Millet ittifakıyla ne değişecek?

YORUM | ALPER ENDER FIRAT

Türkiye’nin temel sorunu muhalefet partilerinin iddia ettiği gibi hayat pahalılığı ve ekonomi değildir. Ülkenin asıl meselesi sürekli hırsızlık ve adaletsizlik üreten sistemin ta kendisidir. Bu iki temel soruna çözüm vaat etmeyen hiçbir parti ya da kurum ülkeyi çöküşe doğru hızla götüren AKP’nin alternatifi değildir.

Böyle bir sistemde seçim öncesi söylenen sözlerin, kurulan cümlelerin hiçbir öneminin olmadığını, laf salatasından öteye gitmediğini yaşaya yaşaya iliklerimize kadar öğrendik.

2002 yılında iktidara talip olan AKP yöneticilerinin o dönem söylediklerine bakınca, erdemin manifestosunu yazıyorlar zannediyorduk. Ama iktidarı ele geçirmiş aynı adamlar bugün tarihte görülmemiş bir zulmün ve hırsızlığın manifestosunu yazıyorlar.

İktidarda yozlaşmamak sadece erdem ile olabilecek bir şey değildir. İktidar yozlaşmalarının çok daha az görüldüğü Batı demokrasilerinde ülkeyi yönetenleri bundan men eden bir sistem vardır. Ama burada bile fırsatını bulan, iktidar gücünü kişisel çıkarları için kullanabiliyor. Son dönemde ortaya dökülen Pandora Papers belgelerinde Tony Blair ve benzeri örneklerinden de gördüğümüz gibi orada da fırsatını bulan gücü suiistimal edebiliyor.

Türkiye’nin temel ve kadim sorunu bir seçimle bitecek, AKP’nin iktidardan gitmesiyle çözülecek bir sorun değildir. Böyle bir siyaset sisteminde herkes için adil bir hukuk tesis edebilmek, hırsızlığın önüne geçebilmek mümkün olamadığı gibi, bu mesele Kemal Kılıçdaroğlu veya Meral Akşener ya da başa kimin geçeceği meselesi de değildir. Böyle bir yapıda hırsızlığa müsaade etmeyen hiçbir yöneticinin orada kalabilmesi, iktidarını devam ettirebilmesi mümkün olamaz.

AKP’nin iktidar olmasından sonra ülkedeki bütün müteahhitlerin, ihale simsarlarının tamamı nasıl Erdoğancı olduysa, CHP’nin iktidarında herkesin Atatürkçü olacağını ve hırsızlık sisteminin aynıyla devam edeceğini öngörmek için kahin olmaya gerek yok. 12 Eylül döneminde Milli Güvenlik Kurulu üyesi Tahsin Şahinkaya’nın serveti ve hakkındaki şaibeleri hatırlayın.

Bütün AKP muhalifleri oturmuş ekonominin dibe vurmasını, ülkenin iflas noktasına gelmesini bekliyor. Böylece toplumun canına tak edecek ve seçimlerde muhalefete oy verecek. Ama biz de biliyoruz ki muhalefet iktidara geldiğinde de musluğun başına başka birileri Atatürkçü kılığında oturup, belki biraz daha usturuplu bir şekilde çalmaya devam edecek.

Hatırlayacaksınız Milli Görüş 1994 Belediye seçimlerinde büyük başarı kazanmış İstanbul’un yanı sıra Kayseri, Malatya, Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Çorum gibi şehirlerde de belediyeleri almıştı. Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanan Şükrü Karatepe üniversiteden hocamdı. Seçimlerden beş altı ay sonra yaptığımız bir görüşmede belediye gelirlerinin birkaç ay içinde tam sekiz kat arttığını, halkın bu adamlar yemez, bize hizmet olarak geri döner diyerek halkın kendiliğinden borçlarını ödemeye başladığını anlatmıştı. Aynı yıl Recep T. Erdoğan da İstanbul belediye başkanı olmuştu ve cümleleri hırsızlık yapmayacak, dürüst yönetim vaatleriyle doluydu.

Evet belki içlerinde dava şuuruyla hareket eden, ülkeye gerçekten de hizmet etmek için yola çıkmış insanların sayısı çok fazlaydı. Ama bugünkü sistem onları tarihin en büyük hırsızlık şebekesi haline getirdi.

Şimdi herkes bu hırsızlık şebekesinin iktidardan uzaklaşmasını, yerine de millet ittifakının gelmesini bekliyor.

Ama ben ülke için hiçbir şey değişmeyeceğini düşünüyorum.

Korkarım ki AKP’den sonra Millet ittifakıyla aynı sistem içinde yaşamaya devam etmek, ölümcül hastalıklar taşıyan bir bünyeye pansuman yapmaktan başka bir anlam ifade etmeyecek. Hatta asıl sorunu baskılayıp sürekli hırsız üreten bu sistemin yaşamaya devam etmesini sağlayacak.

Bu sistem adalete kör, hukuka sağır, zalim olmaya teşne bir hırsızlık sistemi.

Eğer bu ülkeyi zerre kadar seviyorsanız bu düzeni temelden değiştirmeniz gerekiyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Ne gibi mesela?

    Batı yönetimlerinde “bile” fırsatını bulan çalıyor deyip o kapıyı kapatmışsınız. İslami görünümlü hırsızlık düzeni zaten bizde mevcut. Komünizm ve sosyalizm deseniz bizdekinin kızıl ve politbüro-tik versiyonu…Geriye Asr-ı Saadet dönemi yani Medine Site Devleti (ki orada da Efendimiz’den sonrası çok bulanık) kalıyor. Ona da sahabe gibi insanlar lazım. Yani konu gelip yine insanda düğümleniyor…

    Ne ki bizde hangi sistem kurulursa; görünürde insanların ‘umut bağladığı’ Kılıçdaroğlu-Akşener muhalefeti yönetime gelirse bir işe yarasın?!!!

    Sitemimi mazur görün lütfen! İç içe katman katman karanlığın getirdiği karamsarlık ve umutsuzluğu, böylesi içi boş bir yazı ile artırmanın anlamı nedir? İçi boş demem şundan: Yıllarca demedik mi iyi insan yetiştirse, sistemin adı ne olursa olsun oraya adalet gelir, refah gelir, huzur gelir vs.
    Yanlış anlaşılmasın, kastım sözüm ona muhalefet güruhundan birşey beklemek veya onu teşvik etmek değil. Ama böylesine iddialı bir -adayları boşver, temelden sistem değişikliği- söyleminin altı doldurulmalı, dayanak bulunmalı diye düşünüyorum.
    Yanlış mıyım?

  2. İnsanlar sisteme bakmıyor, hatta çoğu sistemi tanımıyor bile. Tek bildiği, eğer kılıçdaroğlu giderse, başlarının zorla örtüleceği şiddetli anksiyetesi. Yani aslında bilgi değil bu. Bu bir anksiyete ama buradaki hile bu anksiyetenin yani kafa içindeki korkunun gerçekmiş gibi sanılması. Müslümanların tek bildiği şey, eğer hırsızlığa rağmen tayyip giderse, bizim başımızı zorla açacaklar, okullarına, devletlerine sokmayacaklar. Müslümanların yaşadığı korku aslında gerçek. Zaten kimse onların korkusunu yatıştırmak için onları kucaklayıcı birşey söylemiyor. Bu müslümanlar, laiklerin korkusunu taze tutması için kullanılıyor. O yüzden chp o müslümanlara sahip çıkmıyor. Ağzından müslüman kelimesi çıkmıyor. Tayyip, müslümanların korkusundan istifade etmek istemektedir. Zorla dinsizleştirme karşısında müslümanların korkusu artarsa, ekonomi kötü de gitse, oylarını tayyipe vereceklerdir. Tayyipe oy vermeyecek olan, dinini terk etmiş gibi olacaktır. Bu alanı yaşasınlar diye kılıçdaroğlu, onları rahatlatacak, kuşatacak birşey söylemez. Böylece iki taraf korku üzerinden cepheleştirilmiş, ayrıştırılmış olur. İster cephede savaştırırsın, ister birinin korkuları üzerinden ötekisini ezersin. Tayyipin devletini ele geçiren müslümanlar, laikleri rahatsız edecek çok şey yaptı. Artık laiklerin korkusu da müslümanların 28 şubatta yaşadığı korku gibi gerçek oldu. Yani acaba paranoya mı diye düşünülen şeyler gerçek oldu. İki tane gerçek korku yaşayan büyük kesim var. İki taraf da, kendini güvende hissedebilmek için, devleti almak istiyor. Eğer liderleri başa gelirse, devleti de o kontrol etmiş olur. Tahterevalli gibi. Yani parkta korku oyunu oynar gibi. Korkunun hakim olduğu ve bu korkunun liderlerin birbirlerini kışkırtmaları ile paranoyaya döndüğü bir ortamda demokrasi beklemek, çölde çiçek açmasını beklemek gibidir. Yani bu süreçte laiklerin kendilerini daha demokratik olarak geliştirdiklerini iddia etmek komik olur. “Biz sabrettik ve okuduğumuz kaynaklarla, avrupalı dostlar ile fikir alıp vererek kendimizi daha demokrat olarak yetiştirdik” demeleri, havalarda uçan “oh olsun” intikam hisleri ile uyuşmamaktadır. Liderleri laikleri “oh olsun” cümlesiyle intikam duygularını besledi, taze tutmalarını sağladı. İntikam duygularının sardığı bir bünyede hukukun çıkması, çölde çiçek çıkmasına benzer. Yani olup bitenler çok net görüldüğünden tayyip sonrası ne olur ne olmaz çok net olarak görülmektedir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin