Siyah aracın içinde kaçırılan gariban

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Alıp götürüyorlar. Sokak ortasında. Gündüz gözüyle. Kahpece, hukuksuz olduğu kadar! Bir sırtlan gibi, bir çakal gibi saldırarak. Kimi zaman darp ederek, kimi zaman silah tehdidiyle, zor kullanarak, daha da önemlisi devletin adını kullanarak, otoritesini kullanarak, memuriyetlerinin statüsünü, kimliğini, unvanını kullanarak! Alıp götürüyorlar, bir bilinmeze.

O aracın içinde neler oluyordur kim bilir? Kendi aralarında konuşuyor mudurlar acaba? Öğlen yedikleri yemekten, çocuklarının yarınki sınavından, eşlerinden aldıkları alışveriş listesinden, dünkü futbol maçından bahsediyorlar mıdır? Nasıldır o arabanın içindeki diyaloglar acaba? Espri yapılıyor mudur, şakalaşılıyor mudur mesela hiç? Ne bileyim, hayal kuruluyor mudur? Hasta olan anne-babasının derdine düşüyor mudur faillerden biri örneğin? Arabayı nasıl kullanıyorlardır? Sırayla mı? Elemanlardan birinin ehliyeti yoksa mesela, diğeri mi kullanır aracı hep? Yoksa anayasa ve yasalara uymayıp görevini kötüye kullanan memur, ehliyeti yokken aracı da nasıl olsa kullanır mı? Trafik kurallarına uyuyorlar mıdır? Mesela karşıdan karşıya geçmekte olan bir bebek arabalı kadına yaya geçidinde yol veriyorlar mıdır? Müzik dinleniyor mudur o araçta acaba? Nasıl bir müzik dinleniyordur, dinleniyorsa eğer? Türkü mü, klasik Türk musikisi mi? Pop mu yoksa arabesk mi? Yoksa dombra mı? Emniyet kemeri takıyorlar mıdır? Kendileri takıyor diyelim, ya kaçırdıkları zavallıya da takıyorlar mıdır? Mesela Hitler dönemi Gestapo teşkilatında olsalar, tüm eylemleri başından sonuna dek plan dâhilinde ilerlerdi. Bu alaturka rejimin hukuk tanımaz memurları acaba disipline olmuş bir pro-faşist görev bilinciyle mi hareket ediyorlardır? Yoksa, ne bileyim, pilavcının önüne rastgele çekip yirmi dakika yemek ve ihtiyaç molası verebilecek lakaytlıkta mı hareket ediyorlardır? O aracın içinde neler oluyordur kim bilir! Kim bilir!

Kaçırılan adamın aklından neler geçiyordur acaba, o araçta? Çocuğunu son kez bir sarılıp da öpmemiş olmanın vicdan azabı mıdır kafasındaki? Yoksa can kaygısından bunu bile düşünemez mi insan? İşe gitmediği için kovulmak ya da patrondan veya müdürden azar işitmek gibi bir düşünce geçer mi acaba aklından? Yok canım, saçma bir soru oldu – işinden zaten KHK ile atılmıştır çoktan. Sokağa neden çıktıydı o zaman acep? Bir arkadaşıyla mı buluşacaktı ki? Arkadaşı merak eder mi diye düşünüyor mudur, buluştukları saatte buluşma yerine varmayınca? Arkadaşı acaba eşini arar mı, gelmedi diye? Yoksa merak etmesin diye bir süre beklemeyi mi seçer? Bunlar geçer mi aklından? Acaba bağırmasın diye ağzını koli bandıyla bantlarlar mı? O koli bandının keski kimyasal kokusu ve muhtemelen o kokudan beter olan tadı, örneğin alerjik birisiyse kaçırdıkları gariban, nefes darlığı veya boğaz şişmesi falan yapar mı? Darp ediyorlar mıdır araçta? Elini-kolunu bükmek, tokatlamak, hayalarını sıkmak, saçını geriye doğru çekmek, burnuna yumruk vurmak, artık o anki “özgürlüklerinin” izin verdiği başka ne varsa yapmak! Tehdit ediyorlar mıdır? Psikolojik direncini azaltmak için, örneğin son duasını etmesini, onu katledeceklerini falan söylüyorlar mıdır? O anki ruh hali nasıldır acaba? Yoksa gözlerini de bağlıyorlar mıdır? Elbette! Ağzının ve gözlerini kapatmak güvenlik için şart değil mi? Güvenlikçi olduklarından bu işleri sanırım biliyorlardır. Kitabına uygun hareket ediyorlardır. Bunun eğitimini veriyorlar mıdır bazı devlet birimlerinde? Adam nasıl kaçırılır? Bu işin teorisi ve pratiği mutlaka vardır! Acaba mesela ilk seferindeki verimle tecrübe kazandıktan sonraki verim arasında fark oluyor mudur? Mesela zaman parametresine göre? Mesela dikkat çekmeden, “tereyağından kıl çeker gibi halletme” babında?

Acaba farklı yaşlardan kurbanlar farklı tepkiler mi veriyordur? Fenalık geçiren, ağlayan, haykıran, mücadele ederek kurtulmaya çalışan, kendini yere bırakarak vücudunun ağırlığını kullanmak suretiyle kaçıranlara direnen gibi farklılıklar, kaçıranların ve kaçırılanların kaçırma eylemi esnasındaki davranışlarını nasıl etkiliyordur? Mesela daha çok direnene daha mı çok işkence yapıyorlardır? Yoksa daha az direnen baskın karakter değil algısı oluşunca üzerine daha mı çok gidiyorlardır? Acaba kaçırılan rasyonel bir şekilde başına geleni anlamaya yönelik soru soruyor mudur? Böyle bir durumda acaba cevabı geçiştirmeyi mi, basit ve kısa cevaplar vermeyi mi, uzun uzadıya durumu anlatmayı mı, yoksa sadece “kes lan!” deyip darp etmeyi mi seçiyordur kaçıran memurlar? Bu işin bir prosedürü var mıdır? Yoksa bu memurun “inisiyatifine” ve “yaratıcılığına” mı bırakılıyordur?

Bu işleri yapan memurlar, devlete hizmet ettikleri için kendileriyle gurur duyan, emir-komutada olmanın verdiği “manevi rahatlıkla” hareket eden, rejime sadık ve onun bekasına inanmış türden insanlar mıdır? Yoksa yaptıklarının yanlış olduğunun ayırtında olan, yani suç işlediklerini, kanunsuz hareket ettiklerini bilen, ama umursamayan türden memurlar mıdır? İnsan nasıl böyle olabilir? Bunun bir teknik eğitimi var mıdır? Varsa, örneğin bu eğitimden sonra mı bu memurlar bu tür bir suç makinesine dönüşüyordur? Aklıma takılan bir başka konu da şu: bu işin de bir “profili”, bir tür “kabiliyetli ve gelecek vadeden” potansiyel memur tipi mevcut mudur? Eğer bu memurlar normal yoldan KPS üzerinden memur oluyorlarsa, mesela mülakatta bunların “temayülünü” sınayan türden sorular soruluyor mudur? Mesela “hiç kavga ettin mi?” ya da “hiç birinin burnunu kırdın mı?” türü profil sorgulayıcı sorular soruyorlar mıdır? Yoksa mesela ne bileyim sadece “AK Parti teşkilatlarından referansın var mı?” ya da “Türkiye’yi iç ve dış düşmanlardan koruyan kim?” türü standart kamu personeli mülakat soruları mı soruluyordur? Mesela özellikle babalarından şiddet görenler gibi belli bir tipte aday profiline yönelim oluyor mudur? Yoksa böyle psikolojik profil çıkartma işleri bizimki gibi memleketlerde fazla mı “entel” kaçar? Öyle ya, belki de işe alımda “memlekette malzeme nasıl olsa bir!” deyip, tuttuğunu al türü bir işe alım politikası mı uyguluyorlardır? Mesela işe yeni alınan bir çaylağı eğitmek için adam kaçırtma ve işkence konusunda deneyimli bir memurun yanına mı veriyorlardır?

Bu işlerde çalışanlar, mesela Cuma için “amirim Cumaya iş koymasak?” türü bir esneklik beklentisinin dillendirebildiği sosyal bir meslektaşlık dayanışması içinde, olumlu bir işveren ikliminde mi çalıştırıyorlardır? Akşam eve gittiklerinde “bugün iş nasıldı bey?” diye soruyor mudur karıları? Çocuklarıyla oyun oynuyor mudur adam kaçıran işkenceciler? Mesela oğlu okulda arkadaşına vuran bir memur, oğluna şiddetin çok kötü bir şey olduğunu ve neden bir insana kaba kuvvet uygulanmaması gerektiğini söyleyecek kadar profesyonel midir? Yoksa zaten işteki ile evdeki şahsiyet aynı mıdır? Yani şiddet bir yaşam tarzı mıdır? Örneğin ben üniversitede ders vermesem de sanırım okumaktan ve yazmaktan kopamazdım. Bunlar da “dayak benim ayrılmaz bir parçam” türü ilişkiyle mi bağlıdırlar işlerine? Örneğin tatillerde işini özler mi böyleleri? “Yahu gözümde tütüyor sokaktan adam kaçırırkenki adrenalin yoğunluğu!” türü bir bağlılık var mıdır işlerine yönelik? Acaba ülkelerine hizmet ettiklerini mi düşünüyorlardır, adam kaçırıp ona işkence ederken? Yoksa bu işi “sadece ekmek parası için” mi yapıyorlardır, suç işlediklerini bilerek?

Branş değiştirmeyi düşünüyorlar mıdır? Mesela, devlette “emeklerinin hakkını” alamadıklarını, ama ileride fırsatını bulurlarsa “özele geçerek” daha iyi koşullarda çalışmayı düşünüyorlar mıdır? Mesela bir tür mafya teşkilatında, ne bileyim, öğlen yemekleri “şirketten midir?” veya arada, mesela her elli vardiyada bir, bir tür ekstra falan alıyorlar mıdır? Ama devletin yine de daimi kadrosu olması, daha az risk barındırması gibi avantajları, ya da ne bileyim, ileride emekliliği daha iyi olur türü düşünceler akıllarından geçiyor mudur? Bu işlerin de “iyisi” var mıdır? Mesela, “Ali abiyi yollayalım. O zor vakaların adamı!” gibi, iş çevresinde ünlenen “görev adamları” var mıdır? İyiler “daha mı çabuk yükseliyordur?” yoksa her yerde olduğu gibi bu işlerde de bir yerlerde bir dayı olması mı lazımdır?

Bu adam kaçıranlar, işkence edenler, acaba şerefsiz olduklarını biliyorlar mıdır? Yoksa, “ben değilim şerefsiz, esasında bu işlerin başındakiler!” türü bir meşrulaştırma mekanizmasıyla kendilerini rahatlatabiliyorlar mıdır? Bunlar, acaba yaptıklarında zaman aşımı olmadığını, bir gün adalete hesap vereceklerini biliyorlar mıdır? Bu onlar üzerinde nasıl bir etki yapıyordur? Yoksa “bitti bu iş – sistem oturdu artık” türü bir rahatlık mı içerisindedirler? Acaba aralarında örneğin farklı partilere oy veren “profesyoneller” var mıdır? Yani dışarıya doğru “reisçi” görünen, ama aslında mesela “ülkücü olan” birileri var mıdır? Varsa eğer, örneğin Bahçeli’nin daha önce Erdoğan’a ettiği hakaretleri alkışlarken, bugün yine Bahçeli gibi taraf mı değiştirmişlerdir? Yoksa bunlar siyasetle falan işleri olmayan, “vatan hizmeti yapıyoruz!” diyen idealistler midir? Her kim olurlarsa olsunlar, aralarında esasında hiç fark olmadığını, sonuçta yargı önünde hesap vereceklerini biliyorlar mıdır? Aralarında “bu işin sonu ne olacak” diye konuşuyorlar mıdır?

O aracın içinde olanlar nedir, günün birinde gün yüzüne çıkacak mı? Kaybedilen, ortadan kaldırılan garibanlar bulunacak mı? En azından başlarına gelenleri öğrenebilecek miyiz? Babasının nerede olduğunu merak eden çocukların umutla her gün annelerine “babam ne zaman gelecek anne?” sorularına anneleri bir gün yanıt verebilecek mi, ağlamadan? Eve sağ-salim dönebilecekler mi, günün birinde, ortadan kayboldukları gibi, sessizce? Yoksa binlerce gündür evlatlarını arayan Cumartesi Anneleri gibi, ya da ortadan kaybolduktan sonra izbeleşen kiliselerinin duvarlarına bozuk yazıyla romantik bir şeyler yazılan ve kalp işareti yapılan Ermeniler gibi, yüreğimizi burkan, boğazımızı düğümleyen bir başka hüzünlü sayfası mı olacak Türkiye tarihinin, kaçırılan garibanlar? O Ermenileri katledenler yargılanmadı. O annelerin yolunu beklediği can evlatlarının failleri yargılanmadı. Acaba adam kaçıran işkenceciler bir gün yargılanacak mı? Acaba üzeri örtbas edilen katliamların ve hukuksuzlukların cezalandırılmadığı ve sorgulanmadığı modern tarihimizden aldıkları cesaretle mi yürütülüyor bugünkü karanlık işler? Kaderimizin bizi fırlatıp attığı dört bucakta bunları yine de düşünmeyeceksek eğer, bu kâbus nasıl biter? Acaba o siyah aracın içinde bir bilinmeze doğru kaçırılan garibanın bir cevabı var mıdır bu soruya?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. SORULARINIZI OKUYANDA DAYIM AKLIMA GELDİ…..
    Beş vakit namaZ kılan dayım, kendısı altmış yaşına gelende, teyZelerim, paylarına düşen mirastan istediler.
    Tüm tarlaları diğer dayımlarla bir ömür satıp satıp yiyerken, teyZelerimden en küçüğünün öncülüğünde buna bir başkaldırı başlatıldı.
    Bakın miras kalan toprakların 40 yıl boyunca %90 ı satılmış ve yemişler. Gerı kalandan her bir bacıya 500 m2 istendi dıye aileler birbirine girdi.
    Şu an on yıl oldu, dayılar annem dahil üç bacılarıyla konuşmuyorlar.
    Ve ben hep merak ediyordum,
    Dayılarım bir ömür namaZ kılmışlar ve hala kılıyorlar…. acaba namaZlarında nasıl dua ediyorlar???
    “Allahım bana senin miras hakkında emrini yerine getirmemem için yardım et… mi … diyorlar??
    “sabahın köründe bacılarına yaptığı Zülmü Rablerine nasıl arZ ediyor acaba??”

    Mirasyedi dayılarım nasıl gülüp eğlenebiliyorlarsa, gariban adamları kaçırıp işkence eden-öldüren polislerde o şekilde gülüyorlar ve çocuklarını sarıp öpebiliyorlar….maalesef.

    Bunu siZler ve biZler anlayamayıZ…..

    Vicdanı sönen insanlar her haltı yiyebilirler ve sonrada mutlu mutlu hayatlarına devam ederler….

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin