Sansür Yasası Selman Öğüt’ün haritası için çıktı

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

İktidarın “dezenformasyonla mücadele”, muhalefetin ve basın meslek örgütlerinin “sansür yasası” olarak adlandırdığı düzenleme Meclis’ten geçerek yasalaştı. Yeni düzenleme, iktidarın yalanlarının deşifre edilmemesi için çıkarıldı. Ancak iktidarın böyle düzenlemeye ihtiyacı yoktu. Yaptıkları sansür düzenlemesi, zaten Anayasanın teminatı altındaydı.

Çok mu örtülü ifadeler kullandım? Hemen açıklığa kavuşturayım o zaman. 

Bu düzenleme, muhalefetin ve meslek kuruluşlarının muhalefet ettiği yeni yasa, halen yürürlükte bulunan 1982 Anayasasının ruhuna uygun olduğu gibi, bazı çevrelerin iddia ettiği gibi 26. maddesine de ters değil.

Kimi muhalif isimler, düzenlemenin Anayasa’ya ters olduğunu ve Anayasa Mahkemesi’nden (AYM) döneceği görüşünü savunarak ilgili maddeyi okuyorlar:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.”

Evet. 26. maddede aynen bu ifadeler var. Lakin, aynı maddenin devamındaki ifadeler, başta yer alan bu özgürlükçü gibi görünen yaklaşımı ortadan kaldırıyor: 

“Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” 

Dahası var. Aynı maddenin sonunda, “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir” deniyor. İktidarın yaptığı da bundan ibaret. Yani bu hakların nasıl kullanılacağına ilişkin düzenleme yapıyor.

Bunları ironi olarak falan yazmadığımdan emin olun. Gerçekten Anayasa’nın istediği yasal düzenlemeyi yapıyor, daha doğrusu yapılmış olan yasal düzenlemede değişikliğe gidiyor.

Muhalefetin iptal için yapacağı girişimden bir sonuç çıkmaz. Usul yönünden bir yanlış varsa o yönüyle bozulur. 

ASIL SORULMASI GEREKEN SORU

O halde “Bu yasal düzenleme şimdi niçin çıkarıldı?” sorusu işin temelini oluşturuyor. 

Cumhur İttifakı, seçime giderken sandıktan yeniden iktidar olarak çıkabilmeyi garanti altına almak amacıyla bir takım düzenlemeler yapıyor. Bunların bir kısmı ekonomik, bir kısmı sosyal, bir kısmı yasa alanında.

Meclis’ten geçirilerek kabul edilen Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin yasal düzenleme, bu kapsamda çıkarıldı. 

Yeni düzenlemede 29. madde üzerinde çok duruluyor. Doğru. Bu madde muğlaklıklarla dolu. Bir diğer ifadeyle, istenildiği gibi kullanılmaya son derece uygun:

“Halk arasında endişe, korku-panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç-dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak.”

Bu madde, sübjektif değerlendirmelere açık. Gerçeğin ölçüsü nedir? Gerçek olan nedir? Anayasa, gerçeğin iktidar eliyle belirlenmesine zemin hazırlıyor. Muktedirler de istedikleri gibi bunu kullanmayı seçmiş durumda. 

 

Bu düzenlemenin sahibi, hedefini yıllar önce ortaya koydu. Tayyip Erdoğan, Gülen Cemaatini imhaya giriştiği günlerde, 20 Mart 2014’te Bursa Gökdere Meydanından bunu açıkça duyurdu:

“Şimdi mahkeme kararı çıktı, Twitter mivıtır hepsinin kökünü kazıyacağız. Evet evet, hepsinin. Efendim işte uluslararası camia şöyle der, böyle der, hiç beni ilgilendirmiyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücünü görecekler.”

  1. OSMAN DÖNEMİNDEN BU YANA DEĞİŞMEDİ

İslam tarihinde yönetici, halkın refahını öncelemez. Esas olan Allah’ın kendisine bahşettiğine inandığı makamı korumayı seçer. Bu her dönemde karşımıza çıkıyor. 14 Ağustos 2021’de Hz. Osman ve ‘fitne’ diye ambalajlanan olaylar başlıklı yazımda ilk dönemdeki örneklerini anlatmaya çalışmıştım.

Erdoğan’ın farklı hareket edeceğini/ettiğini düşünenler yanılır. Bugünkü yöneticilerin de iktidarı bırakmamak için akla gelmedik yöntemlere başvuracağından şüpheniz olmasın. 

Yeni yasal düzenlemede metne bir hüküm koymayı unutmuş olmalılar. “Günah işleme özgürlüğü” olan “AK Partililer bu maddeden muaftır” ifadesi olsa hakim ve savcıların işleri kolaylaşmış olacaktı. 

Aslında 29. maddedeki muğlaklığın nasıl giderileceği gayet açık. “Ben ne diyorsam gerçek odur. Benim ifademin dışında bir şey söyleyen hapsi boylar” mesajı veriliyor.

 

Bildiğiniz gibi, muhaliflerin yanlış yapması asla kabul edilemez, ama eğer iktidara mensup biriyseniz, her şeyi yapabilirsiniz. Bütün bunlar, bireylerin özgürlük alanına girer. Sedat Peker’den her ay 10 bin dolar aldığı açıklanan AK Partili Metin Külünk, yolsuzluk yapmayı, rüşvet almayı “günah işleme özgürlüğü” olarak nitelemişti. 

Rüşvetin, yolsuzluğun, hırsızlığın yanında yalan söylemenin lafı mı olur?

İşte bu yaklaşımdan güç devşiren iktidarın gözde akademisyeni Doç. Dr. Selman Öğüt, CHP liderinin Washington temasları sırasında 8 saat ortadan kaybolmasının yorumunu, ABD haritasını değiştirerek yaptı.

Kılıçdaroğlu’nun başkentten, New York’a uçak yerine son anda karar değiştirip karayoluyla gitmesini, değiştirdiği haritayla izah etmeye kalktı. Kıyıdan yüzlerce kilometre iç tarafta olan Pensilvanya’yı, Philadelphia’nın yerine taşıyarak kendince Fethullah Gülen ile görüştüğü mesajını vermeye kalktı.

İktidar yanlılarının algı yapmak adına yalan söylemelerini bir kenara bırakın siz. Ülkelerin haritalarını değiştirenler bile yalan söylemekten yargılanmayacak. Yeter ki iktidardan yana olsunlar. 

Çıkarılan sansür yasasının Tayyip Erdoğan, Süleyman Soylu ve Nurettin Nebati’nin yalanları için uygulanmayacağı açık. 

Bir kişi yalan söylerse bu sadece kişinin kendisini bağlar ve en fazla karşısındakine zarar verebilir. Bir ülkeyi yönetenler yalan söylerse, ülkesine belki insanlığa zarar verir. 

 

Gerçekler “Pi sayısı” gibi. Çemberin çevresinin kendi çapına olan oranı, sadece çember için değil, hayattaki her şey için geçerli. Doğum tarihinden, dolabınızın şifresine, tarladan sofraya kadar…

Doğruların söylenmesi bu kadar önemli. Gerçeklerin duyurulmasına bu ülkede herkesin ihtiyacı var. Toplumu “özgürlük mü, ekmek mi?” ikileminde bırakanlara Afrikalının cevabıyla karşılık vermek gerekiyor:

‘Konuşma özgürlüğüm olmazsa, ekmeğimi kimin çaldığını nasıl söyleyeceğim?’

Kötülük yapanlar ışıktan nefret ederler. Işığın yaptıklarını aydınlatacağından korkarlar. Bunun için aydınlığa, bilgiye, düşünmeye, düşünülenin paylaşılmasına düşman olurlar.

Ya bu sansürle boğulacağız, ya da bir çıkış kapısı bulacağız. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin