Taliban, Cübbeli, Cemaat ve akademik insaf

YORUM | AHMET KURUCAN 

Ne zamandan beri Taliban ile alakalı bir yazı kaleme almayı planlıyordum. Yazının ana çerçevesi artık devlet yönetimine gelen Taliban’ın siyasi karar ve uygulamalarındaki teorik temeller adına olacaktı. Ehli sünnet ve Taliban, devlet ve ulema, Taliban ve Hanefilik, Taliban ve ehl-i hadis Hanefiliği vb. başlıklar altında tartışmalara katkıda bulunacağını düşünüyordum yazacağım o yazının. Fakat bazı sebeplerle müsait olamadığım için bir türlü zaman ayıramadım.

Nihayet tam düşündüğüm şeyleri kaleme almak için bilgisayarın başına oturduğumda karşıma “Taliban, Cübbeli, Cemaat, tarikat hepsinin de aynı teoriye sahip olduğu, aralarında hiçbir farkın olmadığı” şeklinde özetlenebilecek yorumlarla karşılaştım. Ben de yazının ana eksenini bu yöne çevirip serd-i kelamda bulunmak istedim.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Tahmin edeceğiniz gibi Taliban ile Cübbeli veya tarikatlar karşılaştırması için bir şey söylemeyeceğim. Bu konuda söz söylemek isteyenlerin çok da zaman harcamalarına gerek olmayacak biçimde teorik manada yapacakları mukayeseli okumalar ve pratik hayatta kısa süreli gözlemleri yeterli olur diye düşünüyorum. Bu ikisini yaptıkları takdirde eskilerin tabiriyle “şiddet-i zuhurundan gizli” benzerlikleri görebilir ve bir sonuca ulaşabilirler.

Pekala aynı şey Cemaat için yeterli olmaz mı? Tabii ki çok da derinlikli olmayan ve detaylı delillendirmeler gerektirmeyen sathi bir sonuca varmak için yeterli olur. Yukarıda sözünü ettiğim “Taliban, Cübbeli, cemaat ve tarikatların teorik temelleri aynı” diyen kişiler bunu Cemaat özelinde yapmışlar mıdır bilmiyorum. Ama gerçekten akademik kimliklerine uygun, adalet, nısfet, insaf ve ahlak sınırları içinde görüş beyan etmek isterlerse bunu yapmaları lazım veya lazımdı. Aksi halde tarafsız ve objektif akademisyen kimliklerine gölge düşürmüş olurlar. Eğer böyle bir fikri yolculuğa çıkacaklarsa onlara yardımcı olma adına bir iki hususa dikkatlerini çekerek yardımcı olabilirim.

Bir: Teorik manada Cemaat’in dini düşüncelerini, buna bağlı olarak hayat felsefelerini ve yaşam pratiklerini belirleyen hiç şüphesiz ehli sünnet, Sünni, Hanefi, Maturudi, Eş’ari kaynaklarıdır. Bu zaviyeden bahsi geçen diğer gruplarla bir kesişim kümesinden elbette söz edilebilir. Kaldı ki İlahiyat, İmam Hatip ve Diyanet’i işin içine kattığınızda ülkemizde bu çerçevenin dışında kalan insan veya grup sayısının oransal olarak ancak bindeliklerle ifade edilebileceği kanaatini taşırım. Elimde istatistiki bir veri yok ama görünen köy de kılavuz istemez.

İki: Teoride var olan ve sözünü ettiğim kesişim kümesinde yer alan öğreti beraberliğinin pratik hayata yansıması nasıldır? Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin, Cemaat’in kabullendiği dini öğretileri aktüel ve güncel boyutları ile yorumlayarak hayata mal olmasını sağlayan Hocaefendi ile Cübbeli’yi ya da Taliban’ı aynı çizgide mütalaa etmek mümkün müdür? Cevabınız ‘evet’ ise Cübbeli neden etrafında var olan hatırı sayılır kitleyi Cemaat’in yaptığı ve onca sosyal kıyıma rağmen hala yapmaya devam ettiği eğitim ve öğretim faaliyetlerine yönlendirmez veya yönlendiremez? Mesela kızların okumasına yönelik bir eğitim yuvası açmaz veya açamaz? Mesele para mı? Ben para olduğunu zannetmiyorum. Mesele Erdoğan rejiminin Cübbeli cemaatinin böylesi bir faaliyetine gerekli izinleri vermemesi mi? Siz de biliyorsunuz bu sorunun cevabını, tabii ki değil. Hatta Cübbeli böyle bir şey yapmak istese teşvik görür, maddi destek alır.

Pekala nedir o zaman mesele? Mesele zihniyettir. İşte o kesişim kümesi dediğim öğretilerde Cübbeli donmuş bir zihniyetle Allah’ın emri mesabesinde bakıp sabite olarak değerlendirirken Hocaefendi’nin o öğretilerin arka plan şartlarına bağlı olarak yenilenebileceğini söylemesi, yaptığı yorumlarla yenilemesi, çevresine bunu inandırması ve mobilize edebilmesidir. İngilizce’de malum birincisi için “fixed mindset” ikincisi için de “growth mindset” tabirleri kullanılır.

Taliban için de aynı şeyler geçerli. Bugün Taliban medreselerinde okutulan fıkıh kitapları ile Hocaefendi’nin ders halkasında okunan ve okutulan fıkıh kitapları aynıdır. Ama arada külli bir fark vardır. Taliban orada yer alan, insan ve toplum hayatını düzenleyen hukuki içtihatların bugün de noktasına virgülüne dokunmaksızın aynıyla geçerli olduğunu savunurken Hocaefendi onların içtihadi bilgiler olduğunu, o bilgilerin üretildikleri sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik arka plan şartlarına bağlı olduğunu ve dolayısıyla zamanın, mekanın, örf ve adetin değişmesiyle söz konusu içtihadi hükümlerin de değişmesi gerektiğini öğretir.

Yakın bir gelecekten yayınlanacak kitabımda bu hususu şu cümlelerle ifade ettim: “Aynı kitaplar okunduğu halde neden Hocaefendi’nin halkasından ve cemaatinden bir terör örgütü çıkmıyor da Taliban’dan ve diğerlerinden çıkıyor? Hizmet Hareketini bir grup, Taliban, IŞİD, el-Kaide, Boko Haram ve eş-Şebab’ı bir grup kabul ederek tekrar soralım; neden her iki grubun da dini düzlemde beslenme kaynakları, ideolojileri, hayat felsefeleri ve dünya görüşlerini belirleyen ana unsurlar teoride aynı eserlere dayandığı halde neden birisinden teröristler çıkıyor da diğerinden şiddet karşıtı bir grup çıkıyor.

“Bir arkadaşım buna cevap verirken yıllar önce şöyle demişti; ‘Fi eydi men?’ Arapça bir deyim, ‘Kimin elinde?’ demek. Metin konuşmaz, metni konuşturan insandır. İşte Hocaefendi o metinleri anakronik yaklaşım çukuruna düşmeden kendi tarihselliği içinde okuyor, talebelerine okuturken, çevresine anlatırken de ‘Aman ha!’ diyerek bu yorumların değişen sosyal-kültürel şartlardan hareketle geçerli olmadığını açık ve net bir biçimde ifade ediyordu.”

Bunun pratik hayata yansıyan en bariz örneğini bugün uluslararası siyasetin bir numaralı gündem maddelerinden olan Taliban’ın yönetime geldiği Afganistan’da görebilirsiniz. Taliban kendi ülkesinde kendi vatandaşları olan kız çocuklarının eğitimini yasaklarken Hocaefendi ve Cemaat Afganistan’da Afganistanlı kız çocuklarını okuması için okul açtı. Şimdi bu gerçeği gözlerine kapayarak Taliban ile Cemaat’in sahip olduğu teoriler aynı demek hangi ölçüde insaf ve iz’an ölçüleri ile izah edilebilir?

“Neden o kitapları okutuyor, usuli anlamda iç tutarlılığa sahip bir yenilenme öngörüyor mu?” diyebilirsiniz burada. Bu sorunun cevabı ile aynı çevrelerin verdiği bazı örneklerden hareketle seçici okuma meselesini de bir başka yazımda ele alacağım inşallah.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. Meselenin tarihsellikle ilgisi yok bence, kaynaklari bir bütün olarak görebilme meselesidir ve dogru anlama meselesidir. Ehli sünnetin kaynaklarindaki fetvalar tarihseldi , degisebilir diyorsunuz, “Hocaefendi onların içtihadi bilgiler olduğunu, o bilgilerin üretildikleri sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik arka plan şartlarına bağlı olduğunu ve dolayısıyla zamanın, mekanın, örf ve adetin değişmesiyle söz konusu içtihadi hükümlerin de değişmesi gerektiğini öğretir.” diyorsunuz. Bunu nezaman demis, kaynak gösterebilirmisiniz? Benim bildigim Hocaefendi Ehli-Sünnet ölcülerinden taviz vermez, verir diyorsaniz ispatlayin, nezaman hangi sohbetinde, hangi eserinde demis bunu? Tuhaf tuhaf ehli-sünneti sorgulayici yorumlar yapiliyor bu sitede son zamanlarda, böylece cemaati ehli-sünnet disi sapik bir firka gibi göstermek isteyenlerin ekmegine yag sürüyorsunuz, yeni bir mezhebmi kurmak istiyorsunuz?

  2. Müslümanlar bir deger üretmedikten, dünyaya bir deger kazandirmadiktan sonra hepimizin bekledigi o ictihat dönemi baslayamayacak. Zamanin ruhunu degerler belirler ve ona göre o ruhu bütün dünyaya üflersiniz. O rüzgari arkanizda hissettiginizde Müslüman dünyaya da seslenir ve dersiniz ki, biz su vacipten, su menduptan, su emrin uygulanmasindan vazgecebiliriz, hatta dersiniz ki, dijital dünyanin müstehaplari, genetik dünyasinin mekruhlari, sanat dünyasinin haramlari da sunlar sunlardir. Böylelikle de Müslüman dünyada da, gayrimüslim dünyada da KALICI ve SAMIMI sempatizanlariniz, takipcileriniz olur.

    Su an dünyadaki hakim degerler kaynagini Bati idrakinden aliyor. Adam bir sistem kurmus, iyi islemesi icin de degerler olusturmus. Disardan bakinca güzel görünüyor. Bizdeki degerler herhangi bir sisteme tekabül etmedigi icin bi kenarda atil ve ilkel duruyor. Daha ortada sistem yok! Hepimiz modern dünyanin birer fertleriyiz ve Cübbeli de, Taliban da bize ve Avrupaliya güzel bir pastanin üstündeki sinek gibi görünüyor. Ama pasta asiri zararli onu söyleyeyim. Seker, un, katki maddesi, kanserojen ne ararsan var.

    Kenarda duran degerlerimiz icin bu zamana kadar yetismis egitimli Müslüman care olamadi. Her biri modern dünyanin carkinda ögütülüp duruyorlar, yaptiklari Müslüman dünyaya da onun aidiyet duygusuna da hitap etmiyor, aksine modern isleyise destek oluyor. Cünkü yetismis, egitimli Müslüman kitlenin bagimsiz kurumlari, örnegin istatistik kuruluslari, laboratuvarlari, kendi ölcüm aletleri yok. Bir ilahiyatci kalkip da su dijital dünya cok ilgincmis, ben burda bi doktora yapayim, bu isin bizim dünyamiza bakan yönünü bulayim, sonra Müslüman bilgisayar mühendislerine danismanlik yapayim, sonra bir fikrimiz olsun, onu birlikte gelistirelim ve bütün dünyaya sunalim, bunu herkes yeni her alanda yapsin demiyor.

    Demedigi sürece de Bati dünyasi bizden daha ahlakli gibi görünüyor. Adamlar nihayetinde kendi evinin kendi kurallarini koymus, ona göre bir kültür, ahlak ve vicdan meydana gelmis. Sineksiz ama kanserojen ficisi bir pastayi huzur icinde yemenin yolunu bulmuslar.

    Simdi sayin yazarimiza sorum su: Biz bütün bunlari yapmadigimiza göre kitleler bizi tarihselcilerle karistiracak ve itibar etmeyecek korkusuyla o ictihat dönemine hicbir zaman cesaret edemeyecegiz. Peki bizim derdimiz ne tam olarak? Yoksa zamanin ruhu falan kalmadi, günün sonuna geldik, kiyamet kopuyor da fidani dikmis olalim aceleciligi yüzünden mi bütün bu amatörlükler, aculluklar, kas yapayim derken göz cikarmalar, dereyi görmeden suyu gecmeler?

  3. Taliban donup kalmış gibi. Olayları takip etmekten yorulmuş. Zaten takip ettiği olaylar kendi liderliğini koruma motivasyonu mu yoksa dini motivasyon mu? Talibanın kimseyi dinlediğini düşünmüyorum, eğer dibliyorsa da kulağı kendi liderliğini pekiştirmeye yönelik konulardır. Taliban içerisinde ego bir şekilde kendine yer bulmaktadır. Ego kendisini kör ediyor olmalı ki dışarda neden olduğu olayları dışardan gören bir göz gibi göremiyor. O zaman dışardan insanları dinlemelisin. Eğer kendi bildiğin doğrular varsa ve kimse ile iletişime geçmiyorsan, sadece doğrularını görüyor, biliyorsan, o zaman olayları kaçırırsın, dünyayı okuyamazsın. Kendisi kimse ile diyaloğa geçmediğinden, yani bildiklerinden şaşmadığından, ister istemez kendi toplumunda da insanların iletişim kurmasını ve olup bitenleri daha iyi okumasını istemeyecektir, kısıtlayacaktır, engelleyecektir. Kendi kurduğu savunma mekanizmasını da sorgulatmayacaktır, bunun için şiddeti, korkuyu devreye sokacaktır. Kendi davranışları içinde kendine yer edinmeye çalışırken, dışardan olup biten herşeye din görüntüsü verecektir. Din olunca sorgulanmayacaktır.
    Gelelim Gülene. Tarihin bir zaman diliminde olup biten din olaylarını, o tarihte olup biten olaylar, bizans, sasaniler ve dünyanın durumu ile birlikte okumaktadır ve günümüzde dünyada olup bitenleri çok iyi okumaya çalışarak yani bir çaba sarfederek, beyin fırtınası yaparak, danışarak, istişare ederek, herkesi kabul ederek, herkesi dinleyerek kararlar ve hamleler yapmaktadır. Dünyada olup biteni anlamak için inanılmaz çaba sarfetmektedir ve dini anlamak için de inanılmaz çaba sarfetmektedir. Bir insanın hem dini anlamak hem tarihten günümüze olup bitenleri anlamak için bir ömür çaba sarfettiğini düşünün. Eğer olup biteni eksik okusa, atacağı adım da yanlış olacak, dolayısıyla müslüman çukura düşecek. Yani taliban kendi bildiği doğrular yüzünden insanları kırıyorsa, olup bitenleri yanlış değerlendiriyorsa, Gülen ise başkalarını dinleyerek olup biteni anlamaya çalışıyorsa ve kimseyi kırmıyorsa, zaten birinin elinde silah var diğerinde yok, hiç bir olurlar mı? Adam masaya otururken bile silahını masanın üzerine koyuyor. O kadar hayattan tedirgin ki, o kadar çevresi güvensiz ki, bir kuş gibi ürkek aslında, silahı olmadan din temsil edemiyor.

  4. Yazar demek istiyor ki, Cübbelinin veya Talibanin yerinde biz olsaydik, bizim de elimizde ayni fikhi bilgiler olacakti. Faydalanmak istedigimizde onlari bulacaktik. Bizim zihniyetimiz farkli oldugu icin bir tarikat veya siyasal Islamci bir ülke kurmayacagiz. Bu önemli bir fark olsa da bizim fikihla olan bagimizi koparmiyor. Hatta bu gibi gruplar, fikhi konulara en cok biz riayet ediyoruz diyerek hem övünüyorlar hem de tarikate veya siyasal islama bagi olmayan Müslümanlari imani zayif insanlar olarak görüyorlar, bu görüs onlara bir motivasyon veriyor.
    Sonra bizim, en azindan cemaat mensuplari olarak, tabiri mazur görün, bu fikhi bilgileri kompülsif biriktirme hastalari gibi bir istifleme modunda olacak sekilde hayatimizda tutmamiz da bizi celiskili duruma sokuyor. Orda duruyor, kullanmiyoruz ama atamiyoruz da. Hemen atip kurtulalim demiyorum. Ama bu konuyu sadece analiz etmekle de kalmayalim. Bu analiz, 200 yildir bilinen bir analiz. Yazarimiz yeni yeni dillendirmeye cesaret ediyor. Ama dillendirmesi gereken öncelikli kisiler biz degiliz, meslektaslari.

  5. Ahmet bey
    HE çevresinde belki de tek kafası çalışan ve biraz biraz zamanı ile hesaplaşabilecek zihniyete sahip biri olduğunu için birde kıymet verdiğim bir şahıs olduğuz için cevap yazma ihtiyacı duyuyorum.
    Zaten bir önceki yazınıza yapmış olduğum bence çok nazikane yorumu bile yazmaya çekinen bir editörünüz var.
    Veya siz istemiyor da olabilirsiniz böyle yorumları.
    Ama ben yine de editöre havale ediyorum yorum çıkmamasını.
    Şunu diyebilirim size;
    Bırakın bu tarafgirlik düşüncesi ile yoğrulmuş düşünceleri.
    Neden metinlerde bir değişiklik cesareti yok cemaat ya da HE nin.
    Bunu yazılı hale getirmedikçe bir kıymeti yok.
    Yazılı kültüre hala geçemedik mi?
    Düşündüğünü yazılı savunamamak da ne demek.
    Bu konuda daha farklı şeyler de ifade edilebilir.
    HE nin cemaatinde ki insanların sosyo kültürel arka planı vb sebepler gibi bir çok sebepler ile taliban veya Cübbeli etrafındaki gibi bir sonuç çıkmaz.
    Zaten Cemaat de HE de kurulan sistemin öyle tip insanlar istemezler.
    Yetişen insan tipi fıkıh ile alakalı değil istenen insan tipi olduğu için öyledir

  6. Sayın kurucan cemaat okuduğu kitaplar cemaatı yerörist yapmadı amma iyi devletçi nerdeyse mhp sen farkı kalmiyaçak şekilde türkçü yaptı ve devletin Kürtlere karşı uyguladığı devlet terörüne idareyi kelamdan öteye gitmediniz maalesef teorikte okuduklarınız pratikte pek pozitif netiçe vermedi netice devleti kutsadınız

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin