YORUM | RAMAZAN F. GÜZEL
Koronavirüs pandemisi bütün dünyayı sarmış durumda… Ülkeler acil eylem planları açıklıyor. Salgının kontrolsüz yayılabileceği cezaevlerini boşaltıyorlar.
Türkiye’de de 300 binden fazla tutuklu var ve bunları çoğunluğu siyasi muhalifler. Toplu ölüm endişesi sebebiyle hem ülke içinden hem dünyadan ‘tahliye’ baskısı yapılıyor. Ancak, infaz Yasasında değişiklik ile bu sorunun aşılması beklenirken, hükümet siyasi suçluları içeride tutup adi suçluları salma eğilimi içinde…
Cezaevlerinde yaşanacak ölümlerde payı olanların “adam öldürme suçu”ndan yargılanacağını ifade etmiştik. Bu yazımızda TCK’nın hangi maddelerinin ihlal edildiğini ele alalım.
Kendini hukuka bağlı hissetmeyen bir yönetim, kanun yapmak isterse nasıl bir kanun yapardı? Önce kısa cevap; Tam da böyle bir düzenleme olurdu… Çünkü, fail/faillerde ‘suç işleme kastı’ var ve bir kitleye karşı soykırım düşüncesi ile hareket ediliyor. Şunu bir kez daha belirtmek isterim; bu düşünce ile hareket eden iktidar ve destekçileri ileride “soykırım” suçundan yargılanacaktır.
5237 sayılı TCK’nın 76. Madde ve devamında düzenlenen Soykırım suçu faillerine (ferden ferda) ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları verilecektir ve bu suçlarda zamanaşımı işlemez.
**
Geçenlerde iktidarın Hitler Almanya’sı gibi faşist, soykırımcı olduğu söylendiğinde karşı cevap veren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: “Ne yani, biz insanları gaz odalarında yakıyor muyuz ki?” demişti.
Evet, infaz yasasında eşitlik yapılmaz, belli kesimler istisna tutulur da cezaevlerinde bu insanlar salgından topluca hayatlarını kaybederse işte o zaman tam anlamıyla soykırım suçu işlenmiş olur!
Burada “elverişli vasıta” kavramını da irdelemek gerek…
Elverişli vasıta, failin eyleminin kanunun cezalandırdığı neticenin oluşması için uygun/gerekli olan vasıtadır. Mesela adam öldürme suçlarında bir tabanca, bir bıçak, bir halat, bazen bir kalem elverişli vasıtadır. (Hukuk fakültelerinde verilen meşhur örnektir ki; kanamalı bir hasta için bir bardak su, ölüm sonucunu doğurması için elverişli bir vasıtadır.)
Şimdi, bir hükümetin bir kanun yapması ve yapılan bir kanunda, mesela infaz düzenlemesinde, bir kesimi hariç bırakması suçun işlenmesi için elverişli bir vasıta mıdır? Somut olaydan hareket edersek Koronavirüs’ün bir kısım tutuklu ve mahkumlara bulaşma riski ve cezaevlerindeki elverişsiz şartlar dikkate alındığında kuvvetli ölüm riski sebebi ile tahliyesi gündeme gelirken, bir kesimin sırf muhalif oldukları için kapsam dışı bırakılması… eğer ölüm olayları gerçekleşirse (ki bunda şüphe bile yoktur) kanaatimce yasa ile kapsam dışı bırakma, suça elverişli vasıta olarak değerlendirilebilir.
“İHMAL SURETİYLE ADAM ÖLDÜRME” Mİ?
Muhtemel toplu ölümlerde iktidar ve ortakları soykırımdan sorumlu tutulup ileride hem ülke içinde hem de uluslararası mahkemelerde bu suçtan yargılanacaklardır.
Bu zulüm çarkının işlemesinde rol alan yargı ve kolluk güçleri ise ilk planda “Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” suçunun düzenlendiği TCK 83 maddesi kapsamında ileride yargılanıp ceza alacaklardır… Zira tüm dünyanın ve sağlık bakanlarının açıklamalarına rağmen gerekli önlem alınmadığı için ölümler olması halinde TCK 83 oluşmuş olacaktır.
İhmal suretiyle kasten adam öldürme suçuna karışan görevliler ve yargı mensupları, m.83/3 gereği, “..temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunacağı” gibi, cezada indirim de yapılmayacaktır.
İhmali davranışla sebebiyet verilen ölüm neticesinden dolayı sorumlu tutulabilmek için, neticeyi önlemek hususunda hukukî bir yükümlülüğün varlığı gereklidir. “Neticeyi önleme yükümlülüğü” de bazı durumlarda koruma ve gözetim yükümlülüğüne dayanmaktadır.
Bu yükümlülüğün kaynağı önce kanundur. Kişilere belli durumlarda belli bir yönde icraî davranışta bulunma konusunda kanunla yükümlülük yüklenmektedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, başlı başına bir haksızlık ifade etmektedir. Adeta cezaevlerinde -ortada bir suç ve delil olmadan- rehin tutulan tutuklular ile ilgili ve devlet ve görevlileri hayat hakkını koruma yükümlülüğü altına girmektedirler. Burada da “kusursuz sorumluluk” esastır.
“MUHTEMEL/ OLASI KASIT” DURUMLARI
İktidarın soykırımdan sorumlu tutulmasıyla ilgili Bakan’a ait olduğu ileri sürülen “ölürse ölsünler!” şeklindeki bir yaklaşım, “olası kasıt” ile adam öldürme suçuna girmekte olup her yetkili bundan mesul olacaklardır…
İlle de bir insanı öldürme kastı olması gerekmez burada…
Ceza Hukuku’nda çokça verilen bir örnektir: Bir adam kalabalık bir gruba uzaktan, belli birisini gözetmeden/ “hedef gözetmeksizin” ateş açar, bir ölümün olabileceğini de öngörür ama “olursa olsun” der.
Başka bir örnek; adam kalabalık bir grubun üzerine arabasını doğrudan birini öldürmek kastı olmaksızın sürüyor. Ölüm olabileceğini düşünüyor ama “olursa olsun” diyor…
Her iki olayda da ölüm gerçekleşiyorsa, buradaki kasta Latincede “dolus evantualis” denir ve böyle bir ölüm halinde (TCK m.21/2) gereği sorumlu olunur. Bu halde, “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar hapis cezasına” hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.
Cezaevlerindeki hijyen durumları ve pandeminin çok hızlı yayıldığı ve bunun da bilindiği, gerekli uyarıların da gerek basında gerek sosyal medyada ve gerekse de mecliste yapıldığı dikkate alındığında;
Eşitlikçi şekilde tahliyelerini sağlamamakla “olursa olsun” yani “ölürlerse ölsünler” kastı ile adam öldürmekten ileride hukuk avret ettiğinde sorumlu olabileceklerdir.
Bu konunun yani böyle bir tehlikeye rağmen bir kısım tutuklu ve hükümlülerin kapsam dışı bırakılması, kanun yapıcının bir kısım kişileri serbest bırakmaya iten Koronavirus tehlikesini, bir kısım tutuklu ve hükümlüler için böyle bir tehlike olmadığı gibi bir çelişkiye götürecek şekilde uygulama yapmasının, çok büyük bir gaf ve çelişki olmasının yanında aynı zamanda ilgililer için ağır sorumluluklar doğacaktır.
HASILI…
Son olarak şunu tekrar ifade edelim:
Cezaevlerinde hayati bir risk olduğu, ek önleyici tedbirlerle mahkum ve tutukluları serbest bırakılması yönünde dünyadan ve ülkedeki sağduyulu kesim tarafından çağrı yapılırken Hükümetin ısrarla mahpusları içeride tutması “soykırım”dır.
Bunun yanında her bir ölümle ilgili “ihmal suretiyle adam öldürme”, “olası kasıtla cinayet” suçlardan ceza alacaklardır. Alt kadrolarda ise bazıları en hafifinden bilinçli taksir ile ölüme sebebiyetten mesul tutulacaklardır.
Gerekli tedbir ve önlemleri almamakla ya da insanları tahliye etmemekle cezaevinde ölümlere neden olunursa sıralı her sorumlu kişi (gardiyanından cezaevi müdürüne, hakiminden savcısına, bakanından cumhurbaşkanına…) ileride cezalar alacaklardır.
Umulan; kimsenin ölmemesi, kimsenin de ceza almamasıdır…
“Şunu bir kez daha belirtmek isterim; bu düşünce ile hareket eden iktidar ve destekçileri ileride “soykırım” suçundan yargılanacaktır.”
“Muhtemel toplu ölümlerde iktidar ve ortakları soykırımdan sorumlu tutulup ileride hem ülke içinde hem de uluslararası mahkemelerde bu suçtan yargılanacaklardır.”
Kim yargılayacak? Bugün kanunların paspas edilmesini seyreden korkak ve ikiyüzlüler mi, yoksa siyasetin tasmalıları mı, kim? Yada soykırımdan geriye kalanlar mı? Çok naif beklenti gibi duruyor.