Merkel’in iki varisi ve CDU’nun geleceği

YORUM | EBUBEKİR IŞIK

Merkel liberal demokratik ülkelerde az rastlanır bir siyasi başarıya imza atarak dördüncü kez Almanya şansölyesi olmayı başardı. Merkel’in dördüncü kez hükümeti kurma görevini üstlenmesi şüphesiz yalnızca Alman siyasetinde değil, 2000 yılından bu tarafa başkanlığını yaptığı partisi CDU’da da son derece önemli değişikliklerin olması sonucunu doğurdu.

Merkel’in büyük koalisyon eşliğinde (CDU/CSU ve SPD ortaklığında) hükümeti kurma görevini resmen üstlenmesiyle beraber iki ismi kendi partisi olan CDU’da son derece kritik pozisyonlara atayarak, adeta kendinden sonraki CDU’nun geleceğini şimdiden şekillendirme iştiyakında olduğunu ortaya koydu.

Alman siyasetini takip edenlerin bile belki de çok fazla duymamış oldukları bu iki isim Jens Spahn ve Annegret Kramp-Karrenbauer. Her iki isim de parti içinde farklı kanatlardan aldıkları destek ve kendilerine has siyaset yapma tarzları ile birbirlerinden farklılaşsa da, bu iki isim Merkel tarafından bilinçli bir şekilde kritik pozisyonlara getirildiği ve tabiri yerinde ise bu isimlerin şimdiden Merkel’in varisleri olacağı yönünde Alman kamuoyunda çok fazla yorum ve analize rastlamak mümkün.

Jens Spahn: Hristiyan Muhafazakar Parti’nin ‘Uyumsuz’ Çocuğu

Jens Spahn kıyafet tarzı, kirli sakalı ve eşcinsel evliliğini kamuoyundan saklamaması yönüyle aslında Alman sol ya da Alman yeşil siyaseti için son derece uygun bir aday olabilirdi. Fakat, Spahn CDU ve CSU’nun muhafazakar tabanına rağmen CDU’da kendisine yer bulabilmiş ve parti içinde genç kuşağın desteğini almış bir isim.

Spahn yaşantısı dışında, diğer belirgin iki özelliği itibariyle de partide öne çıkmış biri. Spahn Alman diline ve Alman kültürüne dair yaptığı son derece katı ve yer yer aşırı sağ söylemleri andıracak ifadeleri ile aslında CDU’daki birçok çalışma arkadaşından hemen ayırt edilebilecek bir isim. Die Zeit gazetesinde çıkan bir yazısında ‘Biz mültecilerin Almanya’ya entegre olmaları için milyarlarca Avro para harcarken, Alman hippi gençliğinin marifetmiş gibi Almanca konuşurken her cümlede onlarca İngilizce kelime kullanmaları tam bir talihsizlik’ şeklinde bir ifadeye imza atarak, aşırı sağ yaklaşımlara ne kadar teşne olduğunu göstermiş oldu.

Diğer taraftan, Spahn parti içinde Merkel’e karşı ağzına geleni söyleyebilen belki de nadir vekillerden biri. Özellikle, Merkel’in mülteci politikasını defaatle kamuoyuna mal olacak şekilde yerden yere vuran Spahn, şuanda Bundestag’ın başkanlığını yapan Wolfgang Schäuble gibi ağır topların desteğini de hep yanında buldu. Hatta 2015 yılında dönemin Alman finans bakanı olan Schäuble, Spahn’ı kabinesine alarak, Merkel’e ince bir mesaj göndermişti.

2013 yılında ki genel seçimlerde de Spahn ve Merkel’in yıldızları barışmamıştı. Özellikle Alman sağlık sisteminin reformu ile alakalı Merkel’e demediğini bırakmayan Spahn, sağlık bakanlığı görevine getirilecek en yetkin ismin kendisi olduğunu iddia etmişti. Fakat, 2013 yılında üçüncü Merkel hükümetinin kurulması ile Merkel bu görevi güvendiği ve sözünden çıkmayacak olan bir isme Hermann Gröhe’ye vermişti.

Aslında Spahn’ın bu kadar özgüven patlaması yaşaması ve Merkel’e istediği zaman istediğini söyleyebilme cesaretini göstermesi yalnızca Almanya’nın bir demokrasi ülkesi olması ile alakalı değil tabi ki. Spahn’ın bu gücü elinde bulundurmasının önemli sebeplerinden birisi de Alman parlamentosuna CDU’nun hazırladığı listede bulunmak marifetiyle değil, direkt olarak bulunduğu bölgeden insanların kendisine verdiği oylarla seçilmesi ile de çok alakalı. Benzer şekilde Spahn’ın 2018’de tekrar Bundestag’a seçim bölgesinden direkt seçilmesinin bir sonucu olarak, Merkel bir önceki dönem sağlık bakanlığı görevini verdiği Hermann Gröhe’yi gözden çıkarmak zorunda kaldı. CDU ve CSU koalisyonunda bulunan bir çok etkili isim Spahn’ın bu görevi hak ettiğini ve daha yüksek bir pozisyonda kendisini göreceklerinden şüphelerinin olmadığını ifade etmekteler.

Annegret Kramp-Karrenbauer: Mini Merkel

İsminin uzunluğu ve zor telaffuzundan ötürü parti içinde ve dışında AKK (isminin ilk harfleri) kısaltması ile çağırılan ve buna problem çıkarmayan Annegret Kramp-Karrenbauer, Merkel tarafından partinin en önemli yönetim noktalarından biri olan genel sekreterlik görevine getirildi.

Parti genel sekreterinin görevi partinin günlük işleyişini koordine etmekken, Merkel’in geçtiğimiz günlerde Kramp-Karrenbauer’in kendisine yazdığı ve partinin önümüzdeki dönem stratejisinin ne olması gerektiğini ifade eden mektubu parti yönetim kuruluna okuması, Kramp-Karrenbauer fikir ve görüşlerinin partinin stratejik kararlarını da etkileyeceğe benziyor. Diğer taraftan CDU tarihinde delegelerin %99’unun oyunu almış tek genel sekreter olarak göreve seçilen mini Merkel lakaplı Kramp-Karrenbauer, kimileri için Merkel’den boşalacak koltuğa en çok uyabilecek isimlerin başında geliyor.

Her pazar seçim bölgesi olan Saarland’da kiliseye gitmekle bilinen, daha önce yaptığı konuşmalarda eşcinsel evliliğin ve kürtajın Hristiyan muhafazakar değerlerle örtüşmediğini ifade eden Kramp-Karrenbauer, aslında CDU muhafazakar tabanının tam da aradığı niteliklere sahip bir siyasetçi.

CDU’nun Geleceği, İki Varis ve İki Yol

Bir mucize olmazsa Merkel’in son dönemi olacak olan önümüzdeki dört yıl, aslında partinin geleceğinin de önemli ölçüde şekilleneceği bir dönem olacağını ifade edebiliriz. Bir tarafta, CDU’nun önemli bir oy miktarını aşırı sağı temsil eden AfD’ye (Almanya İçin Alternatif Partisi) kaptırması, diğer taraftan SPD’nin gerilemesi ile paralel olarak CDU’nun belki de önümüzdeki yıllarda Alman merkez siyasetini daha da domine edecek olması, karşımıza bir takım farklı yol haritalarının çıkacağını göstermekte.

CDU’nun Merkel’in bu son döneminde agresif bir ajanda ile aşırı söylemleri olan AfD’ye kaptırdığı oyların peşine düşeceği düşünüldüğünde, Alman Hristiyan Muhafazakar Partisi’nin bir nebze de olsa ‘sağa’ kayması ihtimalinin olduğunu düşünebiliriz. Böyle bir senaryoda Merkel sonrası dönemde CDU’nun başına aşırı sağ söylemleri büyük bir özgüvenle kullanan Jens Spahn’ın geçmesi, CDU’nun sağa kayışını ve AfD’ye kaptırdığı oyları tekrar geri kazanması sonucunu doğurabilir. Tabi böyle bir durumun CDU’nun merkez partisi olma imajını nasıl etkileyeceğini bugünden tahmin etmek son derece güç olacaktır.

Diğer taraftan, SPD’nin merkez sol siyasette giderek zayıflaması ve orta vadede bu açığı kapatabilecek yegane partinin CDU olduğu konsensüsü, CDU’nun güçlü bir merkez partisi olma eğilimi ve stratejisinin devam etmesi gerektiğini dikte etmekte. Böyle bir durumda şüphesiz Annegret Kramp-Karrenbauer CDU’nun başına geçmesi düşünülen en makul ve güçlü adaylardan biri olacaktır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin