Sovyetler Birliği neden çökmüştü?

YORUM | YAVUZ ALTUN

İkinci Dünya Savaşı’nda Stalingrad’da Nazi askerlerini büyük kayıplar pahasına durdurma başarısı göstermiş Sovyetler Birliği, ilerleyen on yıllarda ABD ile birlikte dünyanın en etkili güçlerinden birine dönüşmüştü. Sadece askerî bir güç olarak değil bilim ve sanatta da çığır açan fikirlerle gündeme geliyordu. Uzay savaşları sırasında bir ilki başarmış ve uzaya Sputnik adını verdiği ilk insanlı mekiği göndermişti. Sovyet kimliği için övünülebilecek muazzam başarılardı bunlar. Sovyet idealizminin yenilenmesi için bulunmaz fırsatlardı. Bu ana tanıklık eden nesillerin, çok daha özgüvenli bir kimliğin uzun yıllar taşıyıcıları olacağı düşünülebilirdi.

Ama hikâye öyle devam etmedi. Dünyanın iki süper gücünden biri sayılan Sovyet Rusya, “olaysız” dağıldı. Doğu Almanya üzerinden Avrupa içlerine kadar nüfuz edebiliyordu. Dünyanın hemen her yerinde ABD ile aşık atabilecek durumdaydı. Petrole, doğalgaza sahipti. Bir iç savaş ya da ciddi bir iktidar mücadelesi olmaksızın Sovyetler Birliği’nin dağılmasının en büyük sebebi olarak, politik elitlerin sisteme olan inançlarını kaybetmeleri gösterilir. Artık yozlaşma o noktaya gelmişti ki, bürokrasinin en tepesindeki isimler bile sistemde bir reform olabileceğine inancını yitirmişti.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Elbette bunda bir dizi olayın etkili olduğunu söylemek gerek. ABD’yle girişilen silahlanma ve uzay yarışı, devletin kaynaklarını kurutmuştu. “Halkımıza övünecekleri bir hikâye verelim,” politikası, pahalı bir işti ve eğer doğru uygulanmazsa, evet bir hikâye yazılıyordu fakat karşılığında açlık ve yoksulluk elde ediliyordu. Bunun yanında Sovyetler eliti karşılaştığı krizleri yönetemeyecek noktaya gelmişti. Bir nükleer reaktörün patlamasıyla başlayan Çernobil faciası, Doğu Avrupa’daki ayaklanmalar karşısında Sovyet tanklarının işgale kalkışması ve Afganistan’da girişilen “amaçsız” savaş, bunlar arasında sayılabilir.

Soğuk Savaş’ın sürdürülmesini sağlayan ne kadar meşruiyet kolonu varsa, hepsi tek tek Politbüro’nun beceriksiz gayretleriyle yok edilmişti. Katı ideolojik körlük; partiye sadakatin her şeyin üstünde görülmesi; hiyerarşinin, makamın akıl ve mantığın önüne geçmesi; toplumun sinikleştirilip “kaliteli birey” üretemez hâle gelmesi gibi bir takım sosyo-politik gerekçeler de saymak mümkün. Propaganda perdesi çekildiğinde görünenlerse şunlardı: Sovyet istihbaratı KGB her şeye kadir insanlar tarafından yönetilmiyordu, Sovyet “devlet aklı” her şeyi düşünebilen muhteşem insanlardan oluşmuyordu, bazı gerçekleri politik baskıyla yok saymak o gerçeklerin yok olacağı anlamına gelmiyordu, başkalarını suçlayınca problemleri çözmüş olmuyordunuz.

Bunlar Soyvet deneyiminden öğrendiklerimiz. Sadece o da değil, 20. yüzyılın merkezi bürokratik devletlerinde otoriter tecrübelerin nelere mal olduğunu, pek çok farklı örnekte müşahede etmek mümkün. Bugün Türkiye’yi idare edenler ya da onlara akıl verenler bu bilgiden mahrum mudur? Sanmıyorum. Ama bütün enerjilerini iktidarda kalmaya harcadıkları için, diğer hiçbir işi doğru düzgün yapamadıkları, her şeyin tel tel döküldüğü bir noktaya getirdiler Türkiye’yi. Erdoğan’dan başka bir “değeri” kalmayan bir yığın siyasetçi ve bürokrat, suçu sürekli başkalarına atarak, bütün meşruiyetini çoktan yitirmiş bir “iddiayı” ayakta tutmaya çalışıyor.

Son beceriksizlik, Gare’deki rehine operasyonu. Apaçık bir fiyasko. IŞİD’le bile rehine pazarlığı yapan Türkiye’nin PKK’yla pazarlık yapmayarak 6 senedir rehin bıraktığı 13 eski güvenlik görevlisi, uzmanların bir yığın yanlışına işaret ettiği yalapşap bir operasyon sonucunda hayatını kaybetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çarşamba günü müjde olarak duyurmayı hedeflediği başarısız askerî harekat, şimdi hamaset yoluyla kapatılmaya çalışılıyor. AKP devleti yine en iyi bildiği şeyi yaparak, yüzlerce insanı gözaltına alarak “gücünü gösterdi”.

Türkiye felaket kötü yönetiliyor. Bütün potansiyeli heba ediliyor. Erdoğan ve yönetiminin devleti güçlü değil bilakis aşırı güçsüz bir devlet. Elindeki mekanizmaları sağa sola savurarak kendini bir şeyler yapmaya kâdir gösteriyor yalnızca. 18-20 yaşlarındaki üniversite öğrencilerinden tutun, 80’lik ihtiyarlara kadar peşine polis takıyor, tartaklıyor, hapse atıyor. Bu devletin gücünü değil, vatandaşın ne kadar savunmasız kaldığını gösteriyor. Önüne gelene “terörist” diyen bir devletin akıl sağlığının yerinde olmadığı açık. Bu salt paranoyaklıkla da açıklanamaz. Düpedüz “sindirme” faaliyeti. Oz Büyücüsü gibi korkutarak var olmaya çalışmak.

Erdoğan iktidarda kaldığı sürece Türkiye hiçbir problemini çözemez. Bilakis sürekli yeni problemler ekleyecektir. Bu noktada muhalefetin tek ahlakî görevi, hükümeti sandıkta mağlup etmek değil. Bu iktidarın propagandalarını deşifre etmek ve olup bitenlerin doğrusunu öğrenip kamuoyuyla paylaşmak da önemli bir vazife. Eğer bu iktidarın tahribatını minimuma indirip akabinde bir toplumsal rehabilitasyon, bir restorasyon yaşanacaksa, muhalefetin doğruların peşinde koşması gerekiyor. Yalanlar üstüne inşa edilen sistemler, birkaç nesil ayakta kalabilir, üç beş dikta heveslisinin gönlünü edecek kadar dayanabilir ama milyonlarca insanın hayatını, potansiyelini mahvedecek ve nihayetinde arkada hiçbir şey bırakmadan yerle yeksan olacaktır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. yine -hemen her zamanki gibi- güzel bir analiz yapmışsınız; tebrikler.
    İşin diğer yönüne de bakmak gerekebilir.
    Ya gözümüzün önünde yaşanılan bütün bu işlerden istenilen, “AKP’nin temsil ettiği iddia olunan değerlerin olabildiğince yıpratılması, “onu iktidara taşıyan milyonlarca insanın, kendi değerlerinden şüphe etmesinin sağlanmasıysa”…
    Ya yalnız AKP, MHP değil, CHP ve HDP içindeki bütün “şer odakları” bu amaçla saldırıyorlarsa…
    Şimdi bu insanlar yerleştirildikleri makamlarda, yetiştirildikleri, kurgulandıkları ilkeleri değil de düşman oldukları, saldırdırdıkları, yoketmeye -ya da en azından zayıflatmaya- çalıştıkları değerlerin, “gerçek/asıl savunucularının” haklarını, hukuken mağdur olduklarını, zulme uğradıklarını görürler, vurgularlar ve savunurlar mı yoksa “yiyin birbirinizi” mi derler?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin