YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR
Bir AKP Milletvekili bir ara “600 yıllık imparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi” demişti. Bu sözüyle AKP ile Cumhuriyet döneminin bittiği, Osmanlı devletinin devamı yeni bir devrin başladığı ima edilmişti. Kemalistler bu söze sert tepki göstermişti.
Muhafazakâr tarafları olan bazı Atatürkçüler de oy vermesine rağmen genelde Atatürkçüler Erdoğan’dan hazzetmezler. AKP’nin çelik çekirdeğini İslamcılar, cemaatler, tarikatlar, Şeriat isteyen dini gruplar oluşturuyor. Osmanlı’yı yeniden canlandırma hayalindeki muhafazakar milliyetçiler, Türkçüler de AKP’ye destek veriyor.
Erdoğan tek adam haline gelince, yüksek perdeden nutuklar atınca AKP tabanını oluşturan kesimler heyecana ve galeyana geldiler. Bazıları şeriatın gelmesinin “an meselesi” olduğunu düşünüyor. Bazıları “Cumhuriyetin bittiğini”, artık bütün ümmeti ve Türk dünyasını toparlayacak Osmanlının devamı olan bir döneme geçildiğini düşünüyor. Tabandaki beklentiyi filmlerle, özel konuşmalarla, hamasi söylemlerle, sahte şeyhlere söylettikleri manevi beşaretlerle canlı tutuyorlar.
Ekonomik kriz boş taahhütlerle sarhoş olup kendinden geçen kesimleri biraz sarsıyor olsa da, hala önemli bir kitle Türkiye’nin Erdoğan’la yeni bir çağa geçtiğini sanıyor. Ülkenin dünyaya nizam verecek, tüm Müslümanlara umut olacak muhteşem bir döneme girdiğini düşünüyor. Yaşanan bazı problemlerin “büyük kutsal yürüyüşün cilvesi” olduğunu, katlanıp şikayet etmemek gerektiğini söylüyorlar.
Ayasofya’nın açılması, başörtülü hakim-savcıların, polislerin olması, her yerin imam hatiplerle dolması, dün aşağılanan dindarların sokaklarda kasılarak, hatta sekülerleri aşağılayarak dolaşması, eskiden kendilerine “mürteci” diyen laikleri, “bak ararın 155’i” diyerek tehdit edebilmesi onlara bu güveni veriyor.
Aldıkları fazla dozdaki propaganda dünyadan kopuk, miyopluk yaşayan kesimleri reklam arasının bitmek üzere olduğu konusunda ikna ediyor. “Yıllarca hayalini kurduğumuz rüya gerçekleşmek üzere iken küçük şeylere takılmanın anlamı yok! Erdoğan’ın, Halifeyi Ru-yi Zemin’in, Dünya Lideri’nin sadakatle yanında durma zamanı” diyerek problemleri önemsizleştiriyorlar.
Gerçekten İslamcılar hayallerine çok mu yakın? Reklam arası bitiyor mu?
Cumhuriyet sona eriyor ve “Kemalist küfür düzeni” can mı çekişiyor?
Muhteşem Osmanlı geri gelip tekrar dünyaya nizam verecek mi?
Dini gruplar, cemaatler artık Kemalistlerin aşağılamasından, irtica yaftalarından ilelebet kurtulacak ve “devletin efendileri!” “toplumun imtiyazlıları” olacaklar mı?
AKP’NİN SONU YAKLAŞIYOR
Bence bir reklam arası var, ama reklamlarda Cumhuriyet, Kemalizm değil, AKP var. 2010’lardan sonra kirli, hukuksuz din soslu otoriter bir düzen kuruldu, şimdilerde bunun sonu görünüyor. Bir devlet formuna takılıp kalmış İslamcıların, yozlaşmış dindarların kabarmış iştahları, gerçeklikten kopuk umutları için zaman tükeniyor.
Kemalist rejime, belki bazı amaçlara yönelik, belki konjonktürel sebeplerle, belki de ördekler suya çıksın ve avlaması kolay olsun diye nispeten ara verilmişti. Şimdilerde bu aranın bittiğine dair alametler artıyor. Her darbe dönemi öncesi, 28 Şubat öncesi yaşanan tablo var ülkede. Bu sıralar cemaatlerin, dindarların kirli yanları, vicdanları rahatsız eden tarafları, kokuşmuş ilişkileri ortalığa dökülüyor, medyada çarşaf çarşaf yer buluyor.
Toplum dindarlara atılacak sıkı bir dayağa, cemaatlere çarpmak üzere hızla yaklaşan bir tehlikeye hazırlanıyor gibi. Meydana geldiğinde kimse şaşırmasın, vicdan yapmasın diye altyapısı yapılıyor sanki.
Erdoğan şahsi hırsı için, kirli yanlarını örtmek için dindarları, milliyetçileri arenaya yığdı. O her türlü manevrayı yapar, herkesle anlaşabilir. “Ölümüne yanındayız Reis!” diyenleri anında yolda bırakır. Her şeyi tükettiği, ülkeyi sıfırladığı bir ortamda elinde anlaşılmaya değecek koz olan bir Erdoğan kalacak mı emin değilim.
Reklam arası Türkiye Cumhuriyeti için değil ama sanki Erdoğan’ın arkasına sıralanıp her türlü yozlaşmaya, yolsuzluğa bulaşan dindarlar, cemaatler, tarikatlar için bitiyor. Eğer aklı başında birileri çıkıp ülkeyi yeniden hukuka, demokrasiye döndürmek için adım atmaz, AKP’yi, Erdoğan’ı bir şokla uyandırmazsa 28 Şubat’ı aratacak bir Kemalist döneme doğru gidiyoruz.
FİLMİN DEVAMINDA OLACAKLAR
Bunu neye dayanarak söylüyorsun?
Mevcut dindar profiliyle ne yeni bir Osmanlı kurulabilir ne de Türkiye Cumhuriyeti yürüyebilir. Bunlar ancak diktatör Ömer Beşir’in Sudan’ına benzetirler Türkiye’yi. Dikkatle bakarsanız güçlenen değil, çöken bir ülke, tükenen, fakirleşen ve yozlaşan bir toplum görürsünüz. Destekçisi, siyasetçisi, bürokratı, işadamı bu profilde olan bir siyasi hareketle bir diriliş, bir yükseliş hayal etmek naif ve basiretten mahrum olmaktan başka bir şey değil.
Sadece ekonomi, üretim değil, hukuk, ahlak, eğitim, diplomasi bitmiş iken neyle ve nasıl bir diriliş, dünyaya meydan okuma olabilir!
Ayrıca, şeriat hayali gören, Kemalizm’i silip süpüreceğini düşünen efsunlanmış dindarlara ve İslamcılara Anayasa’ya ve yasalara, oralarda geçen Atatürkçülük ve laiklikle ilgili konulara göz atmalarını isterim. Kemalist rejimin bütün anayasal, yasal dayanakları aynen duruyor. Ulusalcı-Ergenekoncu yapılar vak-i merhûnu geldiğinde, Erdoğan’a ihtiyaçları kalmadığında dişlerini nefret biriktirdikleri cemaatlere, dindarlara geçireceklerdir.
Bir reklam arası durumu var ama filmin devamında dindarlara, İslamcılara düşecek rol pek parlak görünmüyor!
Keşke başkalarının inancına, değerlerine, görüşlerine saygı duyarak demokratik, hukuka dayalı, yaşanabilir bir ortam oluşturabilsek ülkede. Keşke kimse “devletin sahibi”, “toplumun efendisi” olmaya çalışmasa. Ama sanırım bunu başarmaya eskiye göre daha uzağız.
Hocam sizden ricam isminizin önündeki Doç. ibaresini kaldırın. Dünyada geçerli unvanınız Dr. (PhD) yeterli. Doçentlik Türkiye’de verilen ve yine Türkiye’de geçerli ünvan. Bir alanda doktora yapmış olmanız ve yayımlanmış bilimsel çalışmalarınız uzmanlığınıza ispat olarak yeter. Bu arada kadro derecesi olan Prof. etiketini kullananlar için de aynısı geçerli.