Siyasetle hizmet etmek

YORUM | VEYSEL AYHAN 

Siyasi olmak ve siyaset yapmak; mecliste politika ve particilik yapmaktan ibaret değil.

Siyaset hayatın her noktasında bir tercih olarak karşımıza çıkar.

Örneklerle gideyim.

Süleymaniye Cami’nin müezzini hırsızlık yapıyor.

Ya hırsızı ihbar edersiniz veya “Koskoca selatin camisi müezzini. Aman kimse duymasın. Yoksa Müslümanlık yıpranır,” diye olayı gizlersiniz.

İşte bu, siyasi bir davranıştır.

Yolsuz ve hırsız bir belediye başkanı var. Ama bu adam bize Kur’an kursu binası bağışladı.

Bu sebeple ben onun yolsuzluğunu görmezden geliyorum.

Bu, net bir siyasi bir tercihtir.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Hacca gidiyorum. Harem’in hoyrat nöbetçileri Ka’be’nin yanında gariban mü’minleri haksızca dövüyor. Ben, “Arada ben de dayak yemeyeyim” diye kaçıyorum. Veya “Ya beni bir daha Harem’e almazlar korkusuyla” onları alkışlıyorum, O garibanları kurtarmıyorum.

Bu, siyasi bir karardır.

Okulum var. Öğrencilerin asli yetenekleri ve mesleki ilgileri beni ilgilendirmiyor. Yoğun bir eğitimle onları gece gündüz olimpiyatlara hazırlıyorum. “Çünkü bunlar madalya alırsa okulumun şanı yücelir. Okulumun şanı yücelirse benim de şanım yücelir. Benim şanım yükselirse Hizmet’in şanı yükselir,” diyorum.

İşte bu siyasi bir davranıştır.

Bir beldenin başındayım. Fakir öğrencilere burs vermem lazım. Öğrenci evlerini takviye etmem lazım. Ama ben toplanan paraları binalara gömüyorum. Hastane ve plazalar inşa ediyorum. Şanım yüceliyor. Şöhretim yayılıyor. Herkes benim için “Çok başarılı bir yönetici” diyor.

Bu durum siyasi bir tavırdır.

Yine bir beldenin başındayım. Zihnimi ve tüm kapasitemi insanlara iyiyi ve doğruyu anlatmaya programlamam gerekirken “Şunlarla ilgilenirsem, fazla himmet toplayamam o halde zengin olanları önceleyeyim,” diyorum. “Yoksa hedefimi toplayamam, başarısız görünürüm,” diye korkuyorum.

İşte bu siyasi bir ahlaktır.

Gazeteciyim. Gözümün önünde “cinayet” işleniyor. Mahallemde hırsızlık yapılıyor. Ama “cinayeti” veya “hırsızlığı” halının altına süpürüyorum. Çünkü “kâtil” veya “hırsız” yakın bir arkadaşım. Yazmıyorum. Mesleğime ihanet ediyorum.

İşte bu siyasi bir tercihtir.

Bulunduğum ülkede tabi olmam gereken câri kanunlar var. Bunları ihlal ediyorum. “Hukuku arkadan dolanıyorum.” Bypass ediyorum. O ülkenin vergi veren nüfusu kadar kişiyi kandırmış oluyorum.

Saydıklarımın hepsi siyaset. Ben böyle bir insansam su katılmamış bir siyasetçiyim demektir.

Bu halim Bediüzzaman Hazretlerinin “Euzu billahi mine’ş-şeytani ve’s-siyaset” (Şeytandan ve Siyasetten Allah’a sığınırım) duasında ifade ettiği, Şeytan’la eş tuttuğu siyasetin içine girer.

Bu tercihler iç içe 3 yalan içeriyor: Allah’a yalan, kendine yalan ve çevreye yalan.

YOL AYRIMI

Hakkın mı hatırı âlidir yoksa şahısların mı?

Hakikat mi kıymetlidir yoksa kişiler mi?

Basit bir soru gibi duruyor.

Oysa her insanın kaderini tayin eden bir yol ayrımı.

Ya Allah’ı önemserim, nazar-ı İlahi’den başka hiçbir şeyi umursamam veya “falan filan ne der, gazeteler ne yazar?” diye telaşlanırım.

“Hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra fedâ edilmemek gerektir,” sözünü bilirim ama işime gelmez.

“Cennete gitmek için yalan atmanız gerekse bile hilafı vaki beyanda bulunmayın” sözünü kulaklarımla duymuşumdur ama “yalandan kim ölmüş” der geçerim.

Bazen de “Hakkın hatırı” değil “Hizmet’in hatırı” derim. Şeytan sağdan gelir ve beni teslim alır.

Bu durum aslında tarihte gördüğümüz bir tür “Kardeş katli” meselesi.

Aynı mantık işler. O gün söz konusu olan “Devlet”tir, bugün “Hizmet”.

Hizmet’in bekası, Hizmet’in itibarı dersiniz ve manevi “cinayet türleri”ni mubah görürsünüz. Caminin kubbesine makyaj yapayım derken temelleri dinamitlersiniz.

Hakkın hatırını bir kenara atıp “Hizmet yıpranmasın” diye “Ben de ben de” diye kefalete koşarsınız. Sonra da yanlışlara göz kapamayanlara kulp takmak için kıvranır durursunuz.

KÂ’BE’DE İŞPORTACILIK

Hakkın hatırını âli tutmamanın dünyevi karşılığı istikameti kaybetmektir.

İnsan, zamanla Şeytanî davranışları Melekî zanneder.

Mesela Hz. Ebubekir’in hilafet vazifesi yanında komşularının koyunlarını sağarak geçindiğini bilir. Ama bundan Hz. Ebubekir’e gelen heyetlere ve misafirlere işportacılık ve esnaflık yapmak fetvası çıkarabilir.

Muaz bin Cebel’i okur. “Bakın ne güzel ticaret yapıyor, ben de onun gibi yapayım” der. Onun valilik yaparken mal kazanmasına Hz. Ömer’in müthiş öfkesini görmez. Muaz bin Cebel’in gördüğü rüyanın dehşetiyle o sabah her şeyini Hz. Ebubekir’e teslim ettiğini kulak ardı eder.

Abdurrahman Bin Avf’ın fevkalade muvaffak bir tacir olduğu öğrenir. Kendi niteliğine ve konumuna bakmayıp onu taklit eder. O dev sahabinin mal varlığı insanların gözüne batınca ve dedikodu mevzuu olunca Hz. Aişe’ye gidip “Ey müminlerin annesi! Kervanı, yükleri semerleri ve koşumlarıyla beraber Allah yoluna infak ettiğime şahit ol!” demesini görmezden gelir.

‘HİZMET’İ YIPRATMAYALIM!’

Korkarak bir varsayım yapayım. Muhal farz Allah Rasulü’nün (sas) Hind isminde bir kızı olsaydı. Ve bu kız bir gün hırsızlık yapsaydı ne olurdu?

Yukarıdaki siyasi tercihleri yapanlar o gün telaşla toplantı yapar şu kararı alırdı: “Aman bunu kimseye söylemeyin, İslam yeni yeni yayılıyor. Duyulursa ‘Peygamberin kızı hırsızlık yapmış’ derler, dine zarar veririz. Gizli tutalım.”

Böylece siyaset yapmış olurlardı.

Peki böyle bir durumda Allah Rasulü (sas) ne yapardı?

Ne yapacağı hadiste var: “Vallahî, hırsızlığı sabit olan Mahzum kabilesinden Fatıma değil, kızım Fatıma bile olsa, ayrım yapmaz ve cezasını verirdim!”

Peki ya Hizmet’i yıpratırsam?

Bundan tabii ki korkmalıyım ama insanların nazarında yıpranmasından değil.

Hizmet’in Allah’ın nazarında yıpranmasından korkmalıyım.

Tekrar edeyim Hizmet’in görüntüsünden dolayı bir endişem varsa bu endişe Allah’ın nazarından dolayı ise bir değer ifade eder. Yoksa tamamen nefisi bir kaygıdır.

BUNLARI NİÇİN YAZDIM?

Açıldığımız yeni dünyalarda bizi bekleyen en büyük tehlike “siyasetle hizmet etmek” alışkanlığıdır. Sırtını Hakka değil, şahıslara dayayanlar, itikadını kitle psikolojisine yaslayanlar uzun vadede ayakta kalamaz. Anlattıklarımla karanlık bir tablo çizmiş olabilirim.

Yüzde üçü-beşi geçmediğinden emin olduğum yanlışlardan dolayı bunları gündeme taşımaya değer mi? Milyonlarca nezih insan halisane çalışıyor. Bunda kuşku yok.

Kimsenin bu insanların emeğini lekelemeye hakkı yok.

Kimsenin bu insanların zihnine şüphe atmaya hakkı yok.

Tedbir alınmayan yanlışlar, önü kesilmeyen şüpheler aritmetik olarak artmıyor, katlanıyor, kartopu gibi büyüyor.

Buna sessiz kalanlar, önleyebilecekleri halde suskun kalanlar büyük vebal altına girer.

Hayatı boyunca kılı kırk yararak yaşamış, kendine dakika bile ayırmamış, bir insan var. Milyonlarca insanın eğitiminde ve “iman”ında tek tek hakkı var. Bu insanın itibarını sarsmaya çevresindeki dikkatsiz insanların hakkı olabilir mi?

Hakkı var diyorsanız ne diyebilirim ki!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

36 YORUMLAR

  1. “Sırtını Hakka değil, şahıslara dayayanlar”

    There is a quote about great, average, and small minds who discuss ideas, events, and people. So, Muslims nowadays are very small minds who discuss people and events, but not ideas. Ideas, events, and people might be rephrased as principles, precedents, and persons.

    Verse 5:56 shows the order, priority, and hierarchy between principles, precedents, and persons. Firstly, God is mentioned because the principles of Justice, Freedom, Compassion, and Knowledge are the Names of God. Secondly, Messenger is mentioned because the life of Messenger sets precedents for the application of principles. Finally, persons are mentioned: those who believe; i.e., those who see belief as a process and journey. Verse 5:56 tells us that principles are primary and that principles are the priority, not precedents and not persons.

    Islam: principles or precedents?

    “Sırtını Hakka değil, şahıslara dayayanlar”

    Fikirleri, olayları ve insanları tartışan büyük, ortalama ve küçük beyinler hakkında bir alıntı var. Dolayısıyla günümüzde Müslümanlar, insanları ve olayları tartışan ancak fikirleri tartışmayan çok küçük beyinlerdir. Fikirler, olaylar ve insanlar ilkeler, emsaller ve kişiler olarak yeniden ifade edilebilir.

    Ayet 5:56, ilkeler, emsaller ve kişiler arasındaki düzeni, önceliği ve hiyerarşiyi gösterir. İlk olarak, Adalet, Özgürlük, Merhamet ve Bilgi ilkeleri Tanrı’nın İsimleri olduğu için Tanrı’dan bahsedilir. İkinci olarak, Messenger’dan bahsedilir çünkü Messenger’ın yaşamı, ilkelerin uygulanması için emsal teşkil eder. Son olarak, kişilerden bahsedilir: iman edenler; yani inancı bir süreç ve yolculuk olarak görenler. Ayet 5:56 bize ilkelerin birincil olduğunu ve ilkelerin emsaller değil, kişiler değil öncelik olduğunu söyler.

    İslam: ilkeler mi yoksa emsaller mi?

  2. Gerçekten nokta atışı örneklerle meseleyi çok güzel izah etmişsiniz. Nefsi hataları zaten bir tarafa bırakalım; onları zaten kesinlikle yapmamamız gerekir. Ayrıca “insanlar ne der yerine Allah ne der“ diye düşünmeyi düstur edinmemiz lazım.
    Bir noktadan sonra insanın hatasını kabul etmesi ağır ve zor gelse bile, bedeli ne olursa olsun hatasını kabul etmesi, gereğini yapması gerekir. Diğer tarafta hesap verirken yaşayacağı mahcubiyetten fazlası olacak değil ya.

  3. Veysel Bey,

    Söyledikleriniz ve Hocaefendi’nin etrafındakilere bu son günlerdeki mevzularla ilgili mesajınız iyi, hoş güzel de bunları zamanında yazmamak da bir siyaset değil mi?

    Bizler vaktiyle çok siyasi davrandık.Vakıf ağabeylik yerine profesyonel yöneticileri tercih ettik.Hakka yaranmak yerine halka yaranmayı seçtik.Netice ortada.

    Yine de sizi takdir ediyorum.Bunları imaen ifade etmek bile önemlidir.Bakalım bu hasbi fedakar cefakar ağabeylerimiz sabah namazından gece yarılarına kadar hizmet ederken, her nasılsa bir şekilde kazandıkları malı mülkü hizmete vakfedebilecekler mi?Mesajınız doğru yere gidecek mi?

  4. Teşekkür ederim. Çok istifadeli tespitler olmuş. Umarım bu mahallerde davranan şahıslar kendi kuytularina çekilirler de hizmette yoluna devam eder

  5. Allah razı olsun Veysel Bey, hakkın hatırını âli tutanlar seslerini daha gür çıkarmalılar, insanlar mallarını, canlarını, itibarlarını feda ettiler, evet canları çok yandı ama zerre kadar ümitsizliğe kapılmadılar, başka bir yolda yürüyerek hizmet etmeyi düşünmediler. Ama birilerinin hizmeti babalarının çiftline çevirdiğini, kendi şahsi devletciklerini ve hazineciklerini kurduğunu öğrendiklerinde işte bu onları can evinden vurdu…Hakkın hatırı tüm fanilerin hatırında âlidir… bila istisna vesselam…

  6. İşte bu. Beklenen hareket tarzı bu. Bu şekilde davranılırsa adalet tesis edilir. Çürümenin önüne geçilir. Hastalıklara karşı koruyucu hekimlik yapılmış olur. Ona buna şuna göre değil, Hak ve hukuk ile muamele edilir. Allah razı olsun.

  7. Ya mahkemelerde tahliye olalım veya fazla ceza almayalım diye söylediğimiz yalanlar davsmizi inkar etmeler. Evet feto var ama ben ondan değilim diye yaptığımız menfaatperest savunmalar. Yıllardan beri alıştığımız tecilli yalanların bir sonucu olsa gerek . Ayet ne güzel der:”Tevbe etmedikçe üzerinizde ki azap kalkmaz.”

  8. 👏Allah razı olsun. Okuduğum en güzel yazı. O kadar net ki anlamak isteyene. Atinada 14aydir babasız çocuk büyütüyorum. Yaşanılan şeyler kendi izdirabimdan çok çok ağır geldi.

  9. Nala da Mıha da vurmuşsunuz, amenna. Kesinlikle yanlış yapanların veya öndekilerin hesap verebilir ve şeffaf olması lazım amenna.
    Kaç gündür üst üste sağlı sollu vuran vurana, içim daraldı. Hiçmi güzel şeyler olmadı/olmuyor.

    Olumsuzlukları eleştirileri yazarken olan güzelliklerede yeverseniz ne güzel olurdu.

    (~Örnekleri kendinden bir hareketin minik bir anektodu;
    Birgün zarfımızı hazırladık 3 çocuklu eşi Medrese de bir ailemizin ziline bastık, Abla kapıyı açtı, zarfı uzattıp Abla buyrun dedik.
    Abla buay lazım değil ailem memleketten gönderdi, ihtiyacım yok dedi.
    Biz ısrar ediyoruz Abla reddediyordu. Durumunu iyi biliyoruz iki katını verebilsek ancak yetecek bir rakamı geriçeviriyor başkasına verin diye ısrar ediyordu. Son bir hamleyle zarfı kapıdan içeri atıp çıktık. Biz giderken merdivenlerde ağlıyorduk, Abla da çama gelmiş elinde zarfı uzatarak ağlıyordu.
    Bir daha o eve zarf götürmedim, başka bir arkadaşa ricaettim…)

  10. Yazılan yazıları herkes kendi nefsine söylemiş gibi algılayacak yoksa yazı şu şahıslar için söylendi kendi nefsine söylenmiş gibi algılamazsa aynı hataları yapmaya devam ediyorsa mesaj yerine ulaşmamıştır.

  11. Kaleminize sağlık.
    Yalnız bazilari, yazının geri kalanı açık aksini söylese de, “Yüzde üçü-beşi geçmediğinden emin olduğum yanlışlardan dolayı bunları gündeme taşımaya değer mi?” sorunuzla, “değmez” demek istediğinizi zannetmiş, belki hemen ardından kendi sorunuza cevaba “Evet, deger!” diyerek başlasanız daha anlasilir olacak.

  12. Veysel Bey Allah razı olsun. Hizmetteki abiler ve ilahiyatçılar birer birer Hayrettin Karaman a dönmüşken, bu yazınız içimizde bir umut kıvılcımı oluşturdu. Çok çok çok teşekkürler

  13. Çok yerinde bir yazı.
    Araba uçurumdan aşağı yuvarlanmış ama kaza raporu yok
    Sebebi belli değil.
    AKP zalim elbette. Hem de katmerli faşist.
    Ama yüz binleri uçuruma götürenler hiç mi sorgulanmayacak?
    Bu eşyanın tabiatına aykırı.
    Ne yapılmalı?
    1) 15 Temmuz’la ilgili suçu sabit olanlar ortaya çıkarılmalı,
    2) Karar alma mekanizmaları şeffaf olmalı
    3) Mali konulardaki muglakliklar bitirilmeli,
    4) Yurt dışına çıkıp hâlâ tedbircilik oynamaya son verilmeli.
    Vesselam

  14. Hizmet bir maden, elmas’ta çıkacak, kömür de,
    Hizmet manevi bir şirket, Melek’de çıkacak, şeytan da,
    Kim Hasbi, kim dönek nasıl bilinecek?

  15. Selam
    Elimde niyet ölçer yok.
    Ama yine de Veysel bey Mahmut bey vb sureti haktan olmayı ancak ve şimdi aklına getirebilmişler ( bu da bir gelişme) bana samimi gelmiyor.
    Kimse kusura bakmasın.
    Şimdiye kadar herkes kol kırılır yen içinde kalır yaptı.
    Ortalığa saçılan şeylerin on yüz katını hizmetin üst kitmesi yıllar dır gizli gİzli fısıltı ile kapalı ve güven duydukları ortamlarda dile getirdiler ama cesaretle söyleyemediler.
    Basra harab olduktan sonra ve hele birileri yazdıktan sonra geçmiş olsun demek düşüyor.
    Ahmet Dönmezin ulaşamadığı daha onlarca hususu bari siz ortalığa dökünde binler yüzbinlerin hukukunu koruyun.
    Selam

  16. Ah ne kadar doğru yerinde ve güzel ifade etmişsinz Allah ebeden razı olsn.nasıl veballer ahiret adına ne ağır yükler Allahm hakiki anlamda muhasebe lutfeylesin hepimize.Mazlumların selamete çıkması adına ismi ortalığa dökülmüşler Allah rızası için yok olun kaybolunda yeni nesillere gençlere kervanı çağa uygun teknik yol ve yöntemlerle hakla hakkaniyetle yeniden bir dirilişle taşıyacaklara yol açılsın teşekkürler Veysel by Şu zor dönemlerde hakkı tutup kaldıran yüreğinize Sağlık ömrünüze bereket

  17. Cok yerinde bir yazi.
    Benim hala anlayamadigim bir konu var. Bu öndeki abilerden nicin bir tanesi bile istifa mekanizmasini kullanmayi tercih etmiyor. Ama hic endise etmesinler ben sizin yerinize de istifa ederim. Siz rahat rahat sohbetilerinizi yapmaya devam edin.
    Erdogan’in tabuta kolunu dayayip siyaset yapmasi ne kadar alcakca ise bir gazetecinin tutuklular üzerinden siyaset yapmasi da o kadar alcakca. Bunu anlamak, görmek isteyen istemeyen sohbet abileri, sizler (bir tek kelime etmeyenler) benim icin tam bir hayal kirikligisiniz.

  18. cok guzel bir niyetle kaleme alinmis bir yazi olduguna eminim. nitekim onceki yazilarinizi da bu nazarla okuyup, istifade etmistim. lakin soz konusu siyasetin kapsamina yazinin bazi bolumlerinin de girdigini dusunuyorum. Hakkin hatiri deyip, bazi kisileri – dogrusu hedef gostererek – elestiriyorsunuz, dini yanlis yorumladiklarini soyluyorsunuz. ama kanaatimce siz de o birileri hakkinda zan’la hareket ediyorsunuz, yorum yapiyorsunuz. siyasetin alamet-i farikalarindan biri de baskalarini dinlemeden dogru yanlis – sizce dogru olmasi degil mevzu bahis olan – konusmaktir. simdi diyebilirsiniz gercekler ortada diye, ama o kisilerin soz hakki vardir, belki aciklamalari tatmin edici olmamistir ama yargisiz infaz da yapmamak gerekir.

  19. Okadar bunalmıştımki.Nereye baksam herkes sahabeleri refere ederek mal mülk edinilebileceğini anlatıyordu.Kimse günün sonunda o sahabelerin o malı mülkü dağıtığını söylemiyordu.Bunu nerde nasıl ifade etmeli diye düşünürken yazınızı okudum.Allah razı olsun…

  20. Yazılanlar bir ütopya. Gerçek hayatta uygulanabilirliği pek yok maalesef. Özellikle islam ülkelerinde ve şark toplumlarında. Bizde o cografyanin insaniyiz. Objektif olmak mümkün değil bizim kültürümüzde. Bir meselenin yanlış olduğunu düşünmek icin once eylemi kimin yaptigina bakariz. Bir meseleyi yanlış olarak degerlendirirken evrensel değerleri veya yaşadığımız ülkenin yasalarını değil, içinde yaşadığımız toplumun normlarını kıstas olarak kullanan insanlarız. Bizde hicbir iyilik cezasiz kalmaz. Yanlış yapanı şikayet edersen dayak yersin. Ses çıkarıp itiraz edersen mobbinge maruz kalırsın. Yaptığına yapacağına pişman oluncaya kadar burnundan fitil fitil getirirler. Bu Hizmet’in degil, topyekun ulkenin de sorunu aslinda. Soma davasında tek mahkum madencilerin avukatiyken, yıllar önce rte’ye anamızı ağlattın diyen çiftçi hala mahkeme köşelerinde sürünüyorken, polise şikayet ettiğin magandalar polisten adresini alıp hanene tecavuz ederken, sosyal medyada yazdığın birkaç satır yazıyla düzeni eleştirdiğin icin polis tarafından tutuklanırken, siddet goren kadini kurtarirken faili bicaklayan Kadir hala hapis yatarken, yazdiginiz sekilde kimse hizmet edemez. Ben gerizekali oldugum icin yine tesebbuste bulunup avcumu yalarim ayri mesele. Insanlara hayal satmayin! Bizde hak arayanin hayati karartilir. Sadece onun degil haksizliga ses cikaranin, isyan edenin, Hakk’in hatrini ali tutanin da hayati kararir. Bilmeniz gereken en temel “Hakikat” budur! Bu hakikati gozardi eden insanlarin “Hak Davasi” yuzunden karardi binlerce hayat. Bikmadiniz mi?

    Tayyip iyi etrafı kötü veya Hocaefendi iyi dar dairedekiler kötü demenin, Hz. Muhammed (SAV) iyi ama ashabı kötü demekten bir farkı yok bana göre. Eğer Hocaefendi’nin etrafındaki insanlar dikkatsiz insanlarsa buradan dolaylı yoldan Hocaefendi’nin de dikkatsiz olduğu, etrafındaki insanları seçerken dikkat etmediği manası çıkar. Yaşanan sıkıntılarda tepeden tırnağa herkesin sorumluluğu var. Benim gözlemlediğim bir grup Hocaefendi’nin çevresindekileri seytanlastirip, yaşanan hadiselerdeki tüm sorumluluğu onlara yıkıp, hizmet mensuplarını kendi tarafına çekmeye çalışıyor. Bunu yaparken büyük çoğunluk Hocaefendi’ye saygıda kusur etmiyor ama içlerinde direkt onu suçlayanlar, kendisine küfür ve hakaret edenler de var. Sosyal medyadan gizli hesaplarla yaptıkları için kim oldukları da bilinmiyor genel olarak. Ama nihai hedeflerinin kötü olduğunu düşünüyorum. Diger tarafta eski düzen devam ediyor. Yazılanları görmezden geliyorlardı yakın zamana kadar. Artık kılıçlar çekildi. Yazılar, yalanlamalar, karşı suçlamalar başladı. Keşke olmasaydı sonumuz böyle. Ama artik sona geldik. Birakin Allah kiminle istiyorsa onlarla ila etsin davasini. Biz beceremedik! Becermemiz de mumkun degil!

  21. Kendi nefsime okumuya çalıştım. Herkesin de böyle okumaya çalışması gerektiğini düşünüyorum. Hepimiz kendi duygu ve düşüncemizi, yaşantımızı düzeltirsek ; gıybet ve suizanna girmeden cemaatin düzeleceğine inanıyorum. Tüm problemlerimizin birden düzeleceğini inanmak da sosyolojinin kanunlarına aykırı olduğunu düşünüyorum. Kuran nasıl o dönemdeki toplumu tedrici olarak bir seviyeye getirdiyse , biz de problemlerimizi zamana yayarak düzeltebiliriz.

  22. Yüzde %3-5 geçmeyen bu hatalar eğer %97 nin hayatını alt üst ediyorsa kesinlikle sorgulanmalı ve cezaları dünya hukuk kuralları içersinde verilmeli . Hizmet hareketi dava açmalı bu insanlara ve soruşturma tarafsız hukuk mahmeklerinde görülmeli aksi taktirde yapılan %3-5 yanlışı küçük görecek Veysel bey gibi yorumlar olur . Yazınızın %97 sini beğendim %3 beğenmedim . Ama %3 lük kısmından bu yorumu yapıyorum .

  23. Sözünüzün kar etmediği yerde istifa ediyorum diyebilirsiniz mesela! Bu kadar sözün ardından gereğini yapmamak, hala parçası olmak da siyasi bir davranıştır!

  24. Allah ebeden razi olsun. Cahillikten, belki genclikten ya da itaat ve istisareyi yüceltmekten dolayı zamaninda ayni siyasi tercihlerde bulunmus ya da birsekilde icinde yer almis olabilirim, olabiliriz. Kimse hatadan ari degil. Muhim olan hatalarimizi gorup tövbeye yönelmek degil midir? Bunları konusmayı fitnecilik, hizmeti bölmek, karşı tarafta olmak diye adlandirmak da neden? Hizmet kimsenin tekelinde degil. Kim hizmete canim kanim diyorsa söz söylemeye hakki var diye düsunuyorum. Sadece malini varini yogunu vakfedenler degil, omrunu hizmete adayan insanlar var. Nolur bu beste tamamlansin, pirupak tamamlansin diye gayret edenler var . Dediginiz gibi kimsenin ne O merkezdeki insana ne de ona inanip bu yola revan olan bu insanlara leke sürmeye hakki yok. Ki bu kadar yasanandan sonra Merkezdeki O insanla alakali bile supheler hücum ediyor zihinlere. Umarim Allah bizim dunyada temizlenmemizi, bu hatalarimizin cezasinin ahirete kalmamasini murad ediyordur. Boylece hala O’nun( cc) inayetinin ardimizda olduguna inanabilecegim.

  25. İlm-i siyaset çok güzel bir kavram bizim meselemizi açıklamak için. İlim tarafı ağır basınca yönetim ya da yapılan işler adil ve dine uygun oluyor. Buna mukabil, siyaset tarafı ağır basınca – ki genellikle bu daha çok oluyor maalesef – haktan, hukuktan, dinden, ana kaynaktan uzaklaşmalar ve sapmalar başlıyor. Evet maalesef biz bu yönüyle doğuya aitiz bir doğu toplumuyuz. İlm-i siyasetin siyaset tarafına çok ama çok sıklıkla başvuruyoruz. Kısa vadede çok da yapacak birşey yokmuş gibi görünüyor. Orta ve uzun vadede hayırlı olur inşallah diyelim.

  26. Hic “ben mi yanlis dusunuyorum acaba” demedim ama yazan cizen konusan kisilerden gorduklerim, beni, hizmetin medyada onde gozukenleri ve bir kisim cemaat elitleri adina karamsarliga dusurmek uzereydi. Sonra bu yaziyi gordum ve sukrettim.

    Boyle sozleri sevmem ama, susarsaniz bunun bir sorumlulugu olur diye dusunuyorum -vebal demek istemedim-.

  27. Yıllr önce eşime verilen görevi nedeniyle her ay İzmir e gidiyordu. Toplantı öncesinde evde bir çetele doldurma muamması yaşınıyordu. O zaman eşime dedim işimiz çeteleye kaldı ise halimiz harap demiştim. O günden bugünlere geldik. Herşeyi çetele doldurmak için yaptık. Risaleyi bile başkasına anlatmak için okuduk. Kendimiz için okuyabilseydik diyorum şimdi. Çalıştığım dershanelerde bütün müdürlerle özel randevu alım.Yaptıkları yanlışları uslubunca söylemeye ve çözüm önerileri vermeme rağmen hiçbir müdürün hocam uyarın için teşekkür ederim dediğini duymadım hatta belli bir noktadan sonra ben bazı şeyleri abartığım için suçlandım. Üstat bir kardeşinizin sırtındaki akrebi haber verin dediği için yaptım ama o kişiler bana akrebin oraya benim tarafından konulduğunu söyleyip bizler suçlandık. Hizmeti temsil edenler bütün herşiyle şeffaf açık ve net olmadıkları sürece bu böyle devam eder. Şu an bu konulara fazla yer vermeden magdur ve mazlumlar için gayret etmeliyiz ama zamanı gelince usül ve adabınca herkes hakkını aramalı ve sorgulamalıdır.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin