Risale ve sinema

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Bediüzzaman bir gün öğrencilerinden Molla Süleyman ile Ayasofya’da namaz kıldıktan sonra, ona “Haydi sinemaya gidelim.” der. Talebesi şaşkınlıkla “Sinema mı?” diye sorar.

“Bak Süleyman, ben sinemaya başkalarının gittiği gibi gitmem. İbret için, dersler çıkarmak için film seyrederim.” şeklinde açıklar durumu Üstad. 

Birinci mevkiden bilet alıp birlikte Alemdar Sineması’na giderler. 

Film bitince öğrencisine, “Anlat bakalım, ne anladın bu filmden Süleyman?” diye sorar Said Nursi. Cevap ilginçtir: “Hiçbir şey anlamadım Üstadım.” Cevap, bir mütefekkirin sanata bakışı açısından müthiştir: “İşte dünya hayatı da aynen sinema perdesine benzeyen bir yerdir. Kendisi sâbit olmadığı gibi, içindekiler de fani; hiç durmuyor, akıp gidiyor. Onun için dünya hayatına hiç güvenme oğlum. Hayatlarımız izlediğimiz bu film kadar kısa ve geçicidir.”

Risale-i Nurlara bakıldığında özellikle betimleme kullanım tekniğinde sinemaya çok yakın, hatta yer yer onu aşan bir format göze çarpar. Sözgelimi Küçük Sözler’in her biri başlı başına bir film sinopsisi gibidir. Bediüzzaman Hazretleri, öyküleme tekniği ve karakter dengelemesinde muazzam bir dramaturji kullanır.

Keza 15. ve 19. Mektuplar, dönem filmleri bağlamında eşsiz birer senaryo yatağı metinlerdir. Gerek tahliller, gerek tasvirler, gerekse diyaloglarda Bediüzzaman bir senarist ustalığıyla anlatır meseleleri.

Yine Risale-i Nurlara baktığımızda sadece yazım tekniği açısından değil, kurgu bağlamında da enteresan bir yönüne tanık oluruz.

Bediüzzaman’ın Eskişehir Hapishanesi penceresinden dışarıyı izlediğinde yaptığı tasvir, enteresan bir kurgu tekniği içerir. Şüphesiz o dönem dünya sinemasının doğru dürüst kurguyu bile tam olarak kullanmadığı bir dönemdir ve Bediüzzaman anlatımında ‘Flash Forward’ tekniğini kullanır. Yani muhtemel gelecek olan tarihten sahneler yazar Risalesine.

Şu satırlar oradan: “Bir zaman Eskişehir Hapishanesi’nin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramı’nda oturmuştum. Karşımdaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks ediyorlardı. Birden, manevi bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü.” 

Henüz sinemanın doğru dürüst “Flash Back” yani “Geri Dönüş”leri bile tam olarak kullanmadığı bir zamanda, 2000’li yılların tekniği olan “Geleceğe Gidiş”i kullanması çok enteresandır.

Bunun yanı sıra Risale-i Nurların kimi bölümlerinde epik anlatım, kimi yerlerindeki şiirsel tasvirler, elimizdeki iman ve maneviyat kitabının ne tür bir sanat kitabı olduğunun da çarpıcı örneğidir. Bediüzzaman’ın, Kur’an-ı Kerim mucizelerini anlatırken de, sözgelimi Güneş’in dönmesi ve Hz. İbrahim (as)’in yanmaması gibi meselelerdeki, betimlemeleri birer film teksti gibidir.

Son tahlilde şunu söyleyebiliriz: Bu tür önemli zatların, önemli eserleri sadece ilim bağlamında değil, sanat bağlamında da ele alınırsa ortaya çok çarpıcı sonuçlar çıkacaktır. İnşallah meseleyi daha derinlemesine, akademik ve sinematografik olarak ele alan genç beyinler çıkar.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Ben de 8.Sözdeki Aslan ve ondan kaçan adam hikayesine hep anlattığınız çerçeveden baktım.Gerçeten müthiş bir aksiyon ve fantastik serisi çekilebilecek, dijital platformlarda yayınlanacak kadar güçlü kurgu var ilk 10 sözde. Bence hizmet tez elden böyle projelere el atmalı. Eski hizmet usullerimiz bir nevi miadını doldurdu. Bence mesajımızı dünyaya sunabilmek için sinemaya ve dijital platformlara yönelinmeli.Asrı doğru okumalı.Üstad şimdi yaşasaydı eminim bunun yapılmasını isterdi.

  2. Muhteşem bir yazı olmuş. Ufuk açıcı. Eserlere sadece dini zemin ve açıdan değil her açıdan yaklaşılmasını salık veren enfes ve serlevha yapılacak bir yazı. Sadece bu açıdan bile düşünmeyi gündeme getirmesi ve buna vesile olması dileğiyle.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin