Sıkıyönetim direktifindeki ‘hata’ darbecileri deşifre etti

HABER-İNCELEME | ADEM YAVUZ ARSLAN

Washington’un sıcak gündemleri nedeniyle bir süredir 15 Temmuz darbe girişimine dair analizlerime ara vermiştim. Aslında ABD Başkanı Donald Trump’ın azil sürecine dair önemli gelişmeler var ama ABD başkentine bir virgül koyup ‘esas gündeme’ geri dönmek taraftarıyım.

16 Temmuz 2016’dan bu yana aynı şeyi söylüyorum; 15 Temmuz’da yaşananlar bir darbe girişimi değil istihbarat operasyonuydu. 15 Temmuz aydınlatılmadan Türkiye’de hiç bir şey yoluna girmez, girmeyecek.

Ayrıca 15 Temmuz’da ne olduğunu anlamadan uluslararası gelişmeleri de analiz etmek mümkün değil. Mesela Türkiye-Rusya-İran ilişkilerini, özellikle Erdoğan ile Putin arasındaki ‘açıklanması zor’ trafiğinin anlaşılabilmesi için 15 Temmuz’un aydınlatılması şart.

Nitekim bir çok uluslararası ilişkiler uzmanı da aynı noktada.

Sözgelimi Washington’un saygın Türkiye uzmanlarından Prof.Dr Ömer Taşpınar geçtiğimiz hafta içinde “Putin’in elinde yolsuzluklar ve 15 Temmuz’un gerçek yüzüne dair dosyalar var. Erdoğan Putin’den çok çekiniyor” dedi. Rusya uzmanı Dr.Kerim Has buna benzer bir yorumu uzun zamandır yapıyor. Benim bizzat muhatap olduğum ABD’li uzmanlardan ‘resmi 15 Temmuz söylemi’ni satın alan neredeyse yok.

Özetle Erdoğan rejimi ‘oldu da bitti Maşallah’ deyip kendi 15 Temmuz senaryosunu dayatsa da biz gerçeği aramaya devam edeceğiz. Bunu da olağanüstü sansür ve baskıya rağmen yapacağız.

Gelelim yeni ulaştığım şok detaylara.

Diyebilirim ki birazdan okuyacağınız detaylar 15 Temmuz’a dair hükümlerinizi temelden sarsabilir. Gerçi peşin hükümlülere bir şey anlatmak, inandırmak zor. Onlar, Erdoğan çıkıp ‘darbeyi biz planladık, bunun için de Cemaate sızan ajanlarımızı da kullandık, 250 kişi öldü ama hedefimize ulaştık, rejimi değiştirdik” dese de fikrini değiştirmeyecek, Erdoğan’ı alkışlamaya devam edecek.

Ancak “Ne olduğunu bilmesem de bize anlatılan senaryo tutarlı değil, burada bir bit yeneği var” diyen kitle için çok şey ifade edecek detaylar var mahkeme dosyalarında.

358 GENERALDEN 240’I NASIL CEMAAT’Çİ OLMUŞTU?

Bu yazı aslında 15 Temmuz 2019’da yazdığım “358 GENERALDEN 240’I NASIL CEMAATÇİ OLDU?” yazısının devamı. Devam etmeden dönüp o yazıyı okumanızda konu bütünlüğü açısından fayda var.

Özetle o yazıda Ankara 17, 23 ve 25. Ağır Ceza Mahkemeleri’nde devam eden yargılamalarda yer alan belgelerin 15 Temmuz’a dair bir çok konuyu aydınlattığını anlatmıştım. Mahkeme kayıtlarına göre TSK’da yapılan tarihi tasfiyenin kaynağı daha önce Ergenekon-Balyoz yargılamalarından tanıdığımız bir takım isimler ve onların irtibatta olduğu kişilerce hazırlanan fişleme listeleri.

Mahkeme evraklarına göre fişlemeler üç ayrı grup tarafından yapılmış.

Birinci grup ‘İzmir ekibi’ olarak bilinenler. İkinci ekip Zeki Üçok’un da aralarında olduğu ‘emekli ekibi’ ve üçüncü grup ise ‘yüksek yargı ekibi’. ‘İzmir ekibi’nin en tanınan ismi Askeri Casusluk davasından bilinen Albay Mehmet Yüzbaşıoğlu. Yüzbaşıoğlu gerek ifadelerinde, gerekse mahkeme beyanlarında irtibatta olduğu ekibi tek tek sayıyor. Yüzbaşıoğlu’nun ekibinin ortak özelliği Askeri Casusluk davasında sanık olmaları.

Ancak ifadeleri çaprazlama okuduğunuzda zaten kimin kimle irtibatlı olduğu ortaya çıkıyor.

Yüzbaşıoğlu liderliğindeki bu ekibin sivil uzantılarında ise AKP’li Mustafa Şentop, HSK Genel Sekreteri Bilgin Başaran, DDK üyesi Metin Kıratlı ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter yardımcısı Talip Uzun var.

Sayfalar dolusu ifadenin özeti şu; bu ekip TSK içinde kapsamlı fişleme listeleri hazırlamışlar ve bunları 15 Temmuz’dan çok önce MİT, emniyet ve Cumhurbaşkanlığı’na iletmişler.

Bugünün TBMM Başkanı Mustafa Şentop savcılık ifadesinde TSK’daki Cemaatçilerin tespiti için yukarıda özetlediğim ‘İzmir ekibi’ ile sıkı temasta olduklarını, hem 15 Temmuz öncesi hem sonrası kendilerinden ‘çok faydalı bilgiler’ aldıklarını anlattı. Mehmet Yüzbaşıoğlu’nun ifadeleri Şentop’un ifadelerini teyit ediyor. Yüzbaşıoğlu 2015 Kasım’ında Şentop ile tanıştığını, Metin Kıratlı ve Talip Uzun ile koordine toplantıları yaptıklarını anlatıyor.

‘İzmir ekibi’nin askeri uzantıları da aynı koordinasyon toplantılarına katılmış. Özellikle Albaylar Nurettin Alkan ile Albay Güven Şaban’ın fişleme listelerinde Şentop ve Kıratlı ile yakın çalıştığı görülüyor.

Bu arada tekrar hatırlatayım; bu fişleme çalışmaları 15 Temmuz’dan bir yıl öncesinde yoğunlaşmış.

Fişleme listelerinin hazırlanmasında kritik role sahip ikinci ekip ise ‘emekliler grubu’. Yandaş medyada sık sık boy gösteren Emekli Albay Zeki Üçok ile emekli Hakim Binbaşı Mehmet Çelik ve Emekli askeri Yargıtay üyesi hakim Albay Yasin Aslan.

Mesela Yasin Aslan mahkeme ifadesinde “Biz 15 Temmuz darbe girişiminden önce Cumhurbaşkanlığına ve ilgili makamlara bilgi notları sunmuştuk. 15 Temmuz sonrası beni tekrar çağırdılar. Bu sıkı yönetim görevlendirme emri ve sıkıyönetim mahkemelerindeki görevlendirme emrindeki askeri hakimlere ilişkin bildiklerimizi anlatmamızı istediler” diyor.

TSK’daki fişlemelerin üçüncü ayağını ise ‘yüksek yargı ekibi’ diye tanımlanan kişiler yapmış.

Bu detayları anlatmamın nedeni şu; TSK’da yapılan fişlemeler hali hazırda süren cadı avının temel dayanağı. 15 Temmuz akşamı nerede olduğunuzun, ne yaptığınızın hiç önemi yok. Hatta darbecilerle çatışmışsanız bile fişleme listelerinde varsanız darbecilikten tutuklanıyor, müebbetle yargılanıyorsunuz.

Dahası, fişlemelerin kaynağını tespit ettikten sonra 15 Temmuz’un gerçek faillerini görebiliyorsunuz.

MEŞHUR DİREKTİFİN KAYNAĞI ANLAŞILDI

Erdoğan rejimi Türkiye’de gazeteciliği bitirdi. Özgür ve bağımsız gazeteciler ya hapiste ya da sürgünde. Türkiye’dekiler ise ya korkudan ya da ‘mevcut durumdan memnun olduğundan’ mahkemelere, savunmalara bakma ihtiyacı hissetmiyor.

Oysa ki Ankara 17, 23 ve 25. Ağır Ceza Mahkemeleri’nde devam eden yargılamalarda 15 Temmuz’a giden yolu aydınlatacak çok önemli belgeler ve ifadeler var.

Söz konusu üç mahkemede TSK’daki hakim ve savcılar yargılanıyor.

Sanıklara isnat edilen suçlama “Yurtta Sulh Konseyi’nin 15 Temmuz akşamı yayınladığı ‘Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi’de isimlerinin yer alması”. Yani basitçe ifade etmek gerekirse, darbe başarılı olsaydı bu askeri hakimler, sıkı yönetim mahkemelerinde görev alacaklardı. Aradan geçen bunca zamana rağmen Yurtta Sulh Konseyi kimlerden oluşuyordu, bu listeleri kim hazırladı, talimatları kim verdi belli değil ama isimleri mesajda yer alan yüzlerce hakim savcı müebbetle yargılanıyor. 3 yıldan fazladır hapisteler.

BU İSMİ UNUTMAYIN: “DİREKTİF-B”

Burada bir duralım.

Kayıtlara adı “Direktif-B” olarak geçen “Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi” var. Bu ismi not edelim ve unutmayalım: “Direktif-B”

Sadece bu belgede adı olduğu için yüzlerce hakim savcı 3 yılı aşkın süredir cezaevinde.
İşte bu hakim savcıların yargılandığı mahkemelerde geçtiğimiz aylarda önemli bir gelişme oldu. Daha doğrusu yüzlerce sayfa dökümanın arasında yer alan bir belge “Direktif-B’yi kimin hazırladığını gösteriyor.

Evet yanlış duymadınız, “Direktif-B”yi kimin hazırladığı yaklaşık 4 yıl sonra aydınlanıyor. Ama bunun için mahkeme evraklarına yakından bakmak gerekiyor.

Girişte de kısaca hatırlattığım gibi; TSK’daki tasfiyelerin ardında üç farklı grubun yaptığı fişlemeler var. TSK içinde ‘İzmir Ekibi’ olarak tanınan grubun lideri ise Albay Mehmet Yüzbaşıoğlu.

Yüzbaşıoğlu savcılık ifadesinde diyor ki “Askeri yargıdaki FETÖ yapılanmasına yönelik yapılması gereken mücadele stratejisi ve somut olgu-olaylar konusunda bilgilerimi paylaştım. Yaptığımız çalışmalar darbe sonrası ortaya çıkan tablo ve isimlerle örtüşünce oluşan güven ve inanç ortamı Milli Savunma Bakanı, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı nezdinde itibar görerek benim bazı görevlere tevdi edilmeme neden oldu”

Albay Yüzbaşıoğlu 15 Temmuz sonrası Genelkurmay Askeri Savcılığı’na terfi ettirildi. Bir önceki yazıda detaylı anlattığım isimlerden Taner Güçlü’de MSB Askeri Adalet İşleri Başkanlığı’na getirildi.

‘İzmir Ekibi’nden Eren Şen ise MSB Askeri Adalet İşleri Başkanlığı’nda görevlendirildi.

İKİ KİŞİLİK DEV KOMİSYON

Mehmet Yüzbaşıoğlu 2 Ağustos 2016 tarihinde müşteki, 9 Şubat 2017’de de tanık olarak ifade verdi.

Yüzbaşıoğlu aynı zamanda 17 Ağustos 2016’da faaliyete başlayan ve 184 hakim hakkında -delil olmadan, savunma dahi almadan- ihraç kararı veren “Askeri Hakimler Komisyonu”nun üyesi.

Adının ‘komisyon’ olduğuna bakmayın.
Zira bu komisyon 15 Temmuz sonrası KHK ile kuruldu ve üyeleri MSB tarafından seçiliyor. İki üyeden oluşuyor. Yani adına komisyon denen yapı iki kişiden oluşuyor. Birisi Mehmet Yüzbaşıoğlu diğeri de Taner Güçlü.

Albay Taner Güçlü’yi İzmir merkezli Askeri Casusluk soruşturmasından hatırlarsınız. Bu iki isim 184 hakim savcının kaderini tayin etti.

Dahası bu isimler TSK’dan ihraç edilmesini sağladıkları hakim savcıların yargılandığı davada aynı anda müşteki, tanık ve dahası yargıç konumundalar. Öyle bir ekip düşünün ki, hakkında dava açılacak isimleri onlar belirliyor. Bu kişilerin göreden alınıp TSK’dan ihracına karar veriyorlar, ihraç ettikleri kişilerin yargılandığı davada tanık olarak dinleniyorlar. Halen bulundukları görevleri nedeniyle de mahkemeyi yöneten hakimlerin amiri pozisyonundalar.

Olayın çarpıklığı burada da bitmiyor. Çünkü komisyon üyesi Yüzbaşıoğlu ve Güçlü daha önce Askeri Casusluk Davası’nda şu an sanık olan hakimlerce yargılandılar. Ortada bir ‘intikam operasyonu’ nun olduğu çok açık.

Normal şartlarda böyle bir yargılama olmaz. Ama Türkiye’de rutine dönüştü artık bu tip anormallikler.

Dönelim mahkemeye. Mahkeme 26 Ocak 2018 tarihinde Milli Savunma Bakanlığı Askeri Hakimler Komisyonu’ndan sanıklar hakkındaki bilgi ve belgeleri talep etti.

Yüzbaşıoğlu, askeri hakimlerin yargılandığı davanın 7 Eylül 2018 tarihli duruşmasında ‘tanık’ olarak ifade verdi ve şunu söyledi “Bizde bu sanıklarla ilgili 60 klasör bilgi ve belge var. Bunların bir kısmı dosyada yok sanıyorum. Bunları bizden istediğiniz zaman verebiliriz. Sanıkların tüm bilgileri kurulda var” dedi.

Mahkeme de bu belgeleri istedi. Ancak söz konusu 60 klasör belge mahkemeye tam 19 ay sonra ulaşabildi. Orada da şok yaşandı çünkü 60 klasör 3 klasöre düşmüştü.

15 TEMMUZ’U AYDINLATACAK BELGE ÇIKTI

Komisyonun Mahkemeye gönderdiği belgelerin arasında 7 sayfalık bir fişleme belgesi vardı. Listelere baktığınızda söz konusu fişlemelerin 2015 terfi/atama kararları öncesi oluşturulmaya başlandığını, 26 Mayıs -7 Haziran 2016 tarihleri arasında son şekli verildiğini görüyorsunuz.

Listede 284 askeri hakimin ismi var. Liste de ayrıca 65 askeri hakim adayı sayı olarak yer aldı.

Simdi bu adı da bir kenara yazın; Fisleme Listesi.

Direktif-B hala aklınızda değil mi?

MAHKEME BELGEYİ GÖRMEZDEN GELİYOR

Sanıklardan Albay Maharrem Köse, Ankara 25.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 22 Ekim 2019 tarihli duruşmasında söz almak istedi. Gerekçesi de hayli dikkat çekiciydi. Albay Köse “kendilerine kurulan kumpasın belgesinin bulunduğunu, bu durumun yargılamayı etkileyeceğini” söyledi. Böyle iddialı bir talebi duyan hakimin kulak kesilmesi gerekir.

Ancak mahkeme heyeti ısrarla Köse’ye söz hakkı vermedi.

Bu kez avukatı Muhammet Akçay söz aldı ve “bu adamlar idamla yargılanıyor, burada da konuşmayacaklarsa nerede konuşacaklar, bırakın konuşabilsinler” diye ısrar etti. İtirazlar duruşma boyunca devam etti ve finalde Muharrem Köse kısa da olsa savunma yapabildi.

Muharrem Köse , Albay Yüzbaşıoğlu’nun mahkemeye ‘delil’ olarak gönderdiği ‘Fişleme Listesi’ne dikkat çekiyordu.

Mesela fişleme listelerinde Muharrem Köse 1. Sırada “Genelkurmay Adli Müşaviri” diye yazılmış. Oysa ki Köse 3 Mart 2016’da Hulusi Akar tarafından Genelkurmay Hukuk Müşaviri olarak atanmıştı. Bu demek oluyor ki, bu fişleme listesi 14 Nisan 2016’dan önce hazırlanmaya başlamış. Yani mahkemeye sunulan evrak aslında darbeden önce yasadışı şekilde hazırlanmış bir fişleme listesi.

Ne olmuş demeyin.

Şeytan ayrıntıda gizlidir. Listenin detayları aslında 15 Temmuz darbe girişiminin ardındaki güç merkezini de deşifre ediyor.

Öncelikle 224 kişilik Fişleme Listesi’nde bazı isimler silinmiş. 7 sayfalık belgede 5 ismin üzeri kapatılmış. Yani listeye sonradan müdahale edilmiş. Bu listeleri keyfi müdahale edildiğini gösteriyor.

TSK personeli tarafından hazırlanan belgelerde ‘komutanlığı’ ibaresi ‘K.ligi’ olarak yazılır. TSK’nın resmi yazışma jargonu böyle. Ancak Fişleme Listeleri’nde ‘Kom.liği’ veya bazı yerlerde ‘Kom’ şeklinde yazılmış.

Bu listelere ‘sivillerin’ müdahale ettiğine işaret.

Fişleme listelerinde askeri hakimlerin bulunduğu kuvvet, rütbe ve görev yerlerinde hatalar var. Ancak asıl ‘bomba’ ya şimdi geliyorum.

FİŞLEME LİSTESİ İLE SIKI YÖNETİM DİREKTİFİ NASIL AYNI OLUR?

Gelelim asıl şok detaya.

Bu fişleme listesi ile Yurtta Sulh Konseyi’nin darbe gecesi yayınladığı Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi yani unutmayın dediğim “Direktif -B” ile neredeyse aynı. Her iki listeyi karşılaştırmalı incelediğinizde, bu iki listeyi aynı kişilerin hazırladığı tartışmasız bir şekilde görülebiliyor.

Nasıl mı?

“Fişleme Listesi”nde isimleri bulunan 195 askeri hakimin 194 tanesi “Direktif-B” de görevlendirilmiş. Sadece bir yüksek hakim ile ilgili farklılık var. Onun dışında liste birebir aynı.

Dikkat edin, birisi 2015’ten itibaren oluşturulan fişleme listesi diğeri darbe gecesi yayınlanan sıkı yönetim direktifinin eki.
Devam edelim.

15 Temmuz 2016’da TSK’da toplam 66 askeri hakim adayı vardı. Fişleme listesinin sonunda “Not: 65 askeri hakim adayının tamamı PDY mensubudur” ibaresi var. Bu ifadeyi kim neden yazmış olabilir ayrıca analiz edeceğim.

Ancak 66 hakim adayı varken fişlemede “65 askeri hakim adayının tamamı” denmesi ilginç. Daha da ilginç olan şu; Yurtta Sulh Konseyi’nin yayınladığı “Direktif B” de de 65 hakim adayı görevlendirilmiş. Her iki listede 1 kişilik bir hata var.

‘Hata’ bu bir kişilik sapma ile sınırlı değil.

15 Temmuz’da Diyarbakır’da görevli olan Hava Hakim Üsteğmen Tuba Özkan’ın görev yeri, Fişleme Listeleri’nde Kara Kuvvetleri olarak yazılmış. O kadar hata olabilir ne var bunda diyebilir siniz.

Hava yazacakken Kara yazmışlar. Evet basit bir hata denebilir. Ancak ne hikmetse aynı hatayı 15 Temmuz 2016 akşamı yani darbe anında Yurtta Sulh Konseyi’nin yayınladığı Direktif B de de aynı şekilde tekrar edilmiş.
Yani TSK’daki ‘FETÖcü hakim-savcılar’ listesi yapanlar ile ‘darbeciler’ aynı hatayı yapmış !
Daha bitmedi.

Fişleme listeleri ile Direktif B arasında başka ‘pişti’ler var.

Mesela Yüzbaşılar Hakim Erhan Alp ile Mustafa Kayaalp hem fişleme listesinde hem de Direktif B’de aynı şekilde üsteğmen olarak yazılmış. Fişleme yapıldığı tarihte muhtemelen üsteğmendiler.

Ancak terfi almalarına rağmen yaklaşık bir yıl sonra hazırlanan Direktif B’de üsteğmen olarak kaldılar. Dahası 15 Temmuz sonrası çıkan KHK’larda rütbeleri doğru şekilde yüzbaşı yazılmış. Eğer sıkı yönetim direktifindeki listeyi Genelkurmay’dan birileri 15 Temmuz’a yakın bir tarihte hazırlamış olsaydı yüzbaşı olan iki hakimi bir yıl önce hazırlanmış olan fişleme listesinde olduğu gibi üsteğmen yazmazdı.

Bu hatayı (!) hem fişlemeyi yapanların hem de darbecilerin aynı anda aynı şekilde yapması hayli ilginç bir durum.

Devam edelim;

TSK yazım jargonunda askeri hakimlerin sicilleri yazılır. Darbe gecesi yayınlanan sıkı yönetim direktfinin eki Direktif B’de bu yok. Bilin bakalım başka nerde bu yazım kuralına uyulmamış?

Bildiniz; fişleme belgesinde.

Ayrıca TSK yazım jargonunda Deniz Kuvvetleri’nde askeri hakimler için ‘As.Hak’ yazılıyor. Fişleme listelerinde bu kurala uyulmamış ve ‘Dz Hak’ yazılmış. Ne hikmetse aynı yanlış (!) Yurtta Sulh Konseyi üyeleri de yapmış ki Direktif B’de de aynı hata var.
Bir diğer tuhaflık ise şurada;
Fişleme listesinin bir numarasında Albay Muharrem Köse var. Rütbe ve kıdem olarak Köse’den üstte olan isimler sonra yazılmış. Aynı tuhaf uygulama bir yerde daha var; Direktif B’de. Sıkıyönetim Direktifinde yer alan sıralama ile fişleme listesinde yer alan sıralama aynı.

Yani ‘darbeciler’ tıpkı fişlemeciler gibi yazım kuralları yanında rütbe ve kıdem sırasını da dikkate almamış.

Gelelim ihtimallere.

Yani nasıl oluyorda Mehmet Zeki Üçokların, Metin Yüzbaşıoğluların övünerek anlattıklara ‘Fişleme Belgeleri’ ile 15 Temmuz akşamı Genelkurmay’dan çıkan Sıkıyönetim Direktifi ekleri aynı oluyor ?

İhtimalleri sırasıyla ele alalım.

Birinci ihtimal “fişleme listeleriyle sıkıyönetim ek listelerini Cemaatçiler yaptı”.
Öncelikle fişlemelerin ‘Fetö’ mensuplarınca yapıldığına dair belge, bilgi yada açık-gizli tanık ifadesi yok. Kaldı ki fişleme yaptıklarını başta Zeki Üçok ve Metin Yüzbaşıoğlu mahkemede açıkça söyledi. Ayrıca fişleme listelerinde yer alan herkes ‘fetö’cü olsa TSK’dan atılır, tutuklanır, müebbetle yargılanırdı. Oysa adı listede olduğu halde TSK’dan ilişiği kesilmeyen, halen görevde alan 26 hakim var.

Ayrıca fişlemeyi yapan ‘fetö’cü birileri olsa fişledikleri 65 hakim adayının karşısına “Tamamı PDY mensubudur” diye yazmaz. Fişleme listelerinin ‘fetö’cü birileri tarafından yazılmadığını gösteren başka detaylar da var ama uzatmamak adına ikinci ihtimale bakalım.

İkinci ihtimal bu iki listenin farklı kişilerce hazırlandığı, benzerliklerin ‘tamamen tesadüf’ olduğu varsayımı.

15 Temmuz sonrası fişleme listesindeki herkes ile ilgili örgüt üyeliği suçlaması getirilmedi. Benzerliklerin niteliği ve 15 Temmuz akşamından itibaren direktifin Ek-B’si yerine fişleme listesinin adli idari işlemlere esas alınmış olması tesadüf ihtimalini boşa çıkarıyor.

Üçüncü ihtimal ise Direktif EK-B ile Fişleme Listelerini hazırlayanların “Fetö ile mücadele eden çevreler” tarafından hazırlanmış olması. Bu ihtimal diğer iki ihtimale oranla akla en yatkın olan. Çünkü daha ilk sayfada “ Not: 65 Askeri Hakim Adayının Tamamı PDY mensubudur” ifadesi var. Ayrıca 17, 23 ve 25. Ağır Ceza Mahkemelerinde süren yargılamada ‘tanık’ veya ‘müşteki’ olarak ifade veren eski Balyoz ve Askeri Casusluk Davası sanıkları açıkça “Cemaatçi olduğunu düşündükleri isimleri listeleyip ilgili yerlere verdiklerini” söylüyorlar.

Dördüncü ihtimal ise fişleme listelerinin MİT’ten veya emniyetten gelmiş olması.
Mahkeme dökümanları ışığında bakılırsa bu ihtimal de devre dışı kalıyor. Çünkü Milli Savunma Bakanlığı’nın mahkemeye yolladığı evraklar da MİT’in hazırladığı fişlemelerin örnekleri var. Aynı şekilde TSK ve Emniyetin fişleme örnekleri de mevcut. Söz konusu yazışma ve bilgilerle 15 Temmuz sonrası adli operasyonlara kaynaklık eden fişlemelerin hiç bir benzerliği yok.

Uzun bir yazı olduğunun farkındayım.

Ancak ortada 15 Temmuz gibi ciddi bir olay var. Yüzbinlerce kişi bu kumpasın mağduru. Binlerce kişi suçsuz yere hapiste çürüyor. Erdoğan ve müttefikleri 15 Temmuz’u “Allah’ın lütfu” olarak tanımlayıp keyfini çıkarırken ülkede rejim değişti. Başta Hulusi Akar, Hakan Fidan, Abidin Ünal gibi isimler ifade bile vermezken Harbiyeli çocuklar müebbet hapis cezası aldı.

O yüzden gerçeği aramak, ayrıntıları kovalamak hayati öneme sahip.
Bu yazıda uzun uzun anlattım. ‘Fişleme listeleri’ni yapan kişiler kimse 15 Temmuz darbecileri de onlardı. Fişleme belgeleri ile Sıkıyönetim listelerinin birebir aynı olması adresi işaret ediyor. Sadece Ankara 17, 23 ve 25. Ağır Ceza Mahkemeleri’nde görülen askeri hakimler davasına bakarak bile ‘gerçek failleri’ görmek mümkün.

Bazen yapılan ‘küçük bir hata’ bütün hikayeyi alt üst edebilir. 15 Temmuz’un ‘gerçek failleri’ fişleme listelerini aynen-hatalarıyla birlikte- sıkı yönetim listesine dönüştürerek ciddi bir açık vermis oldular. Fişleme listelerindeki sıralama ile sıkıyönetim direktifindeki sıralama bile aynı.

Tabi bakmak ve görmek isteyenler için.

Mehmet Yüzbaşıoğlu’nun mahkemeye yolladığı dökümanlar arasında çıkan fişleme belgesi.

Fişleme belgelerinde bazı isimlerin üzeri sonradan silinmiş. Bu durum listelerin keyfi olarak değiştirildiğini gösteriyor.

Fişleme listelerinde yer alan bir başka detay: KKK 2010 yılı devresi. Bu listede olmayan tek isim; Eren Şen. Mahkemede ‘tanık’ olarak dinlenen Eren Şen “Cemaatçi olarak bildiklerini devletin ilgili birimlerine bildirdiğini” anlatmıştı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. GARNİZON KOMUTANI ve MATEMATiK HocAmıZ….
    Lise ıkıncı sınıf mevcudumuz 25 kişiydi. O yıl yeni Garnizon komutanının oğluda sınıfımıza gelmişti. 12 Eylül dönemiydi. Milli güvenlik derslerimizede bir binbaşı giriyordu.
    Matematik ten imtihan oluyoruz. Şehrimizin en zekilerinden biri ve sonra lise birincisi olan arkadaşımızda bizim sınıfta okuyor. Hoca dört tane kazık soru sormuş. Hepimiz donup kalmışız. İmtihanının ilk yarım saatı doldu, yanımda oturan Garnizon komutanının oğlu imtihan kağıdını hocaya verdi ve hoca bekle dedi ve hiç yapmadığı şeyi yaptı. Bekle kağıdına bakayım dedi. Bir iki dakika içinde
    -10 aldın
    dedi….
    Hepimiz hayretlerdeyiz, hiçbirimiz çözemiyorken, Garnızon komutanın oğlu aZ bir sürede hepsini doğru yanıtladı ve on aldı.
    Sınav bitti hoca sınıftan çıkıp gitti.
    Bürün arkadaşlar bu nasıl olur dedik, matematikten hiç anlamayan on alıyor.
    On alan arkadaşın defterlerini karıştırdım, sınav soruları ve çözümleri hocamızın el hattı ile matematik defterinden tümü vardı.
    Deftere el koydum.
    Garnizon komutanı
    Milli güvenlik hocası
    Matematik hocası
    Lise müdürümüz
    Tümü beni arıyor
    Milli güvenlik hocamız babamı dükkandan alıp evime geldi, defteri istiyor.
    Vermedim.
    Ne mi oldu?
    Yorum uzun oldu diye o kısmı yazmıyorum.
    Her şey güzel oldu.
    15 Temmuz aydınlanıyor, gözümüz aydın.

  2. Sevgili Ahmer Turan Aslan kardeşim ;
    Akıncı üstünde ki derdest edilmiş komutanların başına nöbetçi konan yabancı askerler(çekik gözlü ama türkçe konuşup anlaşabilen ) ve hava kuvvetleri komutanını sabiha gökcenden akıncı üstüne götüren türkçe bılmyen anlamzyan yabancı heikopter pilotu ile ilgili konuyu neden önemsemiyorsunuz.kazak veya tatar kökenli RUS asker ve pilotlar olabilir onlar.

  3. Ayrıca Allah ın çok sevdigine inandığım insanları bende çok sevihorum gayrı iradi ,senide gercek kardeşimden öte seviyorum ,inaniyorum ki Allah da seni çok seviyordur allahu alem.Allah eni ve senin gibilerin sayısını arttırsın muhterem kardeşim.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin