Olayın şahitlerinin aktarımlarıyla: Kozmik Oda’da yalanlar ve gerçekler!

ANALİZ | RAMAZAN F. GÜZEL

İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığı döneminde, Bülent Arınç’a suikast iddiaları sebebiyle Kozmik Oda’ya girilmesi zaman zaman tartışma konusu olmaya devam ediyor.

19-25 Aralık 2009 tarihlerinde mahkeme kararıyla gerçekleşen bu hukuki olayla ilgili de Cemaat suçlandı. Oysa ki, Erdoğan, Arınç ve Başbuğ’un konuyla ilgili çelişkili ifadeleri orta yerde duruyor.

Peki gerçekte neler oldu? Bu kadar spekülasyon yapılan Kozmik Oda denilen yerle ilgili doğrular ve yanlışlar neler?

Bu konularla ilgili eski bir yargı mensubu olarak benim de kafamda soru işaretleri vardı ve konunun detaylarına vakıf olabilme adına olaya vakıf kimselere ulaşmaya çalıştım. Uzun çabalarım sonucunda “Kozmik Oda”ya dair dosyayla ilgili, olaya vakıf bazı yargı mensuplarına ulaştım. Orada elde etmiş olduğum bazı bilgileri muhataplarımızın güvenlik durumlarının el verdiği nispette paylaşmaya çalışacağım.

‘Kozmik Oda’da mahkeme kararıyla arama yapan Savcı Mustafa Bilgili tutuklanmıştı.

DERİN YAPILAR ve ALGILAR…

Gladio tarzı toplum mühendisliği üzerine çalışan yapıların sürekli kullandıkları birkaç klasik ve temel taktikleri var:

  1. Gerçeklerden çok toplumun algısı önemlidir,
  2. Algı da ‘Yapı’ nasıl isterse öyle şekillenir,
  3. Bunun için bir bilgiyi belirli periyotlarla sürekli tekrarlamak gerekir,
  4. Toplum balık hafızalıdır, bir gerçeği en fazla 6 ay hafızasında tutar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kısa tarihine az bir dikkatle bakınca bu net olarak görülebilir… Türkiye’de hala bütün soruşturmalarda iddialar ve isnatlar ‘17/25 yargı darbesi’ diye itibarsızlaştırılmaya çalışılan algı üzerinden kurgulanmakta… Bu tarih, milat kabul ediliyor. Algının büyüsü veya hipnozuyla uyutulmuş topluluk ‘bu ne yaman çelişki’ diye düşünmüyor/düşünemiyor. Uyanan ve bilinci açılanlar da korkusundan sesini çıkaramıyor.

Kozmik Oda, 2009’da bir ihbarla başlamıştı

Aynı algı hokkabazlığı veya toplum mühendisliği ‘Kozmik Oda Soruşturması’ için de uygulandı. Belli aralıklarla sürekli tekrar ederek sürü yerine koydukları halkın kafasına kazıdıkları algı şu idi:

‘Türkiye’nin savaş gibi ağır ve zor müdafaa dönemleri için hazırlanan ve bekletilen çok gizli, hatta Genelkurmay Başkanının bile tek başına giremediği özel bölümlere, odalara sorumsuz bir savcı ve hâkim girdi; onlarca yılların emeği çok gizli bilgiler, belgeler ulu orta alındı, hatta yabancı devletlere servis edilip vatana büyük ihanet edildi. Halk arasında, herhangi bir işgal ihtimalinde görev üstlenecek, gizli ve özel yetiştirilmiş kahramanlar deşifre edildi. Bunların yenilerinin yetiştirilmesi, deşifre edilen yapının, bilgilerin, belgelerin yenilerinin hazırlanması onlarca yıl sürecek. Bu arada ülkenin başına bir iş gelirse sorumlusu bunlardır’ vs vs.

KOZMİK ODA GERÇEKLERİ

Şimdi gerçeklere gelelim:

1- ARANAN MERKEZ DEĞİL, ANKARA ŞUBESİ:

Orası ‘Seferberlik Tetkik Kurulu’ olarak anılan teşkilatın genel merkezi değil, Türkiye genelinde 17 tane bulunan şubelerinden sadece birisi, yani Ankara Şubesiydi. Genel merkez Gölbaşı tesislerindeydi. Dolayısıyla iddialar doğru bile olsa sadece Ankara Şube’nin bilgileri ve belgeleri risk altına girecekti.

2- SORUŞTURMA, ARINÇ’A SUİKAST İDDİASI:

Soruşturma, 2009 yılında “Bülent Arınç’a suikast hazırlığı ihbarı” üzerine başlatılmıştı. İhbarın izini süren savcılar Seferberlik Tetkik Kurulu veya Özel Harp Dairesi’nda görevli subaylara ulaşınca doğal olarak soruşturmayı derinleştirmişlerdi. Elbette bahsedildiği gibi devletin en zor döneminde görev üstlenecek en hayati dairesinde, milletin yegâne temsil makamı olan TBMM başkanlığı yapmış ve halen aktif siyasette görev üstlenmekte olan birisine suikast hazırlığına dair ihbarlar, şüpheler varsa, görevine, milletine, vatanına sadık bir adalet görevlisinin bunu atlamaması gerekir. Yapılan da budur.

3- YARGI KARARI İLE KONTROLLÜ ARAMA:

İddia edildiği gibi savcılar ve hakimler deyim yerindeyse çat kapı gitmemiş, devletin ve askeriyenin hassasiyetini gözetmişler…

O dönemden bu yana konuya ilişkin ulaştığım savcıların, hâkimlerin, mahkemelerin kararları, resmi yazışmaları inceledim. Ayrıca hem askeri cenahta hem adliye kısmında görev üstlenmiş veya sürece şahitlik yapmış pek çok kişiyle görüştüm. Bütün bunları harmanlayıp değerlendirince benim ulaştığım sonuç hiç de havuz medyasının ve/veya Ergenekon tayfasının pazarladığı gibi değil. Şöyle ki;

Soruşturmanın seyri ve toparlanan deliller ‘Seferberlik Tetkik Kurulu’na çıkınca savcılar görevleri gereği adrese gidip arama yapıyorlar. Binada pek çok odanın araması usulüne ve yöntemine göre yapılıyor. Nitekim aramaya iştirak eden askerler, subaylar ve binanın görevlilerinin herhangi bir tepkisi veya karşı koyması olmuyor.

Ancak arşiv odası olarak görünen odaya gelince birden tavırlar ve tutumlar değişiyor:

‘Burasını arayamazsınız, çünkü burada devlet sırrı olan evrak var. Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre ancak hâkim arayabilir’ diyorlar. Aramayı yapan savcılar, durum değerlendirmesi yapıp, işin âciliyeti ve nezaketi gereği üstelemiyorlar. Yetkili hâkimden talepte bulunuyorlar.

4- YAPILANLAR, YASALARA UYGUN:

Burada durup hukuka ve kitaba bir bakalım: 

Askerlerin dayandıkları nokta eski 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’ndaki (CMUK) “Devlet esrarı hakkında alakadarların şahitliği” başlıklı 49. madde. Maddenin birinci fıkrası aynen şöyle: “Devlet memurları memuriyetten çekildikten sonra bile, saklamakla mükellef oldukları vakıalar hakkında sırrın ait olduğu makam amirinin izni olmaksızın şahit sıfatıyla dinlenemezler.”

Askerler, ‘Amirlerimizin dediğine göre burada devlet sırları varmış. Sırrı bilen şahitlik yapamaz. Şahidi ancak hâkim dinleyebilir. Dolayısıyla savcı inceleyemez, hâkim gelirse bakabilir, sır olmayan delil bulursa toplayabilir’ mantığını işletiyorlar.

Ancak askerler iki noktada hata yapıyor:

1) Hatırladıkları kural 1412 sayılı (eski) CMUK hükmü. Oysa 5721 sayılı (yeni) Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 2005’te yürürlüğe girdi ve dolayısıyla eskisi yürürlükten kalktı. Yeni CMK aynı konuya ilişkin 47. madde ise aynen şöyle:

“Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz. Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır.” 

Görüldüğü gibi eski CMUK neyin devlet sırrı olduğu konusunda inisiyatifi oranın amirine bırakmışken, yeni CMK tanımını yapmış ve sınırını, çerçevesini göstermiş: Dış ilişkiler, anayasal düzen ve milli savunma ile ilgili konular.

Üstelik tarihi, hukuk dışı Gladio ve Kontgerilla operasyonları ve faili meçhullerle dolu kurumlar için kanun koyucu ‘suç olgusu hakkında devlet sırrına sığınılamayacağını’ özellikle belirtmiş. Savcılar da -belirttiğimiz gibi- TBMM başkanlığı yapmış biri hakkında suikast ihbarının yani suç olgusunun peşindeler.

2) Askerler şahit dinlenmesine ilişkin kuralı kıyas yapıyorlar. Yani ‘devlet sırrını bilen şahit ancak hâkim tarafından dinlenebildiğine göre, devlet sırlarının bulunduğu mekân da ancak hâkim tarafından aranabilir’ mantığını yürütüyorlar ve savunuyorlar. Oysa ki burada böyle bir kıyas da yapılamaz.

5- GEREKLİ İDARİ SÜREÇ DE İŞLEMİŞ:

Konuyu teknik ve teorik açıklamalara boğmadan meselemize dönelim:

Savcılar uzatmadan yetkili hâkimden yazılı olarak ‘arşiv odasının hâkim tarafından aranması’ talebinde bulunuyorlar. Yetkili hâkim de olumlu yönde karar veriyor ve geç saatlerde arama için görevlendirilen hâkim geliyor.

Bu kez aynı askerler, ‘üstlerimizden emir geldi, arama yapamazsınız’ diyerek karşı koyuyorlar. Görevli hâkim de ‘bunun kanunen yapılması gereken bir vazife olduğunu, mahkemelerin ve yargının idareden bağımsız çalıştığını’ izah etmeye çalışsa da anlamıyorlar veya anlamak istemiyorlar. Doğal olarak hâkimin mevcut ortamda zor kullanarak görevini yapma şansı yoktur. En sonunda en üst makama, yani Genel Kurmay Başkanı’na bizzat anlatmasını istiyorlar, oradan emir gelirse açabileceklerini belirtiyorlar. Hâkim de kabul ediyor ve birlikte karargâha gidiyorlar. Bu arada hâkim, arşiv odasındaki delillerin güvenceye alınması için kapının mühürlenmesini istiyor ve resmi tutanakla mühürlüyorlar.

Öğrendiğime göre dönemin Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ kuvvet komutanlarını da toplayarak hakimle görüşüyor. Hâkim, CMK hükümleri gereği yargılama için aramanın yapılması gerektiğini, bunun bağımsız yargının bir gereği olduğunu anlatıyor. Başbuğ Paşa da:

“Başbakan Erdoğan’a sormaları gerektiğini” söylüyor. Konu başbakana intikal ettirilince:

“Olur mu öyle şey, hâkim tabii ki arayabilir, yoksa bir şey mi saklıyorlar?!” cevabını veriyor.

Tabii o dönem Erdoğan’ın, askeri vesayete karşı hukukun yanında yer aldığı, hatta kendi ifadesiyle ‘Ergenekon’un savcısı’ olduğu yıllar. Bu arada iki gün geçiyor. Erdoğan’ın bu cevabı üzerine aynı hâkim tekrar geliyor ve arama işlemlerini tamamlıyor. Söylendiği ve iddia edildiği gibi ‘devlet sırrı’ mahiyetinde bir şey de kayda girmiyor ve ele geçmiyor.

6- BİLGİLERİ KOPYALAMA, SAKLAMA İHTİYACI GÖRÜNMÜYOR:

Burada bir ara değerlendirme daha yapalım. Madem ki “Genelkurmay Başkanlarının bile giremediği, devletin istikbalini ve istiklalini için hayati önemde çok gizli bilgiler ve belgeler vardı”, Erdoğan’ın cevabı gelene kadar geçen iki gün içinde neden güvenli bölgeye alınmadı veya gerekli tedbirlere başvurulmadı?

Çünkü her şey yasal olduğu için böyle bir tedbire gerek görülmüyor…

Gördüğünüz gibi ileri sürülen iddialar, iddia sahiplerinin dahi kabul ettiği resmi evraka göre, kendi içinde bile çelişkili. (‘Hâkim mühürlemişti, nasıl açsınlar’ deyip de kargaları güldürmeyin.)

7- İTİRAZ SÜREÇLERİ DE İŞLETİLMİŞ:

Yukarıda dedik ya, bu ortamda işler gerçekliğine, mahiyetine ve hakikatine göre değil, daha çok algı üzerinden yürüyor. Arama yapılınca medyada yoğun şekilde eleştiriler başladı. Malum psikolojik harp uzmanlarının medyayı kullanma ve halkı yönlendirme konusundaki marifetleri tartışmasızdır.

Bu ortamda askerler bu kez arama kararına itiraz ediyorlar. İtiraz o dönemdeki mevzuata göre, terör suçlarına bakmakla görevli ağır ceza mahkemesi heyeti tarafından değerlendiriliyor ve reddediliyor. Yani şimdiki sulh ceza hakiminin muadili bir hâkim veya üye tarafından verilen arama kararı, böylece ağır ceza heyeti tarafından da teyit edilmiş oluyor.

**

Burada özellikle yargının tamamen diktatörlüğün güdümüne girmesinden sonra yürütülen algı yönetimine ayrıca dikkat çekmek istiyorum. Taktik basit ve kısa ‘şuuraltına yerleşmesini istediğinizi belli aralıklarla sürekli tekrarlamak’

Tekrarlanan algı ise: “Devletin çok gizli belgeleri ortalığa saçıldı, ifşa edildi.”

Bilhassa 15 Temmuz’dan sonra bunun dozunu hem artırdılar hem de istikrarlı şekilde belli periyotlarla tekrarlıyorlar. Bu konuda hatta, soruşturmanın başlama sebebi ve mağduru olan Bülent Arınç da rol üstlenmiş görünüyor.

O zaman gerçeklere devam edelim:

8- KOZMİK ODA’DAN DAHA FAZLA BİLGİ TBMM’DE!

Bu günlere göre TBMM’de demokrasinin işlediği ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu 2012 yılında TBMM’deki ‘Darbeleri Araştırma Komisyonu’ konuyu inceliyor. Ve doğrudan askerler TBMM’ye, şimdi çok gizli olduğunu iddia ettikleri, ellerindeki bütün evrakı gönderiyorlar. Google’dan küçük bir araştırmayla herkes bunu bulabilir ve gerçekleri öğrenebilir.

Özellikle Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın açıklamalarına dikkat… İşte, buyurun:

2012’de Meclis’e her şeyi verip, 2013’den sonra da hâkimi suçlamanın nasıl bir anlayış ve davranış olduğunu okuyucunun vicdanına ve anlayışına bırakıyorum.

Bülent Arınç gibi siyasilere gelince:

Türkiye’de siyasetçiler menfaatlerine göre yanar döner değil de azıcık omurgalı olabilseler keşke, memleketimiz çok daha güzel olurdu ve bu günlere hiç gelmezdik.

Yeri geldikçe konuyu açmaya, gerçekleri ortaya koymaya devam ederiz. Şimdilik bu kadar.

DİPNOT: Genel bilgi edinmek için ayrıca şuralara bakılabilir:

http://www.aljazeera.com.tr/haber/kozmik-odaya-takipsizlik

https://www.haber3.com/guncel/039039asil-kozmik-oda-orasi-degildi039039-haberi-3201948

https://www.haberturk.com/gundem/haber/1275105-numan-kurtulmusun-hatirlattigi-kozmik-odada-ne-olmustu

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin