15 Temmuz’dan sonra TSK’nın ‘savaş kapasitesi’ ne durumda? [Göksel İlhan]

Günümüzde yeni nesil savaşların yaşandığı bir döneme girmiş bulunmaktayız. Savaş ile barış dönemlerinin ayırt edilemediği, mücadelelerin sadece cephelerde gerçekleşmeyip siberden uzaya kadar pek çok alana yayılabildiği, militer güçlerden çok paramiliter, terörist unsurların ve de ülkelere müzahir uzantılarının asimetrik olarak aktif bir şekilde kullanıldığı ‘Hibrit Savaş’ dönemleri yaşanmaktadır.

Hibrit savaş ustası olarak Rusya

Bu kavramın duyulması çoğunlukla Rusya’nın son yıllarda uyguladığı harekâtlar sayesinde olmuştur. Rusların gerek Ukrayna ve Gürcistan’a müdahaleleri, gerekse de Estonya’ya yapılan siber saldırıları hibrit savaşın en belirgin örneklerindendir.

Türkiye’de ise 17-25 Aralık’ta suç üstü yakalanan iktidar çevresi, kendilerine ait suçları tersine kullanarak, önce devlet yapı ve bürokrasisinde, 15 Temmuz sonrasında ise Erdoğan’a rağmen ülkeyi Suriye ve Irak maceralarından uzak tutan TSK’da, düşman uzantılar gösterilmeden, müzahir unsurlar kullanılarak bu türlü bir ‘hibrit harekât’ gerçekleştirmiştir.

Gülenciler ortak düşman

Hedefi Türkiye’nin bekâsı olan bu kusursuz operasyonla alakalı bir diğer kritik nokta da, ortak düşman bulunmada gösterilen maharettir. Erdoğan ve Ergenekon-Balyoz ekibinin hınçları çok iyi organize edilmiş, Gülencilerin ortak düşman olarak algılanması ve geliştirilmesi sağlanmıştır.

Gezi, 17/25 Aralık olayları ile 15 Temmuz arasındaki ilk safhada asıl hedef “Emniyet, Yargı ve Ekonomi Bürokrasisi” oldu. Buradaki bürokratik unsurlar, 17 Aralık’ta Erdoğan’ı suç üstü yakalayınca tarihi fırsat da kendiliğinden geldi. Ergenekon-Balyoz ekibinin affedilmesi ve Perinçek’in kutsanması karşılığında Perinçek ekibi kimi zaman örtülü kimi zaman açıktan, “suçlarını çok iyi bildikleri ve arşivledikleri” Erdoğan’ın Gülenciler üzerinden devletin özellikle yargı, polis ve ekonomi bürokrasindeki yetişmiş kadroları tasfiyesine destek verdiler.

Bürokraside tasfiyelerden sonra

Nihayetinde “yargı” ayağında sadece Perinçek ekibiyle bulundukları yerlere katakulli ile gelmiş ve gerektiğinde ekarte edilmeleri çok kolay olan tecrübesiz ve genç AK-MİLİTANLAR kalmıştır.

Emniyet bürokrasisinde durum farklı sayılmaz. Bir nüansla; emniyet bürokrasindeki Perinçek ekibi tekrar aktif hale geldi ancak, Erdoğan polisteki boşluğu Osmanlı Ocakları ve SADAT başta olmak üzere yıllardır üzerinde çalıştıkları paramiliter grupların ‘IŞİD kafalı’ ekipleri ile hızlı bir şekilde doldurmayı başardı. Şu anda akıl almaz işkenceleri yapan da bu iki grubun adamlarıdır.

Ekonomi bürokrasine gelince; tüm bağımsız denetim kurumlarındaki bürokratlar önce itaat edenlerle değiştirildi, sonra bu bağımsız kurulların ya yetkileri ellerinden alındı ya da görevlerine son verildi. Bugün artık Erdoğan ‘faizi indir’ dediğinde indiren, ‘yükselt’ dediğinde yükselten yeterliliği tartışmalı ancak itaati tescilli bir Merkez Bankası Başkanı var.

goksel2

Sırada TSK vardı

15 Temmuz sonrası ikinci bölümde ise; hedef olarak TSK seçilmiş ve yeniden dizayn edilen yargı ve afla geri dönen Ergenekon-Balyoz ekibinin hınçları da kullanılarak icra edilen asıl taarruz çok daha ağır ve dehşetli sonuçlar vermiştir.

TSK’ya yapılan asıl taarruzda, bir ‘darbe tiyatrosu’ (tankla sokağa çıkma, sivillerin ölümü vs. bir yana sonrasında olayların akışı itibariyle bir tiyatro seyretmekteyiz adeta) ortaya koymuş ve bu sayede tek bir kurşun dahi atılmadan TSK’nın 200’e yakın generali, pek çok savaş pilotu ve eğitimli kurmay subayı, kendini bu ordunun başkomutanı zanneden biri tarafından 3 ay gibi kısa bir sürede tasfiye edilmiştir. Herhangi bir silahlı mücadeleye bile girse, bu kadar kısa sürede bu kadar çok kayıp vermeyecek olan TSK, yapılan propagandanın aksine hainlerden temizlenerek güçlenmemiş, tam tersine zayıflatılmış ve ülke bir işgale veya iç savaşa hazır hale getirilmiştir.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında 27 Temmuz, 30 Temmuz, 2 Eylül, 7 Eylül ve 3 Ekim tarihlerinde yaşanan beş ihraç dalgasıyla TSK’da görevli binlerce subay ve astsubayın silahlı kuvvetlerle ilişikleri kesildi.

TSK’nın muharebe etkinliği ne durumda?

Peki bu ihraçlar, AKP hükumetinin misakı milli sınırlarını ve Lozan barış antlaşmasını tartışmaya açarak ülkeyi zorla Suriye ve Irak bataklığına sürüklediği günümüzde TSK’nın muharebe etkinliğini nasıl etkilemektedir?

Hatırlanacağı üzere; 15 Temmuz darbe girişimi öncesi TSK’da, üst yönetim başta olmak üzere genel olarak AKP hükumetinin Suriye’ye girme macerasına karşı kuvvetli bir direniş mevcuttu. Çünkü etkin bir hava gücü olmamasına karşın, bu ülkenin envanterinde çok miktarda bulunan ve kimyasal başlık da taşıyabilen satıhtan satıha (SSM) füze sistemleri yanında hava kuvvetlerimiz için tehdit oluşturabilecek satıhtan havaya (SAM) füze sistemleri; etkin füze savunma ve elektronik harp sistemleri olmayan ülkemize tehdit oluşturmaktadır.

Hatta darbenin hemen sonrasında darbeyi önlemeye çalıştığı Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi açıklamasıyla sabit olan Orgeneral Akın Öztürk’ün harp akademileri ziyaretinde “Eğer bir gün vatan haini ilan edilirsem bilin ki Suriye’ye gireceğiz” dediği iddia edildiği üzere TSK’da hükumetin ülkenin bekasını tehdit eden uygulamalara karşı çıkan veya çıkabileceği değerlendirilen ‘omurgalı’ tüm personel vatan haini ilan edilerek tasfiye edilmiş/edilmektedir.

Halihazırda TSK’nın beyni niteliğindeki seçkin kurmay kadro, darbe senaryosu sonrası büyük oranda tasfiye edilmiş ve yerlerine Rusya yanlısı Ergenekon-Balyoz (Perinçek ekibi) ve IŞİD zihniyetine yakın isimler konulmaktadır. Ancak gariptir ki şu anda cüzzamlı muamelesi yapılan az sayıda kurmay subay, devam eden harekatların sekteye uğramaması için kuvvet karargâhları ve harekat merkezlerinde istihdam edilmektedirler.

goksel1

‘Cüzzamlı’ personel görev başında

Diğer taraftan ‘ölürse şehit kalırsa terörist’ anlayışıyla harekata katılan birliklerin başlarında da görevlendirilmektedirler. Kurmay subaylar yerine atanan yeni personel genelde tecrübesiz, eğitimsiz, liyakatsız ve dahası kendi menfaatlerini ön planda tutan özelliklere sahiptir. Örneğin eğitimli personelin tasfiye edilmesi sonrası boşalan ve maddi menfaat ve turistik gezi kapısı olarak gördükleri yurtdışı görevleri için sırada bekleyen bu tip personelden halihazırda Trakya’da bulunan birliklerin Gaziantep’te görevlendirilmesi üzerine bu birlikte görev yapan 15 subay istifa etmiştir.

Bu kadrolar kaynaklı ülkeyi bekleyen ve belki de bunların mesleki olarak başarısızlığından da daha tehlikeli olan gelişme ise gözü dönmüş bu iki ekibin birbirlerini hazmedemeyip ülkeyi kan gölüne çevirmeleri olacaktır.

e-gazete-yeni

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin