Tabutta tahliye; Uğurlar olsun Tuğrul Özşengül

YORUM | Av. MEHMET TAHSİN

Peşinen söyleyeyim, “Ama Kuddusi Okkır…” diyenler bu yazıyı okumasın, ağır beddua ederim.

Cumartesi sabahı Twitter’da önüme düşen bir mesajdan yaklaşık 6 yıldır Silivri’de esir tutulan Şükrü Tuğrul Özşengül’ün cezaevinde geçirdiği kalp krizi nedeniyle vefat ettiğini öğrendim. Allah rahmet eylesin, yakınlarının başı sağ olsun. 

Hayatta hiç karşılaşmadık; Samanyolu TV’de yaptığı bir programı birkaç defa izlemek dışında 26 Ağustos 2016’de gözaltına alınıncaya kadar da hakkında detaylı bir bilgi sahibi değildim. Saray yargısının seyyar giyotini gibi çalışan savcılarından Can Tuncay’ın hazırladığı iddianame ortaya çıkınca öğrendik birçok şeyi. 

Nisan 2017

Savcı Tuncay’ın 16 kişinin ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmalarını talep ettiği iddianamede Tuğrul Özşengül’le ilgili kısımda özetle şunlar yer alıyor: 

“Şüphelinin emniyet ve öğretim görevlisi kimliğiyle tanındığı, ayrıca… samanyoluhaber.com internet sitesinde köşe yazarlığı ve Samanyolu Haber Televizyonunda “Bağzı Şeyler” isimli programın sunuculuğunu yaptığı… ”

Devamında, Haberdar.com adlı internet sitesinin sahibi Said Sefa’yı işyerinde ziyaret etmesi, Samanyoluhaber.com’da yazdığı bir yazıda 17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmasını sahiplenmesi, devletin bazı şirket ve yayın organlarına kayyım atayarak gasp ettiğini söylemesi, 30 Aralık 2014 tarihinde “Çok ciddi askeri darbe kokusu var havada” mesajını paylaşması ve çatı davada adı geçenlerden biriyle telefon irtibat kaydının bulunması, müebbet hapis cezası gerektiren suçlar olarak belirtmiş Savcı Can Tuncay. 

Ağırlaştırılmış müebbet hapis, idam demek! 

İdam cezası kaldırıldığı için yerine idamlık suç işleyenlere ağırlaştırılmış müebbet veriliyor. Tuğrul Özşengül’e verilen cezanın gerekçesi, Samanyolu TV’de program yapmak, yazı yazmak, tweet atmak… Yani AKP iktidarını eleştirmek!

Savcı Can Tuncay’ın “idamlık suç” dediği eylemler yüzünden hukukun kırıntısı olan hiçbir ülkede bırakın hapsi, insanlar karakola bile çağırılmaz. Katillerin, hırsızların, organize suç örgütlerinin kovid bahanesiyle salındığı bir ülkede “konuştu, yazdı, tweet attı” diye, bu insanlar 6 yıldır hücrede tutuluyor. 

Şubat 2019

6 tutuklu 10 yakalamalı 1 de adli kontrollü (o da Zaman’ın meşhur bebek reklamını çeken ajansın sahibi) olmak üzere toplam 17 sanığı olan, Ahmet Altan’ın “zekadan ve hukuktan yoksun” dediği iddianameyi normal bir mahkeme derhal iade ederdi. Ama İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi kabul etti ve 5 celsede kararını verdi: Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Şükrü Tuğrul Özşengül’ün ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasına!.. 

Temmuz 2019

Ne var ki Yargıtay müebbet hapis kararını bozdu ve Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın “silahlı terör örgütüne yardım”, Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Şükrü Tuğrul Özşengül’ün “silahlı terör örgütüne üyelik” suçundan cezalandırılmalarını istedi. 

Kasım 2019

Dosya tekrar ilk mahkemeye gönderildi. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti elini korkak alıştırmadı, bu defa Ahmet Altan’a “yardım” suçundan 10 yıl 6 ay, Nazlı Ilıcak’a 8 yıl 9 ay, Fevzi Yazıcı ve Yakup Şimşek’e“örgüt üyeliği” suçundan 12 yıl 3’er ay, Şükrü Tuğrul Özşengül’e ise yine “örgüt üyeliği” suçundan 12 yıl hapis cezasına hükmetti. 

Nisan 2021

Dosya tekrar Yargıtay’a gitti. Yargıtay savcısı verilen cezaların usule aykırı olduğu gerekçesiyle yine bozma istedi ve dosyayı bu defa Ceza Genel Kuruluna gönderdi. Hali hazırdaki durum, Mehmet Altan AİHM ve AYM kararlarıyla beraat, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak tutuksuz, Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Şükrü Tuğrul Özşengül Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun karar vermesini bekliyor-du. 

Temmuz 2022

Maalesef Tuğrul Özşengül bekleme süresini doldurdu, ruhunun ufkuna yürüdü. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği ağırlaştırılmış müebbet cezası bugün itibariyle infaz edilmiş oldu, ömrünün geri kalanını Silivri Cezaevinde tamamlayan Özşengül tabutta tahliye edildi. 

Eminim bugün “zekadan ve hukuktan yoksun” iddianameyi yazan Savcı Can Tuncay ve İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin İslamcı Hakyol Vakfına yakınlığıyla bilinen başkanı Kemal Selçuk Yalçın ve saz arkadaşları verdikleri kararın hakkıyla infazından ötürü mutludur. 

1980 darbesinin 1 numarası Kenan Evren’in “asmayalım da besleyelim mi?” dediği gibi, şimdilerde cami kürsüsünden ölüm fetvaları veren imamlar da çok mutludur. 

Önlerine gelen dosyayı 15 aydır ele almayıp bekleten, şimdi de tatilde olan Yargıtay Ceza Genel Kurulu üyeleri de bir dosyayı daha gönül huzuru içinde kapattıklarını Saray’a müjdeleyebilirler.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun…
    Allah rahmet eylesin, kabri nur, mekanı Cennet olsun. Ailesinin ve yakınlarının başı sağolsun…

  2. Dürüst ve mert olmak bu devirde daha da zor. Çünkü karşılığını terörist olarak ödüyorsun. Yani insani kimliğini üzerine terörist kıyafeti giydirerek örtmeye çalışıyorlar. Yani bir faaliyet içindeler. Bir çaba içindeler. İnsanlığın açığa çıkmasını istemiyorlar. İnsanlığı hayvanlık seviyesine indirenler tekrar insanlık seviyesinin hatırlanmasını ve karanlığı yarmasını, insanları uyandırmasını istemiyorlar.

    Burada bir şahsiyete iftira atılmıyor, burada insanlığa iftira atılıyor. İnsanlık denen makamın bir terör olduğunu, kendi bulundukları hayvan makamının asıl ve doğrusu olduğunu pazarlıyorlar. Burada ikili mekanizma çalışmaktadır. İnsanlık insanlara terör olarak yani kötü olarak, ahlaksız olarak tanıtılıyor. İnsanlığı temsil edenlere terörist kıyafeti giydirilerek insanlığın terörist olduğu somut örnek olarak yani şekil olarak gösterilir. Bakın buna teröriste benziyor çünkü mahkemeler yargıladı, cezaevine attı.

    Zaten ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Sonra insanlara insanlık makamına yönelmemeleri için korkutulurlar. Korku duygusu kullanılarak insanların insanlık makamına çıkması engellenir, hayvansı makamda kalması sağlanır. Yani insanlar birbirine hırlasın, kavga etsin, dövüşsün, düşmanlaştırsın.

    Bu korku sayesinde insanlar korkutularak, birbirine düşmanlaştırılarak kimliksizleştirilir. Bu sayede bir avuç insan milyonları teslim alır. Çünkü öğle düğümler atılır ki insanlar çözüm üretemez, çaresizce tepinir dururlar. İnsanlık makamına erenler kendilerini gizlemek zorunda bırakılır. Çünkü hedef insanlık yani insan olma makamıdır. İnsanlığın makamı yerle bir edilmiştir. Arkadan gelen artçılar da yerle bir edilmiştir. İnsanlığı hatırlayacak insanların kafasına insanlık makamı ile terörist makamı yani apo makamı bir gösterilir.

    Yani insan olmak ile aponun fotoğrafı yan yana gösterilmektedir. İnsanlar kendi makamlarına düşman oluyorlar. Kendi makamlarını yani kendilerini taşlıyorlar. Dehşet bir tabloda bir insan insan olmaya çalışmış. İnsanlığından taviz vermemiş. Bu insanın mertliğini türkiyede çok az insan bilir. Ama ‘teröristlerin’ çokluğundan insanlığın daha pes etmediğini, bir şekilde mücadele ettiğini anlıyoruz. Karşı tarafın ise aslında kaygı duyduğunu anlıyoruz. Yani karşı taraf ile hesaplaşma yani insanlığı hayvansı dürtülere emanet eden varlıklarla hesaplaşma olacaktır.

    Osmanlı, selçuklu bunu başarmış. Şimdi uluslararası düzeyde düşünmek gerekiyor. Zaten insanlığın batıya hicret etmesi buna işaret ediyor. Selçuklu ve osmanlı politikalarına bakınca sanki hep aynı stratejinin devamı niteliğindedir. Birisi ayrı bir devlet diğeri ayrı. Ama sanki bir devletmiş gibi aynı stratejiyi takip etmekteler. Bu nasıl bir stratejidir ki devletler yıkılıyor ama stratejiler devam ediyor.

    Türkiye insanları çok dirençli çıktılar. Bence insanlığın tekrar kendini ifade edecek adımlar atmaya başlamasını onlarca yıla rağmen anlamadılar. Çok basit kuşkulara bile yenik düştüler. Çünkü insanlar direnç geliştirdiler. Dirençli bir toplumda hizmet ediyorlarmış. Bu kadar direnç geliştirmeyecek çok daha büyük topluluklar olacaktır.

    Çünkü bir hakikatı yakaladıklarında o hakikatı daha bırakmaz bence batı toplumları. O hakikat dalga dalga toplumda yayılır, kabul görür. Çünkü insanlar değer arıyorlar, insanlığın değerlerini bulmaya çalışıyor. Bence hizmet batıda hakikatlar noktasında bir görev alırsa çok daha nezaketli karşılanacaktır. Türkiyede insanlar birbirine düşmanlaştırılmış ve kavga ede ede bu tabiatlarına yansımış. Bu düzene yani insanlık mertebesinden irtifa kaybetmeyi çok sorun etmemektedir. O yüzden hizmetin türk insanları seviyesinde ki konumu irtica pozisyonuna girmesiyle başlamaktadır.

    Yani müslüman kimlik olarak değil irtica kimliği olarak muamele görmektedir. Hizmet bu topluma kendini anlatamadı. Çünkü toplum çok dirençli. Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı bir toplum. Gelenek edindiği şeyleri, yaşama biçimini değiştirmek istemiyor. İnsanlık mertebesini tanımadığından şüpheyle bakmaktadır. Acaba bunların amacı ne diye bakmaktadır. İnsanlık mevkisinden mertebe kaybettiğini bilmeyenlere bunlar irtica diyerek tanımlama yapılmaktadır.

    Ama 2010 referandumu sonrası batıya daha fazla yönelen türkiye batı evrensel değerlerini tanıyacak diye bu sefer çok korkmuş ve islamcılarla, hakyolcularla, hakını da yolunu da almışlar işbirliği yaptılar. Dikkat edilirse o günden sonra müslümanlara irtica demekten vazgeçtiler. Sadece cemaati ve muhalifleri terör yaptılar. Müslümanlar irtica kıyafetinden kurtuldular. Bedeli ergenekon ile anlaşarak cemaati satmaktan, cemaate terör kıyafeti giydirmekten geçiyordu.

    Yani müslümanların zincirlerinden kurtuluşunu şeytan ile anlaşarak tayyip gerçekleştirmiştir. Karşılığında ‘ufak’ bir parçayı, türbanlı kadınları, çocukları şeytanın önüne atmışlardır. Buraya kadar ‘normal’. Yani insanlar anlaşma yapabilirler, birilerini kendi adlarına kurban verebilirler. Neticede herşey ‘islam’ için değil mi? Fakat en çok hazmedemediğim şey şu; pazarlık yapıyorsun, çıkarını alıyorsun. Bu pazarlığı neden olduğu gibi anlatmıyorsunuz da insanlara iftira atıyorsunuz? Madem yaptığın şey hak, zaten hakyolda da hak geçiyor, o zaman niye bunu olduğu gibi anlatma cesareti, mertliği, erkekliği göstermiyorsunuz? Şeytan ile anlaşmada başka hangi vasıflarınızı kaybettiniz? Şeytana hakyol davası mı anlatıyorsunuz?

  3. Hakyolcu nakşimsi şeye, islam için sizi kurban etmemiz gerekiyor dersen hemen paniğe kapılır ve “ama niye biz, fethullahın da cemaati var, neden onlar değil?” diye direnç gösterecektir. Söz konusu kendisi olunca hizmetin de bir cemaat olduğu birden hatırlayıverecektir. Tabi başkasını islam için kurban etmek kolay değil mi, hem içindeki fesadı da gizlemiş oluyorsun, pehlivan gibi çıkıp kurbanı islam adına kesiyorsun. İşte türkiyede herkes islam adına kurban keser. Çünkü başka bir hayvanı kesiyordur. Kendi kafası yerinde duruyordur. İslam adına hateket etmiş iyi bir davranış sergilemiş oluyor. Yani fedakar biri. İslam için, islam uğruna haset ettiği insanları pardon islam kurbanlarını temizlemiş pardon kesmiş oluyor. Ama kurban olma görevi kendilerine düştüğünde, birden bire islam için kurban olmayı unutuverirler. Başkalarını islam için kurban eserken islamı çok seviyor gözüküyorlar. Ama sıra kendilerine gelince birden bire “ama fethullahın cemaati” deyiverirler. Birden bire hizmet de bir cemaat olmuştur daha doğrusu cemaat olduğu hatırlanmıştır. Sıra kendilerine gelince yalanı bırakıp, sıra neden fethullahın cemaatinde değil de benim cemaatimde diye hocaefendiyi hatırlayıverirler. “Ama haksızlık ya! Neden onlar değil de biz?” diye itiraz etmeye başlar. Sanki haksızlığa uğramaktalar, sıra aslında diğer cemaattedir. Haksızlığa uğradıklarını düşündüklerinde nasıl da diğer cemaatleri hemen hatırlayıveriyorlar? Bunlar kurban olmaktan korkarlar. Başkalarını keserek hocalık taslarlar. Sanki islam adına kurban faaliyeti eda ediyormuş gibi. Besmeleyi de çekti mi helal et olur. Acaba kurbanları yemiş gibi mi hissediyorlar kendilerini, yani etini ısırıyormuş gibi hissediyorlar mı? Tadı nasıl acaba? Kanlı mı yoksa yıkayıp mı yiyorlar? Tabağa koyuyorlar mı, çatal bıcak kullanıyorlar mı yoksa erol taş gibi mi? Yemekten sonra şişmiş göbeği ile kalkıp abdest alıp namaza mı duruyor? Allahtan sevap kazanmak için daha çok kurban kesmeyi mi istiyor? Hani olup bitenin farkında olarak mı yapıyor yoksa bol bol sevap işlediğini mi düşünüyor? Ama o şişmiş göbeğiyle ona sıra sende dersen ki bunu inşallah diyecekler o zaman başkalarına sevap kazandırmaktan dolayı mutlu olacak mı?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin