Muhalefeti ‘fitne’ görenlerin İsrail’e bakışı

YORUM | M. AHMET KARABAY

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, hakkında ortaya çıkan yolsuzluk olayları üzerine yargıda bazı düzenlemeler yapma yoluna gitmesi ülkeyi ayağa kaldırdı. Netanyahu karşıtları, adına “yargı reformu” denilen düzenlemelerin yolsuzluk olaylarını kapatmak amacıyla hukuk sistemine müdahale olarak değerlendirdi ve sokakları harekete geçirdi. Sonunda Netanyahu geri adım atmak zorunda kaldı.

İsrail’de protestolar, küçük çapta iki ayı aşkın süreden bu yana devam ediyordu. Sebep, Likud Partisi lideri Başbakan Binyamin Netanyahu hakkında ortaya çıkan yolsuzluk dosyaları… Halk, yargıda yapılmak istenen düzenlemelerin Netanyahu’nun koltuğunu korumak ve görevden alınmasını zorlaştırmak amacıyla hazırlandığı görüşünü dile getiriyor.

Reform paketi, yargının yetkilerini kısıtlamaya gidiyor ve iktidarın yargı atamalarında daha etkin görev üstlenmesini öngörüyor. Protestolar, Adalet Bakanı Yariv Levin’in, 5 Ocak’ta Yüksek Mahkemenin yetkilerini sınırlandırmasını da kapsayan yargı paketini Meclis’e sunacaklarını açıklamasıyla başladı.

Getirilmek istenen düzenlemeye yönelik protestolar önceleri dikkati çekmeyen bireysel eylemler gibiydi. Yapılmak istenen düzenlemelere ilişkin ayrıntılar ortaya çıkmaya başladıkça protestolara katılımlar arttı. 

Aslında Türkiye’de 17-25 Aralık operasyonları sonrasında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, yargı ve polisin yaptıklarını “kendilerine yapılmış hukuk darbesi” nitelemesi teziyle, yönetim sisteminde yapmaya giriştiği düzenlemelerin bir benzerini, İsrail Başbakanı Netanyahu kendi ülkesinde yapmaya kalktı. 

Protestolar yayılmaya başladığı sırada Milli Savunma Bakanı Yoav Gallant, yapılmak istenen düzenlemenin iktidarın yargı üzerindeki siyasi gücünü artıracağı gerekçesiyle Başbakan Netanyahu’dan yargı reformunu geri çekmesini istedi. 

Netanyahu, düzenlemeyi geri çekmek yerine Savunma Bakanı Gallan’ı görevden aldı. Bu adımdan sonra protestolar çığırından çıktı. Protestocular, bu kez düzenlemelerin geri çekilmesini değil, doğrudan hükümetin istifasını istemeye başladı.

Ülkedeki muhalefet lideri Yair Lapid, “Netanyahu, Gallant’ı görevden alabilir, ancak gerçekliği ya da koalisyonun çılgınlığına direnmek için cephe alan İsrail halkını görevden alamaz” dedi.

Gösteriler, hafta sonu ile birlikte kontrolden çıktı. New York’taki İsrail Konsolosu, hükümeti protesto amacıyla görevinden istifa etti. Ülkedeki üniversiteler, süresiz boykot kararı aldı. İşçiler de sendikalarından grev kararı alması çağrısında bulundular. 

Ülkenin en büyük sendikası Nastadrut, Netanyahu’nun yargı paketini geri çektiğini 24 saat içinde açıklamaması durumunda genel greve gideceklerini duyurdu. İlk geniş çaplı grev, Ben Gurion Havalimanı’nda başladı. Bütün seferler iptal edildi.

 

OĞUL YAİR NETANYAHU’NUN ‘DIŞ GÜÇLER’ SÖZLERİ

Sağcı Başbakan Netanyahu’nun oğlu Yair Netanyahu, katıldığı radyo programında ülkede sol kanadın yürüttüğü protestoları, 1930’lu yıllardaki Nazi Almanya’sında olanlara benzetti. Sokaklara dökülenlerin protestocu değil teröristler olduğunu öne süren Yair Netanyahu, “Bunları kötü niyetli milyonerler paralarıyla destekliyorlar. Bu iç terörizmdir. Belki zaman alacak ama eninde sonunda hepsi tüm suçları için yargılanacak” diye konuştu. 

 

Oğul Netanyahu, yerel bir televizyona verdiği röportajda eylemleri dış kaynaklı olmakla nitelendirdi ve protestoların arkasında babasını iktidardan devirmek isteyen ABD olduğunu söyledi. Yair’in aynı röportajda dikkat çeken bir sözü daha vardı, “Amaçları Netanyahu’yu devirmek ve İranlılarla anlaşma yapmak” diye Likud taraftarlarına mesajını vermeye çalıştı. 

Yair, protestolar olurken “Şin Bet nerede?” diye sordu. Şin Bet dediği de İsrail’in yurt içi gizli servisi. 

“Dış güçler” sözleri ne kadar tanıdık değil mi? Sürü psikolojisi her yerde benzeri şekilde çalışıyor olmalı.

Dikta heveslilerinin hepsinde durum aynı. Hepsi, yaptıklarını toplumun hazmetmesi için “dış güçleri” hazım ilacı olarak kullanıyor. Yönettikleri halkı korkutmak için aynı kavramlarla toplumun önüne çıkıyor. 

Erdoğan’ın dünya lideri olduğunu söyleyenler boşuna demiyor. Başı sıkışan diktatör ondan öğrenecek mutlaka bir şey buluyor. 

MUHALEFETİ FİTNE GÖRENLERİN TOPLUMA VERDİKLERİ ALGI

İslami gelenekte muhalefet yok. Biat esas. Biat ettikten sonra da liderin söylediklerine ilahi emirmiş gibi tabi olmak var. Yönetimde olanlar, sözlerine itaat ettirmek için en küçük bir uyarıyı bile “fitneye yol açacak girişim” olarak nitelerler. 

Eleştiriyi bastırmak için de genelde “Fitne adam öldürmekten beter” anlamındaki Bakara Suresi’nin 191. Ayetini kullanırlar.

İslami gelenekte muhalefet olmadığı gibi uzlaşı zayıflık olarak görülür. Dahası uzlaşı kültürü de aşağılanır. 

Bundan dolayı İsrail’de halkın verdiği mücadele, Türkiye’de iktidardaki bir liderin diktaya giden hevesinin önüne set çekme mücadelesi olarak gösterilmiyor. Koalisyonun zayıflığı ve ülkeyi sürüklediği durum olarak sunup bundan iktidarlarına güç devşirmeye çalışıyorlar.

Öteki trolleri dikkate almaya gerek yok. Lakin Sanayi ve Teknoloji Bakanı sıfatını üzerinde taşıyan Mustafa Varank, İsrail’deki protestoları, “4 yılda 5 kez seçime giden İsrail’deki 6 partili koalisyon hükümetinin İsrail’i getirdiği son nokta” diye tanımlıyorsa vay memleketin haline.

Aslında Türkiye’nin nereden nereye geldiğini anlamak için iki fotoğrafı paylaşmak yeterli olur sanıyorum. 1960’lı yıllarda eşitsizliği protesto eden Londralı kadınlar, “Britanyalı kadınlar, Türk kadınlarından daha mı değersiz” pankartı taşıyordu. 

İsrail’de hafta sonunda yapılan protestolarda bir kadın, Netanyahu’nun ülkede yargı-yasama-yürütme dengesinin bozulmak istenmesine dikkat çekmek için, “Sonumuzun Türkiye’ye benzemesini istemiyoruz” pankartı taşıdı. 

Utanması olana, İsrailli kadının taşıdığı pankart yeter. Ülkenin geldiği yerin dışarıdan göründüğü hal böyle. “AK Parti ve MHP ülkenin milli güvenlik sorunu” haline geldiği tezini savunanlar doğruyu söylüyor. 

Demokrasi, seçimden seçime oy kullanmaktan ibaret değil. Demokrasiye giden yol insan olmaktan ve insanca yaşamak için mücadele vermekten geçiyor. Yasal protesto hakkını sonuna kadar kullanmak ve antidemokratik dayatmalara direnmek de buna dahil. 

Bu protestolardan İsrail’in güçlenerek çıkacağından şüpheniz olmasın. Yolsuzluğa prim vermenin sonucunu Türkiye’de gördüler.  İsrail’in demokratlarının, ülkelerinin diktatörlüğe dönüşmesine izin vermeyecekleri anlaşılıyor. 

 

Nitekim öyle de oldu. Başbakan Netanyahu, yargıyı ele geçirme projesi olarak nitelenen “reform paketini” paketini geri çektiğini duyurdu. 

MENDERES’İN İSRAİL DOSTLUĞUNUN BELGELERİ

Türkiye’de iktidarın başındakiler 1950-60 arasında görev yapan Başbakan Adnan Menderes’i çok severler. Akademisyen Çağrı Erhan, Menderes ile İsrail Başbakanı Ben Gurion arasında 29 Ağustos 1958’de yapılan görüşmenin “çok gizli” tutanaklarını yayınladı. 

Erhan, arşive nasıl ulaştığının yolunu da göstermiş. (Documents for the Foreign Policy of the State of Israel, volume 13, 1958-1959. /s. 819-820.)

İki lider, görüşmede Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır’a karşı nasıl işbirliği yapacaklarını belirlemişler. Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog arasında yaptığı “top secret” görüşmelerin tutanakları da bir gün ortaya çıkar elbet. 

Menderes, örtülü ödeneği önüne boca edip konuşturduğu Necip Fazıl’a;

“Yıkılsın İsrail
Enkazını göreyim
Sana ülke diyenin
Yüzüne tüküreyim” dizelerini yazdırırken bunları yaptı.

BOP Eş Başkanı Tayyip Erdoğan’ın Herzog ile neler konuşup İsrail’in güçlenmesi için neler yaptıkları o zaman ortaya çıkacak.

Son söz.

İsrailliler, Don’t want to end up like Turkey” (Sonumuz Türkiye gibi olmasın) diyerek bizim toplum gibi kurbağa deneyine tabi tutulmayı kabul etmediler. 

Türkiye için bu çıkmaz sokaktan kurtulmanın dönüm noktası 14 Mayıs 2023 olacak.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin