Mehdi’yi çağır, ortam hazır!

YORUM | UĞUR TEZCAN

Başlıktaki ifadeyi özellikle ‘kahvehane’ muhabbeti tarzında yazdım. Zira gerek Türkiye’de gerek bize ait coğrafyada gerekse de konunun diğer dünya kültürlerindeki muhatapları nezdinde akılla ve iz’anla konuşulup ele alınacak bir durumu kalmadı meselenin. Yani anlayacağınız, yine halk ifadesiyle, adeta ‘konunun suyu çıktı’ ve ‘mevzu yalama oldu!

Neden mi? Gelin ufak bir gezintiye çıkalım:

Bu yazıyı yazmama sebep olan son iki gelişme ile başlayıp geriye doğru bir seyahata çıkalım ve oradan başlığa geri dönelim.

Geçen gün Erdoğan’ın askeri danışmanı ve Erdoğan’ın planları dahilinde yapılandırılan ‘paralel’ bir militer yapılanma diyebileceğiniz SADAT’ın kurucularından Adnan Tanrıverdi bir konuşma yaptı ve ‘’Mehdi gelecek… Mehdi’nin gelişi için zemin hazırlıyoruz…’’ şeklinde ifadeler kullandı ve bu bağlamda TSK’yı nasıl yeniden dizayn ettiklerini anlattı. Ne gariptir ki bir yandan Ulusalcı/Maoist Perinçek diğer yandan da AKP’li İslamcı Tanrıverdi TSK’yı istedikleri gibi dizayn ettiklerini söyleyip duruyorlar! Ne yazik ki hiç bir liberal aydınımız, Atatürkçümüz, solcumuz vs. de çıkıpta bu konuda bir yorum yap(a)mıyorlar. Varsa yoksa; ‘’Cemaat, Ergenekon davalarıyla Ordu subaylarını tasviye etti’’ korosu!.. Neyse, bunu sonraki bir yazıya bırakıp devam edelim.

Bu Mehdiyetle ilgili sözleri duyduğum ilk anda zihnim hemen 2005-2009’lu yıllara gitti. George Bush, Ahmedinejat, Neoconlar, Irak Savaşı ile dolu o çalkantılı dönemi hatırlarsınız. Bir yanda Amerikan Başkanlarından George Bush’un ikinci döneminde İran’da aktif siyaset yapan Cumhurbaşkanı Ahmedinecat ve bağlı olduğu Şii Caferilik ekolünün; diğer yanda da Bush’un arkasındaki şahin, Neocon denilen ekibin ve destekçileri olan Evanjelist grupların aktif dönemleri. Ne ilginçtir ki her iki grup da benzer görüş, beklenti ve motivasyonları ile kesişiyordu. Yani her iki grup da yakında gelecek bir Mehdi veya Mesih için şartları hazırlamaları gerektiği yönünde doktrinlere inanıyorlardı ve bu uğurda çabalar sarfediyorlardı.

Ben zihnimden o dönemin aktörlerini geçirirken, Ahmedinejat beni şaşırtmadı ve Tanrıverdi’nin sözlerinin mürekkebi henüz kurumamışken bir açıklama yaptı ve ‘’bu yıl Mehdi gelecek ve adaletsizliği bitirecek’’ dedi. Bu haberlerin kaynaklarını incelerken İranlı dini lider Ali Hamaney’in de eskiden yaptığı gibi yine Mehdi’nin gelişi ile ilgili bir açıklama yaptığı bilgisiyle karşılaştım.

Bunlar olurken Amerika’da büyük bir siyasi güç haline gelmiş olan ve bugün büyük çoğunluğu itibarıyla Başkan Trump’ın fanatik destekçileri olan Evanjelistler de İsa Mesih’in geleceği günleri bekliyorlar ve bununla da kalmayıp O’nun gelişine uygun ortamı hazırlamak şeklindeki felsefeleri onlar da benimsiyorlar. Yine aynı şekilde Davut soyundan bir ‘kurtarıcı kral-mesih’ bekleyen bazı Siyonist Yahudi çevrelerde de benzer ‘ortam hazırlama’ refleksleri olduğunu biliyoruz.

Her üç dinin; çoğu cahil bırakılmış ve kimi zaman milliyetçi, kimi zaman da hizipçi söylemler ve propagandalarla belirli liderlere ve siyasi görüşlere angaje edilmiş kitleleri de bu söylemlerin etkisinde kalarak benzer beklentilerin peşine takılıyorlar ve kendilerine önderlik eden bu tarz liderlerin yılmaz destekçileri oluyorlar. Bu saydığım ekiplerin hepsi de kendi halklarına ve/veya başka milletlere zulmetme noktasında vukuatlılar ve isimleri de çoğunlukla belli yolsuzluklara karışmış durumda!

Bu tür liderlerin bir Mehdi’ye veya Mesih’e ortam hazırlama gayreti içerisindeyken kendilerini o hazırlığın temsilcileri olarak görmeleri ve arkalarına taktıkları kitleleri o tür referanslar üzerinden motive etmeleri son derece tehlikeli bir durum. Çünkü hepsi de ‘bir savaş ve bir kaos ortamı olmalı ki kurtarıcı gelsin’ noktasında hemfikir gibiler.

Bugünlerde başı görevi kötüye kullanma iddiaları karşısında azledilme ihtimali ile sıkışmış durumda olan ABD Başkanı Trump sırtını büyük oranda aynı evanjelist kesimlere dayamış durumda. İkiyüzden fazla evanjelist lider Trump’ı açıktan destekliyorlar ve klise gruplarında onun ‘’Tanrı’nın seçtiği bir lider’’ olduğunu anlatıp duruyorlar. Trump’ın da ta en başından beri İncil yörüngeli referanslar ışığında‘’Amerikan çöküşü’’ (Amerikan Carnage) ifadesini kullanması ve bunun da, akabinde, beklenen bir ‘’kurtarıcıya’’ veya o kurtarıcıya zemin hazırlayan Tanrı’nın gönderdiği bir ‘’krala’’ çağrışım yapıyor olması ilginçtir.

Yanlış anlaşılmasın! Buradan dini kesimlere özellikle bu tarz konularda yukarıdan bakmayı seven bazı liberal veya liberal İslamcılar gibi bir eleştiri çıkaracak ve bir Mehdi ve Mesih (İsa a.s.) beklentisini yok sayacak değilim. Dini referanslarımızda çok net bir şekilde işaret edilen konularda bilmişlik taslamanın gereği yok. Peygamber efendimiz bile bu konudan bahsetmişse ve Allah murad buyurursa elbette gelirler. Bu bir kişi olabileceği gibi Said Nursi’nin de ifade ettiği gibi bir şahs-ı manevi şeklinde de olabilir. Burada önemli olan ve kaçırılan husus Müslüman çoğunluğun (benim tanımımla) hastalıklı ‘Mehdi bekleme psikolojisidir’. Antik Yahudilerde ve diğer bazı toplumlarda olduğu gibi makus kaderine razı olup bir kurtarıcı beklerken birbiri ile didişip duran ve yolsuzluklara, adaletsizliklere bulaşan toplumlar hep sefalet görmüşlerdir. Çünkü o fasit daireyi kıracak gayreti gösterememişler, birliktelik ve ilim çarkını çalıştıramamışlardır. Bir bakıma; bir kurtarıcıyı doğuracak ortamın toplumu o kıvama, o mayaya göre yetiştirmek olduğunu görememişlerdir ve yalancı ve düzenbaz liderlerin süslü söylemlerine ve sundukları yalancı (çıkar endeksli-gelecek endişesi ve korku aşılayan) dünyevi ‘Cennet’ vaatlerine kanıp durmuşlardır. Öyle olduğu için de bir kurtarıcı beklentisinin zirvede olduğu bir anda bile aralarından çıkan Hz. Peygamberi (Araplar da Yahudiler de) hizipçilik, milliyetçilik, kavimcilik, toplumsal sınıfçılık ve ekonomik sebeplerle göremedikleri gibi o kurtarıcının karşısında olmuşlardır. Hz. İsa da yine öyle bir kurtarıcı beklentisinin zirvede olduğu bir zaman diliminde gelmiş ve hahamların siyasilerle ortaklaşa kurdukları soygun düzenine tehdit olarak görüldüğü için de çarmıha gerilmeye teşebbüs edilmiş. Daha eskilere giderseniz daha nice Peygamberin başına da benzer hadiselerin geldiğini tarihin kanlı sayfalarında okuyabilirsiniz.

Yahudiler kaderlerini belirleme adına en ciddi atılımı artık bir kurtarıcı beklemektense kendileri bir şeyler yapmaları gerektiğine inanan Siyonist akım sayesinde gerçekleştirdiler. Onun da bugünkü durumu, oturduğu yanlış siyasi zemin, liderlerinin muhatap oldukları insanlık suçları ve yolsuzluk dosyaları malumunuz. Evanjelist ekolün, 11 Eylül dramını bahane ederek Afganistan ve Irakta bir şeylere zemin hazırlayacağız mülahazasıyla sebep oldukları ve milyonların ölümüyle neticelenen maceraları da ortada. Bunun yanında bizim coğrafyamızın İslamcı hükümetlerinin bu kaos sürecinde oynadıkları roller, bu çevrelerle kurdukları ekonomik ve politik ilişkiler ve akabinde mantar gibi büyüyen taşeron terörist örgütlerinin varlıkları da malumunuz. Her yer adeta bir kan gölü, her yer yıkım! Hadiste de geçtiği gibi; bu öyle bir dönem ki, ‘ne ölen ne için öldüğünü biliyor ne de öldüren ne için öldürdüğünü!’ Ayet’te geçen ‘onlar barış için geldiklerini söylerler ancak gerçek bozguncular asıl kendileridir’ mealindeki ayet de sanki bu tarz liderlere işaret ediyor gibidir.

Tüm bu kaosa sebep olan etkin çevrelerin hangisini kazısanız altından bir ‘’kurtarıcıya zemin hazırlıyorum!’’, ‘’barış getiriyorum!’’, ‘’demokrasi getiriyorum!’’, ‘’tekrar büyük Almanya olacağız!’’ (Evet Hitlerin Nazileri de Mesihi bir inanışa sahipti ve nihai amaçları Hitleri Mesih ilan etmekti), ‘’Yeni Türkiye olacağız!’’, ‘’Make Amerika Great again’’ (Tekrar büyük Amerika olacağız), ‘’New World Order’’ (Yeni Dünya Düzeni) gibi sloganlar duyuyorsunuz.

Tüm bunları yaparken bu liderlerin ve peşlerindeki ekiplerin çoğu çeşitli yolsuzluklara ve insanlık suçlarına bulaşıyorlar. Başları sıkıştığında da hemencecik bu ‘kurtarıcı’ rollerini kullanarak asıl kendi zeminlerini sağlamlaştırıyorlar.

Oysa çok net inanıyorum ki, bugün bekledikleri Mehdi ve Mesih çıkıp gelseler vad’olunduğu gibi adalet diyeceklerinden, hukukun üstünlüğü diyeceklerinden, eşitlik ve adil gelir dağılımı diyeceklerinden ilk olarak bu kesimlerin hedefleri haline gelirler. Mesih (Hz. İsa) ilk geldiğinde dönemin güç odaklarına adaleti ve Allah’ın gerçek kanunlarını hatırlattığı ve birilerinin düzenine çomak soktuğu için nasıl derdest edilmişse, bugün İsa Mesih olarak tekrar gelse, aynı görevleri tekrardan ifa edeceğinden dolayı kendisine ‘zemin hazırladığını’ savunan bu azgın güç odaklarının ilk hedefi haline gelecekti ve çıkarlarına ‘tapan’ toplum da Mehdi’ye ve Mesih’e taş atmaktan geri durmayacaktır.

Bu da beni bir önceki konuya geri götürüyor. Gördüğünüz gibi, Mehdi’ye ve Mesihe zemin hazırlıyorum, onun için de şu tür eylemleri yapmam lazım, şurada kan akıtmam, burada filan milisleri kurup biraz kaos oluşmasına sebep olmam, kısa yoldan zengin olup güçlenmem lazım ve benzeri tarzdaki gayretler bizzat o dinlerin saf öğretilerine ihanettir. Bu tür liderler takip edilmemelidirler. Bu tarz siyasi ve dini otoritelerin peşlerini hemen bırakmak gerekir.

Bir Müslüman olarak bizlere düşen tek görev birlik ve beraberlik içerisinde hayırlı işler etrafında organize olmak ve eğitimli bir nesil yetiştirmektir. Cehalet ile, toplumu kemiren bölünmüşlük ile ve kanına sirayet etmiş ümitsizlik zehiri ile ilimle, adaletle, akılla ve dini ilimler aracılığıyla mücadele etmektir. Bunlar Kur’an ve Sünnette yerini bulan salih amel, emr-i bil ma’ruf ve cihat çizgisidir. Aslında bunu yaparken siz de bir bakıma bir Mehdi’ye veya Mesih’e bir zemin hazırlıyorsunuz demektir. Tek fark; bunu yaparken önce kendinizi düzeltme yönünde bir felsefe benimsiyor olmanız ve sonra da bunu toplumunuzu da eğitme yönünde kullanma gayretinizdir. İşte bu yüzden birlik olur ve o yönde salih projeler üretirsiniz. Yani toplumun mayasını tedavi ederek gerçek bir kurtuluşun zeminini oluşturmuş olursunuz. Yetiştirdiğiniz kaliteli maya ileride kaliteli liderler ve toplum inşacıları (‘kurtarıcılar’) çıkaracağı için ve toplumu içinden tedavi edeceği için de toplumun yeniden hayat bulmasını temin etmiş olursunuz.

Bunların dışındaki tüm yapay; gerçek sosyolojik, hukuki ve dini temellerden yoksun zemin hazırlama çağrıları ancak kurtların, yılanların ve çıyanların halk arasındaki Mehdi beklentilerini suistimal çabalarıdırlar ve onların soygunlarına, yolsuzluklarına ve güç endeksli planlarına yeni zeminler oluşturma gayretleridirler.

Tüm bu şer korosunun tekrar bir araya gelip yeniden ‘’Mehdi gelecek!’’ şarkıları söyledikleri bu dönem ilgili tüm Başkanların ve etraflarındaki siyasi çevrelerin yolsuzluklarla, görevi kötüye kullanma suçlamalarıyla ve güç kaybetme tehlikeleriyle karşı karşıya oldukları çalkantılı bir dönem. Hepsi aynı anda çok sıkıştılar! Bu sıkıntılı dönemden sağlıklı çıkabilmek adına tekrardan ‘Mehdi’ diyerek, ‘Mesih’ diyerek, ‘barış ve demokrasi’ diyerek yeni komplolar, yeni savaşlar ve yeni kaoslar oluşturmak istemeleri gayet normaldir ve beklenmelidir.

Yeni 2020 yılı tüm bunların kesişim noktası olması hasebiyle sıkıntılı geçeceğe benziyor. Ancak çıban patlayıp iltihap akıtma ihtimali de mevcuttur. Allah hakkımızda hayır etsin!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin