Şeytan’ın aklına gelmeyecek plan!

YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK

Sedat Peker, ailesine ait eve ‘tezgah kurularak’ el konulduğunu sosyal medyadan duyurdu. Peker evlerine el koyma işleminin ‘şeytanın bile aklına gelmeyecek bir plan’ yapılarak gerçekleştirildiğini söyledi. Bazı kesimler tarafından yapılan bu işlem de ‘gasp’ olarak nitelendirildi. 

Bu haber bazılarını çok sarsmış olabilir ama binlerce mülke, şirkete, banka hesabına el konulmasını gördüğümüz ve yaşadığımız için bizi çok sarsmadı. Ancak mülkiyet hakkının öneminin, en azından bir kesim tarafından, fark edilmiş olması tabi ki iyi bir gelişme. 

Devletlerin kurulma amacının kişilerin hayatını, özgürlüklerini ve mülkiyetlerini korumak olduğu anlatılmaktadır. İnsanlar hayat, özgürlük ve mülkiyet haklarının korunması ihtiyacını zorunlu görmeseler muhtemeldir ki devletlerin kurulmasına ihtiyaç duyulmayacaktı.   

Bu kapsamda devletlerin meşruiyeti, insanlar arasındaki düzeni korumasına dayanmaktadır. Kişilerin toplum içinde varlıklarını sürdürmeleri için; özgürlüklerine, hayatlarına ve mülklerine karşı bir saldırı yapılamamalı, yapıldığında ise eylem sahibi cezalandırılmalıdır. Böyle bir düzen içinde kişiler, çalışarak üretim yaparak zenginliklerini arttırmak için uğraşacaklar, başkalarının mallarını gasp etmeyecekler, kendi malları ve kazançları da gasp edilmeyecektir.

Temel hakların korunmasını sağlaması gereken hükümetlerin hayat, hürriyet ve mülkiyet gibi en temel hakları ihlal eden, yok sayan, yok edilmesine engel olmadığı gibi yok edilmesini bizzat icra eden yapılar olması sadece bizim değil maalesef bugünün dünyasının da gündemi. 

Temel hakları ihlal eden hükümetler tarafından hayat, özgürlük ve mülkiyet hakları içinden en kolay mülkiyet hakkına müdahale edildiği görülmektedir. Hayat ve özgürlük haklarına müdahale edildiğinde ortaya çıkan sonuç mülkiyet hakkına göre daha sert olmasına rağmen mülkiyet hakkı ihlali aynı sertlikle karşılaşmamaktadır. Yani bir ülkede muhalifler devlet tarafından kaçırılıyorsa, öldürülüyorsa ya da muhalif oldukları için hapse atılabiliyorlarsa, bu durum demokrasinin minimum kriterlerini bile karşılamadığından, bu devletlerin demokrasi olmadığı söylenmesine rağmen hükümetlerin mülkiyet hakkı ihlalleri aynı şiddetle tepkiyle karşılanmıyor. Örneğin ülkemizde bir iş adamının şirketi, okulları, yurtları, ikamet ettikleri evlerine el konularak yandaşlara verildiğinde ve bu kişiler zenginleştirildiğinde bu durum muhalefet partileri tarafından sorun olarak görülmeyip tepki gösterilmemektedir.

Peker’in evine el konulması olayında da görüldüğü gibi yasal olmayan bu işleme başta muhalefet partileri olmak üzere herkesin itiraz etmesi gerekmesine rağmen, yeterince tepki verilmediği görülüyor. 

Sedat Peker’in yaşadığı hukuksuzluk bu zamana kadar yaşanan ilk örnek olmadığı gibi bu gidişle son da olmayacaktır. OHAL’in ilanından itibaren 1 yıllık süre içerisinde mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere bakıldığında yapılan hukuksuzluğun ne kadar büyük olduğu daha iyi anlaşılacaktır. 

  • 34’ü özel sağlık kurumu,
  • 1411’i özel öğretim kurumu,
  • 995’i özel öğrenci yurt ve pansiyonu,
  • 1326’sı dernek ile bunların iktisadi işletmeleri,
  • 15’i vakıf yükseköğretim kurumu,
  • 31’i sendika, federasyon ve konfederasyon,
  • 733’ü dershane,
  • 70’i özel radyo ve televizyon kuruluşu,
  • 109’u gazete, dergi ile yayınevi, dağıtım kanalı ve haber ajansı olmak üzere toplam 4.724 kurum ve kuruluş kapatıldı. 

Kapatılan bu kurum ve kuruluşlara ait 3361 adet ve 7,2 milyon metrekare taşınmaz tapuda hazine adına tescil edilerek bu mallara el konuldu.

08 Aralık 2016 itibarıyla,

  • Hazineye devredilen taşınmaz adedi: 4351
  • Vakıflar Genel Müdürlüğüne devir edilen taşınmaz adedi: 2214
  • İdari mercilerin talebi ile kayıtlarına bloke konulan taşınmaz adedi: 59666
  • Adli mercilerin talebi ile tapu kaydına bloke konulan taşınmaz adedi: 154030’dur.

Kapatılan ve mallarına el konulan şirketlerle ilgili olarak,

  • 1.075 adet Şirket, OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lar ile kapatıldı.
  • 508 adet Şirket OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lar ile TMSF’ye devredildi.

Sayılardan ibaret gibi görülen bu bilgiler on binlerce kişinin yaşadığı hukuksuzluğun bir özetidir. 

Bu hukuksuzluğa karşı başta muhalefet partileri olmak üzere tüm kesimler gerekli tepkiyi vermediği için mülkiyet hakkı ihlali ülkemizin gerçeği olmuştur. Yaşanan bu hukuksuzluğu sadece Sedat Peker’in ya da muhalif olan kişilerden bazılarının sorunu olarak görmeyi bırakmazsak, iktidarın el koyma yöntemiyle yandaşlarını zengin etme hukuksuzluğunu yaşamaya devam ederiz.   

Şeytanın aklına gelmeyecek bir plan kapsamında kurulan tezgahın detaylarını da uzmanından öğreneceğiz!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Rakamları okuyunca korkunç bir saldırı yapıldığı anlaşılıyor. Bu saldırıyı gerçekleştirenler Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına düşmandır. Anayasayı yani Devleti kenara itmiştir. Türk Devletini yasalarını dikkate almayarak aşağılamıştır. Bu aşağılama hiyerarşik yapıyı çökertmiştir. Askere komutanı dövdürülmüştür. Babası oğluna dövdürülmüştür. Disiplin kaybolmuştur. Artık insanları disipline eden yasalar değil başka odaklardır. Bu odakları kontrol eden yasama, yürütme, yargı gibi mekanizmalar devre dışıdır. Devlet çatısı çökertilmiştir. En aşağıdaki en üsttekine hesap sorabilmektedir. Devlet benim diyen bir surat ortaya çıkmıştır. Önceki kimlikleri ile tanıdığımız surat bu sefer Devlet suretinde görünmektedir. Sanki Atatürkün suratı gitti bunun ki geldi. Çeteler uzun süre Atatürkün arkasına saklandılar. Ne zaman oyunu kaybettiler yani balyoz darbe planı başarılamadı, o zaman Tayyipin arkasına saklanma kararı verdiler. Bunları Fransız kral ahlaksızlığı yayıyorlar diye iskoçya olsa gerek sürgün etti. Kendilerine tutunacak başka bir milleti kendilerine maske yapacaklardı artık. Bunlar yüzlerce yıl sonra Fransız kralını öldürerek liderlerinin intikamını alırlar. Bunlar Kemalizm maskesiyle daha önce İttihatçılık maskesiyle Türklere sokulmaya başladı. Bugün çıkarları Tayyip olduğu için onun arkasına geçtiler. O saatten sonra Tayyip Atatürk muamelesi görmeye başladı. Yani Tayyip düşmanı olarak Cemaati hedef gösterek bütün Kemalistler Cemaate saldırdılar. Tayyip adeta Atatürk gibi dokunulmazdı. Yeni Atatürke kimse artık laikliği sormuyordu, İran olmayı dert etmiyordu.

    Bu mekanizma genellikle kendini bağışıklık sisteminden kaçmayı başararak yada bireye ait bir hücre taklidi yaparak başarır. Burada da kendini bireye ait hücrelere kendini benzetme vardır yani Tayyipe Atatürk taklidi yaptırarak bireyin tepki vermesini engellemiş oluyorsunuz. İşte muhalifler bu yıkıma karşı ses çıkarmayarak yani taklit Atatürk sayesinde yıkımı görmezden gelmişler hatta Atatürk taklitçisinin düşmanlarına yani cemaate saldırmışlardır. Taklit bu sayede kendi işini muhaliflere gördürmüştür.

    Bunu virüslarda görürüz. Hücre içine girerler, membranları geçerek çekirdeğin içine sokulurlar ve çekirdek parçasına bağlanırlar. Artık virüsün işini bireye ait hücre yapmaktadır. Hücrenin aletlerini kullanarak kendi kopyalarını çıkartır. O kadar çok kopya çıkar ki bir süre sonra hücre daha fazla dayanamaz ve parçalanır.

    İşte devleti virüsler işgal etmiştir. Hücre yapısı yani devlet çatısı parçalanmıştır. Olmayan bir hukuk, olmayan bir anayasa ile yola devam ediyoruz. O yüzden mülkiyet hakkı insanların elinden alınıyor. Yani saldırı altında olan sadece devlet değil aynı zamanda devlet görevini yapamadığı için insanlarda saldırı altında.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin