Suriye’deki protestolar, geleceğin fragmanı

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Suriye açıklamaları, Türkiye’nin kontrolündeki bölgeleri karışırdı. Çavuşoğlu’nun “Muhalefetle Suriye’deki rejimi bizim bir şekilde anlaştırmamız lazım” sözlerinden sonra, TSK’nın kontrolündeki bölgelerde Türkiye’ye karşı protestolar ve saldırılar yaşandı. Dün akşam yaşananlar yakın geleceğin demosu niteliğinde.

Suriye konusu, Türkiye’de ülkede daha çok can ve başka kayıplara yol açacak. Güney komşumuzda yaşananların birinci derecede sorumlusunun Beştepe’de oturanlar olduğunu bu toplum bellemedikçe, Suriye sorunu çözüme kavuşturulmaz.

Baba Hafız Esad’ın ölümünden sonra 17 Temmuz 2000’de yönetime gelen Beşşar Esad, Türkiye ile gerginlik yerine iyi ilişkileri tercih etti. Sanıldığının aksine iyi ilişkiler dönemi Erdoğan’la başlamadı. Sıcak gelişmelerin tohumları, Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığı döneminde ekildi.

AK Parti’nin iktidara gelmesinden sonra oğul Esad’ın yaklaşımı ete kemiğe büründü. İki ülke arasında ortak bakanlar kurulu toplantısı yapacak kadar sıcak ortam oluşturuldu. Esad ve Erdoğan aileleri, günübirlik misafirliğe gidip gelmeye başladılar.

Bu temaslar sırasında Türkiye’yi yönetenler, bir şeyin fark ettiler. “Suriye’de Esad rejimi, dışarıdan algılandığı kadar güçlü değil” kanaatine vardılar. Esad ailesi ve yakın çevresinin baskı ve yolsuzluklarına karşı, bölgede estirilmeye başlayan “Arap Baharı” rüzgarının da etkisiyle reform isteyenler Şubat 2011’de sokaklara döküldü.

Barışçıl gösterileri engellemek isteyen Esad yönetimi, protestoları bastırabilmek amacıyla, Türkiye’den cop, biber gazı, plastik kalkan talebinde bulundu. “Şam yönetiminin basit olaylara bile müdahale edebilecek donanımda olmadığı” düşüncesi Erdoğan yönetimini başka bir yola sürükledi.

Ankara, Suriye’deki rejim muhalifi İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) uzantısı olan güçleri organize ederek protestoları tırmandırdı. Ülkenin güneyindeki Dera’da başlayan barışçıl gösteriler, Nisan ayında kuzeydeki büyük kentlerde çatışmaya ve kalkışmaya dönüştü.

Esad yönetiminin, olaylara katılanları “terörist” ilan ederek sert müdahalede bulunmasıyla ülke iyice gergin bir ortama sürüklendi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 9 Ağustos 2011’de Beşşar Esad ile yaptığı 6 saatlik görüşmede, Türkiye tarafı Suriye’ye bir dizi reformları hızla hayata geçirmeyi dikte ettirmeye çalıştı.

Esad, Türkiye’nin taleplerinin kendilerinin de planları dahilinde olduğunu ama bunların hepsinin 6 aylık bir takvimde hayata geçirilmesinin imkansızlıklarından söz etti. Bu reformları yapacaklarını ve Türkiye’nin desteğine ihtiyaçları olduğunu dile getirdi.

6 saatlik görüşmede, Türkiye tarafı takvim dayatıp teminat isteyince ipler koptu. Bu görüşmeden sonra ortak bakanlar kurulu toplantısı yapan iki komşu ülke iki düşman devlete dönüştü.

Türkiye, bölgede ne kadar rejim aleyhtarı gruplar varsa onları silahlandırıp bir çatı altında örgütlemeye çalıştı. Adına Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) denilen “çeteler birliği” Suriye ordusuna karşı savaştırılmaya başlatıldı.

Hatırlarsanız, o dönem Başbakan olan Tayyip Erdoğan, fetihçi hislerini ortaya dökerek, “En kısa zamanda Şam’a gidecek, Fatihamızı okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız” diyerek, Esad’ın devrileceğini ve Suriye topraklarının bir şekilde Türkiye’nin kontrolüne gireceği vaadinde bulunmuştu.

Erdoğan’ın Suriye topraklarındaki emelleri iki ülkeyi felakete sürükledi. Esad, pabucun pahalı olduğunu görünce çareyi Rusya’ya yanaşmakta buldu. Putin Suriye’de elde ettiği iki askeri deniz üssü ile sıcak denizlere indi, bu da Esad için can simidi oldu.

Yaşanan çatışmalarda, 387 bin Suriyeli can verdi, 1 milyondan fazla insan yaralandı, 22 milyon Suriyeliden 7 milyona yakını, şu veya bu nedenle doğup büyüdükleri topraklardan kopmak durumunda kaldı. Hayatta olup olmadıkları bilinmeyen binlerce kayıp Suriyeli var.

Türkiye, resmi makamlara göre 4 milyona yakın Suriyeliye ev sahipliği yapıyor. Erdoğan’ın açıklamasına göre sığınmacılara 2020’ye kadar yılda 40 milyar dolardan fazla para harcamak durumunda kalındı.

PUTİN’İN YAPTIĞI AYARDAN SONRA DİPLOMASİ YOLLARI

Erdoğan, dişine göre bulduğu Esad’ı devirmek için iç savaşı kışkırttı, öteki muhaliflerin yanı sıra IŞİD’i iki ülkenin başına bela etti. Türkiye’yi yönetenlerin bütün entrikalarına rağmen Esad hâlâ ayakta.

Bir kısmıyla geçmişten bu yana sorunlar yaşamış olan Suriyeli muhalifler, bu 11 yıl içinde iyice düşmanlaştırıldı. Kiminin eşi, kiminin çocukları çatışmalarda can verdi. Bombalamalarda masum insanlar hayatını kaybetti.

Kimi ülkedeki çatışmalardan canını kurtardı ama başka ülkelere gitme yolunda ölüme yakalandılar. Cesedine vuran dalgalarla görüntülenen Aylan ise bebek bu ölümlerin sembolü oldu.

Putin, 5 Ağustos’taki Soçi görüşmesinde Suriye ile yaşanan sorunlar konusunda Erdoğan’a adres olarak Şam yönetimini gösterince, şimdiye kadar yapılan bütün pisliklerin üzeri örtülmeye çalışılıyor.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Belgrad’da yapılan Bağlantısızlar Toplantısında Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mekdad ile ayaküstü görüştüğünü açıkladı. Bakan Çavuşoğlu, bu görüşmeyi 13. Büyükelçiler Konferansının kapanış toplantısında duyurdu.

Çavuşoğlu’nun, Putin’in gösterdiği yol haritası doğrultusunda bu Konferansta söylediği bir şey daha vardı:

“Muhalefetle Suriye’deki rejimi bizim bir şekilde anlaştırmamız lazım. Aksi takdirde kalıcı bir barış olmaz, bunu hep söylüyoruz.”

Yıllar içinde birbirine düşman yapılan grupların şimdi barıştırılacağı açıklandıktan sonra Suriye’nin Türkiye’nin kontrolündeki bölgeleri ayaklandı. Ayaklanma Suriye’ye karşı değil, Türkiye’ye karşı oldu.

Suriyeli muhalifler, bu oyunun içinde olmak istemediklerini söylediler ve “Kanım değerli ve satılık değil, Türkiye duysun” sloganları attılar.

Yine Türkiye’nin kontrolündeki Kefr Cenne bölgesinde göstericiler, TSK’ya ait bir konvoyun önünü kestiler.

Erdoğan iktidarının besleyip büyüttüğü cihatçı ve terörist gruplar şimdi bulundukları yerlerden çıkmaya başladı. Göstericiler hızlarını alamadı, bu kez yine TSK’nın kontrolündeki Azez’de yan yana asılı bulunan Türk ve Suriye bayraklarından birini yaktılar.

En başından bu yana Suriye’nin iç işlerine karışmama ve sorunların Suriye Cumhurbaşkanı Esad ile görüşerek çözüm yolu aranması gerektiğini dile getirenler hain ilan edildi. Bunu dillendirenler mahkemeye verilip susturulmaya çalışıldı.

TSK, Suriye’deki bütün birliklerini alarma geçirerek savaş hali durumuna getirdi.

Bunca çirkinliklerin en büyük müsebbibi (sebep olanı) Beştepe Sarayında oturan şahıs. Türkiye’yi önce komşularıyla düşman, sonra tükürdüğünü yalayarak dost olmak zorunda bırakan Erdoğan’dan başkası değil.

Dün akşamki gösterilere katılanlar, bugün Cuma namazı sonrasına daha büyük protestolar için randevulaştılar. Muhtemelen Türkiye aleyhtarlığı biraz daha kışkırtılacak. Sonra bir şekilde olayların önü alınacak.

Bunlar daha başlangıç.

Türkiye’de Suriyelilere yönelik nefret çıtasıysa bir tık daha yükseltilmiş olacak. İçerideki tehlikenin boyutları, inanın ki Suriye’de yaşananlardan çok daha büyük.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Suriye’de iç savaş çıkarmanın amacı Kürt Özerk Bölgesini kurmaktı. İç savaşı kim çıkarttırdı? ABD ve Türkiye. Sonuç olarak ABD istediğini aldı. Özerk Kürdistanı PKK ile kuruyorlar. Fakat bu yeni PKK tıpkı Türklerin yeni rejimleri gibi yapı değiştirdi. Yani PKK yapısını değiştirirken Türk rejiminin yapısı da aynı dönemde değişmekteydi. Sonra yeni PKK cihatçılara karşı savaşarak kahraman oldu. Bak konu nereden nereye geldi.

    Cihatçılar Esad ile savaşırken ve Şam’da Fatiha okunması hayalleri kurulurken birden bire sahne değişiverdi ve PKK ile cihatçılar kendilerini savaşırken buldu. Cihatçılar birden bire hedef değiştirivermişti. Bu makas değişikliğini kim yaptı? Sonra ABD yeni PKK öncülüğünde kurulan Özerk rejimi, tıpkı 15 temmuz sonrası kurulan Türkiyenin yeni rejimi gibi, cihatçılardan korumaya başladı. ABD ye kızanlar kendilerine şu soruyu sormalılar. Bu cihatçılar bu kadar silahı nereden buldu da Kürtlere saldırmaya başladı? Öfke ne zaman Esad’dan Kürtlere yöneldi? Yani diyelim cihatçı olarak ülken için savaşıyorsun. Ülkeni Esad rejiminden (Türklerin yeni rejimine benzemektedir) kurtarmak istiyorsun. Sana durduk yere diyorlar ki artık o tarafa doğru ateş etmeyeceksin, artık bu tarafa doğru ateş edeceksin. Artık Fatiha’yı Kürt özerk bölgesinde okuyacağız. Yani Esadı devirmeye çalışanlar tuzağa düşürüldüklerini anlıyorlar, hemen cihatçıları Kürt bölgesine yönlendiriyorlar ama bu öncekinden daha büyük bir tuzak oluyor. Yani Özer bölgeyi fark ediyorlar, yöneliyorlar ama yönelmeleriyle birlikte yeni PKK nın kahraman olması bir oluyor. Resmen cihatçılar kullanılarak yeni PKK parlatılmış oluyor. Yani cihatçıların her eylemi ABD ye yarıyor. Türkler ise Fatiha okumak istiyor.

    ABD artık bölgeyi terk etmez çünkü Kürtleri cihatçılara karşı korumaktadır. Yani haklı bir bahanesi var artık. Peki o bahaneyi kim verdi ABD’nin eline? Şimdilerde herkes ABD ye düşman. Peki ABD mi dedi Işide silah satın, para kazanın, çocuklarınız son model arabalara binsin, dünyanın değişik yerlerinde villalarınız olsun diye? Fakirlere de ABD’ye kızmak kaldı. Daha bitmedi. Şimdi ABD düşmanlığı üzerinden Türklerin rejimi yeniden şekilleniyor. Rus, Çin, İran benzeri bir model kuruldu. Yani Türkler bu süreçle birlikte yeni rejimlerine kavuştu. Artık Esad Türklerle dost olmuştur. Çünkü Esadla aynı ligde bulunuyoruz.

    Şimdi Türklerin hesap vermesi gereken Sünni Suriyeliler kaldı. Yani bizi Esada karşı kullandınız, sözler verdiniz, perişan ettiniz. Şimdi bizi öldüren Esada karşı işbirliği yapıyorsunuz diye kızıyorlar. Çünkü Esad ile pazarlık konusu sadece Kürtler değil aynı zamanda cihatçılar. Türkler cihatçıları koruduğu müddetçe ABD Kürt özerk bölgesinden çekilmeyecek. Türkler cihatçıları satışa getirince Suriye muhaliflerini kullanıp atmış olacak. Türkler cihatçıları teslim etmezse Esad görüşmeye başlamayacak. Esad isterse o cihatçıları yok ediyor ama Türklere sığındıkları için yani Türk ordusu onları korumak için Suriyeye girdiği için Esad cihatçılara dokunamıyor.

    Yani kısaca Türkler son model arabalara binme hayali uğruna Işide silah satmadan önce bunları düşünecekti. Ama Türkler ne yaptı, silahı sattı sonra Kürdistan Özerk Bölgesi kuruldu. Şimdi de cihatçıları besliyor. Besledikçe ABD, Kürtler tehdit altında diye Kürtleri besleyecek. Laik Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet cihatçılara silah desteği sağladığı müddetçe Türk hep biraz müslüman biraz laik kalmaya devam edecek. Fifty fifty. Ya laiksindir yani Esadsındır ya müslüman yani cihatçısındır. Keşke Türkün yediği darbe sadece kendi elleriyle ona Kürt Özerk Bölgesini kurdurmak olsaydı.

    Türkler sayesinde Mısırda Müslüman Kardeşleri bitirdiler. Suriye’de sünniliği bitirdiler, Mısır’da İslamcıları bitirtirdiler. Görünürde Türk ve Gürcü islamcılar aldanmış oluyorlar (Suriyede ve Mısırda İslamcıları harcadılar), yani Allah bizi affetsin diyorlar ya, bence meseleye ihanet boyutuyla da bakılabilir. Çünkü süreçten bölgede milyonlarca insan etkilendi ve öyle görünüyor ki en ufak bir pişmanlık, vicdan azabı göremiyorum. Zaten Türk, Gürcü islamcılardan hiç kimse hesap vermedi, bedel ödemedi. Onların inancı gereği kendi işledikleri günahların, hataların bedelini hep başkalarına ödettiler. Sanki günahını başkasına devir edebiliyormussun gibi bir dini inançları olduğunu görülüyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin