Mülteciler ve ‘savaşçılar’ üzerinden ‘organize işler’

HABER-YORUM| ADEM YAVUZ ARSLAN

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Pazartesi akşam üzeri Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ile yaptığı basın toplantısında kullandığı “AB size 1 milyar Euro yollayacağız diyor. Siz kimi kandırıyorsunuz ?” ifadesini görünce aklıma ister istemez 2014’te Youtube’a düşen meşhur ses kaydı geldi.

Geçtiğimiz günlerde CHP’nin bilirkişilere onaylattığı kayıtlardan birinde dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan oğlu Bilal Erdoğan ile konuşuyordu. Reuters başta olmak üzere uluslararası basının da dikkatini çeken konuşma da Bilal Erdoğan işadamı Sıtkı Ayan’ın ‘söz verdiği parayı getirmediğini, bir kısmını hazır ettiğini’ anlatıyor.

Erdoğan ise hiddetlenip “Ne söz verdiyse onu getirecek. Parayı alma, nasıl olsa kucağımıza oturacaklar” diyor.

Normal bir ülkede yani en azından hukukun olduğu bir ülkede böyle bir konuşmanın ortaya dökülmesinden sonra Başbakan istifa eder, yargılanır ve bir daha insan içine çıkamazdı.

Ancak Türkiye’de tersi oldu, hırsızı yakalayanlar tutuklandı, ‘hırsızlar’ baştacı yapıldı.

Erdoğan’ın AB’nin göndermeyi vaad ettiği 1 milyar euro için ‘siz kimi kandırıyorsunuz?’ demesi mültecilerin pazarlık unsuru yapıldığını teyit etmiş oldu. Gerçi Erdoğan’ın dönem dönem ‘Onlar muhacir, bize emanetler’ dediği Suriyeli mültecileri AB’ye karşı şantaj malzemesi yaptığı biliniyordu ama bu kez şantajın ‘ekonomik boyutu’ da ortaya çıktı.

Bu arada Erdoğan’ın Merkel’le yaptığı pazarlığın detayları başka bir skandalı da gözler önüne serdi. Şöyle ki; Erdoğan’ın açıklamasına göre Merkel mülteciler için gönderilecek 25 Milyon Euroyu doğrudan Türk hükümetine aktarmıyor. Paranın yardım kuruluşları üzerinden kullanılması şartı koşulmuş. Nedenini tahmin etmek zor olmasa gerek !

ŞEHİT SAYISINI BİLMİYORUZ AMA…

Erdoğan’ın para pul işlerini çok sevdiğini, kupon arsa işlerini bizzat ve yakından takip ettiğini biliyoruz ama onlarca şehidin olduğu bir ortamda bile para pul hesabı yapması geçtiğimiz günlerde- en azından sosyal medyada- çok konuşuldu.

Malum olduğu üzere 27 Şubat akşamı İdlib’te bulunan Türk askeri Suriye ve Rus birliklerinin saldırısına uğradı. Aradan bir haftaya yakın zaman geçse de hala saldırının detaylarını ve gerçekte kaç şehit verdiğimizi bilmiyoruz. Bölgeden gelen , Whatsapp gruplarına yağan görüntüler ve ses kayıtları vahim.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Hem de öyle böyle değil.

AKP hükümeti resmi olarak 34 şehit açıkladı ama bu rakama AKP yandaşları bile ikna değil. Çünkü sosyal medyaya yansıyan görüntüler saldırının şiddetini ortaya koydu. Benim bölgeden edindiğim bilgiler ve fotoğraflar da iktidarın söylemini tekzip ediyor. Bölgede görevli bir askerden dinlediklerim de fotoğrafları teyit etti. Şehit ailelerine saygının gereği fotoğrafları yayınlamadım.

Hava  saldırısının etkisiyle parçalanan cesetlerin bir kısmı orada gömülmüş. Öte yandan saldırıya uğrayan birlikte görevli bazı askelerin ailelerini hastaneye çağırıp DNA örnekleri alınması da kimlik tespiti yapılamayacak kadar kötü durumda olan şehitlere dair iddiaları destekliyor.

Özetle 27 Şubat akşamı Türkiye tarihinin en tirajik en büyük bozgunlarından birisi yaşandı. Peki Erdoğan ve AKP rejimi ne yaptı ? Hiçbir şey yokmuş gibi davrandı.

Olayı ‘önemsiz, sıradan bir durum’ olarak tanımlayıp Hatay Valisi’ni öne sürdüler. Erdoğan iki gün boyunca ortalarda gözükmedi. AKP trolleri bilgisayar oyunlarından kotardıkları görüntülerle ‘destan yazdı’. Şehit sayısını bilemedik ama Suriye ordusunun kaç kayıp verdiğini net rakamlarla öğrendik !

İki gün sonra kameraların karşısına geçen Erdoğan gayet neşeli bir şekilde muhalefete çattı, Gezi olaylarına döndü, AB liderleriyle yaptığı mülteci pazarlığını anlattı. Tam bu esnada kameralara TBMM eski Başkanı İsmail  Kahraman’ın Berat Albayrak’a dönüp eliyle ‘indiragandi hareketi’ yapması yansıdı.

Kahramanın gülerek parayı cebe indirme hareketi yapması ve Berat Albayrak’ın eşlik etmesi yüzsüzlükte bir çığır olarak kayıtlara geçti. Sadece Şubat ayı içinde en az 60 şehit vermiştik ama Erdoğan İdlib saldırısı sonrası oluşan ‘yenilmişlik psikolojisini’ usta bir şekilde ‘zafer coşkusu’na çevirmeyi başardı.

MÜLTECİLER EN ETKİLİ SİLAH 

Erdoğan’ın İdlib Şehitleri’ni gündemden düşürüp gündemi bastırmasında en etkili araç Suriyeli mülteciler oldu. Başı ne zaman sıkışsa mültecileri silah olarak kullanan Erdoğan bu kez de aynısını yaptı.

Kamu imkanlarını kullanarak binlerce Suriyeli mülteciyi Yunanistan sınırına taşıdı. Jandarma ve Sahil Güvenlik korumasında botlara bindirilen Suriyeli mülteciler Avrupa’ya gönderildi. Öyle ki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu seçim sonucu verir gibi her birkaç saatte ‘gönderilen mülteci’ sayısını açıkladı.

Şehit sayısını saklayan rejim, mülteci sayılarını abartarak hem iç kamuoyunun gazını aldı hem de Avrupa’yı tehdit etti. Her iki cephede de başarılı oldu denebilir.

Düşünsenize tamamen iç politik gerekçelerle binlerce askeri üstelik hava savunması olmadan Suriye’ye sokuyorsunuz, onlarca şehit veriyorsunuz ve hesap vermek yerine mültecileri silah olarak kullanıyorsunuz. Sınır kapılarında insanlık adına utanç verici görüntüler gelirken Erdoğan AB liderleriyle para kavgası veriyor! Emrindeki sınırsız medya gücüyle de yaşanan trajedinin sorumlusu olarak Avrupayı gösteriyorsunuz. Gerçekten  tarifsiz bir siyasi deha ile karşı karşıyayız !

HEM ETİNDEN HEM SÜTÜNDEN…

Aslında Erdoğan rejiminin mültecileri (ve savaşçıları) nakte çevirme yeteneği Suriye ile sınırlı değil. Son dönemde edindiğim bilgilere göre Erdoğan ve ‘yakın halkası’ Libya’dan Türkiye’ye getirilen yaralı ve hastalar üzerinden devasa paralar kazanmış.

Detaylara geçmeden genel çerçeveye dair bir hatırlatma yapayım çünkü Türkiye’de özgür medya kalmadığı için bu detayları okuyabileceğiniz başka bir yayın organı yok. Bilindiği gibi Libya’da başlayan iç karışıklıklar sırasında Türkiye aktif olarak sahadaydı. Türkiye’nin Libya’daki varlığına dair çok şey yazılıp çizilebilir ancak şimdiki konumuz tedaviye getirilen ‘hasta’lar.

‘Hasta’ ifadesini tırkan içine aldım çünkü Libya’dan Türkiye’ye tedaviye getirilenler resmiyette ‘hasta’ olarak adlandırılsa da gerçekte rejime karşı savaşan milis güçlerdi. İsmi bende saklı bir hastane yetkilisi Libya’dan getirilenlerin radikal gruplara mensup savaşçılar olduğunu ve hepsinin çatışmalarda yaralandığını anlattı.

Hastane kayıtları da bu iddiaları destekliyor.

Türkiye 2012 itibariyle Libya’dan getirilen ‘hasta’ları başta Medical Park ve Medipol gibi iktidara yakın hastanelere dağıttı. 2011’den itibaren Türkiye’de tedavi gören Libyalı sayısı 8 bini aşmıştı. İlerleyen dönemlerde bu sayı azalarak devam etti.

Libya’dan getirilen ‘hasta’ların Türkiye’deki hastanelerde tedavi edilmesinde ne var diyebilirsiniz. Ancak kazın ayağı pek öyle değil.

Çünkü ekranlarda ‘ümmet, kardeşlik vs’ diyenler perde gerisinde milyonlarca dolarlık rant elde etmişler. Bir yandan da sahte evraklarla devlete ödenmesi gereken vergiler kaçırılmış. Dahası  Cem Uzan döneminden hatırladığımız ‘çifte muhasebe’ sistemiyle Libya elçiliğine milyonlarca dolar fatura çıkartılırken doktorlara ve devlete yapılması gereken ödemeler ya yapılmamış ya da olması gereken rakamın çok çok altında kalmış.

Skandal sözleşme ücretini alamadığını iddia eden bir doktorun mahkeme başvurmasıyla ortaya çıktı. Mahkeme evrakları organize bir dolandırıcılığı ve bu işin ‘yukarıya’ kadar uzadığını gösteriyor. Sürecin aktörlerinden birisi de Erdoğan’a duyduğu ‘aşk’ ile gündeme gelen Ethem Sancak.

Ancak Türkiye’de ne bağımsız medya ne de bağımsız yargı kalmadığı için kimse skandalın üzerine gitmiyor. Oysa ortada dört dörtlük bir skandal var. Cihatçıların Türkiye’ye getirilip tedavi ettirilmesi bir yana bir de milyonlarca dolarlık vurgun yapılmış.

Faturalar şişirilmiş. Mesela bir hastaya 1200 enjeksiyon yapılmış gözüküyor. 25 sayfayı bulan bir tek fatura dökümünde yok yok. Doktorlara ve maliyeye bildirilen kayıtlarda bir birim yazılan giderler Libya Büyükelçiliği’ne kat be kat yazılmış.

Söz gelimi hastane odası için günlük 1500 dolar yatak masrafı alınmış. Çift kayıtta bin dolar fatura çıkarılan hasta için Libya Elçiliği’ne 200 bin dolar fatura gönderilmiş. Mahkeme dosyasına giren faturalar vurgunun büyüklüğünü gösteriyor.


BELGE 1 | MEFTAH ABDALLAH AL SOWALEM


BELGE 2 | FATHI MOHAMEED OTHMAN


Nitekim dönemin Libya yönetimi konuyu Erdoğan’a aktarıyor.

Erdoğan ise Libya’dan getirilen hastaların devlet hastanelerinde ücretsiz tedavi edildiğini, özel hastanelerde süren tedavilerin ise özel protokollerle yapıldığını anlattıktan sonra “Çok farklı şekilde burada ücretler tahsil edildiğine dair bize bilgiler aktarıldı. Yakından takip edeceğiz, bunu insan hayatını fırsata dönüştürmek olarak görüyorum” dedi.

Erdoğan’ın bu demecinin üzerinden yaklaşık 7 yıl geçti ama ne tür bir araştırma yapıldığı, kime  ne tür bir hesap sorulduğuna dair ipucu yok. Bakırköy Adliyesi’ndeki dosya ise tıkanmış durumda çünkü skandalın ucu ‘yukarıya’ uzanıyor.

Libya’dan ‘hasta’ adı altında kimlerin getirilip hangi hastanelerde tedavi edildiğini, bu işlerde kaç milyon doların döndüğü ve kimlerin büyük rantlar elde ettiğini merak eden varsa Bakırköy Adliyesi’ne bakabilir.

Sonuç itibariyle; Erdoğan’ın Libya ve Suriye’ye sadece dini ya da ideolojik nedenlerle yakın ilgi gösterdiğini sanıyorsanız dünyadan haberiniz yok demektir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin