Sovyet Rusya Kurtuluş Savaşı’nı niye destekledi?

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Hukuk ve demokrasiden uzaklaşmaya paralel bir şekilde Batı dünyasında yalnızlaşan Türkiye “büyük müttefik” olarak Rusya’ya yakınlaşmayı tercih etti. Yalnızlıktan kurtulmak için ideal bir “müttefik” olarak gözüken Rusya ile işbirliği zaman zaman yaşanan sıkıntılara rağmen genellikle Türkiye’nin geri adım atması ve verdiği tavizlerle bugüne kadar devam etti.

Ankara böylece Batı dünyasına istediği mesaj verirken Rusya da Türkiye’nin de zemin hazırlamasıyla Esad’ı Suriye’nin tek hâkim gücü yapma konusundaki hedefine adım adım yaklaştı.

Türk-Rus ilişkilerinin bu seyri Kurtuluş Savaşı döneminde iki devletin “Batı’ya karşı” yaptığı iş birliğini hatırlatıyor. Bu işbirliği de o dönemin şartlarında karşılıklı menfaatlerden kaynaklanmış ve 1945’e kadar sürdürülmüştü.

Yüzyılların Mücadelesi

Osmanlı Devleti’nin son döneminin en büyük düşmanı kuşkusuz Rusya idi. Ruslar 17. Yüzyıl sonlarından itibaren sınırlarını genişletirken milyonlarca Müslümanı kendi hakimiyetlerine aldılar. Bu süreçte de Osmanlılarla Kafkaslarda, Karadeniz’in kuzeyinde ve Balkanlarda karşı karşıya geldiler.

Osmanlı Devleti için Ruslara karşı kaybedilen savaşlar toprak kayıplarına, ödenmesi gereken tazminatlara ve Müslüman toplulukların göçüne neden oldu. Ruslar kazandıkları zaferlerle 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Edirne’ye, 1877-1878 Savaşı’nda da İstanbul’a (Yeşilköy) kadar geldiler.

Son Osmanlı-Rus Savaşı, Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas cephesinde yaşandı. Osmanlı ordusunu kolayca mağlup eden Rus kuvvetleri bütün Doğu Anadolu ve Şebinkarahisar-Görele hattının doğusunu işgal etti.

Bolşevik Rusya

 1917’de yaşanan Bolşevik Devrimiyle Rusya farklı bir sürece girdi. Devrimin lideri Lenin’in “proletarya hakimiyetini kuruncaya kadar kapitalizmle mücadele etmeye dayanan” ideolojisiyle Bolşeviklerle Batı dünyası arasında siyasi, ekonomik ve askeri mücadeleler başladı. Bu durum devrim sonrasında kurulan Sovyet Rusya’nın dünyada yalnızlaşmasına yol açtı.

Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı toprakları da işgale uğradı ve işgallere karşı Anadolu’da “Millî Mücadele” ortaya çıktı. 1911’den bu yana devam eden savaşlar nedeniyle ülke ekonomisi tamamen çökmüştü. Zaten Osmanlı Devleti’nin hiçbir zaman yeterli bir silah sanayii olmamış, her zaman Batı’ya bağımlı olarak savaşmıştı.

Yakınlaşmanın Nedenleri 

Türk-Sovyet yakınlaşmasında iki taraf da “kazan kazan” prensibiyle hareket etti. M. Kemal Paşa bu siyasetle “düşmanınım düşmanı dostumdur” ilkesiyle büyük bir devletin desteğini sağlayarak Moskova’nın dostluğunu Batılı devletlere karşı kullanmayı ve Rusya’ya toprak bütünlüğünü kabul ettirerek Batılı devletler nezdinde avantaj sağlamayı amaçlamaktaydı.

Ankara Rusya ile kurulan ilişkilerle Kafkasların “sovyetleştirilmesini” onayladı ve doğu sınırını güvence altına alan Türk ordusu asıl yığınağını en önemli cephe olan Batı cephesine yapma fırsatı buldu. TBMM Hükümeti diğer yandan da Kurtuluş Savaşı’nda ihtiyaç duyulan silah, cephane ve paranın bir kısmını Rusya’dan elde etmeyi hedefliyordu.

Sovyet rejimi ise Millî Mücadele’nin elde edeceği başarının önemli bir örnek teşkil edeceğini ve dönemin “emperyalizminin en büyük temsilcisi” olan İngiliz sömürgelerindeki Müslümanların ayaklanabileceklerini düşünmekteydi. Ayrıca Türkiye dostluğu Sovyet Rusya’nın Orta Asya’da yeniden hâkim olma idealine de uygun düşüyordu.

Sovyetler için en önemli tehditlerden birisi, Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarıydı ve kendilerine yakın bir rejim sayesinde buradan gelebilecek bir tehdit de ortadan kaldırılacaktı.

İki taraf arasındaki ilişkilerde en büyük engel Sovyetlerin “komünist” bir rejime sahip olması ve ideolojisini bütün dünyaya yaymayı hedeflemeleriydi. Gerçekten de 1921’e kadar Sovyetlerin Türkiye için de benzer bir politika izledikleri anlaşılmaktadır. Ancak 1921’de Bolşeviklerin proletarya devrimini zamana bırakma kararı alması bu engelin ortaya kalkmasını sağlamıştır.

M. Kemal ise Millî Mücadele başından itibaren iki ayrı politika izledi. Bir taraftan örneğin Sivas Kongresi günlerinde Amerikan General Harbord’la yaptığı görüşmede olduğu gibi Bolşevikliğin Türk toplum yapısı ve inancına uygun olmadığını söylerken diğer taraftan Sovyetlere sıcak mesajlar vermekten kaçınmadı.

1920’de Bakü’de toplanan Doğu Halkları Kongresi’ne TBMM Hükümeti de temsilci göndermiş, M. Kemal’in isteğiyle Ankara’da kurulan ilk partilerden birisi de kurucuları arasında Tevfik Rüştü Aras, Celal Bayar, Yunus Nadi ve Refik Koraltan’ın yer aldığı “Türkiye Komünist Fırkası” olmuştur. Amaç böylece “kontrollü” bir komünist harekete izin vermekti. Ancak bu girişim samimi bulunmamış hatta partinin Komintern’e üyelik talebi Moskova’da alay konusu yapılmıştır. Bu dönemde Sovyetlerin sempatisini kazanmak için “yoldaş” şeklinde hitap etme ve “kırmızı tepeli kalpak giyme” bile tercih edilmiştir.

Ankara Hükümeti daha sonra komünist hareketlere karşı bir politika izledi. Çerkez Ethem’in de yer aldığı “komünist” eğilimli Yeşil Ordu’nun faaliyetlerine son verildiği gibi 1921 Ocak’ında Anadolu’ya girmeye çalışan Türk komünizminin sembol ismi Mustafa Suphi, Trabzon’da Yahya Kaptan liderliğindeki bir grup tarafından öldürüldü.

Ankara böylece komünizmin yeni rejimde yeri olmadığını açıkça ortaya koymuş ve 1922’de de komünist faaliyetleri tamamen yasaklamıştır. Sovyetlerin bu gelişmelere sessiz kalmaları, Anadolu’da geleceği belirsiz bir komünist hareket yerine M. Kemal’le iyi ilişkiler kurmanın daha avantajlı olduğunu düşünmeleriyle açıklanabilir.

Azerbaycan ve Batum’un Fedası 

İkili ilişkiler gelişirken Türk ve Rus tarafları arasında çözülmesi gereken meseleler bulunuyordu. Bunların başında Kafkasların geleceği yer almaktaydı. Sovyetler enerji kaynakları yönüyle bölgeden vazgeçmek istemiyor, Batum’u da bölgenin dünyaya açılan kapısı olarak elde etmek istiyorlardı.

Halbuki Bolşevik İhtilali sonrasında Rusların bölgeden çekilmesiyle Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan devletleri kurulmuş, 1878’den beri Rus hakimiyetinde bulunan Kars, Ardahan ve Batum Türk ordusu tarafından geri alınmıştı.

TBMM Hükümeti Bolşeviklerle olan ilişkilerinde tavizlerle bu problemleri çözmeyi amaçladı. Ankara önce Azerbaycan’ın “sovyetleştirilmesini” onayladı. Moskova Türkiye’nin engeliyle karşılaşmadan Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’da Bolşevik yönetimleri kurmayı başararak hem ekonomik kaynaklara kavuştu hem de İngiltere’nin oluşturmaya çalıştığı ekonomik amaçlı “Kafkas Seddi” ablukasından kurtuldu.

Türk-Sovyet ilişkilerinin bir antlaşmaya dönüşmesi ise Moskova Antlaşmasıyla gerçekleşti. Antlaşmanın imza tarihi İstanbul’un İtilaf devletleri tarafından işgalinin yıldönümüne getirilmiş (16 Mart) ve böylece Batı kamuoyuna da “gereken mesaj” verilmişti.

Moskova Antlaşmasıyla TBMM Hükümeti toprak bütünlüğünü, Misak-ı Milli’yi, Sevr Antlaşması’nın geçersizliğini ve kapitülasyonların kaldırılmasını Rusya gibi güçlü bir devlete ilk defa kabul ettirmiş oldu.

Buna karşılık elinde tutmakta olduğu Batum gibi stratejik bir limanı “Sovyet” Gürcistan’a dolayısıyla Rusya’ya bıraktı. Ayrıca Boğazların geleceği konusunda da “boğazların geleceğinin Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler tarafından” kararlaştırılmasına dayanan Rus tezini kabul etti.

Ankara ise bu tavizlerle Kafkaslardaki tehditlerden kurtuluyor ve Yunanlılara karşı serbest bir şekilde hareket etme imkânını elde ediyordu.

Rusların Askeri ve Mali Yardımları 

Rusların Kurtuluş Savaşı’nda yaptıkları yardımın çeşidi ve miktarı hakkında Türk ve Sovyet belgelerinde farklı bilgiler bulunmaktadır.

Türk belgelerine göre Sovyetler Kurtuluş Savaşı sonuna kadar 37.812 tüfek, 324 ağır ve hafif makineli tüfek, 44.578 sandık mermi, 66 top, 141.173 mermi ve 11 kama gönderdiler.

Sovyet belgelerine göreyse miktarlar şu şekildeydi: Tüfek: 39.325, Tüfek Mermisi: 62.986.000, Top: 54, Top Mermisi:147.079, El Bombası: 4.000, Şarapnel mermisi: 4.000, Makineli Tüfek: 327, Gaz Maskesi: 20.000.

Sovyetler Kurtuluş Savaşı’nda para yardımı da yaptılar. 1920-1922 yılları arasında alınan para yardımının miktarı 11 milyon altın ruble ve 100.000 lira değerinde altın külçe olarak kabul edilmektedir. Yapılan hesaplamalara göre Sovyet yardımının miktarı hiçbir zaman savunma bütçesinin %10’unu geçmemişse de ekonomisi çöküntü içinde olan Sovyetlerin bu yardımının sembolik değeri daha fazla olmuştur.

Rusların bu kaynağı nereden karşıladıkları da ayrı bir tartışma konusudur. Bununla ilgili olarak zamanın Buhara Cumhurbaşkanı Osman Kocaoğlu’nun liderliğindeki Buhara Meclisi’nin emirlik döneminden kalan yüz milyon altının Rusya aracılılığıyla Türkiye’ye gönderilmesini onayladığı ve bu miktarın Moskova’ya teslim edildiği hatta Moskova’nın bu miktarın çok küçük bir kısmını göndererek geri kalanına “ulaşım masrafı” olarak el koyduğu iddia edilmektedir.

Bugünkü İş birliği 

Kurtuluş Savaşı döneminde Millî Mücadele’ye katkıda bulunan Rusya buna karşılık Kafkasları ve Batum’u elde etmiş, ayrıca Türkiye’nin Batı ittifakına katılmasını geciktirmişti. Ancak bunun için de Boğazlarda “Rus tezi” yerine Batı tezinin geçerliliğini kabullenmek zorunda kalmıştı.

M. Kemal izlediği “ince siyasetle” hem Anadolu hareketinin başarıya ulaşmasında Ruslardan yararlanmayı başarmış hem de yeni rejimin “komünist” bir rejim olmasına da mâni olmuştu.

Bugünkü ilişkilerin seyrine bakıldığında da Suriye’deki durum ve Türkiye’nin Batı’dan soyutlanmasına paralel bir şekilde iyi ilişkilerin bir süre daha devam edeceği düşünülebilir.

Buna karşılık Kurtuluş Savaşı döneminin aksine Rusya’nın bu ilişkilerde çok daha fazla avantajlar sağladığı bir gerçektir. Rusya’nın en önemli kazanımı Batı ittifakının bir üyesiyle “müttefikliğe varabilecek” ilişkiler geliştirmesidir.

Diğer yandan Rusya “Barış Pınarı Operasyonunda” görüldüğü gibi AKP iktidarı üzerindeki nüfuzunu çok rahat bir şekilde kullanmakta ve Türkiye’nin kazanımları çok sınırlı kalmaktadır.   

Seçilmiş Kaynakça: Baskın Oran, (Ed.), Türk Dış Politikası, İstanbul, 2014, İletişim, C. 1; S. Kılıç, “İstiklal Harbinde Sovyetler Birliğinden Gelen Yardımlar”, AÜ DTCF Dergisi, S. 56, 2016; G. Jaeschke, “1919-1939 Yılları Arasındaki Türk-Rus Yakınlaşması Üzerine Bir İnceleme”, (Çev. Hüseyin Zamantılı), Sosyoloji Konferansları 11, İstanbul, 1981; Ç. Benhür, “1920’li Yıllarda Türk-Sovyet İlişkileri: Kronolojik Bir Çalışma”, TAD, 2008, S. 24; A. Müderrrisoğlu, “Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları”, Atatürk Yolu, C. 4, S. 13; Ü. Çalışkan, “Türk Kurtuluş Savaşında Rusların Askeri ve Mali Yardımları”, KARAM, S. 9; 2009.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin