Nedir senin beklediğin?

YORUM | YUSUF ÜNAL

Yaşamayı çekilir kılan şey belki de insanın beklemesi, bekleyecek bir şeyi olmasıdır. Samuel Becket’in kahramanları, gelmeyeceğinin bile bile Godot’u bunun için bekler; Teğmen Drago Tatar Çölü’nde bitimsiz bir beklemeye bunun için tutulur.

Herkesin vardır bir beklediği ve bana sorarsanız, beklediği şeyin değeri kadardır kişinin değeri. Bana beklediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim diyebiliriz rahatlıkla. Çünkü beklemek kişiyi şekillendirir, kalıba sokar. İnsan gerçek bir bekleyici ise tüm benliğiyle beklediğine yönelir. Aklını, fikrini, zikrini, hayalini, uykusunu, uyanıklığını o doldurur. 

Kelimenin kökeni de bu dediklerimi doğruluyor. Beklemek eski Türkçe, “sağlam, pek, berk” anlamındaki “bek”ten geliyor. Daha sonraları, “korumak; sıkıca bağlamak, kapısını kapatmak” anlamlarında kullanılmaya başlanmış. Şu durumda beklemenin bir muhafaza etme ve sağlama alma işi gördüğünü söyleyebiliriz. Beklemek hem bekleyeni hem beklediğini korur. Bekleyeni başkalaşmaktan ve unutmaktan, bekleneni uzaklaşmaktan ve kaybolmaktan korur. 

Ancak kabına sığamayan, yerinde duramayan insan için beklemek azaptır. O yüzden beklemek çoğu kişinin aklında cehenneme eş tutulur. Onu yeren şiirler yazılır, şarkılar söylenir. İnsanı nasıl yorduğu, tüketip bitirdiği anlatılır. 

Zannımca beklemenin bu sevimsiz yüzü daha çok yanlış bir şeyi bekleyince ortaya çıkıyor. Yahut doğru bir şeyi yanlış bir durakta bekleyince. Bir de acele edince. Doğru şey doğru yerde beklendiğinde, üstüne bir de sabır eklendiğinde beklemek yormaz insanı. Birleşen Gönüller filminde Cennet Ana, eşini beklemekten yorulduğunu söyleyen genç kadına söyler bunu: “Sevdiğini beklemek yormaz insanı.” Hele ki, “Gelecekse beklenen, beklemek güzeldir.” şairin dediği gibi. 

Şimdilerde yolunu gözlediğimiz şey de illaki gelecek. Emareleri çoktan belirdi, müjdecileri şehirlere ulaştı. Ramazan ufukta göründü, onu bekliyoruz. Aramızdan bazıları sazlarını onun melodisine göre akort etmeye çoktan başladı bile. Kalbini cilalamaya, içinde dip bucak temizliği yapmaya. Ramazan ile oturup Ramazan ile kalkıyor onlar. İşlerini ve tatillerini ona göre ayarlıyor, hayat ritimlerini ona uydurmaya hazırlanıyorlar beklerken. Hazırlıksız yakalanıp ilk haftayı ona alışmaya harcarken telef etmekten korkuyorlar. 

Beklemeyi bir sanata çeviriyor onlar. Kendilerini ödüllendirmek istediklerinde Ramazan’ın asude zamanlarını düşlüyorlar. Sahur vakitlerini, sessiz ibadetleri, iftar saatlerini ve inşirah verici teravihleri, mü’minlerin duru simalarını… Ramazan yaklaştıkça sürgünden döner gibi hissediyorlar kendilerini, eve bir adım daha yaklaştıklarını. Ramazan’ın onları teftiş edeceğini biliyor, onun üzerinde iyi bir intiba bırakmak için hazırlanıyorlar. 

Kimileri bir hasat mevsimine hazırlanır gibi bekliyor Ramazan’ı. Ambarları köşe bucak kontrol ediyor; örümcek ağlarını alıyor, börtü böceği dışarı atıyor, küfleri siliyor, delikleri tıkıyor, kırıkları tamir ediyor. Hasılatı dolduracağı heybeleri, çuvalları ve kasaları gözden geçiriyor. Ramazan tarlasının hiçbir ürününü zayi etmek istemiyor. Beklerken onları hayal edince gözleri ışıldıyor, yitiğini bulmuş gibi seviniyor. Kayıplarını telafi edeceğini ümit ediyor. 

Kimileri için pazartesiyi beklemek gibi Ramazan’ı beklemek; radikal kararların, yeni başlangıçların mevsimi. Yemeyi azaltacak, uyumasını düzene sokacak, kul hakkına riayet edecek, ibadetlerini tam ve vaktinde eda edecek. Dijital aletlerin biraz uzağına kuracak otağını, malayani şeylerden iyice arınmayı hedefliyor. Ömrünü, hiç olmazsa son bir yılını sigaya çekecek.

O esnada harıl harıl hesaplara gömülecek kimileri. Zekâtını sadakasını hesaplayacak, Ramazan başlamadan evvel yoksulların ihtiyaçlarını karşılamak için acele edecek. Bunları yaparken kalbi yumuşayacak, yüzü güzelleşecek, dili tatlılaşacak, bakışı berraklaşacak. Hepsi Ramazan’ın akorduna biraz daha yaklaşacak. 

Mutfaklar da bu bekleyişe katılacak elbet. Kalp ile mide arasında doğrudan bir bağ vardır çünkü. Evvela helal yemek; sonra temiz, lezzetli ve ayarında. Ama onlar yemekten çok yedirmeyi, ikram etmeyi düşünerek dolduracaklar kilerlerini. Sofralarında oruç yüzlüleri ağırlamak için sabırsızlanacaklar. “Her kim bir oruçluya iftar ettirirse…” hadisinin müjdesine nail olmak için.

Hatim grupları, mukabele halkaları, teravih camileri hatta îtikaf fırsatları ararken beklenecek Ramazan. Çocuklar ilk oruçları için şevklendirilecek, onlarla şimdiden oruç satın alma pazarlıkları yapılacak. Beklemeye onlar da ortak edilecek. Birlikte evler süslenecek, imsakiyeler asılacak, Ramazan takvimleri hazırlanacak… 

Böyle bir bekleyiş elbette yormaz insanı, cehennem olmaz ona. Bilakis cennetin koridoru olur belki. Güzelleştirir onu, Ramazanlaştırır. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin