Ramazan ayı ve Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed (sas)

YORUM | Prof. Dr. MUHİTTİN AKGÜL

Hiç şüphesiz ki, Ramazan Ayı’nın bize hatırlatacağı en önemli huşulardan birisi de, bu ayda peygamberliği evrensel manada müjdelenen Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’dir. Takva bilinciyle orucunu tutan mü’minler, bu ayda Allah Resûlünü evlerine misafir etmiş ve aynı zamanda, iftar ve sahur sofralarına onu da davet ederek katmış olmanın heyecanını yaşarlar. Peki kimdir bu misafir ettiğimiz Kutlu İnsan?    

Yaratılışın gayesi, marifet-i İlâhidir. Bu marifete ermede rehber, Yüce Yaratıcı’nın insanların içlerinden seçmiş olduğu peygamberlerdir. İlk insan aynı zamanda ilk peygamberdir. İnsanlık tarihinin farklı zaman dilimlerinde, aklın ulaşamadığı noktalarda, yol gösterici ve işaret belirleyici de işte bu peygamberlerin bulunduğu nübüvvet müessesesidir. Ve bu sarayın kubbesindeki son taş, tamamlayıcı ve sona erdiricisi ise Hz.Muhammed (s.a.s.)’dir.

Bir adı da Mustafa olan Allah Resûlü (s.a.s), insanların içlerinden seçilen bu seçkin şahsiyetlerin arasından süzülen ve böylece iki kez seçime tabi tutulan Yüce bir Şahsiyettir. O, kıyamete gelecek insanlara, varlığın gayesini öğretmiş, her alanda ideal insan olma örnekliğini yaşantısıyla göstermiş, dünya-ahiret arasında olması gereken dengeyi yerine oturtmuş, insanların fıtratlarına su ve hava gibi muhtaç oldukları gerçek din duygusunu yerleştirmiş, beşer hayatında uygulanması insanı mutluluğa götüren ideal kuralları belirtmiş ve insanların her zaman muhtaç oldukları güzel ahlak ilkelerini, onlara eksiksiz olarak talim buyurmuştur.

Hayatına kuş bakışı bakıldığında hemen ilk anda onun, Yüce Yaratıcı’nın vahyi kontrolünde hareket ettiği, vazifesi karşılığında en küçük maddi bir beklenti içinde olmadığı, samimiyetin zirvesinde bulunduğu, insanları Allah’ın birliği ve varlığına davet ettiği, hedef ve gayesinin de son derece açık ve net olduğu görülür.

Hayatı yakından gözlemlendiğinde ve yaşantısına bakıldığında, hemen göze çarpan şeylerin, söz ve davranışlarında benzersiz uyum ve doğruluğu, emanet noktasında zirvede oluşu, üzerine aldığı kudsî görevi yerine getirmedeki titizliği, ortaya çıkan karmaşık meseleleri son derece rahat, kolay ve herkes tarafından benimsenen bir şekilde çözüme kavuşturması ve her türlü günah ve kötülükten de uzak olduğu görülür.

Son, evrensel bir peygamber olması ve Yüce yaratıcı nezdindeki konumundan dolayıdır ki, kendisinden önceki peygamberler ve onlara gelen Kudsi beyanlar ondan bahsetmiş, geleceğini haber vermiş ve geleceğini müjdelemişlerdir. Bu müjde ve haberler, o kadar açık ve detaylıdır ki, diğer din mensuplarından bazıları, kendi evlatlarını tanıma rahatlığı ölçüsünde ona ait özellikleri kitaplarından öğrenmiş, onda görmüş ve ona inanmışlardır.

Her peygamber gibi vahye mazhar olmuş, peygamberliğinin delili olması açısından herkesi ilgilendirecek ve herkesin rahatlıkla anlayacağı derecede açık ve büyük mu’cizelere mazhar olmuştur. Kendisine Kur’ân gibi ebedi ve her türlü tahriften uzak olan bir Kitap verilmiş, sürü sürü kuşlar (ebâbil), onun ve ümmetinin kıblesi olacak Ka’be’yi koruma altına almış, göğsü şerhedilmiş, beşerin idrak sınırını aşacak mahiyetteki İsra-Mi’rac gibi öteler ötesi kudsi bir yolcuğu, bütün bir insanlık adına o yapmış, peygamberliğinin bir delili olarak ay ikiye yarılmış ve semanın kapıları şeytanlara kapatılarak, insanların bu noktadan aldatılmalarının önü kesilmiştir.

Yaşadığı hayatın her karesi, seçilmişliğinin ve ulaşılmazlığının ayrı bir yönünü meydana teşkil etmiş, şakalarında bile yalanın en küçüğü onun semtine uğramamış, dünyaya teşriflerinden, vefat anına kadar başına gelen pek çok sıkıntı, eziyet ve musibet karşısında, olağan üstü bir sabır göstermiş, kendisine, yakınlarına ve dostlarına yapılan sayısız insanlık dışı davranışlar karşısında beşer üstü bir af ve müsamaha örneği sergilemiş, içine bütün insanları hatta hayvanları dahi alacak genişlikteki merhametiyle, etrafındaki dost-düşman herkesin dikkatini çekmiş, bir beşer olarak her şeye ulaşması ve elde etmesi mümkünken, son derece mütevazi ve sâde bir hayat yaşamış, yaptığı işlerde en küçük bir beklenti içinde olmamış, sıkıştırıldığı ve tek başına kaldığı zamanlarda bile asla bir yılgınlık ve ümitsizlik emaresi göstermemiş, Allah’a kulluk noktasında da herkesten daha ileri ve daha derin olmuştur. Hâsılı Hz.Muhammed (s.a.s.), güzel ahlak denilen bütün nitelikleri, en kâmil anlamda ve en zirve noktada temsil etmiş ideal bir örnektir.

Cenab-ı Hakk bu şerefli elçisini, mânevi günahlardan koruyup, lekesiz ve eksiksiz olmasını dilediği gibi, onu aynı zamanda insanlardan gelebilecek her türlü tehlikeye karşı da korumuştur. Ölümle yüz yüze geldiği ve artık kaçışın mümkün olmadığı pek çok tehlikeli noktada onu muhafaza etmiş ve düşmanlarının başvurduğu her türlü komployu bertaraf etmiştir.

Günümüz dünyasının muhtaç olduğu gerçek barış ve farklılıklarla beraber yaşama örneğini en açık bir şekilde yaşayarak göstermiş, aynı şehri ve aynı mahalleyi, farklı din ve inanç mensuplarıyla paylaşmış, onlarla ideal komşuluk ilişkileri kurmuş, davetlerine hayır dememiş, alış-veriş yapmış ve cenazelerine bile saygıda kusur etmemiştir.

Evet o, son peygamberdir. Nübüvveti, bir ülke ya da belirli bir zaman dilimini değil, bütün zaman ve mekanları içine alan evrensel bir nübüvvettir. Hatta o, cinlerin de peygamberidir. Eşleri, mü’minlerin anneleridir. Geçmiş-gelecek bütün günahları af garantisindedir. Diğer peygamberlerden onun adına söz alınmış, Kevser verilmiş, Kur’ân’da adıyla kendisine hitap edilmemek suretiyle bizlere, ona karşı göstermemiz gereken saygının da ölçüsü belirtilmiştir. İlâhî ve büyük bir lütuf olduğu minnetiyle hatırlatılmış, kendisine itaatın Allah’a itaat olduğu vurgulanmış, sadece dünyada değil, âhirette de, insanlara ve peygamberlere şahidlik yapma gibi büyük bir makamla taçlandırılmıştır.

Erişilmez yüce şahsiyeti karşısında, sadece ona inananlar değil, başkaları da hayranlıklarını gizleyememiş, göğün yere bu değerli armağanı karşısında temenna durmuşlardır. Michael Hart gibi kimseler kaleme aldıkları “Yüz Ebedî Şahsiyet” adlı eserlerinde, onu birinci sıraya yerleştirmiş, Alman Büyük Devlet Adamı Bismarc ona olan hayranlığını: “Sana muasır bir vücut olamadığımdan dolayı müteessirim ey Muhammed!” sözleriyle dile getirmiş ve 1927’deki Uluslar Arası Hukuk Kongresi, ona olan medyuniyetlerini, sonuç beyanamelerine ekledikleri: “İnsanlık, Hz. Muhammed’le övünür. Çünkü O Zât, ümmî olmakla beraber, on üç asır evvel öyle bir hukuk sistemi getirmiştir ki, biz Avrupalılar iki bin yıl sonra onun kıymetini anlasak, mesut ve bahtiyar oluruz.” ifadeleriyle ortaya koymuşlardır.

Ümmetine düşen görev, ona inanma, itaat etme ve sevmenin yanında, birer kristal gibi değerli Kur’ân âyetlerinin, yaşayan canlı örneği olan Allah Resûlündeki insani nitelikleri üzerlerinde taşımaları ve O’nu bütün insanlığın tanıyıp sevmesi için, dünyanın her yerinde eksiksiz ve kusursuz bir şekilde tanıtmaya gayret göstermeleridir.

Yüce Rabbimiz bizleri, bu Yüce Şahsiyetin gerçek anlamdaki ümmeti olma şerefine erdirsin!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Sayın Akgül,
    Bence artık peygamber efendimizi anlatma üslubu değişmelidir. O bir peygamberdi,şöyle üstündü, böyle sabırlıydı tarzı ifadeler soyut kaçıyo ve çok tesir uyandırmıyo. Halbuki onun karakter özellikleri örnekleriyle anlatılsa ve hikayeleştirilse emin okuyanı çok daha iyi etkiler.çünkü hikayede duygu vardır ve duygu tesir eder. Peygamberi sevme gerekçesi için okuyucuya somut bişeyler vermiş olursunuz.Bunu en iyi yapan şüphesiz hocaefendidir, kısmen de Reşit Haylamaz. Bence tarihsel sıralamayla siyeri anlatmak, insanlarda sevgi uyanmasına sebep olmuyo. Hadisler ve hocaefendinin sonsuz nur serisindeki anlatılanlar ışığında yepyeni anlatım geliştirilmeli.Gençler bugün hep sosyal medyada. Bu mecralar neden efendimizi karakteriyle tanıtacak şekilde bol görselli, yazılı, kısa canladırmalı veya çizgili sunum gibi yüzlerce yöntemle kullanılmasın. Bence yeni nesil gençleri de istihdam etmeli, onların fikirlerine danışmalı onlara değer vermeli onları işin içine katmalı. Sizin tecrübeleriniz ve gençlerin sosyal medyayı kullanma becerisi birleştirilmeli ve yepyeni tarzlarda insanların karşısına çıkılmalı. Yoksa Efendimiz, yeni kuşaklara beni tanıtmak için ne yaptınız diye sorar ve yanıt veremezsiniz. Teşekkürler.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin