O kovulmayla bir dönem kapanmadı

YORUM | TARIK TOROS 

Veli Can Oduncu, 16 Temmuz 1988’de, Gaziantep cezaevinde şişlenerek öldürüldüğünde 24 yaşındaydı.

Ülkücü hareketin içindeydi.

1978’den itibaren tespit edilen 7 cinayeti vardı.

Yaşı küçük diye 39 yıla mahkum olmuştu.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Şimdi 1 ay geriye gidelim.

18 Haziran 1988.

Başbakan Turgut Özal, partisinin kongresinde kürsüde konuşurken kurşunların hedefi oldu.

Tetikçi Kartal Demirağ, 80 öncesi kamplarda eğitim almış bir Ülkücüydü.

Adam öldürmeye teşebbüsten yatarken cezaevinden firar etmiş, birkaç ay hazırlandıktan sonra başbakana suikast girişiminde bulunmuştu.

Özal parmağından yaralandı, Demirağ kıskıvrak yakalandı.

Özal, “Arkasında hangi karanlık güçlerin olduğunu biliyorum” dedi ama arkasını getiremedi.

Demirağ, 4 yıl sonra tahliye edildi.

***

Yıllar sonra Veli Can Oduncu’nun ağabeyi mühim bir iddiada bulundu:

“Kardeşim Özal’a suikast yapmayı reddedince Kartal Demirağ devreye girdi.”

Ağabey Tahir Oduncu, suikastın kardeşine cezaevi müdürünün odasında görüştüğü bir grup tarafından teklif edildiğini anlattı.

Tıpkı Kartal Demirağ’ı ziyaret edenler gibi…

***

Kartal Demirağ’ı, işadamı Kemal Horzum’un bir adamı ziyaret etmiş, o arada yüklü para transferleri dikkat çekmişti.

Yine…

Meclis komisyonuna yansıyan kimi ifadelerde, Demirağ’ın kongre salonuna silahsız girdiği, suikast silahını oradaki polislerin verdiği bilgisi göze çarpacaktı.

Demirağ belki de öldürülecekti ancak komando eğitimli tetikçinin taklalar atarak hedef şaşırtması buna imkân vermeyecekti.

***

Dönelim Veli Can Oduncu’ya…

Ağabey Tahir Oduncu, kardeşinin “Özal, alnı secdeye değen biri. Bu yüzden kabul etmeyeceğim” dediğini aktarıyor.

Erken tahliye ve yüklü para, etkili olmamış.

Suikasttan 28 gün sonra iki Ülkücü tarafından şişlenerek öldürüldü.

***

İşte burada flu bir alan var.

Ve siz bu alanın devletin bilgisi dahilinde olmadığını mı sanıyorsunuz?

***

Özal suikastı yaşanmış ortalık toz dumanken…

Veli Can Oduncu, cezaevinde rahat durmaz.

Hürriyet’ten bir gazeteci yollanır, onunla röportaj yapması için.

Hiçbir zaman yayımlanmayacak röportaj ilgili yerlere servis edilir ve ihtimal Veli Can Oduncu’nun infaz emri öyle çıkar.

Röportajda çok şeyi ağzından kaçıran bu boşboğaz susturulmalıdır.

***

Gazetecilerin devlet veya istihbaratla ilişkisinin tek yöntemi yoktur.

Şimdilerde içi fena halde boşaltılan “devlet sırrı” kavramı, tam da böyle durumlarda devreye girer.

Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet’ten kovulmasıyla kapanan bir dönem yoktur.

Bilakis, altın dönemlerini yaşıyorlar!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Basit beş para etmez tetikçiler ile çok değerli insanları aramızdan alıyorlar. Bütün aydınları vesayet altına alıyorlar. Kiminle? 5 liraya adam öldürecek insanlarla koskoca milletin namusuna el koyuyorlar. Kurtuluş savaşı vermiş bir milleti 5 liralık silah eğitimi almış adamlarla satın alıyorlar. O zaman ingilterede 5 liralık adamlara silah eğitimi verdirip ingiliz aydın yada siyasetçiyi öldürtelim ve geride kalan bütün ingiliz aydınları korkudan susturalım. Çok imkansız gibi geliyor değil mi? Ama adamlar yapıyor? Onlara niye imkansız gelmiyor. Mesela onların ülkücüleri yok mu? Niye kimse onların ülkücülerine silah eğitimi vermiyor? Niye bir grup gelip cezaevindeki ingiliz adam ile pazarlık yapmıyor? Niye bir işadamı gelip ülkücü bir ingilize para transferi yapmıyor? Yada alman ülkücüye, yada fransız ülkücüye. Niye sadece türk ülkücüleri silah eğitiminden geçiriliyor? Sadece türk ülkücüler mi parayı kabul ediyor? İngiliz ülkücüleri ikna edemiyorlar mı? İngiliz siyasetçiye suikast yapıldığında onlar arasında da şöyle bir diyalog geçiyor mu “bu derin devletin işi. Onlara dokunamayız. Dokunursak ucu kimbilir nereye gider. Zamanı değil kapatalım.” Sanki çok mahrem bir yere açılıyor, sanki kimsenin görmemesi ve bilmemesi gereken bir şey, sanki çok büyük bir sırra açılıyorsun, sanki göz alıcı bir ışık yüzünden hiç birşey göremiyorsun, sanki onu göremiyorsun, sanki ülkenin asıl sahibi oymuş gibi ama ışıktan göremiyorsun, böyle parlayan birşey, sanki bakmaya dayanamıyorsun.
    Bazen diyorum acaba dünyadaki tanrımız o mu? O bizim efendimiz, bizde onun kölelerimiyiz. Farkında olmadan bir dine mi inanıyoruz. O yüzden mi biz demokratik avrupa devletleri gibi olamıyoruz? Bizim inancımız buna aykırı mı? Kölelik ve efendi üzerine kurulu rejimler sorgulanamaz. Sorgulayan veya bu düzene karşı gelenler cezalandırılır. Köleler ceza sahnesini seyreder, sonra hukuksuzluk inancında bunun tanrının bir cezası olduğunu düşünür. Hakkını aramaz. Arada kölelikten sıyrılan insanlar çıkarlar, dayanamazlar ama hiçbiri kitleleri arkasına almayı başaramamıştır. O adamı öldürdükten sonra kalabalıklar kafalarını o dayanılmaz ışığa bakmadan çevirip giderler. Boyun eğme evde dayak ile aile terbiyesi şeklinde başlar, sonra okulda dayak, askerde dayak ile devam eder, kadınlar evde dayak yerler sonra 10 yılda bir büyük tufan gelir dayak yerler, birbirlerine düşürülüp birbirlerine dayak attırılırlar. İnsani değer diye birşey buralara uğramamıştır. Zaten kimse insan haklarına inanmamaktadır. Işığa inanmaktadırlar aslında ışık tarafından korkutulmaktadırlar. Birbirleriyle korkutulmaktadırlar. Dayak ile ezilmekte, iradesi elinden alınmaktadır. Işık ne isterse olacak. Onun teklifini kabul etmeme hakkın yok. Canının hiç kıymeti yok. Işık işlerini gizli yaptığı için geçtiği yollarda ki herkesi öldürmektedir. Işığın adamları var, adamlarının adamları, onların adamları ve en sondaki adamlar. Biz en sondaki adamları görmekteyiz. Yani deşifre ettik diye sevinmekteyiz. Görünür adamları yani gün yüzüne çıkanları oldukça sempatik yüzlerden seçilmektedir. Kimse onun ışığın adamı olduğuna inandıramazsın. Işık ise kendisini herkese insanların istediği şekilde tanıtmaktadır. Kimse ışığı görmediği için herkes o ışık yerine kendi liderini, tanrısını koymaktadır. Çünkü herkes gücün ışıkta olduğunu kabul etmekte ve boyun eğmektedir. Avrupanın dibinde yaşamak hatta avrupanın içinde yaşamak bu algıyı değiştirmemektedir.

    • Enteresan bi yorum olmuş. Batı Avrupanın farkı şu ki ortadoğululardan daha erdemli olmaları. Hukukun ayaklar altına alınmamış olması. Zamanında anayasaya bağlılık yemini eden müptezel bi iç işleri bakanı ben bu anayasayı tanımıyorum demişti daha sonra. Ondan daha müptezel uyuşturucu kaçakçısı içişleri bakanı da kapıyı kırın girin, gece iş makinasıyla yıkın seviyesine kadar inmesine rağmen halen lağımdaki görevine devam ediyor. Yani bu müptezel cadde ortasında gündüz vakti p.zevenklik yaparken görüntülense bu ülkede buna şaşıracak insan yok. Avrupanın farkı dindar, eğitimli vs olması falan değil yani. Erdemli insanlar olması.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin