Sonraki darbelere ilham kaynağı olarak 27 Mayıs Darbesi

Yorum | Dr. Yüksel Nizamoğlu

Osmanlı Devleti’nde ordu her zaman güçlü olmuş, yeniçeri ve sipahiler isyanlar yoluyla padişah değişiklikleri yapmayı başarmışlardı. 1908’de Meşrutiyetin ilanında da İttihatçıların ordu içinde etkili olması en önemli faktördü.

“İttihatçı” askerler iktidarı kaybettikten sonra da “askeri bir darbe” olan Babıali Baskınıyla yönetimi ele geçirerek çok partili dönemde de askeri müdahale geleneğini başlattılar.

Ordu güçlü konumunu Cumhuriyet döneminde de devam ettirdi. Atatürk, devrimleri yaparken Fevzi Paşa’nın başında olduğu ordunun desteğini aldığı gibi İsmet Paşa’nın cumhurbaşkanı seçilmesinde de Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın desteği önemli bir rol oynadı.

Toplum ve Siyaset Mühendisliği

Cumhuriyet döneminde “ordu” kendisini Atatürk devrimlerinin “yılmaz bir savunucusu” olarak gördü. Bu nedenle bazı kesimleri “karşı devrim taraftarı” olarak yaftaladığı gibi muhtıra ve darbelerle de toplumu ve kurumları hizaya getirmeye çalıştı.

1957’den itibaren Türkiye’nin ekonomik krize girmesi ve DP iktidarının otoriterleşmeyi tercih etmesi, cuntalara müdahale için “meşruiyet” yolunu açtı ve böylece Cumhuriyet döneminin ilk askeri darbesi olan 27 Mayıs darbesi yaşandı.

27 Mayıs darbesi bir emir komuta zinciri içinde gerçekleşmedi. Darbeyi yapan ve Milli Birlik Kurulu (MBK) adını alan cuntanın içinde yüzbaşıdan orgeneral rütbesine kadar farklı rütbe ve yaşlarda subaylar vardı.

MBK, darbe ile Türkiye’yi idari, askeri, eğitim ve ekonomik yönden “tepeden inmeci” bir şekilde yeniden dizaynı planladı. Cuntacılar ilham kaynaklarının “Atatürk devrim ve ilkeleri” olduğunu iddia etmekte, ivedilikle yapılacak reformlarla devlet ve topluma yeni bir şekil vermek istemekteydiler. Bunun anlamı askerlerin siyaset ve toplum mühendisliğine soyunmalarıydı.

27 Mayıs’ın başlattığı süreç bugüne kadar devam etti. Askerler Talat Aydemir’in başarısız darbe girişimlerinde, 12 Mart Muhtırasında, 12 Eylül Darbesi’nde, 28 Şubat sürecinde, 27 Nisan e-muhtırasında ve en son şahit olduğumuz 15 Temmuz garabetinde “Atatürk ilkelerinden ilham aldıklarını” iddia ettiler.

27 Mayıs, sonraki darbelere de ilham kaynağı oldu. Özellikle emir komuta zinciri olmadan başarılı olması, ABD ve İngiltere’nin darbe yönetimini çok kısa bir zamanda tanıması, darbecilerin siyasi iktidarların hayata geçiremedikleri reformları rahatça yapabilmeleri sonraki dönemlerin darbe heveslisi subaylarını motive etti.

Orduda Tasfiyeler

27 Mayıs sonraki darbeler için “tasfiyelerin nasıl yapılacağına dair” ilham kaynağı da oluşturdu. MBK kararıyla orduda reform adı altında büyük bir tasfiye hareketine girişilerek binlerce subay “ordunun gençleştirilmesi” bahanesiyle ordudan uzaklaştırıldı.

Aslında devletin kasasında Haziran maaşlarını ödeyecek para bile yoktu. Bu nedenle darbeci Cemal Gürsel emekli edilecek subaylara ödenecek parayı ABD’den istemişti. ABD ordunun zayıflayacağı endişesiyle karşı çıksa da MBK, 235 generalle 4.171 subayı ordudan ihraç etti.

İhraç edilenler içinde beş orgeneral ve bir oramiral de vardı. Bu subaylar “EMİNSU” adıyla örgütlenerek yıllarca mücadele ettilerse de orduya bir daha dönemediler.

Ordudaki tasfiyeler bundan sonra da devam etti. Talat Aydemir darbesinde “emre itaatten” başka bir şey yapmayan Kara Harp Okulu öğrencileri ordudan ihraç edildiler. Bu süreçte de 200 kadar subay ve 1.459 askeri öğrenci ordudan uzaklaştırıldı.

Tasfiye süreçleri 1980’den sonra askeri öğrenci ve subayların “irticai görüşleri benimsedikleri” iddiasıyla hemen her yıl devam etti. Hatta 28 Şubat’ın Refah Partili Başbakanı Erbakan da irtica gerekçesiyle subayların ordudan ihraç edilmelerine onay veren YAŞ kararlarını imzaladı. Komuta kademesine göre TSK’da “dindar-mürteci” subayların yeri yoktu.

147’ler

27 Mayıs darbecileri toplumun her kesimini yeniden şekillendirmeye kararlıydılar. Bu nedenle tasfiyeler orduyla sınırlı kalmadı. Üniversitelerden gelen fişlemeler doğrultusunda da akademisyen ihraçları yapıldı.

Acı olan akademisyenlerin büyük çoğunluğunun darbeye destek vermesi hatta darbecilerle işbirliği yapmalarıydı. Darbeye sadece CHP’ye yakınlığıyla bilinen hocalar destek vermemiş; Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Prof. Dr. Ahmet Ateş, Prof. Dr. Halil İnalcık, Prof. Dr. Cahit Tanyol ve Prof. Dr. Sulhi Dönmezer de darbeyi desteklemiş veya haklı bulmuşlardı.

“147’ler Olayı” olarak bilinen hadiseyle hemen her kesimden hocalar bir gecede görevlerinden uzaklaştırıldı. Bu kişiler arasında Doç. Dr. Fuat Sezgin, Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken, Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, Prof. Dr. Recai Galip Okandan, Prof. Dr. Yavuz Abadan da yer almıştı.

İhraç listeleri rastgele hazırlanmış, darbeye destek veren hatta bunun için oluşturulan Anayasa Komisyonu’nda görev alan Doç. Dr. İsmet Giritli ve Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya da ihraç edilmişti.

İhraçların nasıl gerçekleştiği MBK üyesi Orhan Erkanlı tarafından şöyle izah edilmişti:  “Doğum yeri şarkta olanı Kürtçü diye, namaza gidenleri softa ve gerici diye, kitabı olanı çalmıştır diye, kitapsızları kitapsız diye, talebeye ciddi davrananı kaba ve sert diye, samimi hareket edenleri laubali diye, kızlarla fazla ilgileneni ahlaksız diye damgalıyorduk. Solcu, sağcı, mason, Kürtçü, gerici, cahil, tüccar, kitapsız, politikacı vs. gibi sıfatlar sık sık kullanılıyor, bu barajları aşabilenler içerde kalıyorlardı”.

Bir başka MBK üyesi Muzaffer Karan da “…bilhassa çoğu komünist, mason, kifayetsiz, cinsi sapık, Kürt devleti kurmak isteyen, asistanlarını metres olarak kullanan…” hocaların ihraç edildiğini söyleyerek “ihraçlarda hiçbir kriter olmadığını” itiraf ediyordu.

Yassıada Yargılamaları ve İdamlar

27 Mayıs’ın en dramatik yönlerinden birisi elbette Yassıada yargılamaları oldu. Üniversite hocalarının yönlendirmesiyle cuntacılar “darbeyi meşru göstermek için” DP’lileri Yassıada’da yargıladılar. Hâkimler doğrudan darbeciler tarafından atandığı gibi cuntacılar mahkemelerin her aşamasına müdahale ettiler.

Hâkim Salim Başol’un DP’lilere hitaben söylediği “Sizi buraya tıkan kuvvet, böyle istiyor” sözü mahkemenin doğrudan cuntacılar tarafından yönlendirildiğini gösteriyordu.

Yassıada yargılamaları Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idamıyla sonuçlandı. Böylece darbeciler, sonraki dönemlerin siyasilerine de “askerin gücünü” göstermiş oldular.

Cuntacılar DP milletvekillerini de “siyasi yasaklı” yaparak siyaset mühendisliğine kalkıştılar. Aynı yolu izleyen 12 Eylül cuntacıları da 1980 öncesinin siyasilerine “siyasi yasak” getirmeyi ihmal etmediler.

Asker Cumhurbaşkanları

27 Mayıs darbesi aynı zamanda “asker cumhurbaşkanları” geleneğini başlattı. Darbeci Cemal Gürsel’le başlayan bu gelenek 1966’da Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ın, 1973’de Deniz Kuvvetleri Komutanı Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle devam etti.

1980 darbesini yapan Genelkurmay Başkanı Kenan Evren de 1982’de cumhurbaşkanı olduğu gibi 28 Şubat sürecinin “kudretli generali” Çevik Bir de cumhurbaşkanı olma hayalleri kurdu. 2007’de de cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale eden Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt 27 Nisan Muhtırasını yayınladı.

Son olarak 24 Haziran seçimlerinde adaylık için ismi geçen Abdullah Gül’ün bizzat Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar tarafından adaylıktan vazgeçirilmesi, askerlerin cumhurbaşkanlığı seçiminde hala etkili olduklarını göstermesi bakımından ilginç bir örnektir.

Kürtler İçin Sürgün Kampı

27 Mayıs darbecilerinin hukuksuzluklarından Kürtler de nasibini aldı. Darbeciler Kürtleri de hedef alarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan yaşları on dörtle yetmiş arasında değişen 485 kişiyi Sivas Kampı’na getirerek zorunlu ikamete tabi tuttular.

Sivas’ta bir askeri birlikte tutulan bu kişilerin mallarına da el konulmuştu. Sürgünler arasında Milli Mücadele’ye katkılarından dolayı “madalya” ile ödüllendirilenler de yer alıyordu. Haklarındaki iddia “Kürtçülük yapmaları ve isyan etme ihtimalleri olmasıydı”.

Dokuz ay devam eden sürgün sonrasında “ağa” oldukları gerekçesiyle 55 kişi bu sefer de Batı vilayetlerine sürgüne gönderildi.

Sivas Kampı’nın sürgünleri arasında Risale-i Nur talebelerinden Erzurum’dan Mehmet Kırkıncı ve arkadaşlarıyla Diyarbakır’dan Mehmet Kayalar da bulunuyordu.

Muhtemelen Said Nursi de hayatta olsaydı Sivas kampına sürgün edilecekti. Nur talebelerinin de hedef olması Demokrat Parti’nin son dönemlerinde Risale-i Nur talebeleri hakkında hazırlanan fişlemelerin askerler tarafından uygulamaya konulduğunun kanıtıydı.

Farklı Senaryo Aynı Film

Bu icraatlara bakıldığında sonraki darbe ve muhtıraların 27 Mayıs’ı örnek aldığı çok açıktır.

Bugün de 15 Temmuz “kontrollü darbe” süreci sonrasında AKP’nin yaptığı uygulamaların farklı olmadığı ortadadır. Aradaki fark, daha önce darbeci askerlerin uyguladığı yol ve yöntemlerin bu kez sivil-otoriter bir iktidar tarafından yapılmasıdır.

Darbelerle hesaplaşmak yerine sivil bir iktidarın toplumu bu yollarla “terbiye etmeye çalışması”, Türkiye’nin 1960’dan günümüze demokrasi ve hukuk alanlarında mesafe alamadığını ispatlamaktadır.

15 Temmuz’dan sonra bankaya para yatırma, sendika ve derneğe üye olma hatta “mukabele yapma, Kur’an okuma, piknik yapma” gibi suçların icat edilmesi, hezeyanın geldiği noktayı göstermekte ve her yaşanılan olay sonrasında senaryo farklı olsa da “bu filmi daha önce görmüştük” denmesine yol açmaktadır.

Basının ise büyük çoğunluğunun 27 Mayıstan itibaren bütün darbelere destek verdiği görülmektedir. Hatta Eşref Edip yönetimindeki Sebillüreşad’ın bile 27 Mayıs darbesi karşısında sessiz kalması ve Menderes ve arkadaşlarının idamlarına dergide yer vermemesi, muhafazakâr basının da farklı tepkiler veremediğini göstermektedir.

27 Mayıs’la başlayan ve 12 Eylül’le devam eden “siyasi yasakların” 31 Mart 2019 seçimlerinde KHK’lılar için yeniden tartışılması bile Türkiye’nin demokrasi alanındaki durumunu göstermesi açısından ayrı bir ironidir.

Kaynaklar: C. Göktepe, “İngiliz Kaynaklarına Göre Türkiye’deki 27 Mayıs Darbesi” Türkler, 2002, C. 17; A. İlyas, “27 Mayıs Darbesinin Sancıları ve Orduda Tasfiyeler”, D. Duman, “27 Mayıs Darbesi ve Darbeye Karşı Akademisyenlerin Tutumları, JASS; S. 73, 2018; Süha Göney, “Üniversite Tarihinde Ellili Yıllar ve 27 Mayıs İhtilalinin Etkileri”, Sosyoloji Dergisi, S. 23, 2011; F. Armaoğlu, “Amerikan Belgelerinde 27 Mayıs Olayı”, Belleten, S. 227, 1996; R. Atay, “27 Mayıs Darbesine Sebilüüreşad Dergisinin Bakışı”, SSRJ, S. 7; 2017.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin