Trump Türk demokrasisine kıyak mı yapıyor?

Yorum | Ebubekir Işık

Durun bir dakika ya hu! Yok yok, öyle değil. Türk lirasının Amerikan doları karşısında erimesini izleyip elini ovuşturanlardan değilim. Eee niye mi böyle bir başlık kullandım? Çünkü, Trump yönetiminin Erdoğan ile yaşadığı sorunlardan ötürü Türkiye’ye karşı aldığı tavrın, yaklaşık yedi-sekiz yıldır sürekli ‘eyyy’ naraları ile aşağıladığımız AB ile bizi tekrar yakınlaştırma ihtimali olduğu için böyle bir ifadeyi kullandım.

Rahip Brunson krizinin başladığı ve Trump’ın sert söylemlerine maruz kaldığımız günden bu tarafa, Erdoğan’ın bu krizin nasıl aşılacağına dair kendisine sorulan sorulara verdiği cevaplara baktığımızda ’Rusya ve Çin’ sözcüklerini defaatle tekrarladığına şahit olduk. Transatlantik ilişkilerin yerini alacak yeni ittifaklar aradığını her fırsatta ve hiç çekinmeden ifade eden Erdoğan’ın, benzer şekilde Avrupa Birliği ile de yakınlaşma eğiliminde olduğu şeklinde yorumlanacak bir takım icraatlara imza attığını da ayrıca görmekteyiz.

Avrupa Birliği kamuoyunun son derece yakından takip ettiği Taner Kılıç ve tutuklu iki Yunan askerinin geçtiğimiz haftalarda serbest bırakılması ve bununla paralel olarak Avrupa Birliği Komisyonu başkanı Jean Claude Juncker’in bu durumu memnuniyetle karşıladığını ifade eden bir tweet atması, bir anda ‘Türkiye-AB ilişkileri yumuşuyor mu?’ sorusunu gündeme getirdi. Gerek Taner Kılıç’ın gerekse de tutuklu iki Yunan askerinin serbest bırakılması ve bu kararın hemen ardından ‘’Türkiye’ye finansal yardımda bulunabiliriz’ tartışmalarının Almanya’da üst düzey siyasi figürler tarafından yapılması, bu işler ‘’hayra alamet olabilir’’ gibi çıkarımların yapılması neticesini doğurdu.

Tüm bunlar yaşanırken kamuoyuna yansıyan diğer ve önemli bir hadise ise gerek Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in gerekse de Fransa cumhurbaşkanı Emannuel Macron’un Türk lirasının değer kaybetmesinden kaynaklı ekonomik kötü gidişatı durdurma adına Türkiye’ye finansal yardımda bulunabileceklerini Erdoğan’a telefonda ifade etmeleri oldu. Bu görüşmelerin gerçekleşmesi ile birlikte hem Avrupa Birliği medyasında hem de Türkiye’de AB’yi takip eden bir çok isim Türkiye-AB ilişkilerinin olumlu bir seviyeye doğru ilerlediğine dair onlarca makale yazdı.

Aslında Türkiye’nin ABD ve AB ilişkilerini takip edenler için sürpriz olmayan bu manevralarının tarihi seyrine baktığımızda, Türkiye’nin bu iki güç merkezinden biri ile sorunlar yaşadığında bir denge politikası eşliğinde dğer aktöre yakınlaştığını ifade etmek son derece mümkün. Çok uzağa gitmeden bu denge siyasetine verilebilecek en yakın örmek, şüphesiz geçtiğimiz yıl Erdoğan’ın  AB liderlerini Nazi kalıntısı olarak aşağıladığı bir dönemde, Trump ile son derece yakın pozlar verdiği ve hatta Trump’ın Erdoğan için ’yakın dost olduk’ dediği zaman dilimi gösterilebilir. Bu dönemde AB-Türkiye ilişkileri belki de son 20 yılın en zorlu virajına girdiğinde, Erdoğan bu durumu dengelemek için Trump yönetimi ile yakınlaşmak adına tüm imkanlarını seferber ettiği tekerrüren uluslararası kamuoyonu da yansımıştı.

Erdoğan, Rusya-Çin ve AB Üçgeni

Erdoğan Türk lirası ile ilintili olarak devam etmekte olan krizin aşılmasında Rusya ve Çin’den aldığı sözlü taahhütler nedeniyle sürekli olarak ‘’Türkiye alternatifsiz değildir’’ tavrını sürdürmekle birlikte, en baştan belirtmek gerekir ki Türkiye-Rusya-Çin üçlüsüyle oluşabilecek böylesine bir birlikteliğin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana devam eden Türkiye-ABD stratejik ittifakının yerini alıp alamayacağı henüz test edilmiş bir denklem değil. Kaldı ki, böylesine muhtemel bir ortaklığın Türkiye’nin NATO ile var olan askeri ve siyasal ilişkilerini nasıl etkileyeceğini düşünmek dahi çıldırtıcı olabilir.

Moskova-Ankara özelinde baktığımızda, birçoklarının Türkiye-ABD ilişkilerinin Türkiye-Rusya ilişkileri ile denegenebileceğini ifade etmesine rağmen, iki ülke arasındaki var olan stratejik ve siyasal ihtilafların Erdoğan-Putin ikilisinin mevcut ilişkiler ağını bir üst seviye olan stratejik bir ortaklığa dönüştürmekten son derece uzak olduğunu göstermekte.

Bu bağlamdan hareketle, Erdoğan yönetiminin Moskova ile özellikle 2015 Jet Krizi’nden bu tarafa derinleşen ilişkilerinin bu seyirde ve sorunsuz devam edeceğini düşünmek son derece naif bir yaklaşım olacaktır. Her iki ülke karşılıklı olarak Karadeniz havzasından tutunda, Kafkaslar, Kırım, Ukrayna, ve Suriye’ye kadar olan birçok hassas meselede ihtilaflar yaşamakta. Ancak, özellikle enerji konusunda ki ortak eylem ve anlaşmalar, devam etmekte olan ihtilaflara rağmen her iki ülkenin bir çok alanda ortak hareket etmesi sonucunu doğurmuşa benziyor.

Tüm bu hesaplamaların yanı sıra; AB ve ABD’nin uygulamakta ısrar ettiği uluslararası ambargolar nedeniye Rusya’nın finansal olarak zor dönemlerden geçtiği son derece açıkken, Putin yönetiminin Türkiye’nin derinleşmekte olan finansal durumunu iyileştirici nasıl yardımlarda bulunacağı bir çokları için merak konusu olmaya devam ediyor. Günün sonunda, Rusya’nın ekonomik büyüklüğünün İtalya ekonomisi kadar bir yeküne sahip olduğu ve bu yapısı ile Türkiye büyüklüğünde ki bir ekonomiye nasıl yardım eli uzatacağı hala büyük bir muamma.

Türkiye-Çin yakınlaşmasını devam etmekte olan Türk lirası krizi bağlamında ele aldığımızda ise, Uluslararası Çin Endüstri ve Ticaret Bankası (ICBC)’nın Türkiye’ye 3.6 milyar dolarlık bir yardım paketi sözü verdiği dışında herhangi somut bir ortak eylem izine rastlamadığımızı ifade edebiliriz. Kaldı ki, Türkiye-Çin ilişkilerini derinden etkileme potansiyeli olan Doğu Türkistan meselesi tarafların henüz çözüm bulamadığı son derece hassas bir konu olarak varlığını koruyor.

İşte tüm bu ilişkiler ağına baktığımızda, Türkiye’nin ABD ile olan stratejik ortaklığının yerini alabilecek ve Türkiye’nin içinden geçtiği ekonomik krizin etkilerini azaltabilecek böylesi bir ittifakı Rusya ve Çin ile gerçekleştirmeye çalışması işaret edilebilecek onlarca sebepten ötürü son derece zor görünürken, daha önce niteliği ve etkinliği test edilmiş olan Türkiye-AB ittifakının Ankara için daha güvenilir ve gerçekçi olduğu artık Erdoğan yönetimininde kabul etmek zorunda kaldığı bir gerçeklik.

Bu nedenle, Trump’ın adeta Erdoğan’ı taklit edercesine Rahip Brunson’ın tutuklanması hadisesi ile ilintili olarak ‘‘Türkiye’nin yanına bunu bırakmayacağız’’ nevinden açıklamaları, Ankara’yı mecburen de olsa Brüksel’e yakınlaştırma etkisi gösterebilir ve böylesi br durum Türkiye-AB ilişkilerini daha makul bir seviyeye çekebilir. Bu nedenle, olası bir Türkiye-AB yakınlaşması 15 Temmuz darbe girişiminden bu tarafa devam eden kitlesel cezalandırma ve hukuksuzluk eylemleri üzerinde belli bir süreliğine ve sınırlı da olsa olumlu etkilerde bulunabilir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin