Takımı ‘evlat’larına teslim eden kazanır! [Haber-Analiz: Efe Yiğit]

Luis Enrique (Barcelona), Zinedine Zidane (Real Madrid) ve Diego Simeone (Athletico Madrid) çalıştırdıkları takımlarla şampiyonluk mücadelesi veren başarılı teknik adamlar. La Liga’nın ilk üçündeki takımları çalıştıran bu 3 teknik adamın ortak özelliği ise yıllarca oyuncu olarak formasını terlettikleri takımların teknik direktörlüğünü yapmaları. Avrupa’da son yıllarda yaygın görülen bir uygulama bu. Takımların ‘efsane isimleri’ rol model olarak da görülsün diye takımın başına getiriliyor. Türkiye ise aksine ‘kulüplerin evlatları’ kısa süreli ‘tribünlerin gazını alma’ hamlesi olarak başa getiriliyorlar. Sonraysa, başarılı olsalar da gönderiliyorlar…

Cruyff’tan Guardiola’ya

Barcelona’nın ‘rüya takımı’ olarak tanımlanmasını sağlayan isim 1988-96 arasında teknik direktör koltuğunda oturan Johan Cruyff’tu. ‘Sarı Fırtına’ Cruyff, 1973-78 arasında formasını giydiği Barcelona’yı teknik adamlığı döneminde kelimenin tam anlamıyla zirveye çıkarmıştı. Barcelona, Cruyff döneminde lig, kupa ve Avrupa’da fırtına gibi eserken, Barça yönetimi kulübü tanıyan bir isme takımı emanet etmenin meyvesini toplamıştı.

Cruyff sonrası ise Barcelona’da yine eski bir oyuncunun teknik yönetimi ele alması için 2008’e kadar beklendi. Pep Guardiola ile başlayan ‘takımın evladı’ dönemi, Tito Vilanova ile devam ediyordu. Vilanova’nın kansere yenik düşmesiyle takım 1 yıllığına Arjantinli Gerardo Martino’ya emanet edilirken, 2014’te dümene tekrar eski Barça’lı yıldız Luis Enrique geçti. Barcelona en başarılı sonuçları kendi evlatları döneminde aldı.

Madrid takımları peşinden geldi

Atletico Madrid’in lig ve Avrupa’da son yıllarda söz sahibi olmasında bir numaralı pay sahibi teknik patron Diego Simeone’den başkası değil. 1994-97 ve 2003-05 yıllarında Atletico Madrid formasını giyen arjantinli Simeone 2011’de teknik patron olarak eski kulübünde göreve başladı. Yıllar sonra Atletico’yu lig şampiyonluğuna taşıyan Simeone, UEFA Avrupa Ligi kupasını kazandı, 2 kez ise Şampiyonlar Ligi finaline çıkma başarısı gösterdi. Barcelona ve Atletico Madrid’in kendi evlatlarıyla yakaladığı başarıyı taklit eden Real Madrid, bu yılın ocak ayında takımı Zidane teslim etti. Bunun meyvesini ise Şampiyonlar Ligi kupasını kazanarak aldı.

efe2

İtalya’da da ‘evlat’lar zirvede

Juventus, 2005’te şike gerekçesiyle bir alt lige düşürüldüğünde, efsane takımı yeniden Serie A’ya çıkaran teknik patron, yıllarca Juventus’un kaptanlığını da yapan  Didier Deschamps oluyordu. Seria A’da yeniden üst üste gelen şampiyonlukları ise bir başka ‘evlat’, 13 yıl bu formayı terleten Antonio Conte yaşatacaktı.

1990’lı yıllarda bütün dünyada övgüyle söz edilen Milan’daki başarının mimarı teknik adam Fabio Capello da, 4 yıl Milan’da oynamıştı. 2001’de Fatih Terim’in yerine Milan’a getirilen Carlo Ancelotti, 15 yıl Milan forması giymiş bir isimdi. 8 yıl burada kalan ‘Boss’ (patron) lakaplı Ancelotti, lig ve Avrupa’da başarı sağladı. Gelgelelim, Milan’da ondan sonra gelen ‘evlat’lar Leonardo, Seedorf, Inzaghi gibi isimlerle başarıya ulaşılamadı.

Kulüp yönetiminde de varlar

Almanya’nın tartışmasız en iyi takımı Bayern Münih’te ise işler biraz farklı. Bayern, eski oyuncularını kulüp yönetiminde görevlendiriyor. Kulübün başkanlığını 1994-2009 arasında Franz Beckenbauer, 2009-14 arasında ise Uli Hoenes yaptı. Hoenes, vergi kaçırdığı için hapis cezas aldığı için başkanlıktan ayrıldı. Bayern Münih’in icra direktörlüğünü ise 2002’den bu yana yine eski bir oyuncusu olan Karl-Heinz Rummenigge yapıyor. Inter de efsane kaptanı Javier Zanetti’yi, kulüpte başkan yardımcısı olarak görevlendirdi.

Werder Bremen’i 1999-2013 arasında çalıştıran Thomas Schaaf’ın özelliği kariyeri boyunca sadece Werder Bremen formasını giymiş olmasıydı. Werder Bremen, Schaaf döneminde yıllardır hasret kaldığı lig şampyonluğuna ulaştı.

Kendi evlatlarına takımı teslim etme konusunda diğer takımların yanına bile yaklaşamayacağı takım Ajax’tır. Son 25 yılda Ajax’ı çalıştıran teknik adamların tamamına yakını daha önce oyuncu olarak forma giyenlerden oluşuyor.

efe1

Türkiye’de hissiyat karışık

Türkiye’de takımların ‘kendi evlatları’ çoğu zaman ‘kolay harcanabilir’ kişiler olarak görülüyor. Elbette birkaç istisna var. Bunlardan en önemlisi, Galatasaray’ın Fatih Terim’le yaşadığı başarılar. Ancak Fatih Hoca’nın da kulübüyle hep gelgitli bir ilişkisi oldu ve 1995-2000 arası yaşanan başarı bir daha aynıyla tekrar edilemedi.

Cimbom’da Hagi ve Bülent Korkmaz denemeleri ise kısa süreli ve başarısız oldu. Aralık 2014’te erken kovulan Cesare Prandelli’nin yerine gelen Hamza Hamzaoğlu ‘ara dönemi’ 3 kupayla sonuçlanınca uzadı. Ancak ikinci dönemde Hamzaoğlu ile yönetimin yıldızları barışmadı ve hoca gönderildi.

Beşiktaş bu konuda daha ‘vefalı’. Rasim Kara, Rıza Çalımbay, Ertuğrul Sağlam, Tayfur Havutçu ve Samet Aybaba hem futbolcu hem de teknik adam olarak takımda ter döktü. Ancak hiçbiri takımda ikinci senesini göremedi.

Benzeri bir durum Fenerbahçe’de de yaşandı. Tribünün ‘gazını almak’ için getirilen Rıdvan Dilmen, Oğuz Çetin, Turhan Sofuoğlu, Aykut Kocaman, İsmail Kartal gibi isimlerden yalnızca Kocaman takımı şampiyon yapabildi. Ancak onunla da Aziz Yıldırım’ın yıldızı bir türlü barışmadı.

Son şampiyonluğunu 32 yıl önce yaşayan Trabzonspor, efsane kaptanı Şenol Güneş’le şampiyonluğun kapısından iki kez döndü, averajla kaybetti. Hami Mandıralı ve Tolunay Kafkas ise, ‘ara formül’ olarak takımda kısa süreli hocalık yaptılar.

e-gazete-yeni

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin