O dosyadan Saray’a ekmek çıkmaz!

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Olay aslında tam da ‘müflis tüccar eski defterleri karıştırır’ hesabı. 

Ülke çökük, ekonomi batık. Bürokrasiden medyaya her şey yerlerde sürünüyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk kez ‘mağdur ol(a)madan’ bir seçime girecek. 

Üstelik karşısında bu kez Kemal Kılıçdaroğlu gibi bir aday var. 

Dahası İyi Parti lideri Meral Akşener’in olaylı bir şekilde Altılı Masa’dan ayrılıp milletin-kamuoyunun baskısıyla geri gelmesi sonrası Kılıçdaroğlu’nun popülaritesi daha da arttı. 

Hal böyle olunca Saray ve müttefikleri harıl harıl Kemal Kılıçdaroğlu aleyhine strateji geliştirmeye çalışıyorlar. 

Peşinen söyleyeyim işleri hiç kolay değil.

Çünkü Kılıçdaroğlu ile ilgili yolsuzluk dosyası bulmaları pek mümkün değil. Kemal Kılıçdaroğlu bunca yıldır göz önünde ve aynı mütevazi hayatı yaşıyor. 

Mafyayla suç örgütleriyle de işi yok. 

Eh nihayetinde oğluyla para sıfırlama, kızıyla çakma suikast planlama kayıtları da çıkmayacak. Çakma darbe yaptırıp anayasaya darbe yapmış değil. Dünyanın en zengin siyasilerinden hiç değil. 

Yani Erdoğan ve Fahrettin Altun’un işi zor.

İşte bu noktada devreye Melih Gökçek girdi. Hani şu ailesiyle birlikte Ankara’ya çöken, çeyrek asır boyunca şehrin rantını yiyen Gökçek ailesi. “Gökçek’in ne itibarı kalmış ki Erdoğan’a yarasın” demeyin, ‘denize düşen…’ durumu söz konusu. 

Melih Gökçek, oğlu Osman oyalansın diye Ankaralının parasıyla kurduğu Beyaz Tv’de bugünlerde bir kampanya yürütüyor. 

Burada sürpriz yada şaşıracak bir durum yok. 

Sonuçta Gökçek ailesinden bahsediyoruz. Benim bu konuya eğilme nedenim şu; Kılıçdaroğlu’nu suçlamak için kullandıkları dosyayı haber yapan benim. 

Dolayısıyla bahsettikleri konuyu en iyi bilen de benim. Açıkçası o dosyadan ne Saray’a ekmek çıkar ne de Gökçek’lere. 

En fazla yüz milyonuncu yalan haberlerine imza atmış olurlar.

Özetleyerek anlatayım. 

Şimdiki jenerasyon pek bilmez. 28 Şubat döneminde ‘irticacı’ avına çıkan Batı Çalışma Grubu diye illegal bir yapı vardı. Başını dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Org. Güven Erkaya’nın çektiği bu cuntacı ekip ‘irtica ile mücadele’ adı altında fişlemeler yaptırıyordu. 

Bu illegal yapı daha sonra Başbakanlık Takip Kurulu’na dönüştürüldü. AB ve reform vaatleriyle iktidara gelen Erdoğan döneminde ise kurum lağvedildi. 

İşte bugünlerde Melih Gökçek’in sosyal medya ve Beyaz Tv üzerinden yaymaya çalıştığı dosya o dönemlere ait. 

Ben Bugün Gazetesi’nin Ankara Temsilcisiydim ve o yıllarda Türkiye’de hala gazetecilik yapılabiliyordu. Her başkent gazetecisi gibi mesaimin büyük bir bölümü bürokratlar ve siyasilerle geçiyordu. 

Bir gün eski başbakanlık binasında üst düzey bir bürokratla laflarken gözüm kalın bir dosyaya ilişti. Haberci refleksiyle ‘bu dosyada bana manşetlik bir şeyler var mı?’ diye sondaja başladım

Kaynağım “Batı Çalışma Grubu’nun arşivini tasnif ediyoruz. Şöyle bir dosyaya rastladık. Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili kapsamlı bir dosya var.  Kılıçdaroğlu’nu ‘Kürtçü Alevi’ diye fişlemişler” dedi.

Ben de şimşek çaktı ve hemen dosyayı istedim ama muhatabım vermek istemedi. Birkaç günlük sortiden sonra kopyasını almayı başardım. 

Haberi Bugün Gazetesi’nde “BÇG Kılıçdaroğlu’nu da fişlemiş” başlığıyla manşet yaptık. Dosyanın orijinal tarafı buydu çünkü ‘irtica avcısı’ BÇG CHP’li bir ismi fişlemişti. 

Kemal Kılıçdaroğlu o dönem CHP Grup Başkan Vekiliydi ve kendisinden de görüşlerini aldık. Yani gazetecilik açısından haber ‘olması gerektiği’ gibi yayınlandı.

Doğal olarak gündem oldu. 

Ancak beklemediğim bir şey oldu çünkü Kılıçdaroğlu beni mahkemeye verdi. Kendisine de “beni neden mahkemeye veriyorsunuz, sizi fişleyen BÇG, ben haber yaptım. Dava edecekseniz başbakanlığı etmeniz lazım” dedim ama herhalde yargıya çok güveniyorlardı. 

O yıllarda bürokrasi şimdiki gibi çapsız-liyakatsız partililerle dolu olmadığı için mahkeme ilginç gelişmelere sahne oldu. Başbakanlık, arşivlerindeki fişleme dosyasını üzerine ‘gizli’ damgası basarak gönderdi. 

Yani benim haberim teyit edilmiş oldu. 

Kılıçdaroğlu benimle ilgili suçlamayı düşürdü yani davayı ben kazandım. Bu kez dönüp başbakanlığı dava ettiler.

Ben Ankara’dan ayrılıp Washington’da çalışmaya başladığım için süreci takip etmemiştim. Meğerse hukuki süreç 13 yıl sürmüş ve nihayetinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Cumhurbaşkanlığı’nın Kılıçdaroğlu’na tazminat ödemesine hükmetmiş. 

Gerçi CHP’nin avukatları 13 yıl sonra edindikleri hukuk zaferi sonrası Erdoğan’ın çiğneyip tükürdüğü ‘fetö’ sakızını çiğnemiş oma olsun. Haberi yaparken teşekkür beklemiyordum ama gereksiz yere bir sürü mahkemeyle uğraştırmasalar iyiydi. 

Nihayetinde fişleme yasal olarak cezalandırılmış oldu. 

Kısacası bugünlerde Melih Gökçek’in ağzından düşmeyen, Aktrollerin bot hesaplar üzerinden yaymaya çalıştığı “Devlet, Kılıçdaroğlu’nu Kürtçü-mezhepçi-bölücü  diye fişledi” söylemlerinin hikayesi böyle.

Bu kadar gündemin arasında ben bu konuya neden döndüm? 

Yazıya girerken anlattığım gibi. 

Saray’ın propaganda timleri canla başla Kılıçdaroğlu ile ilgili ‘dosya’ çalışıyor. Pek bir şey bulamamış olacaklar ki benim haberime konu olan fişleme dosyalarına sarılmışlar. 

Ancak Fahrettin’e kötü bir haber vereyim; 

Çünkü o fişlemeleri yapanlar ‘devlet’ değil kendilerine ‘devlet süsü’ vermiş bir çeteydi. 

Yaptıkları işler illegaldi. Üstelik bu dosyada Kılıçdaroğlu mağdur

Dahası Kılıçdaroğlu için ‘Kürtçü-bölücü’ fişlemeleri yaparken aynı dönemde sizin için de ‘İrticacı-devlet düşmanı’ notunu tutuyorlardı. 

Yani ‘Jelibon Melih’in satmaya çalıştığı dosyadan size bir şey çıkmaz. 

HULUSİ AKAR NEYİN PEŞİNDE?

Dikkatinizi çekmiştir. 

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar bugünlerde bol bol konuşuyor.

Gerçi Akar’ın medyayla ilişkileri her zaman iyi oldu, hatta daha Genelkurmay Başkanı değilken bile gazetecilerle ikili görüşmeler yapardı. 

Ancak son günlerde dikkat çekici bir şey yapıyor.

Bulduğu her fırsatta, bulamıyorsa da ortamı oluşturarak, ‘deprem sonrası üzerlerine düşeni yaptıklarına’ dair açıklamalarda bulunuyor.

Akar’ın iddiasına göre TSK 6 Şubat depreminde tüm sorumluluklarını yerine getirdi. Hatta Akar yaptıklarını dakika dakika anlatan çizelgeler yayınladı. Doğrudan demese de “Biz üzerimize düşeni yaptık ama Saray’ın talimatı olmadığı için kurtarma çalışmasına geç başladık” demeye getirdi. 

Açıkçası Akar’ın bu açıklamasını görünce aklıma 17-25 Aralık dönemi geldi. Hatırlanacağı gibi Zarrab ve çetesi suçüstü yapılınca AKP’li bakanlardan birisi televizyona çıkıp “Ne yaptımsa Erdoğan’ın talimatıyla yaptım” demişti.

Ankara kulisleri uzun süre o bakanın ‘başına gelenler’le çalkalanmıştı. Sonuçta Erdoğan’ın elinin ve dilinin ayarının olmadığı herkesin malumu. 

Ankara dengelerini bilen herkes Akar’ın da benzeri bir akıbeti yaşayabileceğini  düşündü. Ancak Akar açıklamalarını sürdürdü ve benzeri ifadeleri tekrar kullandı. 

Hatta bu kapsamda özel demeçler verdi. 

Tabii insan ister istemez şüpheleniyor. Zira Erdoğan bu açıklamaların kendine karşı olduğunu göremeyecek kadar acemi siyasetçi değil. Akar’ın olası bir iktidar değişimi sonrası kendini korumaya çalıştığı açık. 

Sonuçta başlatılmayan arama kurtarma çalışmaları nedeniyle binlerce kişi hayatını kaybetti. Akar’ın en azından ‘görev ihmal’ ile suçlanması kaçınılmaz. Bu yüzden kendini kurtarmak için Saray’ı işaret eden açıklamalar yapması normal karşılanabilir.

Sürpriz olan Erdoğan’ın sessizliği. 

Gerçi Erdoğan’ın güç dengeleri açısından Akar’ı -en azından şimdilik- karşısına alamayacağı, ‘hesabını ileride bir gün’ kesebileceği yönünde yorumlar da yok değil.

Fakat benim asıl dikkat çekmek istediğim nokta başka. 

Akar, depreme yönelik eleştirilerden kurtulabilmek için Erdoğan’ı suçlayıcı ifadelerden bile çekinmedi. Enkaz enkaz gezip gördüğü her kameraya detaylı şekilde yaptıklarını anlatıyor. 

Suçlamanın büyüklüğü ve yaşanan dram düşünülürse bu normal. Asıl anormal olan 15 Temmuz’da yaptıkları. 

Deprem için bu kadar çok konuşan, her kameraya  demeç veren Akar söz konusu 15 Temmuz olunca bırakın medyayı savcıya, mahkemeye hatta TBMM’ye gitmedi bile. 

Anlattığı hikayeye mi güvenmiyordu yoksa silah arkadaşlarının yüzüne bakacak cesareti mi bulamadı bilinmez ama Akar’ın müşteki olduğu mahkemeye bile gitmemesi hayli şüpheli. 

Öyle ya, hikayeniz gerçekse, kendinize güveniyorsanız çıkar her ortamda bangır bangır anlatırsınız yaşananları

Depremde gösterdiğiniz özgüveni 15 Temmuz’da gösteremiyorsanız bunun bir tek anlamı vardır. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin