Sokak hareketleri ve röportajlar

YORUM | Prof. Dr. OSMAN ŞAHİN

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Emirdağ Lahikasında geçen ve umum nur talebelerine vefatından önce vermiş olduğu en son dersi, günümüzde Hizmet Hareketinin takip etmesi gereken çok önemli düsturları ihtiva etmektedir. Dersin ana teması müsbet hareket etmek hakkındadır.

Bu derse şu şekilde başlamaktadırlar: “Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı ilâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i ilâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.” Üstad Hazretleri bu düsturu açıklamak için kendisinden örnek vermektedirler. Fıtraten tahakkümü kaldırmadığı, hiç bir şeye boyun eğmediği Eski Said dönemindeki yaşanan hadiselerle ortada olduğu halde, Yeni Said döneminde(otuz yıl boyunca) kendisine yapılan çok ağır zulümlere rağmen müsbet hareket etmek ve menfî hareketlere girmemek için, yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettiklerini ifade etmektedirler.

Bu zamanda dahil ve hariçteki cihad-ı mâneviyedeki fark pek azîmdir…

Bunun sebebini ise şöyle açıklamaktadırlar: “Asıl mesele bu zamanın cihad-ı mânevîsidir. Mânevî tahribatına karşı sed çekmektir. Bununla dahilî âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. Evet, mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, âsâyişi muhafaza etmek içindir. “Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez.” düsturu ile ki: “Bir câni yüzünden onun kardeşi, hanedanı, çoluk-çocuğu mesul olamaz.” İşte bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle âsâyişi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dahile karşı değil, ancak hâricî tecavüze karşı istimal edilebilir. Mezkûr âyetin düsturuyla vazifemiz, dahildeki âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir… Ve cihad-ı mâneviyenin en büyük şartı da vazife-i ilâhiyeye karışmamaktır ki,“Bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenab-ı Hakk’a âittir. Biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz.”

Dersin devamında içeride ve dışarıda verilecek mücadelenin farkına dikkat çekerek milyonlarla ifade edilebilecek talebelerinin varlığı sebebiyle maddi kuvvete sahip olduğunu, ama bu kuvveti müsbet hareket ederek sadece dahilde âsâyişi muhafaza için kullanacaklarına vurgu yapmaktadırlar.  

Aynı yerde, çok yakında vefat edeceğini ifade ederek, şu önemli nasihatı yapmaktadırlar: “Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur’a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; “ehvenüşşer” olarak bakınız. Daha “âzamüşşer”den kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara faydanız dokunsun. Hem dahildeki cihad-ı mânevî, mânevî tahribata karşı çalışmaktır ki, maddî değil, mânevî hizmetler lâzımdır.”

Dahilde yapılacak mânevî cihat, maddî değil, manevi tahribatları tamir etmeye matuf olmalıdır. Yani parti kurarak iktidarı ve maddi kuvvetleri ele geçirmek, sokaklara dökülmek gibi kitle hareketleri veya diğer bir ifadeyle, emniyet ve asâyîşe zarar verebilecek dahilde maddi kuvvet kullanmayı gerektirecek faaliyetler şeklinde olmamalıdır.

Ayrıca aynı ayet-i kerimeden iktibas ettikleri düstura binaen,  o zülmeden o parti içerisinde zülümlere sebebiyet verenlerin yüzde beşlik bir kesim olduğunu ve bunların suçunu bütün parti mensuplarına şamil etmenin doğru olmadığına dikkat çekmektedirler. Fethullah Gülen Hocaefendi de “Değmez mi” başlıklı konuşmasında aynı hakikate dikkat çekmektedir: “O hükûmetin içinde de -esasen- o zulmü, o ihtilâsı, o harâmîliği, o hırsızlığı irtikâp edenler, mahdut bir sınıf. Zannediyorum bir zelzele ile sarsıldıkları zaman, bir fay kırılmasıyla dağıldıkları zaman, bakacaksınız ki, o cephede sadece yirmi-otuz tane insan kalmış.”

Mehmet Kırkıncı hocaya atfedilen bir hatırada, müsbet hareketi pasiflik olarak gören birilerinin sorusuna Kırkıncı hoca latif bir nükte ile cevap vermektedir: “O günler Mart ayının son günleri olduğu için deniz sürekli fırtınalıydı. Yanımdakilere sordum: “Bizi rahatsız eden bu çalkantı, bu hareket nedir?” “Denizden esen fırtına, dalgaları kaldırıp, kıyıdaki taşlara çarpıyor. Bu gürültü ondan kaynaklanıyor.” dediler. Ben de latife ile: “Ben bu Karadeniz’i akıllı bir şey zannederdim. Acaba dalgalarını kaldırıp taşlara vurmasında ne fayda var. Bundan kendi başını kırmaktan başka ne kazanıyor ki? Siz Trabzonlusunuz bilirsiniz.” dedim. Benim bu latifem çok hoşlarına gitti. Devam ettim:“Trabzonlular, size bir şey daha soracağım. Sabahları buralara güneş doğuyor mu?” dedim. “Elbette” dediler. “Peki o da gelirken böyle gürültü ile patırtı ile sizi rahatsız ediyor mu? Camlarınızı kırıp, ağaçlarınızı söküyor mu? Bağlarınızı, bahçelerinizi tahrip ediyor mu?” dedim. “Hayır” dediler. “Şu halde güneş sizleri ısıtıyor. Bağ ve bahçelerinize feyiz ve bereket getiriyor. Gecenin karanlığından kurtarıp yollarınızı aydınlatıyor. Doğru mu?” dedim. “Doğru” dediler. Sonra soruyu soran gence dönüp: “İşte sizinle bizim aramızdaki fark fırtına ile güneş arasındaki fark gibidir. Şimdi güneşe pasif mi diyelim? Risale-i Nur’un hareketi güneşin hareketi gibidir. Akıllara Nur, kalplere feyiz ve irfan getiriyor. Gönüllere muhabbet ve sevgiyi tesis ediyor.” dedim.”

Sokak hareketlerinin problemleri çözmekten daha çok, dünyadaki hizmetlere zarar verme potansiyeli vardır…

Burada ifade edilen düsturlar günümüzdeki Hizmet Hareketi için de tamamen geçerlidirler. Süreç başlayıncaya kadar  tamamen bunlara uygun hareket edilmiştir. Bu durum Türkiye’de böyle olduğu gibi bütün dünyada da aynı şekildedir. Hiç bir zaman şahıslar ile uğraşılmamış, hep müsbet yollardan yanlışlar düzeltilme yoluna gidilmiştir.  Ülkede barış ve huzur ortamının oluşması ve devamı için gayret edilmiştir. Emniyet ve asayişe zarar verecek hallerden her zaman kaçınılmıştır.  Hak adına nerede durduklarına bakılmaksızın, hizmetlerin yapılabilmesi için gerekli olan emniyet ve asayiş ortamının muhafazası için, ülkeyi idare edenlerle karşı karşıya gelmekten ziyade, onları sürekli müsbete kanalize etmeye ve ıslah etmeye çalışılmış, yaptıkları hatalardan daha çok, küçük de olsa doğruları nazara verilmiş, bunlara karşı kullanılan dil ve söylemlerde nezakete dikkat edilmiş ve evhamlarını tahrik etmemeye gayret edilmiştir. 

Zaten, “Ona tatlı, yumuşak bir tarzda hitap edin. Olur ki aklını başına alıp düşünür, öğüt dinler yahut hiç değilse biraz çekinir” ayet-i kerimesi ile firavunlara bile bu şekilde davranılması emredilmemiş midir?

Problemler, güncel ve geçici olan yollardan değil de daha temelden ve daha kalıcı olacak yollarla çözülmeye çalışılmıştır. Ülke içerisinde hizmet etme ortamını bozacak söylemlerden ve eylemlerden uzak durulmuştur. Müsbet hareketle bağdaşmayan, çözüm bulma adına da bir şey va’d etmeyen sokak hareketlerine her zaman mesafeli durulmuştur. Çünkü sokaklara dökülme gibi kitle hareketlerinin emniyet ve asayişe zarar vermesi, toplumun önemli üniteleri tarafından yanlış anlaşılması, birileri tarafından menfi amaçlar adına manipule edilmesi ve provakosyanlara sebebiyet verme adına kullanılabilmesi gibi handikapları vardır.

Yukarıda zikredilen sebeplerden dolayı, Hizmet Hareketlerinin tebliğ ve temsil metodları içerisinde yeri bulunmayan sokak hareketlerine Hizmet destek vermemiştir.  Bu eylemlerde bir takım mazlumiyetler ve mağduriyetler dillendiriliyor olsa da bu böyledir. Bunun böyle olması yapılan zülümlere sessiz kaldığı anlamına gelmez. Dünyada yapılan zülümlere karşı daha kalıcı ve etkili olduğuna inanılan metodlarla mücadele verilmektedir ki, bunlar cehalet problemini  çözmek için eğitim faaliyetleri yapmak, diyalog köprüleri kurmak, dünya çapında gerçekleşen radikal düşüncelerin ve kutuplaşmaların önlenmesi adına gayret göstermek, fakirlikle ve fakirliğin yol açacağı problemlerle mücadele adına yardımlaşmayı desteklemek gibi müsbet faaliyetlerden oluşmaktadır.

Türkiye’de başlayan süreçle, bütün bu hizmetleri bitirme yoluna gidilmiş, Hizmet insanları her türlü hak ve hukuktan mahrum bırakılmış ve hizmet etme imkanları tamamen ellerinden alınmıştır. Dolayısıyla, yapılan bu saldırılara karşı nefs-i müdafaa ya da savunma adına, yapılan zülümlere karşı durulmuş, zülme sebebiyet verenler ve yaptıkları zülümler bütün dünyada dillendirilmeye çalışılmıştır.  Çünkü Türkiye’deki zalimler tarafından, Hizmet Hareketi yalanlar ve iftiralarla terör ile irtibatlandırılıp mensupları terörist olarak ilan edilmiştir. Bununla da kalmayıp bu uydurulan yalanı bütün dünyaya kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Hizmet Hareketi mensupları kendilerine yapılan bu zülümlere karşı maddi mukabelede bulunmamışlar, bir taraftan müsbet harekete uygun hareket ederken, diğer taraftan haklarını savunma adına hukuki mücadeleyi devam ettirmiş ve gerçeklerin anlaşılması adına, bunlara sebebiyet verenlerle kendi üslüp ve metodlarına uygun şekilde bir mücadele içerisine girmişlerdir.

Hizmet mensuplarının, bu süreçte durmadan kendilerine zülmeden, karalayan, iftira eden zalimlere karşı tavır alması, onların yanlışlarını, amaçlarını, mahiyetlerini, taktiklerini ve stratejilerini nazara vermesi müsbet hareket düsturuna aykırı değildir. Bu meşru müdafa hakkıdır, gerçeklerin anlaşılması için bir zarurettir ve aynı zamanda zalimlere yardımcı olmamak düsturuna uygun hareket etmenin de gereğidir. Kanaatimce, Hocaefendi’nin kamuoyuna verdiği mesajlarında ve röportajlarında kullanmış olduğu üslûbu, ifade edilen hakikatler zaviyesinden ele alınmalıdır ki yanlış anlaşılmalara ve insafsızca eleştirilere yol açmasın. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin