Suçu gitar çalmaktı Onur Şener’in

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Onur Şener, yıllardır Ankara’nın orta yeri olarak bilinen bir yerde çalıp söylüyordu. İnsanlara hoşça vakit geçirterek, ekmeğini kazanma peşindeydi. Devlette çalışan üç vicdansız, Onur Şener’i dün döverek, yüzünü parçalayarak öldürdü. Onur’un öldürülmesi, güç zehirlenmesine tutulanların ileri bir hamlesi oldu. 

Müziği ve müzik dünyasını yakından takip eden biri değilim. Onur Şener adını düne kadar duymamıştım. Lakin iyi bir dinleyiciyim. Müziği sever ve emeği geçenlere saygı duyarım. 

2013 yılında katıldığı “O Ses Türkiye” adlı yarışma programında “Show Must Go On” seslendirerek izleyenleri ve jüriyi kendisine hayran bırakmıştı. Programın izleyicileri onu, “Hayatımın sonuna kadar müzik yapmak istiyorum. Benim için müzik böyle bir tutku” sözleriyle hatırlayacak.

Onur Şener artık aramızda yok. Sıradan bir ölüm olsaydı, belki bu kendi halindeki müzisyeni kimse hatırlamayacaktı. Ancak, iktidara sırtını dayayan üç kişi, Onur’u bu dünyadan kopardı. 

Sırf istedikleri şarkıyı okumadığı ya da bilmiyor diye okuyamadığı için (iki durumda da fark etmez) içlerindeki kini Onur Şener’in üzerine boşalttılar. Onur’un programını bitirmesini bekleyip, çıkışta pusu kurmuşlar. 

Evire çevire dövüp ellerine geçirdikleri kırıp hazırladıkları bardaklarla Onur’un yüzünü ve vücudunu parçalamışlar. Onur hastaneye kaldırıldıysa da hayata tutunamadı. Geride iki küçük kız ve bir eş bıraktı.

İstediği raporu vermedi diye hekimi, kopya çekmesine göz yummadığı için sınıftaki hocasını, kendisine yol vermediği için sürücüyü öldürenler; yeni bir çirkinliğe daha imza atmış oldu. 

Ülke rejimi, birilerinin canının istediği gibi zorbalık yapabileceği bir hale dönüştü. 

Ülkemizle beraber ahlakımızı, dahası insanlığımızı da kaybediyoruz.

Cinayetin vahşiliği kadar, canilerin kimlikleri de önemli. Müzisyen ve aktivist Haluk Levent, başında bulunduğu Ahbaplar’dan alıp paylaştığı bilgiye göre, cinayeti işleyen üç kişi de kamuda önemli görevlerde bulunuyor.

Ali G.: Çalışma Bakanlığı, bürokrat,
İlker K.: Çalışma Bakanlığı, müfettiş,
Semih S.: TAİ’de mühendis.

Bunlardan Ali G. Çalışma Bakanlığında avukat olarak görev yapıyormuş. 

İKTİDARIN KİRLİ, KARANLIK YÜZÜ DEVREYE GİRER

Çok sürmez olayla ilgili yayın yasağı getirilir. Yayın yasağı getirilmesinin nedeni, önceki tecrübelerden edindiğimiz bilgiyle söylemek gerekirse, olayın kamu vicdanında yer etmesinin önüne geçmek.

Bundan sonrası daha kolay. Sırtını devlete yaslayan bu canilere, akla hayale gelmedik ceza indirimleri uygulanır. Sonra da bir bakarız ki bu magandalar, toplumun arasına yeniden katılmışlar. Tutuklu kaldıkları kısa süre içinde kayba uğradıkları hak mahrumiyetlerini de tazminat olarak alıp makamlarına dönerler. 

Bu isimlerin ne zaman kamuda göreve başladıklarına ilişkin bir bilgiye sahip değiliz. Ama pek çok kişi gibi ben de üçünün birilerinin referansıyla oralara geldiğine inananlardanım.

Bu katiller kısa süreliğine cezaevine girdiklerinde, kim bilir Onur Şener’e ne iftiralar atacaklar. Onur’un hakkında neler söyleyecekler. 

Bu cinayeti alkole bağlayanlar, alkolün bütün kötülüklerin anası olduğunu söyleyenler, vahşiliği farklı bir yere yamama çabasında olanlardan başkaları değil. 

Kendi kirlilikleri yüzünden işlenen bu cinayeti, alkol satışlarının yasaklanması ve müziğin kısıtlanması yolunda bir kaldıraç olarak kullanmaya kalkarlarsa hiç şaşırmayın.

Alkolün payı mutlaka vardır. Gözden kaçırılmaması gereken asıl konu ise temelinde çürük zihniyetin güç zehirlenmesinin yatıyor olması.  

Onur Şener cinayeti, her istediğini yapmayı kendisi için hak görenlerin, dahası kendilerini herkesten üstün tutanların anlayışı olarak önümüzde duruyor. 

Bu vahşet, bir bar kavgasından çok siyasi bir cinayettir.

Siyasal İslamcı kadrolar, kendi gibi düşünmeyenleri, kadını, çocuğu, doğayı, bulunduğu mekanı, işgal ettiği makamı, kısacası her şeyi kendisinin sayıyor.

Ülkenin bunların elinde olması ve canlarımızın bu kadrolara emanet edilmiş bulunması, bu topraklarda yaşanan en talihsiz dönemlerinden birini oluşturuyor maalesef. 

Sosyolojik tarafından bakarsanız da bu vahşet, toplumsal ruh halimizin dışa vurumudur. Hayatımız, kerli ferli adamların elinde. Başkalarının hayatını karartmak üzere sözleşmiş bir ekibin ülkeyi ele geçirdiği bir dönem inşa edildi. 

Bütün bunlar orta yerde dururken, konu alkolün sırtına yüklenecek ve cinayetin sorumluları kolaylıkla işin içinden sıyrılacaklar. 

Bu ülkenin akademisyenleri, gazetecileri, öğretmenleri kısacası aydınları hapishaneleri dolduruyorsa, dahası suç şebekesi ülkeyi eline geçirdiyse daha farklı bir sonuç beklemek doğanın tabiatına aykırı olur. 

Kumpaslarla, iftiralarla boşalttıkları kadrolara, kimleri doldurdukları her fırsatta ortaya çıkıyor maalesef.

Yaşanan tablo esasında bir sebep sonuç ilişkisinden başka bir şey değil.

Bu canilerin alacağı ceza, suçu düşünmekten öte bir şey olmayanlar kadar bile olmayacak. Bu konuda sizler de benim kadar eminsiniz sanırım.

Sözlerini Yusuf Hayaloğlu’nun yazdığı, Ahmet Kaya’nın besteleyip seslendirdiği şarkıda sanatçı ne diyordu? 

Diyarbakırlıymış adı Bahtiyar
Suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar.
Geçiyor önümden gül yüzlü Bahtiyar.
Yaralıyım, yerde kalan sazı kadar.” 

“Bu şarkı burada bitmez” diye iktidara gelenler, başkalarının hayatını bitirme yolunda pervasız adımlar atmaya devam ediyor. 

Mağdurun yüzü kare kare fotoğraflarla önümüze seriliyor. Katiller ise koruma altında. Gücü elinde tutanlar, canilerin tam isimlerini bile dışarıya sızdırmıyorlar. Esas itibariyle yapılması gereken bunun tam aksi. Mağduru kamuoyundan koruyup canileri paylaşmak olmalı. 

Bunlar, cinayet sanığı değil de siyasi suçlu olsalardı, olmayan suçlar yafta yapılıp medyaya çarşaf çarşaf fotoğrafları, kare kare görüntüleri yansıtılırdı. Sonra da linç edilmesi için arenaya atılırlardı.

Bu ülkede siyasi suçtan daha büyük suç olmayan… 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin