Ne dost ne de düşmanlar, sorun bizim ilkesizliğimiz

HABER-ANALİZ | HASAN CÜCÜK | @hasancucuk

Türk siyasilerin yabancı meslektaşları ya da sanatçı ve yazarlar için sık kullandığı tanımların başında ‘Türk dostu’, ‘Türkiye karşıtı’, ‘Terör örgütü yanlısı’ gelir. Kimin dost, kimin düşman olduğunu bir açıklama ile öğreniriz. Türkiye hakkında olumlu konuşanlar hemen dost olur. Aradan vakit geçer farklı bir görüş ifade ederse bu kez düşman kategorisine geçer.

SEÇİMLER ÖNCESİ ALMANYA’DA ‘DOSTLAR’ VE ‘DÜŞMANLAR’

Almanya’da 24 Eylül’de yapılacak genel seçimler öncesi ‘Türkiye düşmanı’ tanımı yeniden sürüme girdi. Bu kez en yetkili isim kullandı bunu. Almanya’da yaşayan 3 milyon Türkiye kökenli seçmene seslenen Erdoğan, ‘Türkiye’den mesajımı veriyorum. Ne diyorum? Türkiye düşmanı olan partilere sakın ha oy vermeyiniz. Sakın! Türkiye dostu olanlarla beraber olun. Küçük partiymiş falan buna da bakmayın, verin’ dedi. ‘Türkiye düşmanı’ kategorisinde 3 parti saydı sonra: Şansölye Angela Merkel’in Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi, Türkiye kökenli Cem Özdemir’in eş genel başkanlığını yaptığı Yeşiller ve Avrupa Parlamentosu eski başkanı Martin Schulz’un genel başkanlığını yaptığı Sosyal Demokrat Parti. Bu partiler son seçimde oyların yüzde 75’ini aldı.

SOSYAL DEMOKRATLAR ‘TÜRK DOSTU’ DEĞİL MİYDİ?

‘Düşman’ kategorisindeki Sosyal Demokratlar, Avrupa’nın diğer ülkelerinde olduğu gibi Türklerin sandık başına gittiklerinde tercih ettiği partilerin başında geliyor. Zira göçmenlere en yakın parti politikalarını yapıyorlar. Türkler de doğal olarak buraya yöneldi. 1998-2005 arasında Almanya Başbakanı olan Gerhard Schröder, bu partidendi. Aynı zamanda Erdoğan’ın ‘yakın dostum’ dediği bir isimdi. Aynı zamanda Schröder 1999’da Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin AB’ye aday ülke statüsünün verilmesinin, 2002’deki Kopenhag Zirvesi’nde dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile diğer AB liderlerini ikna edip müzakerelere başlanmasının yolunu açan kişiydi.

2005’te seçimi kaybedince görevinden istifa eden Schröder’le Erdoğan’ın dostluğu devam etmiş, 2009’da Erdoğan ‘yakın dostunun’ 65. doğum günü kutlamasına katılmak için Almanya’ya kadar gitmişti. Şimdi Erdoğan, Schröder’in partisini ‘Türkiye düşmanı’ olarak niteliyor. Burada sormak gerekiyor değişen kim? Sosyal Demokrat Parti mi Erdoğan mı?

İLKELERE GÖRE HAREKET ETMİŞLERDİ

Avrupa’da siyasi parti ve siyasetçiler ilkeler üzerine hareket eder. En azından bu yönde bir çaba ve genel kabul vardır. Erdoğan’ın ifade ettiği gibi ‘yakın dostum’ diye bir kavram yoktur. Prensipler ve ilkeler vardır. Bunların başında demokrasinin temel değeri olan din, vicdan, düşünce ve basın özgürlüğü gelir. Erdoğan’ın ‘dost’ olarak nitelediği dönemde bu partiler ilişkilerini ‘dostluk’ değil ilkeler üzerinden yürütüyordu. AKP, AB yolunda reformlar yaptıkça yılların önyargıları bir bir yıkılmıştı. Nitekim AKP’ye kapatma davası açıldığında, bugün Erdoğan’ın ‘düşman’ olarak sınıflandırdığı parti ve ülkeler kapatmaya karşı çıkıp, AKP ve Erdoğan’ın yanında saf tutmuşlardı. Ne o gün ‘dost’ idiler ne de bugün ‘düşman’. O gün demokrasiden yana olan AKP’ye destek olup, yüzde 50 oy almış bir partinin Google’den toparlanan haberlerle kapatılmasına karşı çıktıkları gibi bugün demokrasiyi yok eden, basını susturan, muhalifleri hapse atan bir AKP ve Erdoğan’ı eleştirip, icraatlarına karşı çıkıyorlar. Dün verilen desteği ‘dostluk’ olarak algılayan ve anlayan Erdoğan, bugün yapılan eleştiriyi ise ‘düşmanlık’ olarak niteliyor.

KANUNA GÖRE YAŞAMAYI BİLİYOR MUYUZ?

Sorun bizim duygusallığımızda yatıyor. Daha doğru ifadeyle eleştiriye açık olmamanın sıkıntısını yaşıyoruz. Türkiye’nin klasik sorunu olan, adamını bulunca sorunu çözme veya kanunları kişiye göre uygulamanın Avrupa için de geçerli olduğunu sanıyoruz. Türkiye’de cumhurbaşkanı veya iktidar alenen anayasayı ihlal ederken, kimseye hesap verme gereği duymaz. Bürokratlar kanunları değil başındaki amir ve siyasileri dinlediği için suyu tersine bile akıtmak mümkün olur.

Ya Avrupa’da? İster başbakan olun ister bakan olun fark etmez, kanunları eğip bükme hakkına sahip değilsiniz. Kurallara sadece vatandaşlar değil ülkeyi yönetenler de uyar; hatta en başta onlar uyar. Yetkileri bellidir, dışına kimse çıkmaz, çıkınca bedeli olur. Bürokratlar başındaki amiri veya siyasileri değil kanunları dinler. Bürokratlar, siyasilerin değil devletin memuru olduğu için kolay kolay değişmezler. Basit bir örnek vereyim. Danimarka’da 1986’dan bu yana savunma bakanlarının şoförlüğünü aynı isim yapıyor. Bakanlar değişiyor ama şoför aynı kalıyor. Sebebi basit, bakanın değil savunma bakanlığının makam şoförü çünkü.

BİZ HATASIZ MIYIZ?

Artık şu ‘Türk dostu’, ‘Türkiye düşmanı’ gibi saçma kavramları geride bırakalım. Bizim hakkımızda olumlu laf edenler dost olmadığı gibi eleştirenler de düşman değil. Devletler arası ilişkilerde dostluktan ziyade ilkeler ve çıkarlar ön planda olur. Dün bize destek verenler bugün eleştiriyorsa, suçu hemen karşıdakine atma yerine bu fikir değiştirmenin sebebini sorgularsak, hatanın hangi tarafta olduğunu buluruz. Nedense biz hata yapmayan bir millet/devlet olduğumuz için böyle bir sorgulamaya girmeden hatayı hemen karşı tarafa veririz. İlkesizlik bizim ilkemiz olduğu için karşımızdakilerden de aynısı bekleriz. İlkeli hareket edenler de doğal olarak bizim düşmanımız olur!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin