Menderes gönüllü kirli silahı Namık Gedik’i böyle sattı

HABER PORTRE | MUHSİN AHMET KARABAY

Bu yazı “Bir içişleri bakanı portresi: Namık Gedik” başlıklı araştırmanın devamı niteliğinde. Eğer önceki yazıyı okumadınızsa bir fırsat bulduğunuzda okumanızı öneririm. Ancak, Namık Gedik’in gerçek kimliği esas itibariyle 1959-60 arasında ortaya çıkar denirse belki eksik olur ama yanlış olmaz. Demokrat Parti Başbakanı Adnan Menderes’in yıpranmasını istemediği her konuda Gedik kendisini ortaya attı.

CHP lideri İsmet İnönü’nün Nisan 1959’daki Ege gezisi, Uşak’ta çatışmaya dönüştü. Atılan taşlardan başta İnönü olmak üzere heyetten bazı isimler ve gazeteciler yaralandı. İktidar ve muhalefet arasında başlayan kavga siyasetin gündemi oldu ve gerginlik ülke geneline yansıdı (1).

Gittiği her yerde polisin müdahalesiyle karşılaşan İnönü, Ege gezisi sonrasında Ankara’ya dönme yerine İstanbul’a geçmeye karar verdi. CHP İstanbul örgütünün, İnönü’yü gelişte karşılamaya hazırlandığı bilgisinin ulaşması üzerine İçişleri Bakanı Namık Gedik, radyodan 3 Mayıs’ta bir açıklama yaptı.

Yapılacak gösteri için İstanbul Valiliğinden 48 saat önce izin alınması gerektiğini hatırlatan Gedik, bu karşılamayı “kanunsuz”. “nizam bozucu” ve “ülkeyi anarşi ortamına sürüklemeyi amaçlayan girişim” olarak niteledi (2).

İstanbul Valisi Ethem Yetkiner, CHP İstanbul İl Başkanı olan Şemsettin Günaltay’a yönetimin kararlılığını, “Vilayet, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu Hükümlerini harfiyen tatbik etmek hususunda kararlıdır” ifadelerinin yer aldığı bir tebligat göndererek gösterdi.

Valiliğin bu engelleme girişimi üzerine CHP yönetimi, İçişleri Bakanlığı’na başvurdu. Gelen cevabi yazıda, “Devlet ve hükümet otoritesini hiçe indirmeye, kanunları yıkmaya ve memlekette, anarşi ve ihtilal havasını hakim kılmaya matuf hareketler, şimdilik, sokak kavgaları safhasında bulunmaktadır” denilerek izin verilmeyeceği bildirildi (3).

MUHALEFET PARTİSİ LİDERİNE KARŞILAMA YAPILMASI, KANUN ÇIKARILARAK YASAKLANDI

Yeşilköy Havaalanında genel başkanlarını karşılamalarına izin verilmeyen CHP’liler, İnönü’yü Topkapı’da karşıladı. Bu sırada Demokrat Partililerin müdahalesi ile kargaşa yaşandı. Çok sayıda kişinin yaralandığı olaylar sırasında İnönü’yü taşıyan otomobil atılan taşlarla hasar gördü, yaralananlar oldu.

DP yönetimi, mahkemeden aldığı kararla Topkapı olaylarıyla ilgili yayın yasağı getirdi.

İktidar ve ana muhalefet partisi arasında yaşanan bu gerginlik Meclis’e taşındı. CHP Meclis Grubu, Adnan Menderes ve bakan Namık Gedik hakkında verdikleri Meclis araştırma önergesinin reddedilmesi üzerine Genel Kurul salonunu terk etti (4).

İktidar partisi, karşılama ve uğurlamaların soruna dönüşmesinin önüne geçmek amacıyla “köklü bir çözüm” yoluna gitti. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda değişiklik yapıldı. Bundan sonra yalnızca cumhurbaşkanı ve başbakan için karşılama ve uğurlama töreni yapılabilecekti (5).

Türkiye 1959 sonbaharına iktidar-muhalefet ilişkilerinde gerginliğin zirve yaptığı bir atmosferde girdi. Çanakkale’nin Ezine ilçesine bağlı Geyikli beldesinde ve Kayseri’nin Yeşilhisar ilçelerinde iktidar-muhalefet ilişkilerini iyice zehirleyen gelişmeler yaşandı.

MENDERES: YAŞANANLARDAN NAMIK GEDİK SORUMLU

Olaylara müdahalede yetersiz kaldığı gerekçesiyle yeni polis alımları yapıldı. 750’si İstanbul’a olmak üzere 3 bin 250 polis alındı. 16 ilçenin il yapılması için hazırlıklara girişildi (6).

Karadeniz gezisi yapan CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek başkanlığındaki heyet, 11 Eylül 1959’da Marmara gezisi sırasında Ezine’ye bağlı Geyikli’ye uğradı. CHP heyetinin nerede oldukları ve kimlerle temas kurdukları anı anına bakan Namık Gedik’e iletildi. 500 kişilik iktidar yanlısı grup, heyeti taş yağmuruna tutarak Geyikli’ye sokmadı. Bu taşlama olayları 27 Mayıs darbesi sonrasında, Yassıada yargılamalarında Menderes’e soruldu. Menderes, 27 Aralık 1960’ta Yüksek Adalet Divanında şu ifadeyi verdi:

“…Bu işle Dahiliye Vekili meşgul oldu, bütün inisiyatif Dahiliye Vekilinin elindedir. Şimdi ifadeye göre gece halk, burada birikmiş, ne yapalım diye bana sormuşlar, ben de ne yapıyorlar orada demişim. Şimdi bütün bunlardan anlaşılıyor ki, bu hadiseleri ben resen takip ediyor değilim. Resen takip eden, Dahiliye Vekilidir” (7).

CHP’NİN HEDEFİNDE İSE HEP MENDERES OLDU

Menderes’in verdiği ifadeden de anlaşılacağı gibi CHP heyetinin nerede olduğu, heyete neler yapıldığı adım adım Başbakanlık tarafından da takip edilmekte idi. Duruşmalara tanık olarak katılan CHP Ankara milletvekili İbrahim Saffet Omay, Geyikli olayları ile ilgili Menderes’e şu suçlamaları yöneltti:

“Menderes, hadisenin baş tertipçisidir. İcra organının başındadır, direksiyonda oturan insandır, teşkilatın genel başkanındır. Onun arzusu ile olmuştur. Onun malumatı olmadan, Çanakkale’de en küçük bir hareketin yapılmasına imkan ve ihtimal yoktur.”

Geyikli’de yaşananlarla ilgili bir basın toplantısı düzenleyen CHP’li Kasım Gülek’in açıklamaları öncesinde de gerginlik yaşandı. “Vurun, öldürün” diye üzerlerine saldırıldığını belirten Gülek, “Politikacıların dikkat ile tarih okumaları gerekir. Tarih gösterir ki, bu gibi hadiseler, milletleri vahim sonuçlara götürmüştür” ifadelerini kullandı (8).

Geyikli olayları üzerine CHP, olayları incelemek üzere partili milletvekillerinden oluşan bir heyeti bölgeye göndermek istedi. Heyet bölgeye gittiğinde Çanakkale Valisi Fahrettin Akkutlu, Ankara’dan gelen “devlet içinde devlet olmaz”, “hükümet içinde hükümet olmaz” gerekçesiyle CHP heyetinin bölgeyi terk etmesi talebiyle karşılaştı.

ÇANAKKALE VALİSİ, BAKAN GEDİK’İN TELEFON TALİMATINI DOĞRULADI

Buna rağmen Geyikli’ye gitmek isteyen CHP’lilerin yolu beldeye yaklaştıkları sırada kesildi. CHP’li üye Aziz Şengül, tabancasını havaya ateşleyerek kalabalıktan önlerinin açılmasını istedi. Silahı elinden alınan Şengül orta yere atılıp hırpalandı. Taş ve sopalı saldırıya uğrayan CHP heyetinin karşılaştıkları olayla ilgili yayın yasağı getirildi.

Geyikli olayları Meclis gündemine geldiğinde bakan Gedik, olayların CHP’liler tarafından başlatıldığını söyledi. Gedik’e göre, böyle olaylar ancak, ihtilalin eşiğindeki ülkelerde yaşanabilirdi (9).

Geyikli olayları ülke gündeminden düşmek bilmedi. Kasım Gülek, CHP Genel Sekreterliği görevinden çekildi. Burada yaşanan olaylarla ilgili 14 Aralık 1959’da Ezine Asliye Ceza Mahkemesinde başlayan davaya darbe sonrasında 22 Kasım 1960’ta Yassıada Mahkemelerinde devam edildi.

CHP heyetinin Geyikli’ye gideceği Menderes’e bildirildiğinde, “Ne halleri varsa görsünler” karşılığını verdi. Olayın Başbakan tarafından ciddiye alınmadığını gören İçişleri Bakanı Namık Gedik, “Bu adamlar kendilerini Meclis’in üzerinde görüyorlar. Meclisin yetkisini elinden alıyorlar. Oralarda yeni olaylar çıkarma peşindeler” diye heyetin gitmesinin engellenmesi için izin istedi. Bunun üzerine Menderes, “Heyetin gidişine engel olacaksınız” talimatı verdi.

Bunun üzerine Gedik, DP Çanakkale İl Başkanı ve valiyi arayıp gerekli talimatı verdi. DP milletvekilleri ise kendilerinin ne Menderes’ten ne de Gedik’ten talimat almadıklarını söylediler. Konunun merkezindeki isim olan Vali Akkutlu ise Gedik’in kendisini aradığını ve Başbakan’ın kesin emri olduğunu, CHP’lilerin beldeye sokulmayacağını ilettiğini söyledi (10).

MENDERES, YEŞİLHİSAR’DAKİ KAVGAYI AYAKLANMA OLARAK NİTELEDİ

Kayseri Yeşilhisar’daki olaylar ise 17 Şubat 1960’ta DP ve CHP ilçe başkanları arasında başlayan sürtüşmenin bir anda silahlı çatışmaya dönmesine neden olması ile patlak verdi. Olaylar ilçe çapında taşlı, sopalı, bıçaklı bir kavgaya ve sonrasında kargaşaya dönüştü. Olaylarda 15 kişi yaralandı. CHP’liler, tutuklanan ilçe başkanlarının serbest bırakılması için gösteri yaptı (11).

Gerginliğin günlerce sürmesi üzerine Genel Başkan Yardımcısı Kemal Satır başkanlığında bir CHP heyeti Kayseri’ye giderek incelemelere başladı. CHP’liler, hazırladıkları raporu Meclis gündemine taşımaya karar verdiler.

Menderes ise ilçede yaşanan olayları adi suç kapsamında değil, hükümete karşı işlenen suçlar ve ayaklanma girişimi olarak değerlendirilmesini istedi. Menderes, bu düşüncelerini 30 Mart 1960’ta Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a gönderdiği mektupta açıkça ifade etti (12).

CHP lideri İnönü, 2 Nisan 1960’ta partisinin yapılacak il kongresi için Kayseri’ye gideceğini açıkladı. CHP il yönetiminin liderlerini karşılamak için valiliğe yaptıkları başvuru reddedildi. “Tahrik” ve “tertiplere” yol açacağı gerekçesiyle il kongresinin sınırlı yapılacağı bildirildi.

İnönü, şehre 30 kilometre mesafede durduruldu ve vali yardımcısı, şehre sokulmaması konusunda emir olduğunu ve Ankara’ya dönmesi gerektiğini söyledi. İnönü, “Nameşru emrin, nameşru temsilcisi, seni dinlemiyorum” diyerek şehre gireceğini söyledi.

Polisin yolu açması üzerine şehre girdi ve partililere konuşma yaptı. Bu kez olayların yaşandığı Yeşilhisar’a gitmesi engellendi. İnönü ve beraberindekiler Yeşilhisar’a gidemeden yoldan geri döndüler.

Bu olay da Yassıada duruşmaları sırasında Menderes’e soruldu. Menderes, sorumluluğun İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan Namık Gedik’te olduğunu söyleyince mahkeme başkanı, “Şimdi, adam öldü diye hep onun üzerine yıkmak olur mu? Doğru mu bu?” diye çıkıştı (13).

DANANIN KUYRUĞUNU KOPARAN TAHKİKAT KOMİSYONU

DP, ana muhalefet partisinin yaptığı faaliyetleri incelemek amacıyla bir Tahkikat Komisyonu kurulmasına karar verdi. 11 kişilik komisyon sadece iktidar partisine mensup milletvekillerinden oluşturuldu.

DP yönetimi, 12 Nisan 1960’ya yaptığı açıklamada CHP’nin “yıkıcı”, “gayrimeşru” ve “kanun dışı” faaliyetlerini araştırmak amacıyla kurulduğunu duyurdu. CHP de 19 Nisan’da Kızılay’da bir gösteri düzenleyerek atılan adımları protesto etmeye karar verdi. Bu gösteri engellendi ve 22 kişi gözaltına alındı.

Daha sonraki günlerde DP iktidarı, Tahkikat Komisyonu üyelerinin rahat çalışması için savcı, hakim ve askeri hakimlerin yetkileri ile donatılmasına karar verdi. Buna göre komisyon, gazete toplatmak ve kapatmak, her türlü evrak ve eşyaya el koyma yetkisine sahip olmalarını sağlayan bir düzenleme yaptı (14).

İki siyasi lider, birbirlerinin zayıf noktaları üzerine giderek siyaset yapmayı seçiyor, ülke ise gerginlik her gün yeni bir aşamaya tırmanıyordu. Muhalefet Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda yapılan değişiklikten çok rahatsızdı.

DP, Meclis İç Tüzüğü’nün 177. maddesine dayanarak milletvekili çoğunluğunu kullanarak CHP hakkında soruşturma açılmasını sağladı. Tahkikat Komisyonu, 18 Nisan’da aldığı bir kararla bütün siyasi partilerin kongre ve toplantılarına yasak getirdi. Bu kararla aynı anda yayınlanan bir başka kararla da yayın yasağı getirdi (15).

27 Mayıs darbesi sonrasında İçişleri Bakanlığı binalarından alınan belgelerden, Tahkikat Komisyonu ile koordineli çalışıldığı ortaya çıktı. Bütün bunlar, belgeler halinde Yassıada duruşmalarında ortaya konuldu. Belgeler halen Başbakanlık Arşivlerinde tutulmakta.

Nisan 1960’ta iktidar-muhalefet gerginliğine bir de öğrenci olayları eklendi. Buna ek olarak bir de İnönü’ye yaptığı bir konuşmasından dolayı 12 gün Meclis’ten uzaklaştırma cezası verilmesi işin tuzu biberi oldu.

Meclis’teki gerginlik, öğrenci olaylarını daha da tırmandırdı. 28 Nisan’da İstanbul Üniversitesi’nde çıkan çatışmada Turan Emeksiz isimli öğrenci hayatını kaybetti, çok sayıda öğrenci de yaralandı. Öğrenci çatışmaları Ankara’ya sıçradı. DP, öğrenci olaylarını her fırsatta CHP’nin sırtına yüklemeye çalıştı. Olayların dindirilememesi üzerine İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan edildi (16).

İzne ayrılan Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, 3 Mayıs’ta Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes’e darbenin ayak sesini duyuran bir mektup gönderdi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın istifası, kabinenin yenilenmesi ve antidemokratik uygulamalara son verilmesi ve siyasi suçluların affedilmesi istendi.

DP’liler, mektuba karşı Menderes’e destek vermek amacıyla 5 Mayıs’ta Kızılay’ta miting kararı aldı. Aynı gün muhalifler de “555K” (5 Mayıs’ta saat 5’de Kızılay’da) kodlaması ile toplanma çağrısı yaptı. 5 Mayıs’taki gösteriler sırasında Meclis’ten çıkan Bayar, Menderes ve Gedik kalabalığın ortasında kaldı.

Üç isim, iktidar yanlısı grubun çok daha ağır basacağı düşüncesiyle kendilerini güvende hissederek halkın arasına karışmak istedi. Menderes, aracından inip Başbakanlık binasına yürüdüğü sırada aleyhte yapılan tezahüratların ortasında kaldı.

Menderes’in özel kalem müdürü Ercüment Yavuzalp, o gün yaşananları anlatırken, şunları aktardı:

“İçişleri Bakanı Namık Gedik, bir yere telefon açmak için benim odama gelmişti. Birden kapı açıldı ve Bayar içeri daldı. Büyük bir hiddet içinde olduğu yüzünden anlaşılıyordu. Ancak, diğerlerinin aksine, paniğe kapılmış bir hali yoktu. Odanın ortasına kadar geldi ve Namık Gedik’e, ‘Namık Bey, doğru Kızılay’a gidin. Kalabalığın derhal dağılmasını, aksi halde ateş edileceğini megafonla ilan edin,’ dedi. Bir hayli telaş olan Gedik, sadece, baş üstüne beyefendi dedi ve ayrıldı. Bayar da, Başbakanın odasına geri döndü.” (17)

Bayar’ın Gedik’e bu talimatı vermeden önce benzer ifadelerle Menderes’ten istediği bilgisi daha sonraki dönemde ortaya çıkacaktı. Bayar ve Menderes çevresi ise bu diyalogu hiç doğrulamadı. Bayar, gazeteci Cüneyt Arcayürek’e yıllar sonra olayla ilgili şu açıklamayı yaptı:

“Bu kabil ahvalde ve yapılacağını ve vazifeyi Türk Ceza Kanunu tayin eder. Vazifeni yapman lazım. Halka ilan edersin, dağılın dersin, dağılmazsa havaya ateş edilir. Tabi ateş var tabi, ama kanun hükümleri dahilinde.” (18)

27 Mayıs sabahı Türkiye, Albay Alparslan Türkeş’in radyodan okuduğu ihtilal bildirisi ile uyandı. 10 yıllık Demokrat Parti iktidarı sona erdirildi. Celal Bayar, Adnan Menderes, Namık Gedik ve iktidara mensup bütün isimler yakalanıp Kara Harp Okulu binasına götürüldü.

Burada tutuldukları süre içerisinde en çok “husumete” maruz kalan isim Namık Gedik oldu. Görgü tanıkları askerlerin üçerli beşerli gelip Gedik’e hakaret ve fiziki işkenceler yapıp gittiklerini anlattılar. Darbeden iki gün sonra Namık Gedik’in tutulduğu odanın penceresinden atlayarak intihar ettiği açıklandı. Nasıl öldüğüne ilişkin ise o gün başlayan tartışmalar hiç bitmedi.

Tek Parti döneminin kudretli ismi Şükrü Kaya’dan sonra en uzun süreli İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan Namık Gedik’in sonu böyle dramatik bir şekilde sona erdi.

Gedik’in mezarı Ankara Cebeci Mezarlığı Ada 103 Parsel 230’da bulunuyor.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞINDA NAMIK GEDİK KÜTÜPHANESİ

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu döneminde bakanlık depolarında tutulan kitaplar elden geçirildi ve geride bıraktığımız Eylül ayında Namık Gedik Kütüphanesi olarak açıldı.

 

DİPNOTLAR:

  1. “Yumruk ve Küfürlerden Usandık”, Akşam, 22 Mayıs 1959, s.1.; Utanıyoruz”, Milliyet, 17 Ağustos 1959, s.1
  2. “Dahiliye Vekili Dr. Namık Gedik’in Beyanatı”, Yeni Sabah, Sayı: 7244, 4 Mayıs 1959, s.3.; “Gedik’in Beyanatı”, Akşam, 4 Mayıs 1959, s.1-3.
  3. , Zafer, Sayı: 3485, 5 Mayıs 1959, s.1-4
  4. TBMM Zabıt Ceridesi, Devre XI, Cilt:9, İçtima, Altmış Altıncı İnikat (11.05.1959), s.54
  5. Hürriyet, Sayı: 3958, 6 Mayıs 1959, s.1.
  6. Cumhuriyet, Sayı:12545, 30 Haziran 1959, s.1-5; Zafer, Sayı: 3642, 9 Kasım 1959, s.1.
  7. Emine Gürsoy Naskali, Yassıada Zabıtları XII, İstanbul, 2014, s.268.
  8. Başbakanlık Arşivleri, 10-9-0-0 / 202-624-4.
  9. Cumhuriyet, Sayı: 12631, 24 Eylül 1959, s.5
  10. Başbakanlık Arşivleri 10-9-0-0 / 202-624-1
  11. Süleyman Kocabaş, 27 Mayıs 1960 Darbesinin İçyüzü Menderes Nasıl Devrildi?, Bayrak Yayıncılık, İstanbul, 2012,
  12. Başbakanlık Arşivleri 10-9-0-0 / 205-632-1
  13. “Menderes ile Kınık Suçu Gedik’in Üzerine Attılar”, Cumhuriyet, Sayı: 13091, 10 Ocak 1961, s.5.
  14. TBMM Zabıt Ceridesi, Devre XI, Cilt:13, İçtima 3, Altmış Birinci İnikat (27.04.1960), s.305-306.;
  15. Hürriyet, Sayı: 4302, 19 Nisan 1960, s.1.; “Her Türlü Siyasi Faaliyet Durduruldu”
  16. “Örfi İdare İlan Edildi”, Akşam, 29 Nisan 1960, s.1.
  17. Ercüment Yavuzalp, Menderes’le Anılar, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1991, s. 45.
  18. Cüneyt Arcayürek, Bir İktidar Bir İhtilal 1955-1960, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1985, s.311-312.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Geçmişten bahsederken, güncel konularda yazdıklarınıza göre daha cesur başlıklar atıyorsunuz. Toprak altındakilerin hesap soramaması cesaret verici olsa gerek..

  2. Menderes satkın biri.
    Namık Gedik de “kirli bir silah”. Hem de Menderes’in “kirli silahı”.
    Biz de Menderesi, “İslam Kahramanı” diye biliyorduk.
    Meğer Üstad Bediüzzaman’ı da aldatmışlar demek ki!
    Yoksa halka karşı silah kullanmak da, kirli bir silahı kullanıp sonra satkınlık yapmak da, bırak İslam kahramanını, normal, sıradan, dürüst ve ahlaklı bir adamın yapacağı bir şey değil.

    “Bu adamı okumayayım, okumayayım” diyorum, yine de tr724’de yazıyor diye dayanamayıp okuyorum.
    Bu defa okurken, “acaba yönetimden birinin kaseti mi var; onu mu ele geçirdi ya da kime nasıl bir mobing uygulanıyor?” diye düşündüm…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin