Türkiye medyasının sefaleti

sevilay yılman

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Sevilay Yılman’ın “Sizin ciğerinizi biliyorum! Parazit yapmayın!” başlıklı yazısını okudum. Utandım! Ve bir kez daha Türkiye’nin geleceğine ilişkin umutsuzluğum derinleşti.

Daha önceki bir yazısında Kanun Hükmünde Kararname’yle (KHK) ihraç edilen iki öğretmen, iki akademisyen ve bir yargı mensubunun trajedilerini gündeme taşımış, onların öykülerini toplumla paylaşmıştı. Yazısındaki standart rejim dilinden ve satır aralarındaki önyargı ve nefret dolu ifadelerden ciddi bir rahatsızlık da duymuş olsam, KHK’lıların dramını konulaştırması ve özellikle unutturulmaya çalışılan bu büyük toplumsal yarayı insani bir perspektiften ele almasını önemsemiştim. Derken üç gün sonra yukarıda bahsettiğim yazı yayınlandı.

KHK’lıları savunduğu yazıda minik Bahar’ın öğretmen annesi konuşuyor: “Ömrümce değil FETÖ ile, cemaatlerle, dinle, dindarlıkla alakası olmamış bir insanım. Geldiğim yer bellidir. Sol görüşlü, sosyal demokrat bir insanım ben”. Böylece yazı meşru bir zemine taşınmış oluyor. Rejimin standart diskuruna uyumlu bir hal alıyor. Öyle değil mi? Sonuçta bu KHK’lı kadın öğretmen haksızlığa uğramış! Yani “FETÖ” ile alakası yokmuş. Bir dikkatsizlik mi oldu, ne? Sevilay Hanım işi daha da sağlama almak istiyor. Kadının “sol görüşlü” bir aileden geliyor olması önemli bir mesajdır. Kimin mağdur olup kimin bu takibat politikalarını hak ettiği konusunda okura doğrudan mesaj veriliyor böylelikle. “Sol görüşlü, sosyal demokrat bir insan” olduğunu söyleyen mağdur KHK’lı öğretmen ve minik kızı Bahar, böylece sistemin gözünden kaçmış, hak etmediği muameleye uğramış oluyor. Dindar olsaydı mesela, bu olmayacak, toplumsal ilgiyi hak etmeyecekti. Hele de Cemaat’le “iltisaklıysa”, vay haline! Mesela Bank Asya’da hesabı olsaydı! Ya da Cemaat’e bağlı bir okulda çalışmış olsaydı! Zaman gazetesine abonelik var mıymış acaba? Sanırım yoktur. Yoksa Sevilay Hanım duygulanır, burnunun direği sızlar mıydı, öyle değil mi? Böylece zemin sağlamlaştırılmıştır artık. KHK’lı mağdurların hakkı savunulabilir. Mesela SS ile “bakanım, bir maruzatım olacaktı…” türü bir telefon görüşmesi bile yapılabilir hatta! Devletimiz büyüktür neticede! Mutlaka yapılan hatayı telafi edecektir, öyle değil mi?

Acaba bu yazıdan sonra ne oldu? Sevilay Hanım’a yüksek bir yerlerden bir telefon falan mı geldi? Yoksa gazetesinden birileri kulağına bir şeyler mi fısıldadı? Acaba çevresindeki “solcu” arkadaşları falan mı uyardı? Mesela “Sen bilmezsin bunları. Seni kafalamışlar resmen Sevilay’cığım! Bunların klasik metodudur! Belki de bilmem ne mahrem imamıdır falan, evlerden ırak!” türü bir konuşma mı geçti? Yoksa Sevilay Hanım’ın “solcu vicdanı” bir durum değerlendirmesi yapıp, işi daha da sağlama almak, uyuyan köpekleri uyandırmamak türü bir çifte dikiş taktiğine mi yöneldi! “Ne olur ne olmaz, başımız derde girmesin abi!” türünden bir kendini koruma mekanizmasından bahsediyorum! Ya da, inandığı “cumhuriyet değerleri” gereği, “FETÖ’ye sağlam bir çakayım!” mı dedi, var olan rejim ideolojisine samimi şekilde inanarak? Hangisi, hangisi, hangisi!

Yazıya beraber göz atalım ve anlamaya çalışalım. Başlık zaten tüm yazıdan daha anlamlı bir şekilde mesajı ortaya koymuş durumda! İtiraf edeyim, cidden iyi başlık. Okuyan MİT görevlisi veya emniyetteki siyasi polis, yazıyı okumaya gerek kalmaksızın “yok ya, bundan bir zarar çıkmaz amirim!” der, açılmışsa dosyayı kapatır, adı listeye alınmışsa fişlemeden çıkartır! O derece güzel başlık! Yazının girizgâhı da aynı efektifliğe sahip: “Bekliyordum esasında KHK mağdurları ile ilgili yazdığım yazıların devam etmemesi için FETÖ’cülerin şahsıma saldırıya geçeceğini…” diyor. Vay be! Sevilay kahraman gibi KHK’lıların hakkını savunmuş (lütfetmiş bir yerde!), “şeytana külahını ters giydiren ‘FETÖ’cüler” bu fırsatı kaçırmamış. Maksat? Men anlamadım burasını bak! Neden KHK’lıların mağduriyetlerinin Sevilay Hanım’ın değerli köşesinde gündeme getirilmesine karşı çıkmışlar? Mmm! İyi soru! Yazının devamını okuduğumuzda anlıyoruz sinsi planı! Çünkü “… KHK dolayısıyla yaşanan mağduriyetlerden en büyük kazancı sağlayanlar… onlar”! Öyle diyor Sevilay Hanım! Nasıl peki? Sevilay Hanımı dinleyelim: “Özellikle bu mağduriyetleri yurtdışında kullanarak prim yapmaya devam” ediyorlarmış. Vay be! Gördünüz mü kumpası! Sonra? “O nedenle mağduriyetlerin ortadan kalkmasını istemiyorlar tabii”. Gözümüzü açtı sağ olsun Sevilay Hanım! O engin analitik yeteneğini sergileyerek “FETÖ” yapılanmasının kumpasını çökertti. Bunun sağladığı büyük gurur artık onundur. Ki o da bu durumun farkında olsa gerek. Çünkü ne diyor? “Bakın ben bunların ciğerini bilirim. Yani FETÖ’cülerin… Sinsi ve çok şeytanidirler”!

Bir yerlere mesaj vermem gerek diye düşünüyor sonra yazının ortalarında. Nitekim iyi başlangıç yaptı, ama işi daha da sağlama alması lazım herhalde. “Devletin tüm kanallarına sızıp ahtapot gibi her bir yanını sararak ve adeta paralel devlet kuran ve kurdukları devletin imkânlarını kullanarak, devleti içerden çökertmeye çalışan alçaklara karşı ilk mücadeleyi başlatan ve sonuna kadar da devam ettiren gazetecilerden biriyim”. Dile bakar mısınız?

Yine kesmemiş olsa gerek, yazının sonuna bir de ek not koymuş! Nedenini anlamadım. Yani insan kendi köşesinin dibine neden not koyar ki? Gazete baskıya girdi de, yazı işlerinden bir ek uyarı falan mı geldi? Hayırdır! Mesela “Abla sen yine de bu yazıya ‘darbe girişimi’ bilmem ne, bir şeyler daha eklesen?” türü bir telefon falan mı aldı? Eğer bu notun nedeni cidden bu tür bir uyarıysa, yanıtı ne olmuştur Sevilay Hanımın? Cidden merak ediyorum! Mesela “Aman, canım! Ne bileyim ben? Siz bir şeyler koyun işte! Yüzlerce insanın şehit olması, birden çok darbe teşebbüsü! Siz bilirsiniz işte! Hani gündelik dilimiz var ya. Ona uygun bir şeyler! İnanın eve de ofise de uzağım şu an. Araba kullanıyorum”! Yoksa, “Durun ben size WhatsApp üzerinden yazıvereyim bir satır bir şey, not der korsunuz yazının dibine, olur mu?” mu demiştir? Kim bilir… Ya da yazının orijinaline mi koydu notu?

Şimdi bu yazıyı matrağa almaktan vazgeçip bir an durup düşünelim! Türkiye’de durum cidden kötü. Okur-yazar insanların düzeylerini gördükçe Türkiye ve toplumunun geleceğine yönelik umudum daha da azalıyor. En temel insan hakları, hukuk ve adalet standartlarından bile habersizler. Batı’daki marjinal ırkçı ve neo-Nazi gruplarından bile kötü bir düzeydir bu! İsmail Saymaz’ın da geçenlerde bir Tweet’inde Nazlı Ilıcak için kullandığı kelimeler gibi, saldırgan, nefret dolu, önyargılı, acımasız ve vicdansız, onursuz ve şahsiyetsiz bir dil yerleşti Türk medyasına! “Can yakmak”, “bedel ödemek”, “hata işlemek” gibi kategorilerde Ilıcak’ın aldığı cezayı endirekt olarak savunan, sonra da ayıp olmasın diye “yeterince yattı, yaşlı, çıkmalı artık!” diye lütfeden bir rejim kalemi tutumu bu! İyi para alıp maaşlarının gereğini yapan profesyonel tetikçiler. Rejimin diskurunu yerleştiren baskıdan öte, bu istekli-motive, çakma sol tayfa! KHK’lıların kamudan çıkarılmasındaki hukuksuzluğa odaklanmak yerine, bu anayasaya aykırı prosedürün kapsama alanına eleştiri getiren, “daha dikkatli olmak lazım ama!” dışında bir şey söylemeyen, devletin birilerinden “temizlenmiş olmasından” mutluluk duyan bir refleksle karşı karşıyayız. Bir nefret suçudur, işlenen! Korkunç bir nefret suçu! Kullandıkları dilin basitliğine ve kahvehane seviyesine değinmiyorum bile! Maalesef Türkiye ortalaması budur. Bu gazeteciliğin utancı yazar-çizer klik, toplumsal seviyeyi, ortalamayı temsil ediyor. Çok okunuyor, çok beğeniliyor, daha da kötüsü “yurtsever ve aydın” kabul ediliyorlar. Oysa en basitinden, yaşadıkları memleketin anayasasına bile sahip çıkmaktan aciz zavallılar.

Türkiye medyasının sefaletidir bu!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Allahtan korkusu kuldan utanmasi olmayan birinin elestirisi etkilememeli, ozelliklle devlete sizip milleti borc ceviren irgata donusturen demokrasi varmis gibi yapip istemediklerinin yolunu kesip devletten atmaya calisan devleti isyeri haline getiren , milletin sirtindan saltanat yasayanlara kul kole hatta bazen kopek olanlara ( Rahmetli Cetin Altan boylelerine hazineden gecinmeli derdi anlayana tabi) karsi basiniz dik olsun bu alemde en onurlu sey hakki tutup kaldirmak adaleti savunmaktir. Degil mi ki basimiza bunlar bu yuzden geliyor, oyleyse galiptir bu yolda maglup. Mesele yaraticinin huzuruna onuruyla insan olabilmis olarak gidebilmek gerisi cok da muhim degil. Ayrica yeryuzunde hakki yenen tum insanlarda kalben bizimle beraber.

  2. kafasını kendisinin sanıyor..saksı gibi yedi kıtadan yedi renk toprak katacağına ankaranın en kara çamuruyla dolduruyor… sonra da göle ayran tutsun diye maya çalar gibi bataklığa gül gönlünü ekmiş gülistan olsun istiyor.. niyet etmiş kardAşkım…tutar inşAllah! Amin

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin