Seçimler dünya için de önemli 

YORUM  | MAHMUT AKPINAR

Türkiye 14 Mayıs  1950 seçimlerinden sonra en önemli seçimlere gidiyor. Zira 73 yıl önceki 14 Mayıs gibi bu seçimler de rejimi değiştirebilme özelliğine haiz. 14 Mayıs “Yeter söz milletin!” sloganıyla Tek Parti rejiminden çok partili demokratik sisteme geçişin miladı olmuştu. Bu 14 Mayıs, “Türkiye tek adam rejimine saplanıp kalacak mı, yoksa demokrasiye, hukuka dönerek yürüyüşüne devam mı edecek?” sorusuna cevap verecek. İlginçtir, 14 Mayıs 1950’de CHP otoriter, hukuksuz, baskıcı cenahı temsil ediyordu, bu defa demokrasi, özgürlük, hukuk isteyen taraf. Kendisini “Demokrat Parti’nin varisi” gören ve bu nedenle 14 Mayıs’ı seçim günü tercih eden AKP ve türevleri ise bugün otoriterleşmeyi, hukuksuzluğu, zulmü, bakıyı temsil ediyor. 73 yıl önce “CHP irtica gelecek!” korkusu yayarak baskıcı rejimi sürdürmeye çalışıyordu, bugün AKP “din elden gidecek!” diye otoriterliğini meşrulaştırmak istiyor.    

Bu seçimler Türkiye için dönüm noktası veya kırılma anı olacak. Ülkenin geleceği için herhangi bir seçimle kıyaslanamayacak kadar hayati. Ama dünya için de büyük önem taşıyor. Türkiye’deki seçimlerin sonucunun global kamplaşmaları etkileme, dünyadaki demokratikleşmenin yönünü değiştirme gibi bir özelliği de var. 

Türkiye pek çok açıdan bir sınır. Global anlamda siyasi, dini, kültürel, ekonomik deprem plakaların fay hattında. Dünyadaki değişimleri, bağlantıları, ayrışmaları, çatışmaları tetikleyebilecek kavşak noktada. Sadece kıtaları birleştiren coğrafi bir sınır değil, kültürel anlamda doğuyla batının sınırında. Demokratik dünya ile otoriter dünyanın kesiştiği çizgide. Erdoğan’ın gözüyle bakarsak, Türkiye dünyadaki başat aktörlerin gözünü diktiği, herkesin üzerinde hak sahibi olmak isteyeceği GLOBAL BİR KUPON ARSA. Dolayısıyla Türkiye’nin nerede duracağı, neye evrileceğini, nasıl bir ülke olacağı hem doğu hem batı için, hem demokratik dünya hem otoriter blok için, hem Rusya hem Avrupa Birliği için çok önemli. Bu yüzden yarınki seçimler ekonomik, siyasi, dini bütün güç odaklarının ilgisine muhatap. Dünya, Türkiye’deki seçimleri 2023 yılının en önemli birkaç olayı arasında kabul ediyor ve dikkatle takip ediyor. 

Otoriter liderler seçimleri takip edip hemcinsleri olan Erdoğan’a güçlü destek veriyor, kazanması için ellerindeki imkanları seferber ediyorlar. Çünkü Türkiye gibi bir ülkenin demokratikleşmesi ve demokratik batıyla birlikte hareket eder hale gelmesinin kendi blokları için büyük kayıp olduğunun farkındalar. Ayrıca Türkiye’deki demokratik değişimin halkları etkileyeceği, domino etkisi yapacağı korkusunu yaşıyorlar. O nedenle İran’dan Rusya’ya Çin’e kadar baskıcı rejimler Erdoğan’ın kazanması yönünde çaba içindeler. Otoriter blok için Erdoğan’ın kaybetmesi herhangi bir ülkenin kaybetmesi olmayacak, çok önemli bir ülkenin global rekabette cephe değiştirmesi olacak.   

AB ülkeleri Türkiye’nin neye evrileceği konusunda çok meraklılar, zira son dönemde en büyük problem olan, iç siyasi dengeleri yakından etkileyen göçmen meselesinde Türkiye geçiş ülkesi. Erdoğan bunu Batıya karşı bir tehdit ve koz olarak kullanıyor. AB ülkeleri bir yandan bu tehdide boyun eğerken, öte taraftan Erdoğan yüzünden Türkiye’yi tümüyle yitirmemek için ihtiyatlı davranıyorlardı. Artık durumun netlik kazanmasını ve nasıl tavır alacaklarını belirlemek istiyorlar. 

Türkiye 1952’den bu tarafa bir NATO üyesi ama son yıllarda NATO içinde Putin’in ve otoriter bloğun ajanı gibi davranıyor. NATO korumasındaki topraklara Rus füzeleri yerleştiriyor, Ruslara nükleer santral yaptırıyor, İran’a dair ambargoları deliyor, Rusya tehdidine muhatap İskandinav ülkelerinin NATO üyeliğini veto ediyor. Dolayısıyla Türkiye’yi önemseyen AB, ABD ve NATO; Türkiye’nin otoriter bloğun parçası olarak batının dibinde kalıcı bir tehdide dönüşmesinden endişe duyuyor. 

Türkiye Cumhuriyet tarihi boyunca Balkanlar ve Ortaoğuda bir istikrara adası oldu, sulhun ve barışın taraftarı oldu. Daha önce Türkiye’nin bölgedeki en önemli gücü soft powerdı, demokrasisiydi, ekonomisiydi. Ama AKP döneminde Türkiye “Yurtta sulh cihanda sulh” söylemine dayalı dış politikayı terk edip İran ve İsrail gibi saldırgan, revizyonist aktöre dönüştü. Bu durum pek çok küçük devleti ve halkı tedirgin etti, Türkiye’den nefret etmelerine sebep oldu. Erdoğan Türkiyesi artık Ortadoğu’daki kargaşanın, kirli yapılanmaların sebebi olarak düşünülüyor. Bölgede problem çözen değil, problem üreten bir devlet görülüyor. Bu nedenle çevremizdeki ülkeler ve halklar da Türkiye’nin 14 Mayıs seçimini merak ediyorlar.

Siyaset bilimci Samuel Huntington tarihteki demokratikleşme dalgalarını ve ters dalgaları tasnif ederek bir teori geliştiriyor. Dünyadaki bazı olaylar demokrasi dalgalarını tetikleyebilecek veya terse çevirebilecek özelliklere sahip. Huntington SSCB’nin yıkılmasını müteakip ortaya çıkan yeni  devletlerin demokratik rejimler haline gelmesini “Üçüncü Demokrasi dalgası” olarak tanımlamıştı. Ancak 2010’lardan sonra dünyada ters demokrasi dalgası yayılıyor, otoriter rejimlerin sayısı artıyor. Bir süredir Macaristan, Brezilya, Malezya, Türkiye gibi demokrasi tecrübesi olan ülkeler demokrasiden uzaklaşarak otoriterleşme yoluna girdi. Eğer Türkiye’deki seçimlerde demokrasi galip gelir, ülke hukuka ve demokrasiye dönerse sonuçlar dünyadaki demokratikleşme eğilimini güçlendirecek, belki de yeni bir demokrasi dalgasının başlamasına neden olacak. Türkiye, son 10 yılı Tek Adam rejimi olan 21 yıllık Erdoğan iktidarını barış ve huzur içinde sandıkla değiştirebilirse otoriter yönetime sahip ülkeler için umut olacak. Bu değişimin dünyadaki ters demokrasi dalgasını bitirmesi ve demokratikleşme süreçlerini hızlandırması bekleniyor. Hibrit rejimlerin halkları bu değişimi gördükten sonra daha fazla hukuk ve demokrasi talebi için cesaretle mücadele edecek ve umutlanacaklardır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Türkiye hiçbir zaman Demokratikleşmeyecek. Doğru adımlar küçük küçük atılır ve sonunda Demokrasi kazanılır. Ama küçük adımlar her defasında terör diye yıkılıyor. Kitleler terörü her defasında nasılsa inandırıcı buluyor ve cinayetlere her defasında alet oluyor. Yani Demokrasi düşmanların bekçileri kitlelerdir.

    Bu kitleler bu topraklarda vatan diye yaşarken aslında vatan çok farklı bir karakteri oynamaktadır. Türkiye dünya haritasında kapkaradır. Siyaha boyanmıştır. Çünkü cihatçı teröristlerin merkez üssüdür. Işid krallığıdır. Dünyanın değişik yerlerinden müslümanlar neden Krallığa göç ediyorlar? Yani bu Türkiyenin projesi mi Krallığın mı? Dünya teröristlerinin toplanma noktası Işid Krallığıdır yani Türkiye.

    Türkiye o kadar değerli ki nereyi karartacaklarını iyi biliyorlar. Bütün düğümlerin, kilitlerin birleştiği noktadır. Müslümanların bilinç altındaki yerdir.

    Dünyaya müslümanları terörist olarak gösteriyorlar. Bu Kemalizmin müslümanlığı irtica olarak göstermesine paralellik göstermektedir. Karanlık bir ülkeden dünyaya cihatçı teröristler yayılmaktadır. Cihatçıların üst bölgesi Türkiyedir. Bunu Türkler ve müslümanlar tek başlarına başaramazlardı. Bunun için dışarıdan ve içeriden ciddi destek almış olmalılar. Müslüman Türklere, sünnilere terörist rolünü oynatıyorlar. Müslümanlar da müslümanlığın ne olduğunu bilmedikleri için bu terörist rolü benimsediler. Bir tanesi çıkıp da teröristten müslüman olmaz diyemedi. Terör Devleti Suriyede, Mısırda, Libyada, Karabağda etkiliydi. Terör Devleti Suriyede PKK Devleti kurulmasını, sünnilerin rezil rüsva olmasını sağladı. Mısırda müslüman kardeşlerin yani rabianın bitmesini sağladı. Bunların hepsi Türkiyeyi zift gibi kapkaranlığa boyadıkları dönemde yaptılar. Soykırımcı Alevi Esad kahraman oldu, Suriyede PKK kahraman oldu. Karanlık Devlet Türkiyede müslümanları karanlık, Kılıçdaroğlu ve HDP yi kahraman gösteriyor.

    Türkiyede müslümanlar irtica olurken kimse irtica demiyordu. Hatta el ele tutuşuyorlardı. Çünkü karanlık alanda şeytanlar karanlıktan istifade ederek terörist müslüman yetiştiriyordu. Bu süreçte herkes fetö ile ilgileniyordu.

    Karartma sayesinde (ergenekonun, PKK nın yardımıyla) kimse Türkiyenin terörist Devlet olduğunu görmüyordu. Suriyede olup biteni takip ederken aslında en büyük operasyonun Türkiyede yapıldığını görmüyordu. Türkiye bir yandan terörist ihraç ederken bir yandan da bu teröristleri görmezden gelen ve müslümanlara bu tuzağı hazırlayan, gerçi herşey apaçık ortada yani tuzak değil müslümanların fetö takıntısı onları kör etmiş, ergenekon ve Batı Türkiyede korkunç değişiklikler yapıyordu. Peşlerine Tayyip ve müslümanlarını takınca kendi değişikliklerini halifelik adı altında Batı ve ergenekon müslümanlara yaptırıyordu. Yani bu senaryoya göre Suriyede Kürt Devleti kurulmasına da müslümanlar alet oluyordu, Türkiyenin başkalaşım geçirmesinden de müslümanlar sorumlu gözüküyor. Yahudiler ve Batı bu sayede cihatçılar üzerinden hem Suriyede PKK Devleti kuruyor hem Türkiye Cumhuriyetini yıkıyordu.

    Kısacası Türkiyede özellikle 2010 referandumundan sonra Türkiyeyi Türkleri daha iyi kontrol edebilecekleri yeni rejime çevirdiler. Müslümanların alkışları eşliğinde Türkiyeyi hem Muhaberat rejimine çevirdiler hem eğitimli müslüman olan Cemaati bitirdiler hem her evinde iki arabası olan müslümanları teröriste çevirecekler yakında, hem Suriyede PKK yı parlattılar hem Türkiyede HDP yi parlatacaklar ve parlattılarda.

    Neden bu süreç boyunca kimsenin sesi çıkmadığı anlaşılıyor. Düne kadar PKK karşısında Alman tanklarını kullanmasını yasaklayan batı, sonra içeriden her fırsatta Cumhuriyetin değerlerinden bahseden ergenekon ortalığı ayağa kaldırırken, Türkiyenin karanlık terör örgütü rolünü oynamasına hiç ses çıkarmadılar. İnsanlar Kılıçdaroğlunun muhalefet yapamadığını sanırken o aslında görevini yapıyordu. Tıpkı ümmetçileri eleştiren Bahçelinin birden bire sesini kesip hatta şeriatçılara destek vermesine kadar. Karanlık Devletin terör faaliyetleri devam etsin diye bütün ülkücüler şeriatçıların arkasına sıralandılar. Siz hiç Kılıçdaroğlunun Milliyetçileri eleştirdiğini duydunuz mu? Yani şöyle bir eleştiri; Milliyetçiler şeriatçılarla iş birliği yapıyor, yada MHP laik bir parti mi, yada MHP ne kadar Atatürkçü, şeriatı destekleyen MHP, laiklik düşmanı MHP, Bahçeli diye bir eleştiri duydunuz mu? Tayyipin görev süresi dolmadığından MHP mecburen arka çıkmak zorunda kaldı. Kendini feda etti. Bu yüzden yeni Türkiye için İYİ partiyi kurdular. Diyelim eski devlet ergenekon yerine diyelim Göktürk derin devletini kurduklarını düşünürsek İYİ parti Ergenekonu değil Göktürk vesayet sisteminin yeni milliyetçi partisidir.

    Yani Demokrat derin yabancı güçler Demokrat bir Türkiyenin önünü almış oldu ve bunu müslümanlara alkışlattırarak yaptı. Bu alkışın sonunda Kılıçdaroğlu yeni sisteme Demokrasi kahramanı olarak geliyor. Müslümanların payına düşen de tıpkı ışidin geçtiği suriye, müslüman kardeşlerin Mısırında olduğu gibi terörist olmaktır. Çünkü süreç asıl şimdi başlıyor. Yani eğlence yeni başlayacak. Düşünsenize ergenekonun kurduğu yurtta sulh ışid örgütünün yöneticisi ergenekon olacak ve müslümanları cihada çağıracak. Müslümanın adı terörist diye anılacak. Aptal müslümanı koruyacak hiçbir Devlet mekanizması olmayacak. Çünkü beyinsiz müslüman Devleti alkışlar eşliğinde Tayyipe yıktırdı. Müslüman Devlete, hukuka, kitaplara inanmadığından ve yok ettiğinden Müslümanların namusu ergenekona yeni adıyla göktürke emanet. Ergenekondan merhamet dilenecekler, nerde bu devlet diye. Ondan sonra sorumlusu kendileri değilmiş gibi müslümanları kıskanan Almanyaya sığınmaya kalkarlar. Müslümanları en azından bundan sonra insan olmaya davet ediyorum. Ama artık kontrol onlardan çıktı. Işid hücreleri müslümanlar adına eylemler yapmaya başladığında siz tekrar kaldığımız yerden irtica yaygaralarını duyarsınız. Bu arada müslümanlar Suriyede yaptıkları gibi daha HDP yi parlatma görevi de görecekler. Sonuç olarak kahramanlar bu süre zarfında Suriyede Alevi Esad ve PKK, Türkiyede Alevi Kılıçdaroğlu ve PKK oldu ve olacak. Kaybedenler Suriyede sünniler, Türkiyede terörist damgası yiyecek olan sünniler. Peki Cemaat kaybetti mi? Cemaat 15 Temmuzda ki muhteşem duruşuyla oyunu bozduğu gibi, ama oyun sanki başarılı olmuş gibi davrandılar, aslında sokağa doğru dürüst kimse çıkmamıştı, bu süreçteki duruşuyla da korkunç planları bana göre bertaraf etti, boşa düşürdü. Yani Cemaatin süreçte insan donanımı açısından insanları rahatlıkla temsil edebilecek kalitesini yaşayarak kanıtladı.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin