“Terör örgütü” mü dedin şekerim? Hâşâ, sümme hâşâ!

YORUM | Av. OSMAN ERTÜRK

Öteden beri cemaate denilmedik laf, takılmadık kulp kalmadı. Elli küsur yıllık mazisi hep maceralı geçen cemaat belki de en zor zamanlarını yaşıyor. İnsanın tüylerini diken diken eden suçlamalardan en ağırı terör örgütü olsa gerek. Mahallenin en güzel kızına, erkeklerin yandan yandan bakması gibi devletlûlar bir türlü gözünü cemaatin üzerinden alamadılar. Tövbe tövbe… Yanlış anlaşılmasın. Bu bakış duygusal bir aşk-meşk bakışı değil. Devletin bakışı tamamen başka bir saikle. Bunları bir elime geçireyim de, bir kaşık suda nasıl boğarım bakışı dersek tabir “cuk” diye yerine oturmuş olur. Akla ziyan bir motivasyonla, yıllardır cemaati tarassut altında tutuyorlardı. Bazen azalıp bazen artsa da bu gerçek hiç değişmedi. Bunun için “Devletin muazzez sahipleri”, cemaati hiçbir zaman “akredite” etmediler. Şartlar olgunlaşınca da bir kaşık suda boğmayı zevkle yerine getirdiler/getiriyorlar.

Efendim şöyle ki; memleketin en nadide okulları ve dersaneleri, çığır açan eğitim işleri, en büyük gazetesi, etkileyici TV kanalları, en iyi futbolcusu, en düzgün işadamı, yurtdışındaki gurur verici başarıları hep cemaatin adıyla anıldı. Burada tüm enleri saysak belki bu yazının yeri dar gelir. “Devletin muazzez sahipleri”nin çehresini hakikaten kireç gibi bembeyaz edecek kadar görünür oldu bu çocuklar. Memleketin garibanlarına yeni bir ufuk gösterilmesi ve armağan edilen mefkûre, tartışmasız alkışı hak ederken, diğer taraftan bazılarının yarasına tuz basılıyormuş meğer! Şunların ümüğünü nasıl sıkarız diye sabah akşam zihinsel, bedensel ve ruhsal açıdan egzersiz yapıyorlarmış.

17 Aralık’tan sonra kurulan “Koalisyon”un en önemli hedefi bu çocuklara “Su” dahi vermemekti. Dile kolay, kocaman devlet maddi değeri milyarlar eden, manevi değerine paha biçilemeyen bir “Amaç”ı fiyasko ile mi bitirecek. Mümkün değil. Fikir fena değil aslında, ama talihsizliğe bakınız ki ortada bir şiddet ve ekşın yok. Hattâ rivayet odur ki, kan olmadan bu film eksik kalacak diye de devletlular 2016 başında çalışmaya başlamışlar. Vay vay vay!

Bu satırları yazarken 17 Aralık dosyasından polislere müebbet hapis cezası verildiği haberleri medyaya yansıdı. Cemaat suçlamasına konu olan birçok dosyada avukatlık yapmış biri olarak mahkemelerin şiddet mevzusunda nasıl kıvrandıklarını çok iyi biliyorum. 17 Aralık sonrasında başlayan hukuki mücadele, 2014de hızını artırmış, 2015de yoğun bir hal almıştı. 2016 yılı darbe teşebbüsü öncesi bir tıkanıklık gözle görülür haldeydi. Yani o altı ay, bir sağlam kulp bulamazsak, bir çuval inciri berbat edeceğiz modunda yargılamalar oluyordu. Sabah akşam hakim ve savcılarla tartıştığımız için biliyorum. Ortalığı ayağa kaldırdıkları “Silahlı terör örgütü muhabbeti” bir türlü ete kemiğe bürünemiyordu. Tıkanma kangren olmaya gidiyordu. Hrant Dink’in katlindeki silahı cemaate yamamaya çalıştılar. Tutmadı. Bir ara yolsuzluğu ortaya çıkaran 17 Aralık polislerinin beylik silahlarına kafayı takmışlardı. Baktılar bu da çok mantıklı değil. Mit tırlarındaki askerlerin silahları da tam fit olmadı. Öğrenci evlerinde silah bulma numarası gibi -saçma sapan- karavana atışlar bile yaptılar. Konkordatoyu geçtik, hızla iflasa doğru bir sürüklenme vardı anlayacağınız.

HUKUK BU İŞE NE DİYOR?

Durum acı fakat kabaca şöyle: “Terör örgütü olmanın şartlarını bir türlü sağlayamıyoruz be ya!” diyenler aşağıdaki üç gerekliliği hiç yan yana getiremediler. Erinip-üşenmeyip çabaladılar ama kafadaki formül bir türlü sahaya yansımadı. Üçü bir yerde olması gereken şartların sadece biri doğal olarak var ama diğer ikisi hep muamma.

  1. Cumhuriyet düzenini değiştirmek, bütünlüğü bozmak (İdeoloji/Amaç)
  2. En az üç kişi olması (Örgütlü Yapı)
  3. Amaç için mutlaka cebir ve şiddet kullanması (Cebir ve Şiddet)

Anladığınız gibi sadece 2. şık biraz ellerindeymiş gibi görünüyor ama 1 ve 3 cemaate fersah fersah uzak. Mıy mıy mıy, bu cemaatle uğraşmayalım diyen derinlerin toplum mühendisleri, şartları bir kerede olgunlaştırıp bu işi bitirelim diye pek müessif planı devreye soktular. Neydi o? 15 Temmuz kanlı teşebbüsü. Ama yine olmadı.

Başkaları işin aslını araştırmaya lüzum görmeyecek mi sanıyorsunuz? Sizin yaptığınız tahkikat Kapıkule ile Habur arasında sıkışıp kalıyor. Terör örgütü diye dünyayı ayağa kaldırıp, oraya buraya kırmızı bülten gönderip, yabancı ülkelerde insan kaçıracağınıza etkili bir soruşturma yapsanız olmaz mıydı? O zaman dünya size inanır, Gülen’i ilk uçakla size gönderirler, tüm kurumları kapatırlar, cemaat mensuplarını tutuklarlar, sizde oturup bir keyif cigarası yakardınız. Ne oldi?

Meselenin şoke edici yanı şudur ki azizim, terör örgütü diye oluşturulan gümbürtünün aslı astarı yoktur. Bu ithama sebep olan darbe teşebbüsünün en önemli üç aktörünün mahkemelerden, araştırma komisyonlarından kaçırılması ne demek oluyor? Davaların canlı yayınlanması avaz avaz istenildi. Neden korktunuz, bir söyleyin bakalım? Kurgu ortaya mı çıkacaktı yoksa? Her akşam yirmi kanalda tartışma programı yapılıyor. Saatlerce cemaati konuşuyorsunuz, bir programa bile cemaatten bir insan davet edilmedi. Bir Allah’ın kulu bir dakika süre alamıyor, sorulara cevap veremiyor. Korkmayın. “Bin yıl sürecek zannedilen” tiyatroların mahiyeti de 3-5 senede açığa çıkmıştı. Bu da onun gibi olacak.

BAĞIMSIZ KOMİSYON TALEBİ: İŞTE CAN ALICI AN!

Darbe teşebbüsünden iki gün sonra Fethullah Gülen’in beyanatı tam da şöyleydi: “Bu girişimi benim idare ettiğim yolunda bir iddia varsa; uluslararası bir komisyon darbeyi araştırsın, sonucunu şimdiden kabul ediyoruz. Yalan da, iftira da olsa ben kabul etmeye razıyım ama ulusları bir organizasyon bunu gerçekleştirsin”. Cemaatin işi zor; çok zor! Derken bir anda akla ziyan bir atılganlık gösterip “Uluslararası bir komisyon” talebi, boks maçında hiç beklenilmeyen bir sol kroşe oldu. Rakip allak bullak bir halde,  yerde iki seksen yatmaktadır.

Ben şahsen devletlülerin yerinde olsam hocanın teklifini kabul ederdim. Bu yanlış strateji basiret eksikliğinin eseri olsa gerek. Taş gibi kendinize güveniyorsunuz. Daha ne olsun? Darbe teşebbüsünün ilk dakikasında faili yakalamışsınız zaten. Sizden kralı yok! Pekâlâ, şöyle bir kontra açıklama yapılabilirdi. “Evet hocanın teklifini önemsiyoruz. Uluslararası bir komisyonun bu darbe teşebbüsünü araştırması çok yerinde olacaktır. Devletin ve Cumhuriyet’in temel değerlerine saldıran bu kişilerin cemaatten olup olmadığı, Fethullah Gülen’in bu işin neresinde olduğunu tarafsız bir komisyonun değerlendirmesine varız. Hodri meydan!” deyip, hakikati aradığınızı cümle âleme gösterebilirdiniz.

Bunu yapmadınız o an bre gafiller! Şimdi “bıdı bıdı” yapmanızın hiçbir anlamı yok. “Hocayı bize verin, okulları kapatın, şu kırmızı bültenlileri de istiyoruz” gibi arkadan gelen fon müziği gibi bir tıngırtıyı kim ciddiye alır. Ey ahali! Bence filmin koptuğu yer işte tam burasıdır. Nakavt edici yumruğun vurulduğu an, bağımsız bir komisyon talebinin olduğu andır. O rakip ringden kalkamaz. Maç bitmiştir. Hadi dağılın!

Bu kadar tutuklu, o kadar zulüm devam ediyor ama dediğinizi duyar gibiyim. Unutmayın onlar, yargıdan daha güçlü olan kamuoyunu ikna etmek için gerekli. Milleti nasıl kandıracaklar sanıyorsunuz? İkinci yılında tel tel dökülen bir iddia ahanda ortada öyle duruyor. O zaman şöyle diyelim ahali, “Cesur bir savcı aranıyor”. Bu uzun metrajlı filmin sorgulanması, ayyuka çıkan iddiaların tetkik edilmesi lazım. Hadi azizim, bekletme fazla!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin