargılandılar. Laikçi basın Kısakürek ve Atilhan, Yalman suikastı davasından beraat etseler de olayla ilgili olarak İDP ve Büyük Doğu’yu suçlamaya devam ettiler. 

Sonuç olarak cumhuriyetin ilk İslamcı partisi sayılabilecek İslam Koruma Partisi’nin siyasi hayatta bir etkisi olmadıysa da Atilhan’ın kurduğu ve bir “lider partisi” denilebilecek İslam Demokrat Partisi, Türk siyasi hayatında önemli izler bıraktı. 

İDP, doğrudan İslamcılık politikası yapan ve çeşitli yayın organlarıyla halka ulaşmaya çalışan bir partiydi. Bir süre sonra da “dini siyasete alet etmekle” suçlanarak mahkeme kararıyla varlığı sona erdirildi. 

Böylece çok partili hayatımızın önemli bir gerçeği olan “parti kapatma” İslamcı partiler için bir geleneğe dönüştü. Yıllar sonra kurulan ilk İslamcı parti olan MNP’den başlayarak MSP, RP ve FP aynı gerekçeyle kapatıldı. 

İDP’nin diğer yönü ise İslamcılığın değişik çevrelerce nasıl yorumlandığını göstermesidir. Laikçi çevreler partiye “laiklik” gerekçesiyle tepki gösterirken Bediüzzaman da dinin siyasete alet edileceği gerekçesiyle destek vermedi. 

Diğer önemli husus ise böyle bir partinin bazı kişiler tarafından “meczup” olarak görülen, takıntı derecesinde “Antisemitist” ve her olayın arkasında “mason ve Yahudileri gören” Atilhan tarafından kurulmasıdır. 

Türkiye’de “Nazi Partisi” kurmak isteyen bir kişinin İslamcı nitelikli bir partiyi kurmasının, onun savunduğu fikirleri sonraki İslamcı partilere ve İslamcı kitleye aktardığı bir gerçektir. Halbuki o önce Kemalizm’e övgüler dizmiş sonradan İslamcı kitleye hitap eden görüşler ortaya koymuştu. 

MNP’den AKP’ye kadar bütün İslamcı partiler, Atilhan’ın söylemlerine sahip çıkmışlardır. Atilhan bu yönleriyle İslamcı partilerin ve İslamcı kesimin kullandığı söylemlerin fikir babalarından birisi olarak gözükmektedir. Buna rağmen Diyanet Vakfı tarafından yayınlanan İslam Ansiklopedisi’nde Atilhan’a yer verilmemesi de ilginç bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Kaynaklar: C. Bozkurt, “Türk Siyasetinde İslam Demokrat Partisi ve Kamuoyundaki Yankıları”, History Studies, 5/2, 2013; Eserleri ve Fikirleri ile Cevat Rifat Atilhan, MÜ TAE Doktora Tezi, İstanbul, 2011; R. Bali, “Cevat Rifat Atilhan I, II, Tarih ve Toplum, 1998, S. 176, 177; “İslam Demokrat Partisi Neden Kapatıldı? Nasıl Açıldı? ; Sebilürreşad, C. 5, S. 125; https://acikerisim.tbmm.gov.tr/xmlui/handle/11543/3153 28.8.2022). 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin