Sınır tanımayan yorumlama becerisi (!)

YORUM | HAKAN ZAFER

 

Son dönemde dindarlık iddiasıyla dünyasını mamur eden kimselerin güç odaklarını elinde tutmaları veya en azından öyle gözükmeleri, dindarların yorumlama becerilerinin ne denli ileride olduğunu da açığa vurdu. Aslında yorumlama becerisinin, mevcut, karmaşık ve anlaşılmaz olana karşı bir savunma olarak gelişebileceğini düşünüyordum. Olmayanı, son derece yalın olanı ve asgari zekâ kırıntısıyla bile anlaşılacak kadar “Ben buradayım” diye bas bas bağıran olayları, sanki aynı evrenin aynı boyutunda yaşamıyormuşuz gibi aşkın yorumlamalarını hayretle izliyorum.

-Ömrünü keskin uçlarda “tevhid” vurgusuyla geçirmiş kimselerin eğilmedik “huzur” bırakmamalarına,

-Kimliklerini borçlu oldukları, üzerinden dava ilerlettikleri düşmanlarının tüm kınadıkları renklerine basma kumaş gibi boyanmalarına,

-Okuduğu gazete, dergi hatta takvim yaprağında dahi bulunmasına müsamaha göstermedikleri ifadeleri, kendilerinden hiç ama hiçbir farkı olmayan kimselere ağızlarını yaya yaya söylemelerine,

-En katı haliyle yaşamaya çalıştıkları, etrafı kıyıp doğrama pahasına başkalarına yaşatma konusunda da tüm kabalıklarını sergiledikleri, meselelerinin kıyısına yaklaşmamış, eski hallerine denk gelse tekfir edecekleri kimselerin zapt edilmez savunucuları olmalarına,

-Hak, hakikat, kul hakkı, zulüm-zalim, tağut, mustazaf, cihad, tebliğ-davet, dava gibi eskiden neredeyse amentüleri halini almış kavramları zebil etmelerine…

getirdikleri izahları duyunca, bütün bu tutarsızlıklara mı yoksa bunları yorumlama marifetiyle arınma çabasına mı hayret etsin insan, arada kalıyor.

Kafka’nın, uyandığında yatağın orta yerinde koca bir böceğe dönüşmüş Gregor Samsa’sına toz yutturacak kadar hızla değişen bu karakterden bahsetmek değil muradım. Ancak “şehrin iyileri” için üç yorumlamaya dikkat çekmek istiyorum.

Dini, sevdiği şahıslar üzerinden yorumlama becerisi    

W.Shakespeare’in, Hamlet’i dönemin en büyük oyuncularından, arkadaşı Richard Burbage’in oyunculuğunu gözünün önüne getirerek yazdığı söylenir. Haliyle, hayalindeki Danimarka Prensi Hamlet’i, her ne kadar dönemin efsanesi olsa da Burbage’in oyun kabiliyetine bağlı kalarak kâğıda dökmüş olmalı.

Çoğu dindarda da durum aşağı yukarı aynı seyrediyor. Zihnindeki din imajı, sevip takdir ettiği şahısların kapasitesiyle oluşuyor. O kimselerin yapabildikleri, dindarlığın sınırlarını tayin ederken, yapamadıkları veya yapmadıklarına zihinler asla yanaştırılmıyor. Herhangi bir dindarın, en insani halleri hatta yetersizlik veya hataları bile illa dini referanslarla mühim görme saplantısıyla bu ölçüyü kullanması halinde “mübarek” ilan edemeyeceği kimse kalmaz.

Tersi de mümkün. Dine mesafe alanların zihninde dini sahneleyenler, sevimsiz, dindar görünümlü karakterler oluyor. Bu tür durumda iki tarafın da konforundan bahsedebiliriz. Biri hoyratlığın dayanılmaz rahatlığını “olduğu gibi” yaşarken, diğeri de sadece görüntüye aldanıp genellemenin rahatlığını yaşar.

Bilmediğini aşkın bir bilgiye ulaşabiliyor gibi yorumlama becerisi     

Çoğu kimsenin bilmediği, nedense (!) genellikle de yanlış bildiği, sadece “doğru bilenler” takımının eriştiği meseleyi öğrenme çabanızın ilk durağı, “o iş senin bildiğin gibi değil” cümlesidir.

Esnayı yaşayan kimselerin insani tepkileri bir cehalet olarak algılanmamalıdır. Henüz sıcaklığını koruyan musibet, zulüm, ızdırap gibi imtihan hallerinin yaşanması sırasında gösterilen tavır ve tutumları yerinde anlamalı, ileri yorumlama kabiliyetiyle haddinden taşırmamalıdır.

Kaderin kalemini yanında gıcırdatıyorlarmış gibi diğer yol arkadaşlarına düğümleri bir bir çözen, henüz neticelenmemiş acıları teselli edeyim derken, zapt edilemez biçimde ileri kurguculuğu yaptıran da aynı yorumlama meylidir.

Bir başka şekli de, sel durulduğunda ortaya çıkan aşkın yorumcu bolluğudur. Hâlbuki ileri görüş gerideyken olur.  Olay biteli epey olmuşken, varılacak yere ulaşıldığında yolu, yürüdüğü halden başka yorumlamak, böyle yapacağını baştan beri bildiği için yola başlamadan sonunu biliyor tavrıyla etrafı aşağılamak da aynı saplantının ürünüdür.

 

Kutsallığın kaynağı olarak yorumlama becerisi

Bazen en basit konuları ileri yorumlama ile kutsallaştırabiliyoruz. Bu, biz sıradan insanlara ait olanlarla da sınırlı değil. Mesela, yılandan, çıyandan; acurdan, hurmadan bahseden hadisleri bile yorumlayarak eşyayı kutsallaştırabilirsiniz. Sonra oluşturduğunuz bu kutsallara “sadık inanan” arama yarışı başlar. Böyle bir durumda mutlaka insanlardan çoğunu eleyerek “inanmayanlar” sütununa yazabilirsiniz.  Gelinen bu noktada şeytanın Allah’ın merhameti ile aldatma tuzağına bireyi düşüren de sınır tanımaz yorumlama becerisidir (Lokman 33, Fatır 5, Hadid 14).

Eğer kutsaldan uzaklaştırma niyetiniz varsa da yine yorumlama süper gücü imdada yetişir. Kalbinde insanların yoldan çıkmalarını istemek gibi bir eğriliği barındıranlar, anlaşılması en az kendi kıymetince emek isteyen müteşabih kısma tutunup, arzularına göre yorumlayarak bu işi kotarabilirler (Âl-i İmran 7).

***

Gerçeğe ulaşma kaygısı olmayıp, elinde dayanabileceği sağlam bilgi olmadan sırf zanları, yatkınlıkları ve zaaflarıyla kendi zihninin çamurlarında çırpınan insanlara diyecek söz yok. Ancak, hakikat peşinde emek verenlerin gördüğü, duyduğu, düşündüğü her ne varsa yorumlarken, zanlarından ve bilgisizlikten kurtulmadan bilmediğinin peşine düşüp kovalaması (İsra 36) uğrunda emek verdiği hakikate saygısızlık olur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin